Felsefe ve Gençlik Üzerine

Felsefe

Felsefe ve Gençlik Üzerine

Doç.Dr. Fahri Atasoy

Felsefenin insan için bir ihtiyaç olduğunu sık sık vurguluyoruz. İnsan eğer beden mağarasından dışarıya bakamazsa hakikat ile tanışamaz. Beden insanın mağarası gibidir ve insanı karanlık bir dünyaya çeker. İnsanın aydınlığını sağlayan akıl ve gönül yetenekleridir. Felsefe, sanat, bilim, din gibi temel disiplinler insanı karanlık mağaradan aydınlık dünyaya çıkartır. Bunun için toplum içinde yer alacak bireyler bu disiplinlerin birikimiyle tanıştırılır. Bu birikim kültür olarak da adlandırılır. Bireyler bu kültürün içinde yoğrulur ve şekillendirilir. Bu hamura felsefenin düşünme, sorgulama, eleştirme yöntemleri katılmazsa eksiklik oluşur.

Eğitim ve felsefe konusunu irdelediğimiz önceki yazımızda düşünme eğitiminin öneminden bahsetmiştik. Eğitim sürecindeki çocuklarımıza ve gençlerimize düşünme eğitimi veremediğimizde karşılaşacağımız manzara maalesef karanlıktır. Toplumda düşünme tembeli veya korkağı haline gelen, iradesini kullanamayan, kendi kararlarını veremeyen, problem çözme becerisi gelişmeyen, ne istediğini bilmeyen, her adımda uyarı bekleyen, zekasını kullanmayan, aptal gibi davranan bireyler ile karşılaşırsınız. Zaten benzer örneklerini hepimiz gözlemliyoruz.

Konuyu gençlik üzerine yoğunlaştıracak olursak tuhaf değerlendirmelerle karşılaşırız. Tarih boyunca gençler hakkında bir yandan geleceğe yönelik yüksek beklentiler, diğer yandan da bir suçlama mantığı görürsünüz. “Siz bizim geleceğimizsiniz” diye başlayan nutukların yanında “zamane gençleri saygısız ve sorumsuz” ithamları görülür. Bunun sebepleri arasında gençlerin kabına sığmaz enerjileri ve meydan okumaları ilk sıralarda sayılabilir.  Hemen hemen bütün çağlarda gençler biraz haşarı görülür. Bu haşarılığı önlemek, saygısızlığı ve sorumsuzluğu ortadan kaldırmak için genelde gençlere baskı uygulanır. Zamane gençleri ….. diyerek başlanan bir çok suçlayıcı ifadeye rastlanır.

Gençler ne ister? Nasıl bir dünya düşü kurarlar? Gerçekte neyle karşılaşırlar? Nasıl bir manzaraya isyan ederler? Neler yaşarlar? Büyükler için pek merak edilen konular değildir. Büyükler genelde gençlerin sorgulamasından rahatsız olurlar ve onları adam etmeye çalışırlar. Bu adam etme girişimi bastırma, yasaklama, itaat ettirme, uslu olmalarını sağlama şeklindedir. Bunu başardıklarında çok mutlu olurlar ve böyle gençleri de çok beğenirler ve överler. Uslu çocuk muamelesidir bu durum.

Biz akademisyenler yaşımız ilerledikçe gençlerle aramızdaki mesafenin çoğaldığını gözlemleriz. Bu süreçte dünya aynı kalmamaktadır ve çok hızlı bir şekilde değişmektedir. Bu değişimi anlayabilmek, takip edebilmek, uyum sağlayabilmek oldukça zordur. Değişim esnasında, kazandığımız bilgi dağarcığımız da eskimiştir. Daha önce ezberlediğimiz bilgileri ne güzel her sene tekrar ederek sürdürmek varken yeni durumlarla, yeni sorularla karşılaşmak sıkıntı kaynağıdır. Bir de soru soran, sorgulayan gençler ortaya çıkarsa bu meslek çekilmez olur. Onun için gençleri susturmak en iyi yöntemdir. Kolay olan budur. Zor olan sorularla cebelleşmektir. Halbuki soru sormak ve sorgulamak bir toplum için sağlıklı olma emaresidir.

Soru sormak ve sorgulamak işinden en fazla hoşlanan disiplin felsefedir. Daha önceki yazılarımızda işaret ettiğimiz gibi 3-5 yaş arasındaki çocukların hayatı ve dünyayı anlamak için sordukları sorular felsefenin en saf hali gibidir. Aslında bu çocuklar büyüdükçe yeni sorular düşünmeye başlarlar ama büyükler bunları söndürmenin yollarını ararlar. Sözde kendilerince gençleri terbiye ederler. Gençlerin içindeki cevheri söndürmek, bütün gelişmelerin yollarını kapatmak gibidir. Felsefe kültürü olmayan toplumlarda bu yol her zaman kapatılmaya çalışılır. Yolu açmaya çalışan insanlarla her zaman kavga, gerilim, çatışma çıkar.

Gençlerin soru sormasının önünü açmaya çalışan filozoflardan birisi Sokrates’tür. Sokrates MÖ 5. Yüzyılda yaşamış olmasına rağmen her daim aramızda, zihnimizde, bilgi dağarcığımızda dolaşmaktadır. Kendi zamanındaki ezber bilgilerin doğru olup olmadığını sorarak işe başlar ve bunu her yerde yapar. Bir süre sonra Sokrates’ten insanlar ürkmeye başlar ve at sineğine benzetirler. İnsanların doğru zannettiklerinin aslında doğru olmadığını göstermesi doğal olarak belli otoriteleri olan insanları tedirgin, rahatsız, huzursuz eder. Düşmanları çoğalır ve dönemin siyasi otoritelerine şikayet edilir. Resmi otoriteler de aynı durumda olduğu için hemen hakkında kovuşturma yaparlar ve idama mahkum ederler. Sokrates’in rahatsız ettiği kesim Sofistler olarak adlandırılır. Çoğu zaman bu Sofistlerin halen aramızda dolaştığını hissedersiniz. Belki her birimiz bir Sofist durumundayızdır.

Gençleri gerçek felsefe ile tanıştırmak gerekir. Hem kendi gelişimleri için hem de ülkenin-toplumun geleceği için bu bir ihtiyaçtır. Buradaki tanıştırmadan maksat felsefe tarihini ve filozofları ezberletmek değildir. Felsefi bir bakış açısıyla düşünme yöntemini öğretmek asıl amaç olmalıdır ve her meslekten genç bundan faydalanmalıdır. Örneğin: bir tıp öğrencisi insan ile uğraşırken karşılaştığı etik problemleri düşünmeyi öğrenmelidir. Bir iktisat öğrencisi mal üretimi ve ticaretinde uyması gereken evrensel ilkeleri merak etmelidir. Bir mimarlık öğrencisi parçadan bütüne inşa edilecek binanın varlık biçimi üzerine düşünebilmelidir. Öğretmenler ise her daim sorgulayan zihinlerle muhatap olduklarını ve bu zihinleri dumura uğratmadan felsefe ile geliştirebileceklerini bilmelidir.

Felsefenin düşünme ve sorgulama yöntemi bütün hayata yayılması yerine maalesef sadece felsefe bölümlerine bırakılmaktadır. Felsefe bölümlerinin çoğunluğu bu ilkeleri kullanmaktan uzaktır. İğneyi kendimize batırmak da bir felsefe ilkesidir ve biz de bu kurala uymalıyız. Bir felsefe hocası ders anlatırken söylediklerinin ezberlenmesini ve sınavlarda cümle cümle yazılmasını bekliyorsa burada büyük bir sorun var demektir. Bu tür hocalar öğrencinin derste soru sorulmasını ve tartışma açmasını istemez; kendisinin dersinden kolay geçilemeyeceği imajını yaygınlaştırır, korku yayar, yüksek not vermez. Felsefe öğrencileri bu tür hocaları mutlaka hatırlarlar. Halbuki felsefe dersinde düşünmeyi, sorgulamayı, tartışmayı ve eleştirmeyi bir yöntem olarak öğrenen öğrenciler ülkedeki felsefe kültürünün yayılmasına yol açar. Felsefenin her alana ulaşmasını ve hayatın bir parçası olmasını sağlar.

Felsefenin, hayatın her alanına yayılmasını ancak gençlerin felsefe ile tanışmaları ile sağlayabiliriz. Gençlik ve felsefe buluşmaları önce bu sayfalarda başlamalı, sonra kitaplar, seminerler ile desteklenmelidir. Felsefeyi sadece bir meslek edinme olarak değil, bütün mesleklerde ve özellikle hayatı anlamlandırmada kullanabileceğimizi unutmamak gerekir. Felsefenin insan için ufuk açıcı özelliklerinden faydalanmak bir ülkede gençlerin yaratıcılığını arttırır. Gençlerin içindeki cevherin ortaya çıkmasını sağlar. Problemlerle karşılaşan gençlerin çok yönlü düşünerek çözüm yolları bulması veya mücadele etmesi yolu açılır. Felsefe ve düşünme yöntemiyle elde edilecek imkanlar gençlere mücadele gücü ve özgüven duygusu kazandırır. İnsan olma bilinci ancak zihnin bilgi ile ilişkisinde ortaya çıkar ve güçlenir. Bunu besleyen en önemli kaynak felsefedir. Bilim, sanat, din gibi zihin etkinlikleri felsefenin ardından gelir.

Felsefenin kazandırdığı zihinsel yöntemler gençlere çok şey katacaktır. Felsefe ile beslenen gençler iradelerini daha iyi yönetebilecekleridir. Düşünerek alınan bir karar aynı zamanda o kişinin sorumluluğunu yükseltir. İrade teslimiyetini ve kör itaatkarlığı önler. Seçme ve karar verme özgürlüğünü sağlıklı kullanabilmenin tadına varacaklar. Kendilik bilinci ve özgüven içinde birey olarak topluma katılacaklar, toplumda yer alırken liyakat içinde sorumluluk üstlenerek toplumsal kaliteyi artıracaklardır. Gençliğin felsefe ile tanışması ve hayatına felsefe yöntemlerini katması bir toplumun medeniliğinin seviyesini belirlemektedir. Gençler gelecek toplumun kendileridir.

Gençliğin her dönem önemli sorunları vardır. Sosyoloji bu gençlik sorunlarını bilimsel yöntem ile tespit eder ve analiz eder. Burada gençlik sorunlarını göz ardı etmeden olması gerekenler üzerine bir deneme yazmaya çalıştık. Her çağın farklı sorunları ve etkileri vardır. Bunları ayırt etmeden aklını, zihnini, şahsiyetini kullanabilen bireyler yetiştirdiğinizde karşılaştığı problemler ile başa çıkabilirler. “Ben öğrencime, evladıma, gençlerime güveniyorum” diyebilmek için önce onların birey şahsiyetini geliştirmesine katkı sağlamak zorundayız.

 

Yorum

2. Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Sa, 16 Ocak 2024 - 23:05

Harika bir felsefe tanıtımı.

İki soru ile karşı karşıyayız; Stephen Hawking' in dediği gibi "felsefenin devri kapandı. Artık fizik çağındayız" mı yoksa insan var olduğu sürece felsefe de var olacaktır mı..?

Felsefeden geçim sağlayanlar için meslek olduğundan veya öğrencisi olup dersi geçme zorunluğundan felsefe ZATEN kalıcıdır. Felsefeyi kendi alanının dışına taşırıp her şeyi kapsatanlar ile felsefeyi kendi alanlarına hapsedip istismar edenleri sistemimizin dışında biraktığımızda eskilerin deyimiyle makabli ve mabadı olmazsa canlılığını yitirip katılaşacak ve sonra ufalanıp dağılacaktır. Yaşaması için hiç olmazsa "felsefeden doğduğunu" çok iyi bildiğimiz bilim dalları ile sürekliliği olduğu öğretilmelidir. Duygu nedir sorusunu soran felsefe psikoloji bilimini doğurmuşsa psikolojinin felsefeye bir teşekkür borcu vardır tıpkı diğer yüzlercesi gibi. Biri birini imha edecek değil HAKKI TESLIM EDİLEREK yollarına devam edeceklerdir.

Bu aşama gencin tercih aşamasıdır. Temel bilgiyi aldıktan sonra gelecekte yapmak istediklerini planlarken bu kriterleri göz ardı etmemelidir. Uzman desteği almaktan utanmamalı mümkün olduğunca çok araştırıp kendine en uygunu bulup karar vermeli ve kararında da sadık olmalıdır çünkü inanılmaz büyük bir evrende inanılmaz çok ve çeşitli işlerle karşılaşacaklar.

Sevgi ve saygılarımla

zorbatv Çar, 17 Ocak 2024 - 15:07

Sevgili Erkan Yazargan yorumuna elbette ki, değerli düşünce insanı dostum Fahri Atasoy bir karşılık verecektir. Ancak yorumu çok kışkırtıcı bulduğum için, düşüncelerimi paylaşmak istedim.

Felsefe ne felsefe hocaları ne de çömezleri için bir meslek değildir. Bundan dolayı kalıplaşmış felsefe tanımlarından uzaklaşarak  "Düşünme Sanatı"  diyorum. Kendi eksenin öğrenerek yaptığın şey ' felsefe yapmak'tır. Birilerine felsefe yapmayı öğretmek ise 'düşünme ve sorgulamanın yöntemlerini' öğretmektir. Durum yani olması gereken tam da bu iken, siz olgunlaşmamış dimağları Felsefe Tarihine ve onun girdaplarındaki tartışmalara mahkum ederseniz yaptığınız şey öğretmenliktir. Yani sadece aktarmaktır. Tıpkı imam hatiplerin dinin hükümlerini aktardığı gibi. Oysa felsefe öğretilecek bir şey değildir, öğretilmesi gereken FELSEFE YAPMA dır. Bu yönüyle eğitim anlayışımızın bilgili aktarmaktan- düşünce üretme yani felsefe yapma aşamasına geçmesi imkansız gibidir. Bunun için işe önce akademiyanın , ardından eğitimcilerin eğitilmesinden başlanmalı. Bu da yarım kuşaklık bir boşluk demek...

Yoruma eklediğiniz iki soru ile karşı karşıyayız; Stephen Hawking' in dediği gibi "felsefenin devri kapandı. Artık fizik çağındayız" mı yoksa insan var olduğu sürece felsefe de var olacaktır mı..?

Kimin hangi meslek tutuculuğuyla söylediğinin bir önemi yok. Hawking doğmadan felsefenin temel konularının başında fizik ve de metafizik geliyordu. Günümüzde de temel tartışma alanlarından birisi. Hawking bunu söylerken, bile felsefe yaptığını iyi biliyor olmalıydı! Sorunun birinci bölümünün çok da tartışılır yanı yok. İkinci bölüm daha kışkırtıcı. Düşünme yetisi insana has bir eylemdir ve her an onunla olan ve onu doğru ya da yanlış yönlendiren yetisidir. Burada seçme hakkı vs. girer işin içine ama biz ona girersek sayfalarca çıkamayız. 

Bu sorunun tam karşılığı İNSAN MI ÖLDÜ? olmalıdır. İnsanın söz konusu olduğu yerde düşüncenin ölmesi mümkün mü? Yani her insana azdan az çoktan çok düşünme sanatı öğretilebilir. Çok yol almak isteyen düşünce insanı olur, bana bu kadar yeter diyen de işini hayatını sürdürür.

Felsefe kavramının kendi dışında varlığını tanımlayacak bir gerçekliğe ihtiyacı olmadığı ortada. Ancak her bilim dalı gibi onun da kendini gerçekleştirmesi için insanlığa ihtiyacı vardır. Mesela 8,6 milyar insanın fizikçi olması gerekmiyor-gerekmez ama 8,5 milyar insanın düşünmesi varlık sebebidir. 

Ölümlü olan insandır, düşüncenin beslediği ve doğurduğu bilimler değildir diyebiliriz.

Biz duamızı edelim: Düşüncenin aydınlattığı sevginin, sanatın ve yazının ışığında buluşalım.

Ümit Yaşar Gözüm

Felsefeci Yazar

FAHRİ (doğrulanmamış) Per, 18 Ocak 2024 - 00:05

Erkan bey "Harika bir felsefe tanıtımı" diye neyi kastetti bilmiyorum. "Felsefenin devri kapandı. Artık fizik çağındayız" iddiası olsa olsa belli bir felsefe anlayışına yöneliktir. Bizim toplumda yaygın olan "felsefe insanı yoldan-dinden çıkarır" anlayışının da belli bir ideolojik yaklaşım için söylendiği gibi. "İnsan var olduğu sürece felsefe de var olacaktır" bir doğal sonuçtur. Felsefe bir meslek değildir. Felsefe bölümü hocası veya felsefe öğretmeni filozof değildir. Yazımızda açıktan belirttiğimiz gibi bunlar düşünceyi basit seviyede de kullanmayabilirler. Fakat ne olursa olsun insanlığın, toplumların, bireylerin yaratıcı-sorgulayıcı-eleştirel düşünceye ihtiyaçları var. Ümit Yaşar üstadım bunu özetlemiş zaten. Erkan bey sanırım bir yazıya odaklanmak yerine zihnindeki karmaşık problemleri yansıtıyor yazılarına. Bu bir tarz. Mantık ve sistem ile desteklenmeyen düşünmenin zaten felsefede yer edinmesi mümkün değil. Bir düşünce dizgesinin felsefe olabilmesi mantıksal bir sistem içinde kurgulanmasına bağlıdır. Benim yapmaya çalıştığım filozof üzerinden felsefe anlatmak değil, felsefenin kullandığı yöntemlerden daha geniş kitlelerin faydalanmasını sağlamak. Onun için bu yazılar felsefenin muhtevası ile tanıştırma amacını taşıyor. Felsefenin ne olup olmadığı tartışması daha farklı yapılabilir. Benim ilgi alanım değil. Ben yolculuğa devam ediyorum ve gördüklerimi çevremle paylaşıyorum. Muhabbetle...

Cemre Başkan (doğrulanmamış) Sa, 30 Ocak 2024 - 16:43

Hocam ne derin anlamlı yazı. Düşüncelerimi, deneyimlerimi yansıtıyor. Biz insanımıza düşünmeyi öğrenmeliyiz. Emekleriniz er geç meyvesini verecek. Kutlarım saygılar

FAHRİ (doğrulanmamış) Çar, 31 Ocak 2024 - 20:35

Teşekkür ederim Cemre. Birlikte öğreneceğiz ve öğrendiklerimizi paylaşacağız, dalga dalga yayılmasını sağlayacağız.

Selma Pekşen (doğrulanmamış) Sa, 27 Şubat 2024 - 00:46

Hocam saygılarımı sunarak yine kısacık bir yorum yazmak istedim. Çok haklı olduğunuz konu ezberci zihniyet maalesef ve ben 1991 de liseden mezun olduğumda felsefe derslerinde sadece filozofların hayatları görüşleri ezberletiliyordu hala aynı yöntemle felsefe dersi veriliyor. Bu nedenle belki ezberimde olmadığı için bu dersi hiç sevemedim ta ki sizi fakültede tanıyıncaya kadar, çünkü siz felsefeyi öğretmediniz felsefenin içine soktunuz bizi kendimizi keşfettirdiniz doğru düşünmeyi ve anlamayı öğrendik. Bugün yazılarınızı büyük bir mutlulukla takip ediyor olmamın nedeni felsefe ile artık çok barışık olmamdan kaynaklıdır ki sayenizde oldu teşekkürler. Aynı zamanda genç bir erkek evlada sahip bir anne olarak oğlumun da felsefeyle kendini bu kadar harmanlamış olması yaptığı her işte felsefi açıdan da düşünebiliyor olması benim için gurur kaynağıdır. Gönül ister ki tüm gençlerimiz bunun farkına varabilseler, işte o zaman başarının kapılarını aralayacaklardır ve ezbere dayalı hayatlardan sıyrılacaklardır.
Saygılarımla...

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.