Görsel kültürün öznesi, sanatın cinsiyeti erkek mi?

Sanat

Görsel kültürün öznesi, sanatın cinsiyeti erkek mi?

ŞadımanŞenbalkan

.

Her alanda erkek egemen söylemin içerisinde kalan kadınların “ben” diyebilmesi gün geçtikçe zorlaşıyor. Özellikle de Türkiye gibi kadını özel alana hapseden, evliliği kutsayan, kadın değerini doğurganlık üzerinden biçen ülkelerde. Siyasi konjonktürde hâl böyle iken görsel kültürün öznesinin de erkekler olması kaçınılmaz bir hâl alıyor.

Modern Sanatta Kadın İmgesi ve Kadın Sanatçılar

Kadın bedeni, sanatın temel konularından biridir. Günümüze gelebilmiş en eski sanat eserinden çağdaş sanata kadar, kadın bedeninin betimlenişi ve betimlemelerin taşıdığı anlamlar, sanat tarihi boyunca değişkenlik göstermiştir. Batı toplumlarında büyük değişimlerin yaşandığı 20. yüzyılda sanat ve kadın imgesi de değişime uğramıştır.20. yüzyıla damgasını vuran Modernleşme, 18. yüzyılda başlayan bilim devrimini izleyen 19. yüzyıldaki endüstri devriminin etkisiyle yeni sosyoekonomik yapıların ortaya çıkışı olarak açıklanabilir. 20. yüzyılda, atom fiziği, elektrik teknolojisi, makineleşmiş üretim, uçak ve otomobilin üretimi ve yaygınlaşması gibi bilimsel ve teknolojik gelişmeler, Batının tüm ekonomik ve toplumsal yapısını değiştirir.Batı modernizmin getirdiği toplumsal değişim içerisinde, sanat da kendinden önceki tüm anlatım biçimlerini reddetmiş ve modern yaşamın karmaşasını ve radikal değişimini anlatacak biçimlere yönelmiştir.

 

Henri Matisse’nin 1910 yılında yaptığı dans adlı tablosu

.

Modern Sanatta  Fovizm Akımı

Modern sanatın ilk akımı olarak kabul edilen Fovizm akımı, İzlenimcilik sonrasının ifadeci renk tekniği ve ilkel sanatın saf biçimlerinden etkilenmiş, rengi betimleyici işlevinden koparan bir görsel teknik geliştirmiştir. Henri  Matisse’in 1910 yılında yaptığı Dans adlı resmi, dünya üzerinde dans eden kadın ve erkek figürlerinin eşitlikçi bir anlayışla yerleştirildiği basit görsel dili ve güçlü renk kullanımıyla dikkat çekmektedir. Bu eserde insan olmanın getirdiği eşitliğin, cinsiyet ayrımı olmaksızın vurgulanması, 20. yüzyılda ulaşılmak istenen demokrasiyi yansıtmaktadır. Modern sanatın ilk büyük akımlarından biri olan, Alman Dışavurumculuğu,  Dünya savaşı öncesi Alman toplumunun yaşadığı bunalımın bir sonucudur.

 Gelecekleri hakkında endişeli olan genç Alman sanatçılar, ülkelerindeki aydınların yeni toplumsal düzen arayışlarını Faşizm, Sosyalizm ve Anarşizm tartışmalarını izlemektedirler. Alman Dışavurumculuğunun görsel dili, Alman Romantizmi, İzlenimcilik sonrası ressamların eserleri, Fovizm’in renk tekniğinin ve Kuzey sanatının gizemciliğinin birleşimiyle doğmuştur. Sanatçılar, iç dünyalarını, şehir yaşamının getirdiği mutsuzluğu ve savaşın yarattığı karamsarlık ve geleceğe dair umutlarının yok oluşunu, çarpıcı renk kullanımı ve biçim bozma ile ifade etmişlerdir.  Dışavurumcu sanat eserleri, 20. yüzyılın başında, Alman toplumunun farklı sınıflarından kadın imgelerini yansıtmaktadır. Akımın öncüsü Ernst Ludwig Krichner, “Sanatçı Marcella”.

Yeni kadın sanatçı imgesini görselleştirmiştir

İç giysisiyle bir kanepe üzerinde otururken gösterilen kadın figürü, dalgın ve hüzünlü yüz ifadesiyle dikkat çekmektedir. Dışavurumcu resim tekniğinin güçlü renkleri ve kalın fırça darbeleri, resmin duygusal atmosferini yaratmaktadır. 19. yüzyılın Burjuva kökenli kadın ressamların üst sınıftan olduklarını yansıtan giysileriyle betimlendikleri portrelerden sonra, bu resimdeki kadın sanatçı, Bohem yaşamın Journal of SocialSciences, getirdiği düzensizlik içerisinde, vücudunu ve iç dünyasını betimleyen anlatım biçimiyle, daha derin ve etkileyici bir kadın sanatçı imgesini yansıtmaktadır.

Modern yaşam, Batı’nın büyük şehirlerini, bilimsel, teknolojik, kültürel ve sanatsal her türlü üretimin merkezlerine dönüştürmüştür. Şehir yaşamında önce çekirdek ailenin, daha sonra yalnız yaşayan bireylerin ortaya çıkışı, kadın ve erkeklerin toplumsal rollerinde ve ihtiyaçlarında değişikliklere yol açar. Kirchner’in Berlin’den Cadde Görüntüsü resmi, içinde barındırdığı, ilkel sanata yakın, uzatılarak deforme edilmiş, kötülük ve yabancılığın karışımı ifadeleri barındıran kadın ve erkek figürlerinden oluşmaktadır. Bu resimde, ilkel ya da vahşi yanı öne çıkarılarak, kötülüğe yatkınlığı vurgulanan şehirli kadın imgesi, aynı zamanda, modern şehir yaşamının özgürlüğünün içerisinde insan ruhunun çirkin yanlarının ortaya çıkışını anlatmaktadır.

.Kircher’in Berlin’de Cadde Görüntüsü

 Dışavurumculuk

Dışa vurumculuğunun iki büyük kadın sanatçısının kadına bakışı farklılık göstermektedir. GabrieleMünter, “Teknede” resminde; burjuva kadınlarını, ayrıcalıklarının simgesi olan konformizm içinde resimlerken, 19. yüzyılın geleneksel kadın imgesini tekrarlamaktadır. Münter gibi, burjuva sınıfından gelen KatheKollwitz ise, babasının Sosyalist görüşlerinin etkisi altında yetişmiştir. I. Dünya savaşının Alman toplumunda yarattığı yıkım ve kapitalizmin getirdiği toplumsal eşitsizliğin kurbanı olan fakir, acı çeken ve hasta kadınları betimleyen eserleriyle Dışavurumculuğun önde gelen sanatçılarından biri olmuştur. Kollwitz’in İşçi Anne ve Çocuğu resmi, sanatçının eserlerinin fakirlere ulaşması için seçtiği baskı resim tekniğiyle üretilmiştir. Ekonomik sıkıntıların yarattığı karamsarlık ve anneliğin gerektirdiği sorumlulukları bir arada yansıtan bu eser, işçi sınıfı kadınlarının yaşamlarının zorluklarını, duygusal bir dille betimlemektedir.

Alt sınıflardan kadınlar

Endüstri devriminin, çalışma yaşamına çekmeye başladığı, alt toplumsal sınıflardan kadınlar, eğitimsiz olmaları nedeniyle, düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kaldılar ve hakları yok sayıldı. Endüstriyel kapitalizminin gelişen ve değişen şartları, sınıf mücadelesini getirdiği gibi, 19. yüzyılın sonunda başlayan ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Batı toplumlarında kadın hakları konusunda önemli değişimleri gerçekleştiren Feminizm hareketi, cinsiyetler arasındaki hak paylaşımını da yeniden tanımladı.

.İşçi sınıfı kadınlar

 

 

,.-Manet’in Kırda Öğle Yemeği

Çıplak kadın imgesinin, “samimi ve çıplaklığından rahatsız olmayan bir duruş ve yüz ifadesiyle verilmesi” (Genç, 1994, s. 99) açısından, Manet’nin, “Kırda Öğle Yemeği” resminin bir devamı olarak görülebilen, Picasso’nun Kübizm akımını başlattığı kabul edilen eseri, “Avignon’lu Kızlar” daki resim, kadın imgeleri, çıplaklık ve kötülük arasındaki geleneksel ilişkiyi sürdürmektedir. Sanatçı bu resminde geliştirdiği yenilikçi görsel dile karşın, genelev kadınlarını betimlediği figürlerde, (özellikle Afrika masklarından esinlenerek hayvansı ifade verdiği  figürde), ürkütücü ve tehdit edici bir kadın imgesi geliştirmiştir. Bu imgenin ortaya çıkışında, kadın cinselliğinin erkek ,

.-Avignon’lu Kızlar( Picasso’nun)

I. Dünya savaşı, yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi, sanat için de büyük bir yıkım getirmiştir. Savaş öncesi yetişen pek çok sanatçı askere alınmış, savaşta ölmüş ya da yaralanmıştır. Savaşa katılan gençler ve savaşmayan yaşlılar arasında büyük bir kuşak farkı doğmuştur. Genç kuşak, kendilerinden önceki kuşağı savaşa ve bu savaşın kaybedilmesine yol açtıkları için suçlamışlardır. (Hughes, 1996, s. 59). Savaşa katılmayan İsviçre’de toplanan sanatçıların yarattığı Dada akımı, savaşın getirdiği ölümcüllüğü içerisinde, sanatın işlevini sorgulamıştır.

Dada akımının öncüsü Marcel Duchamp’ın, dünya sanat tarihinin en bilinen imgesi olan Mona Lisa ile alay eden eseri, “L.H.O.O.Q.”, adının Journal of SocialSciences  taşıdığı cinsel gönderme ile birlikte, Leonardo’nun eşcinselliğini vurgulamaktadır. Sanatçı, imgenin gücüyle olduğu kadar, erkeksileştirdiği kadın olma durumu ile de alay etmektedir.

.

Gerçeküstücülük

.

 

Salvador Dali manzarada uyuyan kadın

Aynı yıllarda, Avrupa’da ortaya çıkan Gerçeküstücülük akımı, “insanın doğal dünyası olduğuna inandıkları fantezi, düş ve imgelemin üst gerçekliğini açarak sanatı uygarlığın düzenli ve kısıtlı kurallarına karşı kullanmayı”, Lynton, amaçlarken, bu akımın öncü sanatçıları, kadın imgesini yansıtırken, geleneksel cinsiyetçi bakışlarından kurtulamamışlardır. Freud’un kadınları cinsel olarak zayıf olarak tanımlamasının etkisiyle, Sürrealist resimlerde, tutku, saplantı ya da nefret nesnesi olarak, edilgen pozlarda sunulan kadın bedeni, erkek egemen bakışla ikincil konuma itilen geleneksel kadın imgesini tekrarlamaktadır. Salvador Dali’nin Manzarada Uyuyan Kadın resmindedir. 10 sanatçının, zaman ve mekân kavramlarıyla oynamak için, geniş bir manzara içerisine yerleştirdiği, cansız vitrin mankenlerini andıran kadın bedeni, yüz ifadesinin eksikliği ve edilgen pozuyla, yalnızca cinsel bir nesne olarak sunulmaktadır. Bu resim, Ingres’in Odalık resminde olduğu gibi, 19. yüzyılın Oryantalist resimlerindeki Doğulu kadın imgelerinin “cinsel nesne” olarak sunumunun Batılı bir versiyonu olarak görülebilir.

19. yüzyılda burjuva kültürünün belirlediği ev merkezli kadın imgesi

19. yüzyılın burjuva kültürünün belirlediği ev merkezli kadın imgesi, uzun saçlar, göğsü vurgulayan ve beli incelten korseler ve ayak bileklerine kadar uzanan kabarık eteklerle, cinsiyetçi bir giysi koduyla ifade edilmekteyken, 20.yüzyılın giysi tarzları kısa saçları, hareketini kısıtlamayan rahat giysileriyle, aktif, dinamik ve bağımsız bir kadın imgesini ifade etmektedir. Krasner ile aynı dönemde eser üreten Amerikan Soyut Dışavurumculuğunun önemli sanatçılarından Willem de Kooning’in “Kadın” başlığıyla yaptığı bir grup resimde, Kübizmin geometrik soyutlamasını ve Dışavurumculuğun öze ulaşma çabasını birleştirmiştir. Ancak yaptığı tüm kadın resimlerindeki canavar-kadın imgesi, sanatçının bilinçaltındaki kadın korkusunu dışa vurmaktadır.

Bebek Kadın

          . Andy Warhol,

 

1950’li yıllarda, İngiltere ile ABD’de aynı zamanda başlayan Pop-Art akımı, tüketim kültürünün eleştirisini içerir. Savaş sonrasında hızlı sanayileşmeyle artan endüstriyel üretim, kullan-at kültürünü doğurur. Bu kültürün aktarıcısı olan medyanın görsel dili sanatçıların esin kaynağını oluşturur. Bu tarihlerde Amerikan kültüründe kadınlara sunulan rol, “ideal ev kadını ile bebek kadın” arasında değişmektedir. Savaş sırasında toplumun gereksinim duyduğu güçlü kadın imgesi, erkek egemen toplumda ikincil konumunu benimsemiş, dış görünüşüyle var olan “zayıf kadın” imgesiyle yer değiştirmiştir. Bu durumu en iyi yansıtan sanat eserlerinden biri, Andy Warhol’un Marilyn Monroe baskılarıdır. Warhol’un fosforlu renklerle vurguladığı sarışın, bebek-kadın Marilyn Monroe, yapay, tüketim nesnesine dönüşmüş bir kadın imgesidir.

II. dünya savaşı sonrası doğan kuşak, geçmişin değer yargılarını ve toplumsal düzenini radikal bir biçimde eleştirir. 1960’lı yıllarda, Batı’da geleneksel yaşam biçimlerine alternatif yaşam biçimlerinin arayışı söz konusudur. Aile, devlet, toplum, cinsellik gibi konularda yeni kuşak, kendinden öncekilerden farklı düşünmektedir ve bu düşüncelerini yaşama geçirirler. “Hippi kültürü” gibi, geleneksel yapıları reddeden alternatif yaşam biçimleri, Batı toplumlarını değiştirir. Bu durum, ekonomik liberalizm ve aile değerlerine geri dönüşün yaşandığı, elektronik çağının başladığı 1980’lere kadar devam eder.

 

20. yüzyılın öncü sanat akımları

Kökeni 20. yüzyılın öncü sanat akımları olan Fütürizm ve Dada akımlarında olan Performans sanatı, 1950 ve 60’larda Batı sanatında güçlü bir akım olarak yer alır. Performans sanatında “kimlik, ırk ve din, cinsiyet ve cinsel tercih gibi çeşitli toplumsal kodlar görünür hale gelirken, bu kodlara yönelik önyargılar sorgulanır” (Antmen, 2008, s. 225). Bu bakışla, insan bedeni, sanatın konusu olmaktan çıkarak, sanatın alanı ya da malzemesi haline gelir. Performans sanatının öncülerinden Yves Klein, “Antropometri” , adlı eserini, mavi boyaya bulanmış kadın ve erkek bedenlerini tuval üzerine bastırarak gerçekleştirmiştir. Bu eserde, yüz ifadesinin taşıdığı kimlik bilgileri olmaksızın, çıplak bedenlerin basitleştirilmiş, öze indirgenmiş imgelerinin taşıdığı anlam üzerinde durulmuştur.

1960’lardan itibaren, ABD’de yükselişe geçen ikinci dalga Feminizm hareketinin sanata yansıması, “Feminist Sanatı” başlatır. Bir grup kadın sanatçı ve sanat tarihçisi, Batı sanatındaki erkek egemen sanat üretimi ve bu bakışla biçimlenmiş kadın imgesini eleştirirler. Kadın sanatçıların önünü açmayı ve kadın bedenine, “kadınsı bir bakış getirmeyi” amaçlayan Feminist sanat hareketi, Batı sanatı, popüler kültürü ve medyasındaki kadın imgesini reddeder. Başlangıçta, oldukça çarpıcı ve dikkat çekici bir görsel dil geliştiren feminist sanat hareketi, ikinci aşamasında, cinsel kimlikleri oluşturan toplumsal yapılar üzerine odaklanır. “Kadın bedenine ve temsillerine, doğurganlığa ve ana tanrıça kültüne odaklanan, kadın bedeninin biyolojik özelliklerini imgeleştiren ilk kuşak feminist sanatçıların ardından gelen sanatçılar, kadın bedeninden çok kadın bedenini kuşatan kültürel kodların eleştirisine yöneltmiştir.

 

Fütürizm (Gelecekçilik)

Fütürizm (Gelecekçilik), 20. yüzyılın başlarında (özellikle 1909 ile 1920 arasında) İtalya'da ortaya çıkmış, modern sanat ve toplumsal hareketlerin akımıdır. Fütürizm akımını takip edenler her türlü sanat alanında; özellikle resim, heykel, seramik, grafik tasarım, iç mimarlık, sanayi ürünleri tasarımı, edebiyat, müzik, tiyatro, film, tekstil, moda, mimarlık ve gastronomi alanında eserler vermişlerdir. Genel olarak fütürizm, büyük bir İtalyan fenomenidir. İtalyan fütüristlerinin başında gelen sanatçılar, Filippo TommasoMarinetti, Umberto Boccioni, Carlo Carrà, Gino Severini, Giacomo Balla, Antonio Sant'Elia, Bruno Munarı, BenedettaCappa ve Luigi Russolo'dur; ancak o dönemde, başta Rusya'da Natalia Göncharova, VelimirHlebnikov, İgor Severyanin, David Burliuk, AlekseiKruenykh, Vladimir Mayakovski, Portekiz'de Almada Negreiro, İngiltere'de Vortisizm gibi daha birçok ülkede, fütürizme paralel yönde sanat hareketleri ortaya çıkmıştır. Bu akımın temel amaçları; geçmişteki estetik değerleri ve gelenekleri bütünüyle reddetmek, dünyanın geleceğinin "Modernlik" olduğunu savunmak, ülkeleri (özellikle İtalya'yı) geçmişin ağırlığından ayırıp modernleştirmek ve özellikle "Şehirleşmiş Medeniyet", "Makineleşme" ve "Sürat" kavramlarını toplumsal hayatta bir temel hale getirmektedir.

.-Tommaso Marinetti

Marinetti ve Fütürizm Bildirisi

Fütürizm akımın öncüsü ve şefi; İtalyan şair, romancı, oyun yazarı ve yayın yönetmeni Filippo TommasoMarinetti, fütürizmin kurucusu olarak İ manifesti del futurismo veya Manifesto Futurisita (Fütürizm Bildirisi)'ni hazırlayarak yayımladı. Bu bildiri; ilk defa 5 Şubat 1909'da, La Gazzettadell'Emilia gazetesinde, daha sonra Fransızcaya çevrilerek, 20 Şubat 1909'da Fransız günlük gazete olan Le Figaroda yayımlandı. Marinetti, 1909’da yayımladığı Fütürizm Bildirisi'nde, fütüristlerin büyük bir hırsla eski olan her şeyden, özellikle siyasi ve artistik geleneklerden nefret ettiğini bildirdi. "Geçmişle hiç ilgimiz olmamasını istemekteyiz." diyerek, geçmişi bütünüyle reddettiğini belirten fütüristler, geçmişi özleyip geçmişi tekrarlama ve geçmişi taklit etme inançlarına tümüyle karşı çıkmaktaydı. Fütüristler, "Müzeleri, kütüphaneleri yerle bir ederek, ahlakçılık, feminizm ve bütün yararcı korkaklıklarla savaşacağız." söyleminde bulundu. Fütüristler, söylemleri her ne kadar cesaret ve deliliğe yaklaşırcasına şiddet içerse bile, orijinalliği her zaman tercih edeceklerini bildirdi. Fütürizme atıfta bulunan bildiri "Biz genç ve güçlüyüz!" mesajı vermekteydi.

Güzel sanatlar tarihçilerinin ve günümüz sanat eleştirmenlerinin işe yaramaz bir düşünce yapısına sahip olduklarını, onlara önem verilmemesi gerektiğini belirttiler. Güzel sanatlarda "İyiyi ve güzeli seçmek için" kullanılan "harmoni", "İyi şahsi yargılama ile yakışık olma" prensiplerine karşı isyan ettiklerini açıklayarak, kendilerinden önce ortaya çıkmış olan güzel sanatlar eserlerin, temalarının ve konularının bir tarafa atılmasını isterken, fütüristler bilimi ve teknolojiyi yüceltmekteydi. Marinetti, fütüristlerin sürat, gençlik ve şiddete hayran olduklarını ifade ederken, modern teknolojik araçların, otomobil ve uçak ile sanayi şehrinin, insanlığın doğaya karşı zaferini gösterdiğini savundu. Süratin üstünlüğünü iddia eden Marinetti, bir yarış otomobilinin, klasik antik Yunan Semadirek Kanatlı Zaferi heykelinden daha güzel olduğunu belirtti. Buna ek olarak: “Mutlak içinde yaşıyoruz, çünkü her yerde hazır ve nazır olan edebi sürati biz yarattık” demiştir. Oldukça koyu bir milliyetçi olan fütüristler, aynı bildiride yer alan:“Biz dünyadaki gerçekten sağlıklı tek şeyi, yani savaşa ve ölüme götüren güzel düşünceleri yüceltiyoruz” sözleri, siyasal alanda o dönemde gelişen faşizmden yana bir tavır sergilediklerinin açık göstergesiydi. Marinetti'nin ilk fütürist bildirisinden sonra fütüristler, (sıklıkla Marinetti'ye danışarak) değişik konularda bildiriler yazıp yayımlamaya devam etti. Bildiri yazmak ve yayımlamak, Fütürizm akımının önemli bir ögesi haline geldi. Fütüristler; resim, mimarlık, din, giyim-kuşam ve hatta yiyecekler hakkındaki şahsi fikirlerini açıklayarak, bildiriler halinde ilan etti.

 

İtalyan Güzel Sanatlarında Fütürizm

Fütürizmin kurulmasına öncü olan bildiri, sanatçıların takip edebilecekleri bir pozitif artistik program patikası içermekteydi. Bu eksikliği kapatmak için İtalyan fütürist ressamlar ve Marinetti 1914 yılında Fütürist Resim İçin Teknik Bildiri adını verdikleri yeni bir bildiri yayımladı.[5] Bildiride fütürist ressamlar, kendilerini resim ile doğrudan doğruya temsil edilen "Evrensel Dinamizm" prensibine adadılar. Bu bildiri, "Evrensel Dinamizm" prensibinin temelini şu şekilde açıklamaktadır: Gerçekte bulunan nesneler birbirlerinden ve etrafındaki çevrelerden ayrılmış değildir ve resim, bu birliği yansıtmalıdır. Bir resmin konusu olarak, hareket halinde bir otobüs, bunun içinde resmin konusunun esas aktörü olan bir kişi ve bu esas aktör kişi ile birlikte otobüs içinde 16 kişi bulunduğunu düşünelim. Önce sadece otobüs içindeki kişilere dikkatimizi teksif edelim. Dikkatimiz teksif ettiğimiz kişiler için dinamik duruma bakarsak, her bir kişi tek sıra ile ve aynı zamanda birinci, ikinci ya da on altıncı olabilir; ama bu sıra statik değildir. Dinamik bir durumda her bir kişi hareket edip sıra numarası değiştirebilir ve resim bu dinamik değişme olasılığını ihtiva etmelidir. Bu dinamik ele alış da, dinamik süreci tasvir etmeye yeterli değildir.

Otobüs hareket halinde olduğu için, yol kenarındaki evler arasındaki hareket dinamik değişme halindedir. Evlerin kenarından geçerken otobüsle birlikte harekete geçip sanki kendilerini fırlatıp otobüsle birleşir. Bu dinamizm de resimde tasvir edilmelidir.

Fütürist ressamlar ilk başta kendine has temalar, konular ve stiller bulup kullanmakta yavaş davrandı. 1910 ve 1911 yıllarında, Giovanni Segantini ile takipçileri "Bölücülük Tekniği (divisionism veya kromoluminarzim)" adı verilen bir teknik kullanarak, ışık ve renkleri noktalar ve küçük yollu çizgiler ile bir saha yüzeyi içinde ifade etmeyi denediler. Bu teknik, sonradan Paris'te yaşayan ve oradaki avangart kübizm akımı ile ilişkileri olan Gino Severini tarafından eleştirildi. Gino Severini, kullanılan "bölücülük" tekniklerinin, stilinin ve yönteminin fütüristik modern prensiplerin gerektirdiğini, gerçekteki enerji ve dinamizmi kapsayacak bir teknik ve teorik güçte olmadığını ve bu tekniklerinin fütürizmin gerektirdiği geleceğe doğru dinamik bir bakım olmayıp, geriye bakış araçları olduğunu iddia etti. Gino Severini, resimde enerji ve dinamizmin kübizm akımı için geliştirilen teknikler ile ifade edilebileceğini savundu.

1911'de Paris'e gidip kübizm düşünce ve tekniklerini yakından inceleyip gören fütürist İtalyan ressamlar da bu akımın bir resimde bulunması gereken dinamik enerjiyi analiz edebileceğini ve dinamizmin böylece resim sanatı ile ifade edilebileceğini kabul etti. Böylece "kübo-fütürizm" adı verilen yeni bir fütürist resim akımı ortaya çıkarıldı. Umberto Boccioni, Şehir Yükselir tablosu için bir eskiz (1910) İtalyan fütürist ressamlar birçok kez modern şehir manzaralarını resimlerine geçirdiler. Carlo Carrà'nin hazırladığı Anarşist Galli'nin Cenaze Töreni (1910–11) adlı tablosu büyük bir tuval üzerine yapılmış olup, ressamın 1904 yılında bizzat şahit olduğu olayları temsil etmektedir. Polisin gösteri düzenleyen halka müdahale etmesi ve çıkan arbedeler, diyagonal doğrular ve kırık yüzeyler, enerjik bir şekilde ifade edilmiştir.CarloCarra'nın Tiyatro'dan Dönüş (1910-1911) adlı tablosunda ise bir "Bölücülük" tekniği kullanmaktadır. Geceleyin sönük sokak lambalarının ışığı altında tiyatrodan evlerine gidenler, birbirinden ayrı ve yüzlerinin detayları görünmeyen figürlerden oluşmaktadır.

I.Dünya Savaşı'nın başlangıcı, İtalyan fütürizm akımının sona erdiği gerçeğini sakladı. 1914'dün sonunda Floransa Grubu, fütürist akımdan formel olarak ayrıldıklarını ilan etmişti. Boccioni askere alındıktan sonra tek bir savaş tablosu hazırlayıp sergiledi. 1916 yılında ise, savaş sırasında hayatını kaybetti. GinoSeverini'de askere gidip 1915 tarihinde önemli savaş tabloları (örneğin Muharebe, Zırhlı Tren ve "Kızıl Haç Treni) hazırladı. Ancak Paris'e döndüğünde, buradaki Fütüristlerin çoğunun kübizm akımına katılmış olduğunu gördü ve onlara katıldı. Diğer taraftan, savaştan sonra İtalyan ressamların çoğu da avangart modern sanat eğilimlerini geride bırakıp "Ritornoall'ordine" (Eski Düzene Dönüş) adı verilen geleneksel resim sanatına dönüşü kabul eden akıma katıldı. Marinetti, savaş sonunda Fütürizm akımını yenileme gayretine geçti. Onun 1. Dünya Savaşı sonrası çabalarına, 1960'lı yılların sanat tarihçileri Il 'SecondoFuturismo (İkinci Fütürizm) adını vermişlerdir. Giovanni Lista adlı sanat tarihçisinin ortaya attığı bir teorik tarihsel analizde ise fütürizm akımı 10 yıllık bölümlere ayrılıp incelenmektedir. Birinci on yıllık bölüme Palastik Fütürizm; 1920'li yıllardaki ikinci on yıllık bölüme Mekanik Sanat ve 1930'lu yıllardaki üçüncü on yıllık bölümüne ise aeropittura akımı adı verilmiştir.

Edebiyatta Fütürizm

.- Marinetti

Fütürizm'in kurucusu Marinetti, Avrupa’da birçok yazarı etkiledi. Rusya’da VelemirHlebinikov ve Mayakovski fütürizme yöneldi. Rus fütüristlerin her biri kendi bildirgelerini yayınladı; ancak Puşkin, Tolstoy ve Dostoyevski bunu reddetti. Şiirde sokak dilinin kullanılması istendi. 1917 Ekim Devriminden sonra da fütürizm akım güçlendi. Mayakovski’nin ölümüne kadar etkisini sürdürdü. İtalya'daki fütürizm akımına uyan ilk şiir antolojisi 1912’de yayımlandı. Fütürizm, faşizm ile özdeşleşti ve 1920’lerin ortalarına doğru etkisini yitirdi. Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden fütüristlerin parolası, Sözcüklere Özgürlüktü. Ezra Pound, D. H. Lawrence ve Giovanni Papini de bu akımdan etkilenen yazarlardır.Fütürizm'in kurucusu Marinetti, Avrupa’da birçok yazarı etkiledi. Rusya’da VelemirHlebinikov ve Mayakovski fütürizme yöneldi. Rus fütüristlerin her biri kendi bildirgelerini yayınladı; ancak Puşkin, Tolstoy ve Dostoyevski bunu reddetti. Şiirde sokak dilinin kullanılması istendi. 1917 Ekim Devriminden sonra da fütürizm akım güçlendi. Mayakovski’nin ölümüne kadar etkisini sürdürdü. İtalya'daki fütürizm akımına uyan ilk şiir antolojisi 1912’de yayımlandı. Fütürizm, faşizm ile özdeşleşti ve 1920’lerin ortalarına doğru etkisini yitirdi. Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden fütüristlerin parolası, Sözcüklere Özgürlüktü. Ezra Pound, D. H. Lawrence ve Giovanni Papini de bu akımdan etkilenen yazarlardır.

Tanınmış Fütürist Sanatçılar

Giacomo Balla (Ressam),Umberto Boccioni (Ressam ve Heykeltıraş), Anton GiulioBragaglia (Ressam),David Burliuk (Ressam),Vladimir Burliuk (Ressam),Mario Carli (Şair, Deneme ve Roman Yazarı, Diplomat ve Gazeteci),Carlo Carrà (Ressam), AmbrogioCasati (Ressam),PrimoConti (Ressam), TullioCrali (Ressam),Luigi De Giudici (Ressam)FortunatoDepero (Ressam), GerardoDottori (Ressam, Şair ve Sanat Eleştirmeni), Filippo TommasoMarinetti (Şair),Vladimir Mayakovsky (Şair), AngioloMazzoni (Mimar), AldoPalazzeschi (Yazar),Giovanni Papini (Yazar),Luigi Russolo (Ressam ve Müzisyen)Antonio Sant'Elia (Mimar),Hugo Scheiber (Ressam),Gino Severini (Ressam), Bela Kadar (Ressam)Mario Sironi (Ressam),ArdengoSoffici (Ressam ve Yazar),Nâzım Hikmet (Yazar ve Şair)

Dadaizm

Dada veya Dadaizm (Fransızca, dada’dan, çocuğun at için kullandığı sözcük). Sanatta, 1916'dan 1920'ye kadar [ve daha sonra -ed.] esas olarak Fransa, İsviçre ve Almanya'da gelişen ve ilkelere dayanan Nihilist hareket kasıtlı mantıksızlık, anarşi ve kinizm ve güzellik ve sosyal organizasyon yasalarının reddidir. Bu hareketin adlandırılmasıyla ilgili en yaygın kabul gören açıklama, 1916'da Zürih'teki Hugo Ball'sCabaret (Café) Voltaire'de düzenlenen ve Fransızca-Almanca bir sözlüğe sokulan bir kâğıt bıçağın dada kelimesini gösterdiği bir toplantıyla ilgilidir. Bu kelime grup tarafından, burjuva değerlerinden tiksinme ve I.  "291" ve Walter Arensbergs'in stüdyosunda. Bağımsız olarak ortaya çıkan ancak Zürih'tekilere paralel olarak ortaya çıkan dada benzeri faaliyetler, Man Ray ve Francis Picabia gibi başlıca görsel sanatçılar tarafından gerçekleştirildi. Hem sanatlarıyla hem de TheBlind Man, Rongwrong ve New York Dada gibi yayınlarla sanatçılar mevcut estetik standartları yıkmaya çalıştı. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa arasında seyahat eden Picabia, New York City, Zürih ve Paris'teki Dada grupları arasında bir bağlantı haline geldi; Dada dergisi (291, 1917’den )1924'e kadar Barselona, New York, Zürih ve Paris'te yayınlandı.

                                    

1917'de Dada hareketi, daha politik bir karakter kazandığı Berlin'e aktarıldı. Berlinli sanatçılar da Dada yayınları yayınladılar: Club Dada, Der Dada, JedermannseineignerFussball ("Herkes Kendi Futbolu") ve Dada Almanach. Paris’te Dada, kurucularından biri olan şair Tristan Tzara altında edebi bir vurgu yaptı. Dada broşürleri ve incelemeleri arasında en dikkate değer olanı, André Breton, Louis Aragon, Philippe Soupault ve Paul Éluard'ın yazılarını içeren Littérature (1919-24'te yayınlandı) idi. Ancak 1922'den sonra Dada azaldı ve birçok Dadaist gerçeküstücülüğe ilgi duymaya başladı. Dada, Dadaizm veya Dadacılık I. Dünya Savaşı yıllarında başlamış kültürel ve sanatsal bir akımdır. Dada, Dünya Savaşı'nın barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa ve erotizme bir protesto olmuştur. Mantıksızlık ve var olan sanatsal düzenlerin reddedilmesi Dada'nın ana karakteridir.Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Jacques Magnifico, Marcel Janco ve Emmy Hennings’in aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı, 1916 yılında Zürih’te Hugo Ball’in açtığı kafede toplandı.

Dada bildirisi de burada açıklandı. Dada isminin nereden geldiği konusunda kesin bilgi olmamakla beraber Fransızcada oyuncak tahta at anlamına gelen "Dada"nın, bu kişilerin yarattığı edebî akımın ismi olarak seçildiği yönünde bir görüş vardır. Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. Dadacı yazarlar, kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini, pisliğini, iğrençliğini, berbatlığını, rezilliğini vurguluyorlardı. Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler. Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupault, Paul Eluard ile Georges Ribemont-Dessaignes’in yazılarının yer aldığı "De Litterature"dü (dö Literatür). Dadacılık 1922 sonrasında etkinliğini yitirmeye başladı. Dadacılar sürrealizm akımına yöneldiler.

 

Neden Dada?

Dadaizm akımının yaratıcıları akımın ismini koymakta sözlükten yararlanmışlardır. Rastgele bir sayfa açan ve Fransızca çocuk dilinde "tahta at" anlamına gelen bu kelimeyle karşılaşan sanatçılar da akıma Dadaizm, Dadacılık adını vermiştir. Akımları edebiyatımızla karşılaştırıldığında Cumhuriyet Sonrası Edebiyat Döneminde ortaya çıkan 'Garip' topluluğuyla normları tanımamak, tabuları yıkmak gibi benzerlikler göstermektedir.

Sürrealizm (Gerçeküstücülük)

Gerçeküstücülük ya da sürrealizm, Avrupa'da birinci ve ikinci dünya savaşları arasında gelişmiştir. Temelini, akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadaistlerin eserlerinden alır. 1924'te "ManifesteduSurrealisme"i (Sürrealizm Manifestosu) hazırlayan şair Andre Breton'a göre gerçeküstücülük, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur. Gerçeküstücülük akımı, gerçek dışı anlamında değil aksine gerçeğin insandaki iz düşümü şeklinde bir yaklaşımdır. Sigmund Freud'un teorilerinden etkilenen Andre Breton için, bilinçdışılık düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneğiydi. Breton’un yanı sıra Louis Aragon, BenjamenPeret, otomatik yazı yöntemleri üzerinde deneyler yaptılar. Kendi söylemleriyle, "gerçeküstü dünyanın düşsel, cinsel, sapkın imgelerini geliştirmeye" başladılar. Gerçeküstücülük, yöntemli bir araştırma ile deneyi ön planda tutuyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurguluyordu.

 

1925'ten sonra gerçeküstücüler dağılmaya, başka akımlara yönelmeye başladı. Ancak bu akım, resimden, sinemaya, tiyatroya kadar birçok sanat dalını derinden etkiledi. Andre Breton’un yanı sıra P. J. Jouve, Pierre Reverdy, Robert Desnos, Louis Aragon, Paul Eluard, AntoninArnaud, Raymond Queneau, Philippe Soupault, Arthur Cravan, Rene Char, Federico Garcia Lorca, Salvador Dali, Rene Magritte gerçeküstücülük akımının önemli isimleridir.

Gerçeküstücü sanat, bunun altında şiir, düz yazı ve resim, üretim aşamasında birçok özgün teknik ve oyun kullanmaktadır. Bunlardan birçoğu özgür hayal gücünü arttırmak ve bilincin etkisini azaltmak üzerine kuruludur. Bilinçdışı üretim gerçeküstücülükte merkezdedir.

.

Pop art

Pop art, 1950'lerde, özellikle ABD ve İngiltere'de soyut dışavurumculuğa tepki gösteren genç sanatçıların 1960'larda bir akım haline getirdikleri sanat türüdür. İngiltere ve ABD'de değişik koşullarda ve birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkmıştır.

Pop Art açılımı nedir?

Pop Art terimi Popüler Sanatın kısaltılmışıdır. Terim ilk defa İngiltere'de eleştirmenlik yapan LawranceAlloway tarafından 1958 yılında bir dergide yayınlanan makalesinde kullanılmıştır. Akımın sanatçıları, gazete parçası ya da endüstri atıkları gibi pek çok parçayı sanat eserlerinde kullanmışlardır.10 Mar 2021

.Richard-Hamiton

Pop Art akımı özellikleri nelerdir?

Çizgi roman estetiğini sanatsal bir boyutta ele alan bu akımın sanatçıları, resim, heykel, sinema ve çevresel düzenlemelerle kendilerini ifade ediyordu. Tema olarak ise gündelik yaşam nesnelerini, kitlesel medyayı, reklamları, tanınmış televizyon ve sinema simalarını kullanıyorlardı.

Pop art neyi savunur?

Pop art akımı özellikleri nelerdir ile ilgili görsel sonucu Pop Art, 1950'li yıllarda birbirinden bağımsız olarak İngiltere ve Amerika’da soyut ekpresyonizme tepki olarak doğmuş sanat akımıdır. felsefi açıdan "hayat bir kolaj çalışmasıdır; tüm imgeler, yaşadıklarımız, düşüncelerimiz vs. birer toplama ve kopyadır. Anonimliği mutlaktır" düşüncesi hâkim.

.Richard-Hamiton

 

Richard Hamilton

Temelini “Dada” akımından alan Pop Art akımının en tanıdık yüzleri; Richard Hamilton, Andy Warhol ve Roy Lichtenstein'dır. Bu üç sanatçının en bilindik eserleri, Pop Art dendiğinde gözünüzde canlanan ilk görüntülerdir.

Pop art akımının en önemli sanatçısı kimdir?

Pop art akımı denince çoğu kişinin aklında akımın dünyaca ünlü Andy Warhol gelir. Bunun dışında pop art'ın en öne çıkan temsilcileri Richard Hamilton, Eduardo Paolozzi, Roy Lichtenstein, ClaesOldenburg ve Jasper Johns olarak sıralanabilir.

Pop Art hangi şehirde ortaya çıktı?

Pop Art terim olarak ilk kez İngiltereli eleştirmen Lawrence Alloway'ın Şubat 1958′de Architectural Design dergisinde yayınlanan “TheArtsandTheMass Media” adlı makalesinde görülmüştür. Pop Art, popüler sanatın kısaltılmış adıdır.

Pop art akımı özellikleri nelerdir?

Pop Artçılar resim, heykel, sinema ve çevresel düzenlemelerle kendilerini ifade ederken konu olarak gündelik yaşam nesnelerini, kitlesel medyayı, reklamları, çizgi roman karelerini, billboardları, paketleri, televizyon ve sinema kişilerini-figürlerini, kamusal mekân nesnelerini kullanmışlardır.

Sonuç:

19. yüzyılda üretilmiş resimlerdeki kadın imgelerinin durağanlığına karşın, 20. yüzyıl resim sanatının dinamik ve derinlikli kadın imgeleri, değişen toplumsal yapının farklı yönlerini yansıtmaktadır. Modernimizin getirdiği değişim, Batı’nın yücelttiği bireysel bakış için özgürleştirici olmuştur. Batı toplumlarının her sınıfı için, daha iyi yaşam koşulları ve kendini geliştirme olanakları sunan Modernizm, kadının toplumdaki konumu ve ona biçilen geleneksel rolleri de değiştirmiştir. Bu değişim, sanata da yansımış, daha önceden kadınlara sunulan ikincil, zayıf, güçsüz ve erkeğin yönetimine muhtaç kadın imgesinin yanında yavaş yavaş, kendi ayakları üzerinde duran, erkeklerle eşit haklar isteyen ve bunun için mücadele eden, tüm toplumsal alanlarda varlığını gösteren güçlü kadın imgesi ortaya çıkmaya başlamıştır. Ancak bu imgenin yorumlanışı, sanatçıların bireysel kimliklerini oluşturan cinsiyet, toplumsal sınıf ve etnik köken gibi olgulara bağlı olarak değişkenlik göstermiştir. Yeni kadın imgesine olumlu bakan sanatçıların varlığının yanı sıra, geleneksel “kötülük kaynağı kadın” ya da “konformizmin simgesi olarak “burjuva kadını” imgelerinin devam ettiği de görülmektedir.

Görsel kültürün öznesi, sanatın imgesi erkek mi?

Cinsiyet ayrımcılığı sanata yansıyan birçok sanat eserlerinde resmedilmiş olmakla birlikte, feminist hareketlerin cinsiyet eşitsizliğini sorgulaması yüzyıllardır süregeliyor. 1960’larda ABD’de bir grup feminist sanatçı öncülüğünde başlayan hareket işte tam da bu nesneleştirmeye karşı bir mücadele alanı yaratmaya çalışıyor. Günümüzde de hâlâ kadın sanatçıların bu mücadelesi sanat dergilerinden modern sanat müzelerine, sanat tarihi yazımından akademiye kadar her platformda devam ediyor.

Öte yandan da politik sanat yaklaşımını Linda Nochlin’in büyük yankı uyandıran makalesi “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?” ile tartışabiliriz. Nochlin konuyu tarihsel ve kurumsal yapılar açısından ele alıyor. Tabii ki erkekler tarafından yazılan sanatın tarihine kadınların büyük yapıtlarının girmesi mümkün olmuyor. Birçok eserini Camille Caludel’den çaldığı söylenilen Rodin’in eserleri başyapıt kabul edilirken Claudel’in ismi tam da bu yüzden görmezden gelinebiliyor.

 

Kaynakça

PhaidonPress Editörleri (Son basım: 1999). The 20th-Century Art Book, Londra: PhaidonPress, ISBN 0714838500 (İngilizce)

 Filippo TommasoMarinetti, İ manifesti del futurismo, 20 Şubat, 2009 (İtalyanca)

 Le Figaro, Le Futurisme, 1909/02/20 (Numéro 51) 6 Aralık 2015 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi..Gallica, Bibliothèquenationale de France

Şu makale Marinetti'nin I. Dünya Savaşı sırasında İtalyan dağcı birliklerinin Avusturya dağcı birliklerine karşı yüksek Alplerde yaptığı savaşlara ait bildirisinden başlayarak Marinetti'nin bildiri yayınlama düşkünlüğünü ele almaktadır. Daly, Selena (2013). "‘TheFuturistmountains’: Filippo TommasoMarinetti'sexperiences of mountaincombatınthe First World War". Modern İtaly c.18 no.4 sayfa 323–338. doi:10.1080/13532944.2013.806289. İSSN 1353-2944. (İngilizce)a b I

Manifesti del futurismo, lanciati da Marinetti, et al, 1914. Severini, G. (1995) The Life oMarinetti "Cubo-Futurism". https://global.britannica.com. Encyclopedia Britannica. Erişim tarihi: 4 Aralık 2016. |website= dış bağlantı (yardım)[ölü/kırık bağlantı]

TheSurrealists: Revolutionaries in art &writing 1919-1935, JemmaMontagu, page 15

 "Joan Miró .Galeriad'Antiretrats". 30 Temmuz 2012 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Eylül 2013.

 "Arşivlenmiş kopya". 28 Eylül 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Mart 2020.

 

Yorum

Cemile yuksel (doğrulanmamış) Per, 19 Eylül 2024 - 18:34

Sevgili Sadiman Senbalkan,, oncelikle degerli yaxin icin elina yuregine emegine saglik her zamanki gibi harika bir konu,,,ben kisa ve oz olarak sanatin cinsiyeti olmaz diyerek baslamak istiyorum ,,sanat evrenseldir, ve insanliga hayati guzellestirmek icin sunulmus bir ödüldür , sanat cinsiyet ayirimi yapmadan tum insanligindir diyorum sevgilerimle

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.