Dikkat Zehir İçerir

Deneme

Dikkat Zehir İçerir

Ozancan Dernek

İnsanoğlu hayata gözlerini açmasından itibaren yaşamın her alanı içerisinde kendisini var etme çabasına girmiştir. Bu varoluş çabası bireyin biyolojik minvalde başlayıp kültürel, toplumsal, siyasal, sanatsal, dinsel vb. Alana sıçramıştır. Fakat tüm alanların içinde problematik olarak karşımıza çıkan dinsel alandır. Çünkü bireyin içinde bulunduğu toplumun kültürel ilişkileri çerçevesinde kendisine bir anlam kazandırmaktadır. 

Bu bağlamda din  birey üzerinde her yapının kullandığı bir alt yapı olarak belirir. 
Bu yapılar içerisinde en büyük etkide siyasal gücü elinde bulunduran yapıdır. Tüm bunların dışında din olgusu kendi içerisinde ahlaki yapı ve inançsal tutumunda barındırmaktadır. O halde din üzerinden konuştuğumuzda içeriğini analitik çerçevede ele almak oldukça önemlidir.  Peki dinsel olgu birey için tek başına ne anlam ifade etmektedir. Bu noktada herkes için farklılaşan bir fikir olsa da temelde aynı kategori altında ele alınmaktadır. Bunlar ideoloji ve ahlak olgulardır. Ahlaklı davranışlarımızın hepsi dine uygun mudur? Dine uygun yaşamak bizi ahlaklı yapar mı? Gibi sorular oldukça üzerine düşünülmesi gereken sorulardır. Peki ideolojilerimiz bizi dine uygun yaşamaya mı sevk eder yoksa ait olduğumuz din mi bizi ideolojik tutum seviyesine getirir. 

Bu bağlamda din, baskıya tâbi yaratıkların iç çekmesi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz olayların ruhudur. ‘’Din, halkın afyonudur.’’ Buradaki afyonun anlamını vicdansız bir üst sınıfın halkı uyutmak için kullandığı bir araç değil, insanların kendilerini olayların yüzeyinde batmadan tutabilmek için kullandıkları kendi kendini aldatmacadır. 

Dün insan varoluşunu anlamlandırma bilmek için kullanılan en kuvvetli araçtır. O yüzden ki çoğu bireyde din olgusu ideolojik tutumlar daha da ötesi dogmatik yapıya evrilmektedir. Dinsel inanç seviyesi birey ve ya toplumda ne kadar azalırsa azalan yapıda kaotik olgular ortaya çıkacaktır. Ki bu yüzden başta belirttiğim gibi hiçbir kuvvet kaotikleşmeyi istemez. Siyasal güçlerde bu yüzden bireyleri din ile mışıl mışıl uyutmaktadır. Eğer araç olarak dini kullanmazsa bilir ki kendi sonunu hazırlıyordur. Tüm dünya tarihini incelediğimizde  her toplumda bu yönetim biçimini görmekteyiz. Aydınlanma devriminin olduğu zamanlarda toplumlarda dahi din kendi etkisini asla yitirmiştir. Dinsel şeylere karşı saygı, otoriteye karşı hürmetten başka bir şey değildi.  Bu yoldan şu önermeye varılır ki: Dinsel tapmanın asıl nesnesi toplumun kendisidir.  Toplum kendi kendisini tapma aracı yaparak yaşadığı dönemin tüm bilgi birikimi ve gelişimini kaçırmaktadır. Böylelikle kendi dönemine ayak uyduramayan devletler yıkılmıştır. O halde diyebiliriz ki din ideolojik çerçevede olduğunda bir yıkım aracı olmanın ötesine geçmemektedir. Karl Marx'ın Din Üzerine eserinde dediği gibi:
Eleştiri, zincirlerin üstünü örten imgesel çiçeklerin yapraklarını yoldu; bunu, insanı imgelem gücü olmayan, umudu kıran, zincirler taşıması için değil, zincirlerini atması ve yaşamın çiçeklerini derlemesi için yaptı. Dinin eleştirisi, insanın yanılsamadan kurtulmuş ve akıl çağına gelmiş bir insan olarak kendi gerçekliğini düşünmesi, kendi gerçekliğini etkilemesi, onu biçimlendirmesi için, kendi çevresinde, yani gerçek güneşinin çevresinde dönmesi için insanı yanılsamadan kurtarır. Din, insan kendi çevresinde dönmediği sürece, insanın çevresinde dönen yanılsamalı güneşten başka bir şey değildir.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.