İnsana İnan’an    

Deneme

 İnsana İnan’an    

Meray Gürsoy


Nefes alan ve nefes olan tüm varlık âleminin ardında bilinçli bir uyum vardır. Uyumsuzluğu ortaya çıkaran ise hiç şüphesiz ilkel düzeyde gerçekleşmiş ego, menfaat ve kaygı çatışmalarıdır. Kendi ‘’ben’’ini içselleştirememiş sorunlu kimliklerin doğuştan getirdikleri ve hiçbir sûrette seçimlerine bırakılmamış niteliklerin, aynı kimlikler tarafından artı hanesine yazılma teşebbüsünün yarattığı zihinsel ve ruhsal zararlar; çağlar boyunca karşılaşılan ve sonu kesin biçimde getirilemeyince kendiliğinden sebep olunmuş bir kısır döngünün zeminidir. Bu zemini eylemsizleştirmeyi sağlayacak en önemli yöntem ise kadın ya da erkek olarak değil; birey olarak, insanca düşünmenin yolunu bulabilmektir.    

Gelişen teknolojinin, değişen koşulların ve her an yenilenebilen fizikî ya da sosyal sınırların doğrultusunda yaşam; dünya döndükçe bütünlüğünü, her yeni gün ilk günmüş gibi baştan talep eder. Bu bütünlüğün sağlanması içinse yalnız maddesel değil, zihinsel dönüşümler de gereklidir. Toplum, yerleşik olandan bir anda vazgeçmeye meyledebilecek kadar basit ve uysal bir yapı değildir. Bu yüzden dogmaların, batılların, normların kesiştiği yerde hasarlı saptamalar ya da savlarla karşılaşılabilir. Bu hasarları doğrudan bertaraf etmek yerine gerekli görülen iyileştirmenin ve iyi yönde dönüştürmenin biricik yolu ise eğitimdir.    

Çağlar boyunca kutuplarda durmuş ve bu kutuplardan birbirlerine burunlarının üzerinden bakmış iki rakip suje şeklinde sunulan kadın ve erkek cinslerinin, buluşabilecekleri bir payda yokmuşçasına ötekileştirilmelerinin yine insan eliyle desteklenmiş olması, garip bir çıkmazdır. Zira bu koşullanma dâhilinde, ‘’Ben, insanım ve yalnız insan için değil; kâinatta ruh barındıran tüm varlık âlemi için çabalıyorum.’’ diyemeden, dünyaya geldiği andan itibaren alnına bir nişan gibi ‘’erkeklik’’ ya da ‘’kadınlık’’ vasfı üflenen birey için uyum; çoğu kez dayatılanın pençesinde eriyip gitmektir. Kimin hangi soy ağacını genişlettiğinden, kimin kaburgasının ya da kimin rahminin daha kutsal kabul edildiğinden, kimin aynı ağırlığı tek mi yoksa çift eliyle mi kaldırabileceğinden önce ulaşılması gereken kıyılar vardır; insanlık gibi...    

Hangi kromozomun hangisiyle bir denklik kurup eşleştiğini, hangi genlerin tutarlı bir dizilimle soylara geçtiğini aşan nokta; şahsiyettir. Her şahsiyet; özgün nitelik taşımakla birlikte toplumun homojen görüntüsüne dikkat edildiğinde bu görüntünün sağlamasını yapmaya yarayan pek çok unsur bulunur. Bunlardan çoğu kez kader motifiyle bir yolda yürüdüğü zannedilen coğrafya unsuru, insandan bağımsız gelişme göstermez. Esen rüzgâr, dağılan kum, ekilen toprak; gezegenin tablosunu oluştururken insan gayretinden ayrı düşünülemez. Fiziksel ve sosyal başatların iç içe olduğu farkındalığıyla hareket edildiğinde yaratılan kutuplar; bir çıkmaz değil, alışkanlıktır. Alışkanlıklar ise cesaretsizlik ve hareketsizlikle ivme kazanır. Ataerkillik de, siz/biz/onlar kutupları da bir aidiyet zannının deforme olmuş göstergeleridir. 
Varoluşun kanatları, eğitimle buluşmadan açılamaz. Burada söz konusu olan eğitim ise yalnız çeşitli belgelerin edinilmesini veya saygın isimlere sahip okullarda dirsek çürütülmesini kapsamaz. Eğitim, başımızı yastığa koyduğumuz yuvadan sokakta başını okşadığımız köpeğe kadar yaşamımızın her ânına sirayet eden, düşünce ve eylemlerimizi formal düzlemle sınırlamayan bir bütündür. İşte bu noktada insan elinden doğma her düzenin, bilişsel anlamda atılım göstermeye yarayan her faktörün temelinde zekânın yattığı fark edilir. Tek başına kadının ya da tek başına erkeğin zekâsı değil; insanın zekâsı esastır. Eğer zekâ; salt mekanik bağlamda kuvvetlendirici bir tesir olarak görülüyorsa, hatta kişilerin kategorize edilmesine bir dayanak olarak gösteriliyorsa ortada bir sorun var demektir. Zira beyin hücrelerinin cinsiyet dağılımına göre adaletsiz bir tutum geliştirmesi, söz konusu değildir.     

Zihnin ve ruhun bir frekans belirleyebilmesi için iradenin insan gayretiyle birleşmesi gerekir. Hiç şüphesiz anlamak, anlamlandırmak ve anlaşılmanın yolu; muhataba sözler kadar eylemlerle de ulaşmaktan geçer. İşte o noktada bilgi, sağduyu, amaç, inanç, dolayısıyla insan; sağlaması karakter üzerinden kurulabilecek bir sistemin parçalarını oluşturur. Elbette birleştiricilik ve bütünleştiricilik de kadınlık veya erkeklik unsurlarıyla değil; aynı varlık âleminin parçaları hâlinde düşünmekle mümkündür.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.