Düşünce Ufkunu Açmak

Felsefe

Düşünce Ufkunu Açmak

Doç.Dr. Fahri Atasoy

Düşünme insana mahsus bir eylemdir. Bir beden eylemi değil, zihinsel bir eylem. Zihnimiz gerçekleştiriyor bu eylemi. psikologlar bilişsel diye isimlendiriyorlar. Biyolojide düşünme beyin ile açıklanıyor. Buna göre beyin düşünmenin merkezi olarak kabul ediliyor. Dini temelli açıklamalarda ruhun bir eylemi olarak düşünülüyor. Gerçekten nasıldır bilmiyoruz. Bildiğimiz ve emin olduğumuz şey düşünme bize verilmiş en güçlü özellik.

Psikoloji düşünmeyi bilişsel bir davranış olarak açıklamaya çalışıyor. Bir beden davranışları var ve bunlar fizyolojik yapımızla ilgili. Motor beceriler buraya bağlı ve hayvanlardaki organik yapıya benzer. Zihinde olup bitenler öyle değil. Bellek, bilinç, zeka, öğrenme, düşünme gibi açıklanması gereken davranışlarımız var. Psikolojinin kullandığıbiliş kavramı “duyarlılık, algı, imgeleme, akılda tutma, anımsama, problem çözme, düşünme” gibi öğeleri içerir. Buna göre düşünme, bilişsel davranışlardan birisi olarak görülür.

Düşünme eylemini ilk kullanan felsefe olmuş. Zamanla düşünme ile felsefe özdeşleşmiş. Düşünme denilince felsefe anlaşılmaya başlamış. Gerçekten öyle midir? Düşünme felsefeye aitmiş gibi düşünmek doğru değil. Düşünmenin ufkunu geniş tutmak gerek. Nerelerde ve nasıl kullanıldığını görmek lazım. Düşünmeye geniş bir açıdan bakmak ve kullanım alanlarını öğrenmek bu denemenin amacı zaten.

Düşünme insanın en büyük gücü, ayrıcalığı, üstünlüğü, başarısı… İnsana özgü bir davranış. Hayvanlardaki içgüdü ile kıyaslanabilir belki. Hayvanlarda içgüdü türe özgü kalıtımsal zorunlu davranış kalıplarıdır ve bilinç dışıdır. İnsanlardaki düşünme her insanda vardır ama kalıplaşmış davranışa yol açmaz. Bilinç dahilinde ve kısmen özgürlük içinde gerçekleşir.

Düşünme bilgi ile yakın ilişki içindedir. Düşünmeyi anlayabilmek ve açıklayabilmek için insanın bilgi adı verilen düşünme ürününü kullanmak gerekir. Bilgi bir ürün/sonuç olarak belli bir uğraşın sonucunda ortaya çıkar. Bilme çabası içinde olan insanoğlu tarih boyunca birtakım bilgi disiplinleri geliştirmiştir. Bilgi insan için düşünme kadar elzem bir unsurdur.

Bilgiye yönelme anlamında ilk disiplin felsefedir. Felsefe doğru bilgiye karşı insanoğlunun tutkusunu ve arzusunu dışa vurur. Bilme edimi burada salt düşünme ile yapılmaya çalışılır. Herhangi bir araç veya aracı yoktur. Filozof üzerinde düşünme için bir problem seçer ve o problemi ve gerçekliği çözümlemeye, anlamaya, hakikatine ulaşmaya çalışır. Bunu belli bir biçimdeki düşünme eylemi ile yapar. Sonradan bu düşünme şekline akıl yürütme adı verilmiştir. Bilgiye ulaşmada kullandığımız bir araç olarak görülmüştür.

Filozof doğrudan doğruya bilme nesnesi veya olgusu üzerine düşünme eyleminde bulunur. Düşündüğü konu üzerine birtakım sonuçlara ulaşır. Ortaya düşünce ürünü bilgiler koyar. İddiada bulunur, teori kurar, sistem oluşturur. Başka filozoflarla düşüncelerini karşılaştırır, tartışır, eleştirir. Düşünmeyi bir araç olarak kullanır. Bu süreçte düşünce ile ilgili pek çok unsur ve özellik ortaya çıkar. Düşünce üzerine tartışmalar ve arayışlar başlar. Mantık disiplininin ortaya çıkması buna bağlıdır.

Mantık, felsefede kullanılan düşünme yönteminin tanımlanması, irdelenmesi, kurallarının belirlenmesidir. Felsefenin kullandığı mantıklı düşünme yönteminin adı “akıl yürütme” olarak adlandırılır. Mantık akıl yürütme eylemini açıklamaya çalışan bir bilimdir. Mantık adı altında ele alınan akıl yürütme tarzındaki düşünme, bütün insanlarda aynı ilkelere dayalıdır. Aristoteles’in sınıflandırmasına dayanan klasik mantık kitaplarında üç ilke sayılır: özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü halin imkansızlığı. Mantıkta özdeşlik ilkesi, bir şeyin kendisi ile özdeş olduğunu belirtir. Aslında diğer ilkeler de bu ilkeyi destekler niteliktedir. Önemli olan, akıl yürütmede kullanılan önermelerin birbiri ile çelişmeyecek şekilde yer almasıdır.

Akıl yürütme önermeler ile yapılır ve aklın bir sonuca ulaşması hedeflenir. Bu mantıklı düşünme biçimi olarak kabul edilir. Sonuca ulaşmak için yürünen yol çıkarımda bulunmak olarak adlandırılır. En basit örneği öncül önerme + öncül önerme = sonuç önerme şeklinde gösterilebilir. Bu tarz akıl yürütme biçimi kıyas olarak adlandırılır. Modern döneme kadar kıyas felsefe ve fıkıh gibi alanlarda temel araç olarak kullanılmıştır. Modern sonrasında daha farklı düşünme yöntemleri geliştirilmiştir.

Akıl yürütmenin en önemli unsuru önermedir. Önermeler kavramlardan oluşturulur. Yani önermenin ve dolayısıyla düşünmenin en küçük yapı taşı kavramdır. Kavram zihinde yer alır ve düşünme için temel malzemeyi oluşturur. Nesnelerin ve bağıntıların zihindeki düşünsel karşılığı olarak tanımlanabilir. Sokrates bunları “idea” sözcüğü ile ifade etmiştir. İdeayı Aristoteles kavram olarak kullanır. Kavramlar soyut veya somut gerçekliklere karşılık olarak zihindeyer alır. Kavram, gerçeklik ile zihnimizin bağ kurmasını ve bilgiye dönüşmesini sağlar.

Kavramların sözlü ve yazılı karşılıkları terim olarak adlandırılır ve dil olarak karşımıza çıkar. Dil bu anlamda düşünmenin dışa yansımasına ve insanın bilgi içeriğini aktarmasına yardımcı olur. Düşünme ve dil arasındaki ilişki insanın en önemli özelliklerinden birisidir. Dildeki terimler ile zihindeki kavramlar örtüştüğü oranda doğru bilgi ve doğru düşünme mümkün olur. Bu çerçevede her dil kendi içinde mantıksal bir sistemdir. Zihindeki mantık dilde de vardır.

Zihinde oluşan kavramlar soyut, zihinsel, düşünsel, matematiksel varlıklardır. İlk Çağ filozofları bu bakımdan felsefe yapabilmek için matematik bilmeyi şart görmüşlerdir. Yeni Çağ döneminde de felsefe matematik ile birlikte ele alınmış ve gelişmiştir. Matematik, evrendeki nesneleri ve olayları sayılarla soyutlayarak aralarında ilişkilerizihinsel olarakçözmeye çalışır. Soyut düşünmenin en üst düzeyi burada görülebilir. Doğru sonuçları ortaya çıkarmanın en emin yolu matematik bağıntılarını kullanabilmekten geçer. Matematik tıpkı mantık gibi normatif bilim olarak kabul edilir. Zihinsel işlemlerle iş görür.

Felsefe içinden doğan olgulara dayalı bilimler vardır. Olgusal bilimler genelde doğa bilimleri olarak adlandırılır. Çoğu zaman bilim dendiğinde bunlar kastedilir. Bu anlamda bilim, felsefeden bazı yönlerden farklılaşarak ayrılır. Ama düşünmeyi kullanmaya devam eder. Bilimsel araştırma yönteminin vazgeçilmez unsurlarından birisi yine akıl yürütmedir. Bilim felsefeden ayrıldığı dönemde doğa öncelikli yapılaşmıştır. Bu bağlamda doğa bilimlerinin kullandığı akıl yürütme tarzı tümevarım yöntemidir. Tümevarım gözlem ve deney ile elde edilen verileri birbiriyle ilişkilendirerek bir sonuca bağlar. Mantıksal bir bilgi sistemi kurar. Böylece bilimsel bilgi ortaya çıkar.

Doğa bilimlerinden sonra ortaya çıkan insan ve kültür gerçekliğini inceleyen bilimler, kendine özgülükleriyle şekillenmiştir. İlk ortaya çıkışlarında doğa bilimleri modelinde gelişmiş, sonradan insan/kültür bilimleri olarak kabul edilmişlerdir. Bu bilimler de felsefenin düşünsel bilgilerine dayalı olarak araştırmalar yapar ve yine düşünme eylemiyle kuramlara ulaşır. Tarih, sosyoloji, antropoloji gibi bilimlerin ortaya çıkarttığı kuramlar düşünme eylemi ile oluşturulur. Her biri mantıksal sistemlerdir. Bu kuramlar bilimsel bilgi olarak kabul edilir.

Düşünme, sanatın da en büyük gücüdür. Sanat alanındaki düşünme mantığa ihtiyaç duymaz, akıl yürütmeye dayanmaz. Yalnız başına kullanılmaz. Yanında duygular da yer alır. Bu alanda sınırları zorlayan bir düşünme etkindir. Hayal kurma, çağrışım yapma, deneme, yaratma gibi etkinlikleri içine alır. Sonuçta sanat yapma işi bir zihinsel eyleme, yani düşünmeye dayalıdır. Sanat eseri farklı tarzda bir düşünme eyleminin ürünüdür. Bir ressam, bir heykeltraş, bir besteci, bir şair, bir romancı, bir mimar düşünme eyleminde bulunmadan eser meydana getiremez.

Düşünmenin en yaygın kullanıldığı alanlardan birisi hiç şüphesiz bilimden faydalanarak faaliyet gösteren teknoloji üretimidir. İnsan türünü tanımlamak için antropolojinin kullandığı kavramların başında “homo sapiens” gelir. Bu kavramla ilk insanın diğer hayvanlardan ayrışmasını sağlayan özelliğini zekası ve bilme isteği ile alet yapabilmesine dayandırırlar. İlkel çağlardan beri insan belki felsefe veya bilim yapamasa da doğa ile başa çıkabilmek için aklıyla mücadele etmektedir. Bu süreçte tehlikelerden korunmak, kolay avlanmak, giyinmek, beslenmek, biriktirmek, saklamak gibi faaliyetleri düşünme yeteneği ile gerçekleştirir. Zamanla bilgi ve tecrübe birikimi alet yapma yeteneğini güçlendirir. Modernleşmeyle birlikte artık bu alet yapmanın şekli teknoloji olarak karşımıza çıktı. Sanayi devrimi gerçekleşti. Sanayi devrimi ile sembolleşen teknik icatların hızlı gelişimi Avrupa’nın akıl çağına girmesiyle açıklanır. Bu çağın etkisi dünyada hala devam etmektedir ve insanoğlunun hayal sınırlarını aşan nitelikte gelişmeler yaşanmaktadır. Düşüncenin gücü bu alanda daha somut görülmektedir.

Bilgi disiplinleri dışında günlük hayatın sürdürülmesi için de düşünme olmazsa olmaz bir yetenektir. Toplum içinde her birey kendi zihin dünyası ve kendi kişilik yapısıyla yer alır. İçinde doğduğu toplum ve kültür bireyi her yönüyle sarıp sarmalar. Toplumsal bir varlık olarak şekillendirir. Bu süreçte düşünme en aza indirgenir. Her şey hazır olarak verilmeye başlanır ve bunlara bireyin uyması beklenir. Fakat bireyin düşünme gücü devreye girdiğinde itirazlar, eleştiriler, sorgulamalar, anlamaya çalışmalar başlar. Toplumsallaşma sürecinde bireyin karşılaştığı manzara ikilem durumundadır. Bir tarafta içinde doğduğu kültürün kalıpları, diğer tarafta düşünmeye dayalı bir iradi yapı.

Düşünmenin en etkili kullanıldığı yerlerden birisi de bireyin irade kullanma sürecidir. İrade, bireyin düşünerek kendi kendine karar verme gücüdür. İnsanın birey olarak merkezde olmasını sağlar. Felsefede “ben” olarak karşımıza çıkan bireyin özgün kişiliğinin en önemli gücü düşünmesidir. Bunu Sokrates’te ve Descartes’te somut olarak görmek mümkündür. Bu filozoflar bütün felsefe sistemlerini düşünen ben veya başka bir ifadeyle akıl üzerine kurarlar. İrade sahibi birey günlük hayatta da düşünme eylemiyle ayrıcalık ve sorumluluk kazanır. Sürü olmaktan çıkar. Kendi ilkeleri ve kararlarıyla şahsiyet oluşturur. Ahlaklı olmak bile buna bağlıdır.

Toplumun bir üyesi olmakla birlikte birey olarak BEN önemli bir varlık seviyesidir. Felsefe yapan ben, bilim yapan ben, sanat yapan ben, din alanında iman eden ve Tanrı ile muhatap olan ben diye sıraladığımızda önemini daha iyi kavrayabiliriz. Düşünen ben diğer varlıklardan farklılaşmamızı sağlar. Bu bir üstünlük değil, sorumluluktur. Gördüğümüz kadarıyla şimdiye kadar evrende insana benzer düşünen bir varlık türüne rastlanmadı. Dinler aracılığıyla öğrendiğimiz kadarıyla Tanrı, insandan çok üstün güçlere sahip bir mutlaklık özelliğine sahiptir. Düşünme ve akıl konusunda da insanın üstünde sadece mutlak varlık olarak Tanrı vardır. Tanrı insana düşünme yeteneği vermekle birlikte, gönderdiği kitaplar ile yol göstermeye ve uyarmaya çalışıyor. Bir anlamda birey olarak insanı muhatap alıyor ve kendi varlığı ile tanışmasını istiyor. Bu noktada iman edecek olan yine ben olarak insandır. İman bu bağlamda bir düşünme eylemi sonucunda gerçekleşir. Birey Tanrı ve vahiy karşısında düşünerek bir karar vermektedir. İsterse ve ikna olmadıysa iman etmez. İnsana o özgürlüğü kazandıran düşünme yeteneğidir.

Düşünmeyi sadece felsefeye indirgemek ufkunu daraltmak olur. Yukarıda kısa kısa değindiğimiz üzere düşünme hayatımızın her alanında vardır. Sadece bir takım olumsuz sebeplerden dolayı düşünme engellenmeye çalışılır. Bu olumsuzluklar başlı başına bir inceleme konusudur. İnsan ister Tanrı tarafından yaratılmış olsun, isterse doğada kendi halinde yer almış olsun düşünme yetisi olan bir varlıktır. Bu yeteneği kullandırmamak insana yapılmış en büyük kötülüktür. Bu kötülüğe karşı yapılacak mücadele insanın düşünce ufkunun açılmasını sağlar. Tarihte bazı dönemlerde toplumlara egemen olan sistemler ve zihniyet yapıları düşünmenin önünde büyük engeller oluşturmuştur. Bunların üstesinden gelen toplumlar gelişmenin ve ilerlemenin sembolleri haline gelmiştir. Bir dönem Türkistan aydınlanması, bir dönem Endülüs medeniyeti, bir dönem Avrupa modernleşmesi düşüncenin ufkunu açmak bakımından insanlığa öncü olmuşlardır. Bizim de arayışımız bu ufku yakalayabilmek amacını taşımaktadır. Derdimiz budur . 

 

Yorum

2. Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Cu, 16 Şubat 2024 - 08:48

BENİM ELEŞTİRİM

Neden bâriz hatalar yapılır, yazılır, okutulur, öğretilir, ezberletilir sorusunu sordum kendime. Bizim içinde debelendiğimiz OYSA yüz, yüz elli yıl önce ÇOKTAN çözülüp istikâmetini bulan sorular günümüzde eskidi bile. Yani sizlerin çözüp üzerine bilgi inşaa edeceğiniz felsefe çok geride. Yani çözseniz bile 150 yıl geridesiniz.

Pekiyi, bu durumda yurdum insanı olarak benim görevim nedir veya ne olmalıdır?

Bana ne!

Tabii bu arada "neymiş o bâriz hatalar" sorusu sorulacaktır. Nasıl düşündüğümüzü bilmiyor değil biliyoruz. Bu bilgiyi daha önce yine buraya yazdığım için tekrar etmeyeceğim. Okumama sebebiyle cezalısınız :) Bulup tekrar okumalısınız. İkinci VERİLMİŞ değil zaten var. 3. Bilgi düşünce ürünü değildir. 4. Mantık öncedir. 5. Sanat duygudan duyguda salgılardan kaynaklanır. Her bir hatadan doğan en az yüz hata daha sıralayabilirim.

Bana ne!

Ben ne yaparım? Ben eleştirimi yazdıktan sonra kendi deneylerimi yapıp elde ettiğim verilerle yine KENDİ ortam ve imkânlarımı harekete geçirip hüküm çıkarır ve anında uygularım.

Karar: Türkiye Cumhuriyeti devlet işleyişinde "savaş hukuku" hüküm sürdüğü için YÖK gibi istisnasız tüm yapı ve kurumlar -bunlara Züccaciyeciler Odası da dahil, ilerleme ve barışın engelidirler. Bu ortamların hiç birinden MALESEF ne sanat, ne felsefe, nede bilim çıkamaz üreyemez. Mevcut VAR GİBİ duran yine istisnasız tüm okur, yazar, düşünür, akademisyen, aydın, bilim insanı, sanatçı vs SAHTEDİR, gerçek değildir.

FAHRİ (doğrulanmamış) Ct, 17 Şubat 2024 - 22:33

Erkan bey eleştiri adına bütün bilgileri çöpe atıp hepimizi gömüyorsunuz. Biraz insaf diyeceğim ama bu da sizin üslubunuz anlaşılan. İnançlarınız da çok sağlam anlaşılan. Çok iyi bir "kesin inançlı" olduğunuz açık. Yazıyı mı yargılıyorsunuz yazarını mı yargılıyorsunuz hepimizi mi anlaşılmıyor. Bilgi konusunda tartışma bütün bir felsefe tarihinde devam eder. Merak ediyorsanız Descartes'tan başlayıp Karl Mannheim'dan çıkabilirsiniz. Biz bilgi tartışmasına gelenekten uzak bakmıyoruz. Yazdıklarımızı önce anlasanız da sonra eleştirseniz baş üstüne. Şu cümleler nedir: "Bilgi düşünce ürünü değildir. 4. Mantık öncedir. 5. Sanat duygudan duyguda salgılardan kaynaklanır. Her bir hatadan doğan en az yüz hata daha sıralayabilirim." Ben bunların nesini muhatap alayım?

Selma Pekşen (doğrulanmamış) Sa, 27 Şubat 2024 - 01:14

Söz üstüne söz söylemek haddimiz değil söylenecek ne varsa söylüyorsunuz zaten hocam ve hayatımda iyi ki tanımışım dediğim birisiniz. Her ay yazılarınızı bekliyorum ama her yazınıza fikir yürütüp yorum yapmıyorum çünkü siz zaten düşüncelerimize yeterince tercüman oluyorsunuz.
Saygılarımla...

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.