Felsefe Tutarlılık Gerektirir

Felsefe

Felsefe Tutarlılık Gerektirir     

Doç.Dr. Fahri Atasoy

Başlıktaki ifadede tutarlılığın felsefeye ait bir öznitelik olduğu gibi bir anlam çağrıştırıyor. Tutarlılık sadece felsefeye ait bir ilke midir, yoksa insan hayatının her alanında aranır mı? Daha doğrusu felsefe zaten insan için yapılan bir zihinsel (entelektüel) mücadele değil midir? Felsefeyi bu bağlamda hayatımıza katmamız ve kullandığı yöntemler ve ilkelerden faydalanmamız gerekmez mi? Bunun cevabını olumlu gördüğümüz için yazılarımızda zaten bunu yapmaya çalışıyoruz.

Bilim ve felsefe özel kavramlar kullanarak bilgi üretir. Bilgi üretirken kullanılan en önemli güç insan zihnidir. Zihin, varlık alanıyla ilişki kurmamızı sağlıyor. Felsefe tarihinde mantık ve epistemoloji tartışmaları bu konularla ilgilidir. İnsanın doğru bilgi arayışı birçok tartışma ortaya çıkartmıştır. Bu tartışmalar yeni yeni konular ve problemler doğurur. Bu yazıda bu problemlere girmeden sadece tutarlılık kavramı üzerinde düşünmeye odaklanalım. Tutarlılığın bireysel ve toplumsal hayatımızdaki yerini görmeye çalışalım.

Tutarlılık aslında her insanda doğuştan var olan bir mantık ilkesidir. Düşünce doğru akıl yürütme yapabilmek için tutarlı olmak zorundadır. Tutarlılık mantık ile ilgili kullanılan bir kavramdır. Mantık bilimi veya düşünmenin aleti (organon) zaten insan zihninin çalışma ilkelerinden doğan bir alandır. Zihnin akıl yürütme esnasında kullandığı bazı ilkeler vardır. Bu ilkeler bütün insanlarda benzer şekilde çalışır. Mantık kitaplarında bunlar “akıl ilkeleri” şeklinde sınıflandırılır. Yani tutarlılık insan türüne mahsus özelliklere girer. Dolayısıyla zihin, tutarlı olmayı doğal bir görev olarak yapmaya çalışır fakat bunu her zaman başaramaz. Problem de burada başlar. Yani insan sık sık çelişkiye düşer.

Tutarlılığı en çok aradığımız yer düşünce ve bilgi sistemleridir. Filozoflar düşünce sistemi geliştirirken birbiriyle tutarlı bilgiler kullanır. Düşünce sisteminden kastımız kuram veya akım olarak adlandırılan bütüncül açıklamalardır. Bu açıklayıcı cevaplar, birbiriyle çelişmeyen, birbirini destekleyen ve birbirini tamamlayan önermelerden oluşur. Önerme zaten kelime anlamı gereği bilgi ifadesidir. Düşünce sistemleri bu bağlamda bilgi sistemleridir. Kesinlikle birbiriyle çelişen iddialar içermezler. Sistemde (kuram) kullanılan bütün bilgiler birbiriyle tutarlı olmak zorundadır. Onun için her filozof kendi düşünce dünyasında tutarlı cevaplar oluşturur. Başkasının düşüncesini eleştirirken de yakaladığı çelişkileri kullanır. Eleştiri kültürünün dayandığı yer burasıdır.

Filozofun tutarlılık ilkesini nasıl kullandığına felsefe tarihinden pek çok örnek gösterilebilir. Öğretici örneklerden birisi Sokrates’tir. Sokrates, bir yandan zamanın bilgelerini tutarsızlıkla suçlayarak eleştirirken, diğer yandan kendi tutarlılığının zaafa düşmemesi için hakkında verilen idam kararına gönüllü olarak boyun eğmiştir. Sokrates’in tutumu tarihteki en çarpıcı örneklerden birisidir. Canı pahasına tutarlılığını bozmak istememiştir. Detayı Sokrates’in Savunması kitabından okunabilir. Sokrates temelde herkesin uyabileceği evrensel ahlak ilkeleri bulmak istemiştir. Başta iyi nedir sorusunun cevabı olmak üzere erdemleri bilgiye dayandırmak ister. Bunun için doğru bilgiye ulaşma yolu ve bu bilgiye dayanak olacak gerçek varlık temellendirmesi yapmak gerekmiştir. Sokrates’in düşünce sisteminde bunlar birbirini tamamlayıcı ve birbiriyle tutarlılık içindedir. Buna bulduğunu düşündüğü ahlak ilkelerine bizzat uymayı da tutarlılığın gereği olarak görmesini de eklersek, tutarlılığın burada ne kadar önemli olduğunu anlamış oluruz. Felsefeyi öğrenirken aslında bu tutarlı olma halini anlamak ve hayatta kullanmak daha önemlidir.

Tutarlılık düşüncenin birbirini destekleyen ve birbirine bağlı önermelerin uyumu ile mümkündür. Yukarıda tutarlılığın bir mantık ilkesi olduğundan bahsettik. Aslında mantıktaki akıl yürütme bu ilkelere dayalıdır. Klasik mantık üç ilkeden bahsetse de temelde tek ilkedir. Bir konuyla ilgili verilen hüküm (yargı) ancak ve ancak o konunun kendisi kadardır. Ne azı ne fazlası ne de başka bir konuya taşmak söz konusu değildir. Bu ilkeye özdeşlik ilkesi denir ve “A, A’dır” şeklinde formüle edilir. Eğer A’ya A değildir diyecek olursak akıl buna doğası gereği itiraz eder, karşı çıkar. Burada bir çelişki görür. Fark edebilirse kabul etmez ve böyle bir iddiayı (önerme)reddeder. Üçüncü halin imkansızlığı ilkesi ise zaten özdeşliğin tekrar edilmesi gibidir. Burada bir önerme içinde tutarlılık gösterilmiş olur. Önermeleri kıyaslayarak yapılan bir akıl yürütmede de bu ilke devreye girer ve birbiriyle tutarlı olmasına özen gösterilir. Örneğin klasik mantıkta geliştirilen kıyas modellerinde hiçbir surette birbiriyle çelişen önermelerden sonuç çıkmaz. Akıl yürütme böyle bir durumda çelişkiye düşmüş ve ilerleyemez olmuştur. Aynı akıl yürütme yolunda birbiriyle çelişen önermeler kati surette yer alamaz. Örnekleri klasik mantıktan verdik ama bu durum bütün akıl yürütmelerde geçerlidir. Bilindiği gibi klasik mantık tümdengelim tarzında akıl yürütme kullanır. Yeni Çağ ile başlayan yöntem arayışları tümevarım tarzının güçlenmesini sağlamıştır. Bilimler ve bulgular arasında benzetme yapılarak geçiş sağlayan analoji tarzı akıl yürütme çağdaş bilimlerde çok sık rastlanan bir yöntemdir. Tutarlılık hepsinde uyulması gereken temel ilkedir.

Bilim disiplini felsefe içinden doğmuş ve daha çok doğa olgularını araştırmak ve çözümlemek için kullanılmıştır. Matematik ve mantık gibi normatif bilimler zaten soyut düşünce ve ilkelere dayalı olduğu için zaten felsefe ile iç içedirler. Asıl sorun olgusal (pozitif) bilimlerde yaşanır. Bu tür bilimler için temel ölçü olgunun kendisidir. Olgu hakkında gerçekliğe uygun önermeler geliştirebilmek ve o önermeleri kullanarak bütüncül sonuçlara ulaşabilmek için de akıl yürütme kullanılır. Dolayısıyla tutarlılık burada da önem taşımaktadır. Doğa üzerine çalışan bir bilim adamı gözlem deneyden elde ettiği verileri zihin işleminden geçirerek bilimsel bir sonuca ulaşır. Yoksa toplanan ham veriler bir anlam ifade etmez. İşte o süreçte mantık ilkeleri devreye girer ve tutarlılık aranır. Bir çelişki olduğunda hemen ayıklanır, tekrar gözden geçirilir ve tutarlılığa riayet edilir. Araştırmalarla doğrulanmış önermeler birbirini tamamlar ve destekler nitelikteyse kuram oluşturulur. Her kuram mümkün olduğunca tutarlı bir bütün halinde konuyu açıklayıcı bir cevaptır. Astronomi alanında Rönesans döneminde geliştirilen Kopernik Güneş Sistemi Kuramı hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Demek ki son derece tutarlı ve her yeni araştırma bu tutarlılığı destekler durumdadır.

İnsanlık tarihinde bilimin teknolojiye dönüştüğü ve toplumsal hayatı da kökten değiştirdiği dönem Sanayi Çağı’dır. Sanayi çağının teknolojik sistemleri de toplumsal gerçekliği çözümleyen sosyolojik bulguları da tutarlılık için somut örnek oluşturur. Önce sosyoloji kuramlarından örnek verecek olursak, ilk kurucu sosyologlar toplum gerçekliğini analiz ederken doğadaki canlı organizmayı model olarak kullanmışlardır. Bu durum analojik akıl yürütme için de örnek teşkil eder. Buna göre o dönemdeki toplumsal yapıyı, evrim geçirerek karmaşıklaşmış bir organizma gibi düşünebiliriz. Eskiden çok karmaşık olmayan köy tipi geleneksel yapılar son derece basittir. Modern toplum ise gelişmiş, yeni kurumlar ve kuruluşlar ile yeni fonksiyonlar kazanmıştır. Bu sosyologlardan Emile Durkheim toplumu uyumlu bir şekilde işleyen sistem olarak değerlendirir. Bu sistemi toplumsal yapıyı açıklayan bir kuram olarak kurgular ve “işlevselci kuram” olarak literatüre geçer. Durkheim kendi içinde tutarlı bir açıklama geliştirmiştir. Bu açıklamanın gerçekliğe de uygunluğunu göstermiştir. Ama Karl Marx bu kuramın toplumsal gerçekliği açıklayamadığı düşüncesiyle itirazlarını dile getirmiş ve yerine kendi kuramını geliştirmiştir. Sosyoloji kuramları bu bağlamda birbirini eleştiren toplum felsefeleri niteliğinde kalmıştır. Doğa bilimlerindeki gibi sürekli yeni verilerle doğrulanan evrensel kuramlar yerine, kendi içinde tutarlı özgün açıklamalar halinde değer kazanmıştır.

Tutarlılık aranan en önemli alanlardan birisi de kuşkusuz hukuk ve din alanıdır. Her iki alan da soyut ilkelere dayalıdır ve mantık ile çok yakından ilgilidir. İslam’da geleneksel fıkıh bilimi, vahiyden gelen nas adı verilen temel ilkelerden yola çıkarak yeni sonuçlar çıkartmak ister. Bunun için de çok hassas bir akıl yürütme yapmak zorundadır. Klasik mantık bir anlamda fıkıhçıların imdadına yetişmiştir ve medreselerin temel derslerinden birisi olmuştur. Yeni hükümler verirken uygulanacak akıl yürütme mutlak bir tutarlılık gerektirmektedir. Çünkü bu alandaki bilgiler dini bir kutsallık ve bağlayıcılık taşımaktadır. İslam dünyasında bu anlamda fıkıh bilimi için özel bir değer ve anlam yüklenmiştir. Zaman zaman Tanrı buyruklarının kastettiği anlamlar dışına çıkılması söz konusu olmuştur. Bunu fark edecek ve eleştirecek de fıkıh bilginlerinin kullandığı mantıktır.

Teknolojik sistemlerde tutarlılık bir alet veya aracın sistemi için gerekliliktir. Örneğin elektrik ve bilgisayar sistemlerinde tutarlılık son derece önemlidir. Bu iki alanda da sembolik mantığın geliştirdiği devreler birbirine uyumlu bir şekilde çalışır. Devreyi tamamlamayan bir aksaklık varsa orada mutlaka tutarlılığı bozan bir çelişki/çatışma var demektir. Dolayısıyla bir teknolojik sistemin başarılı bir şekilde çalışmasının sırrı tutarlılıktır.

Tutarlılık aslında hayatımızın merkezindedir. Günlük hayatımızda şahsiyetli kişilikler için de tutarlılık ararız. Şahsiyeti olgunlaşmış bir fert (birey) düşünce dünyasında ilkelerini seçmiş, zihnini/kişiliğini inşa etmiş ve iradesini buna göre kullanabilir durumdadır. Bu birey kendi kararını verebilir, çevresinde olup bitenleri sağlıklı değerlendirebilir, yeni bilgiler aldığında doğruluğunu sorgulayarak süzgeçten geçirebilir. Şahsiyet sahibi birey önce kendine saygı duymayı, sonra da diğer insanlara nasıl davranacağını öğrenmiş durumdadır. Bunları hayatının bir parçası yaptığında dışarıya yansıyan en önemli özelliği tutarlılığıdır. Düşüncesini ve davranışını değiştirdiğinde mutlaka ikna edici mantıklı açıklaması vardır. Kendisiyle çelişki yaşamaz. Kendi doğrularını ve ilkelerini çiğnemez. Önce siyah dediğine sonra beyaz demez. Diyorsa orada problem vardır. Ya şahsiyeti oluşmamıştır ya patolojik bir hal içindedir ya da kriminal bir tehdit altındadır. Tutarlılık konusunda siyasetçilerin kulaklarını çınlatmak yeterli sanırım. Tutarlılık önemli bir kriterdir ve pek çok çelişkiyi/ bozukluğu/ arızayı görmemizi sağlar. Cesaret edip bakmak istersek!

 

Yorum

2. Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Ct, 18 Kasım 2023 - 16:38

KURALIN İSTİSMARI SORUNU VE ÇÖZÜM
"mantığın dördüncü evresi"

Quantal yani "0'da olabilir 1'de olabilir" gerçekliğinin hızla inşaedildiği günümüzde aşılan önceki 3 mantık aşamasını belirlemenin en kolay tarzı nedir? Bu konuyu özellikle (ArtCRİTİCS) sanat eleştiri platformumuzda seneler önce irdeleyip örneklerini sunmuştum. İlgilileri arama motorundan ulaşabilirler. Detaylı bir araştırma alanı.

Aristo, Descartes, B. Russell' den sonra günümüz İLERİ mantığı "bir geçtiği yerden bir daha ASLA geçmez" diyor. Düşünelim!

Bütün zihinsel işleyişimiz bu cümleyi daha önce görüp görmemesi, anlayıp anlamaması ile değişiklik/ler gösterir. Kural olarak kabul eder ve uygularsak olumlu/olumsuz en basitinden yönetimlerimiz olur/oluşur ki aralarındaki açılar 360 kadar çok ve değişik olabilir. Bir de bu varlığın küresel yönelimlerini işin içine katarsak zihinsel patlamamız gerçekleşir. Belirlediğimiz içerideki her hangi bir nokta -hareketli olduğundan ve bir geçtiği yerden bir daha geçmeyeceğinden yaratım sonsuzlaşır. Sonsuz diye bir şey yoktur ama anlatabilmek için kullanırız.

Kafamız şişti. Rahatlayalım :)

İçinde bulunduğumuz Samanyolu Galaksimiz ve onun içinde bulunan Güneş Sistemimiz evrende hareket halindedir ve içindeki bütün noktaların herbiri bir geçtikleri yerden bir geçmez/geçemez. İmkansızdır. Aksi durağanlıktır.

Tıpkı örnekte olduğu gibi insan zihni de bu hareketliliği / mantık yönelimini (insanın anlama, anlamlandırma biçimi olarak) kavrayıp içselleştirmeli, düşünmeli, araştırmalı, tartışmalı, öğrenmeli ve öğretmelidir. Asıl iş bundan sonra başlar ve yeni işler ortaya çıkar, çıkmalıdır, çıkıyor.

Bir metin hazırladım. 222 bölüm oluşturdum. Herbir bölüme kendi özel canlılığını, hareketlenmesini yerleştirdim. Bölüm organellerini diğer bölüm organlarıyla bağladım. Bağları kurarken yine kendini yeniden yaratabilecek bağlar oluşturma yeteneği ekledim. Tümüyle canlı yapboz parçaları okurun kendi zihinsel işleyişiyle anlam kazanıp gelişir. İstirmarcıların bu büyük sistemden yeterince yararlanması veya kullanabilmeleri, istismarları mümkün değildir. Sıfırda olabilir bir de olabilir. Geleceğin gerçekliği budur. Bu gerçeklikten kaçış imkansızdır.

Sevgilerimle

FAHRİ (doğrulanmamış) Ct, 18 Kasım 2023 - 21:12

Erkan bey kutlarım hem iyi bir okuyucusunuz hem de bu konulara zihin yoruyorsunuz. Her yazı belli sebeplere dayalı olarak yazılır. Zihninizde dönüp duran sorunlar-sorular vardır ve oraya odaklanırsınız. Belki faklı bir zamanda aynı başlıkta çok farklı bir metin yazabilirsiniz. Sizin zihin gündeminiz farklı. Ben yazıda sadece mantık bilgilerini kullandım, tartışmaya girişmedim. Ama mevcut kabulleri de aynı şablonlarla kullanmadım. Okurlara vermek istediğim mesaja yoğunlaştım. Mantık tartışması da ayrıca yapılabilir. Fuzzy Logic bağlamında yeni tartışmalar ilgi çekiyor.

Selma Pekşen (doğrulanmamış) Per, 30 Kasım 2023 - 08:25

Yine anlamlı bir yazınızı okudum teşekkürler. Son zamanlarda tutarlılıktan kopuşun ya da çelişkiler içinde oluşun nedenini ben şahsım adına çıkar çatışmasına yoruyorum. Günümüzde özneler sadece kendine doğru olanı tercih konusunda ilerlediği için siyah yada beyaz olamıyorlar gri de olur zihniyeti vardır. Bu durum içinde bulundukları sosyo-kültürel yapı ile çelişki içinde de olabilir kendi benlikleriyle de çelişki olabilir. Çünkü bireysel menfaat insanları kendi doğrularının ötesine iteleyip onun doğrularını kabullenmeye ya da kabullenmiş görünmeye yönlendiriyor. Gelen ağam giden paşam olsun işim görülsün zihniyeti hakim olmuş. Elbette ki bu durumun en önemli nedenlerinden birisi içinde bulunduğumuz sistem ve sistemin başında kendisiyle çelişen zihniyetler değil midir? Tabiri caizse el etek öpen bir nesil var artık ve her zaman dediğim bir şey var her ne kadar modern çağ yaşasak da kafa yapıları hala ortaçağ yaşıyor. Reformun benlikte olması gerekir, zihin süzgecinin balçıktan temizlenmesi gerekir ki pırıl pırıl ve tutarlı bir toplum olabilsin. Değişen zamanlar mekanlar ve zaman içinde bedenler olsa da aktarılmış düşünce yapısı hiç değişmiyor. Belki de yazdıklarımı çok eleştirel buluyor olabilirsiniz ama evet sisteme ve bozuk zihniyetlere karşıyım. Bu durum beni daha eleştirel yapıyor. Çünkü tutarlılık felsefe ve klasik mantığın temeli olabilir ama en temelinde öznenin zihnidir başlangıç yeri olarak. Fakat o zihinler berraklaşamıyor fırsatçı ve bu uğurda her şeye var olan bireylerle dolu etrafımız ki kendileriyle ve değerlerle çelişkiye düşme konusunda tereddüt edecek fikre sahip değiller. Hazıra konmak fikriyatıdır bu ve emek maalesef ölüyor yavaş yavaş. Ama tamamen yok sayamayız genelleme yapamayız bu konu da, Hala mücadelesini kazanmaya azmetmiş ve kendisi ile özdeş, toplumla özdeş bireyler var. Onlar da bilen için kıymetlidir. Siz de bizim için kıymetli olansınız hocam, emeğinize sağlık. Saygılarımla...

FAHRİ (doğrulanmamış) Cu, 01 Aralık 2023 - 13:26

Selma hanım tutarlılık insanların düşünce ve tutumlarıyla çok ilgili. Felsefe ve mantık bunu sadece fark ederek analizini yapıyor. Biz insanlar ise bu analizler olmadan da tutarlılık veya tutarsızlık içine düşebiliyoruz. Zihnimizi aktif kullansak ve bazı ilkeleri ahlakımızın temeline alsak aşacağız ama bunu başarmak oldukça zor görünüyor. Selam ve sevgiyle kalın

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.