Tasarımcılar ilhamlarını sanattan almaya başladıklarından bu yana moda sanatın bir formu haline dönüştü. Picasso’nun kübizmi, Kahlo’nun canlı renkleri, Mondrian’ın sadeliği giyilebilir bir sanat olarak modayı popülerizm ve süreklilik arasında ince bir çizgide konumlandırdı. Moda ve sanatın birlikteliği sanatı mı popülerleştirmiş modanın ayakları daha mı yere basmaya yoksa yüksek sanat öğeleri toplumun sanatla daha az ilgilenen kesimiyle daha mı sık buluşmaya başlamıştı? Moda sanatın değerlerine mi ihtiyaç duyuyordu?
Bedenin giysi yoluyla yaratıcı ifadesi sanatçıları da modanın tam merkezine çekmiş böylece modanın belirsiz statüsü diğer bir değişle giyim sanatının görünmez hali 18. yüzyıldaki temsili sanat düzeninden 20. yüzyıla doğru yerini estetik olana bırakmasıyla ile sonuçlanmıştır. Böylece liberal sanatlar arasında kendine yer edinmeye başlayan moda için Paul Poiret’ten bu yana tasarımcıların artık sanatsal bir ilhamla hareket etmeye başladığı, terzilik bilgilerini moda’nın Dali’si John Galliano gibi sanatla bağdaştırarak mesleki anlamda prestij kazandıkları görüldü (şekil 1). Aslında modanın bedenle olan bu ilişkisi sanatı daha performatif kılmış oldu.
"Giysiler önerebilir, ikna edebilir, çağrıştırabilir, ima edebilir veya aslında yalan söyleyebilir ve giyen kişi diğer konularda açık ve net bir şekilde konuşurken akıllıca baskı kurabilir."
Anne Hollander
Tasarımcılar sanattan ilham alırken 20. yüzyıl sanatçılar için de modanın kimlik oluşturma ve temsil gücünü keşfettikleri bir dönem olmuştur. Artık Theo van Doesburg için sıradan elbiselerin olumsuzluğunu gösterdiği giyimi, Jean Arp’ın muhalif yönünü ortaya koyduğu kostümleri, Joseph Beuys’un görünüşün sanatın kendisi kadar önemli olduğuna dikkat çeken balıkçı ceketi ve şapkası, Andy Warhol’un gözlükleri ve beyaz peruğu (şekil 2) ile moda stille beraber gün yüzüne çıktı. Nitekim stil aslında sanattaki üsluptu ve o olmazsa zenginlikten, çekicilikten bahsedilemezdi. Tasarımlara stil katmak için sanata ve onun yaratıcı gücüne, yoğun duygu dağarcığında başvuran ilk tasarımcılardan birisi 30’ların başında Elsa Schiaparelli oldu. Salvador Dali ‘nin sürreal dünyası Schiaparelli’nin avangart karakteri ile birleştiğinde giyilebilir ikonik bir sanattan bahsedilmeye başlandı (şekil 3). Bauhaus’un modaya etkilerini ortaya koyan tasarımcı Mary Katrantzou da uygulamalı bir tasarım disiplininde işlevselliğin zorunluluğuna dikkat çekerken koleksiyonlarında Bauhaus’un saf biçim ve pragmatik doğasına yer verdi. Yves Saint Laurent'e günümüzde "Mondrian Koleksiyonu" olarak bilinen tasarımlara Mondrain’ın kırmızı, mavi ve sarı renklerle boyanmış şekiller ve noktaları birleştiren çizgileri ilham verdi. Pop-art’ın yükselişi modayla öylesine uyum içerisinde ilerledi ki, günümüze değin devam eden bir birliktelik ortaya çıktı. Havasız, sıkıcı ve yalnızca seçkinler için ayrılmış yüksek moda günleri geride kaldı. Bunun yerine, modaya uygun tasarımlar popüler perakendeciler tarafından hızlı bir şekilde toplandı, böylece güçlü, canlı parçaları halk için daha erişilebilir hale geldi.
Sanat öyle sınırsız bir ilham kaynağı olmaktadır ki, tasarımcılar sanatın hikâyelerini ve efsanelerini de kendilerine konu edinmiştir. Frida Kahlo’nun canlı renklerinin, otantik imajının ardındaki güzellik, güç ve acı, Picasso’nun Mona Lisa’yı çalmakla suçlanma hikâyesi esin kaynağı olurken, Jackson Pollock’un resim tekniği defile sahnesinde beyaz elbiselere boya püskürtülmesiyle tekrar canlandırıldı. Tasarımcılar özellikle postmodern zamanların göreliliğinde daha da sınır tanımadılar ve giyilebilir tuvallerle yaratıcı süreci tasvir eden tasarımları sahneleyerek bir kez daha moda sanat ilişkisini sorgulatmayı başardılar (şekil 4). Bu ilişki modanın sanata eşit olduğu algısı ne moda üreticileri, ne editörler ne de perakendeci ve tüketiciler arasında halen kabul edilmemekle beraber modanın ve sanatın biçim, renk, dokuyu içeren yönleriyle her ikisinin de teknik ve kavramsal açıdan zenginlik barındırması estetik çerçevede bağ kurmaları gerekliği kabul edilir.
Moda ve sanat arasındaki ilişki görünenden çok daha derinlere inmekte ve yakın zamanda bitmeyecek gibi durmaktadır. Günümüz yüksek tempolu dijital dünyasının görünür olmayı kolaylaştırırken geçiciliği tetiklemesi sebebiyle moda, halkın zihninde kalıcı olmak için her geçen gün daha fazla sanatçıdan ilham almakta ve onlarla işbirliği yaparak sanat olarak nitelendirildiği ölçüde değer algısını artırmaktadır.
Görsel 1. John Galliano tarafından Dior için hazırlanmış ikonik bir tasarım, Vogue Şubat 2010
Görsel 2. Andy Warhol stili
Görsel 3. Schiaparelli'nin Salvador Dali ile işbirliği, yüksek topuklu ayakkabı, 1937-38, Metropolitan Sanat Müzesi
Görsel 4. Victor&Rolf, 2015 Sonbahar Couture Koleksiyonu
Yeni yorum ekle