Eksikliğini Hissediyoruz…
Betül Fırat*
Çok bilindik bir diyalog vardır ve ne kadar katılsak azdır. Ölü Ozanlar Derneği repliği:
- Kitap okuyor musunuz Bay Anderson?
- Hayır, eksikliğini de hissetmiyorum.
- Ama biz hissediyoruz! Evet, okuyan hissediyor…
İrdeleyecek olursak kitap okuyanlar, okumayanları bir çırpıda fark ederler. Nasıl olduğunu soracak olursanız; konuşmalarından ve içeriğinden, konuşma tarzlarından, davranışlarından ve ortak yorumlayacak kitaplar olmamasından anlaşılıyor.
Yani insanların okumadığını hissediyoruz.
Hayal dünyalarına da baktığınız da gerçekçilerdir ama düşüncelerinin sınırları vardır okumayanların… Boş kitap raflarının tek bir göstergesi olabilir; içi boşaltılmış insanlar. Günlük tasalardan hiçbir şekilde sıyrılamayarak içlerini dolduramazlar.
Okumanın faydaları diye maddeler sıralamak abes geliyor. Onun yerine eksikliklerini anlatabiliriz.
Mesela en basitinden çözüm odaklı olmadıkları bir gerçek. Anlama kabiliyetlerine değinmeye gerek olmadığı zaten aşikâr.
Okumayanların hayatları da hayalleri de sınırlıdır. Kabuklarını kıramazlar ve kendilerine güvenli bulundukları bölgeden uzaklaşamazlar. Yeni yerler, yeni heyecanlar veya yeni bir şeyler denemeyi düşünmezler.
Tabiri caizse sığ kalır okumayanlar. Issız bir ada gibi içlerini ve çevrelerini dolduracak hiçbir şey yoktur.
Okumayanların düşünceleri de sorunun köküne inen değil yeni bir sorun yaratacak şekilde evrilir. Okuyanların analiz yeteneğinin geliştiği de bir gerçektir.
Herhangi bir durumda aklınıza gelen bilen kişilerdir. İlk başvurduğunuz da bu konu üzerine okumuş, araştırmış, incelemelerde bulunmuş kişiler olmaktadır.
İnsan insana lazımdır tabi ki ama insanların birbirini kullanması için değildir. Her sıkıştığınızda birini aramak yerine okumayı, araştırmayı ve incelemeyi denemek lazım ki okuyanlar zaten bilgiye nasıl ulaşacaklarını bilirler.
Önemlidir bilgiye nasıl ulaşılacağını bilmek ki bilginin güç olduğu bir çağda yaşıyoruz. Çünkü bilgi kimdeyse ona muhtaç kalma ihtimaliniz de var.
Okuyanlar genelde paylaşımcılardır da. Edindikleri bilgi ve görgüleri her zaman aktarmak isterler. Lafa bir söz vardı, diye ya da bir yerde okumuştum, diye başlayanlardan bilirsiniz.
Dahası okumayanların bildiklerinin yanında kendi cümleleri de vardır. Okumayanların kendilerine ait cümlelerinin olmaması gibi yeni bir şey üretmekte de zorlanırlar.
Bir aşçı size yemek tarifini, bir marangoz meslek sırrını vermeyebilir ama okuyan insanlar her zaman bildiklerini aktarmak isterler.
Sadece bilgisel eserler için geçerli değildir tabi ki bu duygusal, dramatik veya düşsel eserler için de geçerlidir.
Etkilenir okuyanlar, büyülenirler. Okumayanlar bu büyüden anlamadıkları gibi bir de bozmaya çalışırlar ne çok okuyorsun diye.
Okumayanlar başka insanların hayatlarıyla uğraşırlar. Çok merak ediliyorsa kitapların içinde birçok hayat var; okuyabilirler.
Okumayanın değil de okuyanın suçlandığı bir dünyada gerçekten de zor bazı şeyler.
Vakti en iyi değerlendirme yöntemidir okumak. Bir başkasının saçını, makyajını, varını yoğunu konuşmak yerine okumak daha yararlı.
Karakter gelişimi için de okumak ciddi anlamda yararlı ve sağlam bir karakter demektir. Okumayanlar ise; olmamış karakter demek çok da acımasızca değil bana soracak olursanız.
Kısaca kitapların içindeki karakterler dışarıdakilerden daha güvenli.
*Yazar ve Şair, @paradoks.okur.yazar
Yeni yorum ekle