“TRANSHÜMANİZMİN SINIRLARINDA”/

Gösteri Sanatları

Tolga Oskar

MÜSTAKBEL SUÇLAR (CRIMES OF THE FUTURE) :

“TRANSHÜMANİZMİN SINIRLARINDA”/

 

Yönetmen/Senarist: David Cronenberg

Görüntü Yönetmeni : Douglas Koch

Oynayanlar : Viggo Mortensen, Lea Seydoux, Kristen Stewart

Ülke: Kanada, Fransa, Yunanistan, İngiltere

Tür:  Bilim Kurgu, Dram

Süre:  107 Dk.

Vizyon Tarihi: 29 Temmuz 2022 (Mubi’de)

 

zorbatv

David Cronenberg, Ekrandaki Dehşet(1983), Sinek(1986), Çarpışma(1996) gibi zamanla külte dönüşen filmleriyle kendine has tarzını ortaya koymuş, Kanadalı bir yönetmen. Cronenberg için korku sinemasının bir alt türü olan body horror’un öncüsü diyebiliriz. Bir alt tür olarak body horror; insan vücudunun hastalanması, mutasyona uğraması veya rahatsız edici şekilde ihlal edilmesini temel alır. Ancak beden ve birey üzerinden toplumu ve sosyo-politik düzeni eleştirir. Geçtiğimiz yıl Julia Ducournau’nun Titane(2021) filmi, Cannes film festivali’nde Altın Palmiye kazanmıştı. Titane, Cronenberg’in 1996 yılında aynı festivalde Jüri Özel Ödülü kazanan ‘Çarpışma’ filminin izinden giden, aynı temalar etrafında şekillenen ve dolayısıyla body horror esintileri taşıyan bir filmdi. Müstakbel Suçlar, dünya prömiyerini 2022 Cannes Film Festivali Ana Yarışma bölümünde yaptı. Filmin başrollerinde Lea Seydoux, Kristen Stewart ve yönetmenin gedikli oyuncusu Viggo Mortensen var. Filmin ana teması; Transhümanizm. Transhümanizmi kısaca anlatmak gerekirse; insanların hastalık ve yaşlılık gibi istenmeyen yönlerinin ortadan kaldırılması için teknolojiye başvurulması, böylelikle bilişsel, fiziksel özelliklerinin yükseltilmesi ve bunun doğuracağı sonuçların masaya yatırılması diyebiliriz. Bu terimi, 80’li yıllarda, bir grup bilim insanı ve sanatçı, entelektüel ve kültürel bir akıma dönüştürdü. Bu akıma mensup kişiler Transhümanistler olarak adlandırıldı. Fikir, geleceğin insanlarında teknolojinin olanakları kullanılarak insan ötesi ya da post insan türünün ortaya çıkacağı yönündeydi. Başkalaşıma uğramış insanlar düşüncesi, yıllar içinde kendine çok sayıda taraftar toplamış, ancak karşıt fikirler de ortaya konmuş ve Transhümanizmin ‘dünyanın en tehlikeli fikri’ olduğu savı ortaya atılmıştır. Filmin açılış sahnesinde; karaya vurmuş bir gemi ve kıyıda oturmuş, elindeki yemek kaşığıyla taşları karıştıran küçük bir çocuk görürüz. Sonra annesinin ona seslenen sesini işitiriz ve kamera deniz kenarındaki evinin balkonundan seslenen anneye döner. Anne, ‘Orada bulduğun hiçbir şeyi yemeyeceksin. Anladın mı? Ne olursa olsun.’ der, sert bir ses tonuyla. Çocuk, cevap vermez. Oyunu bırakıp memnuniyetsiz bir biçimde eve döner. Çocuk 10’lu yaşlarındadır. Dolayısıyla ne yiyip ne yemeyeceğini bilmesi beklenir. O nedenle annesinin yaptığı uyarıya anlam veremeyiz. Ancak sonraki sahnede, çocuk dişlerini fırçaladıktan sonra klozetin yanına, yere oturur ve plastik bir kovayı eline alıp yemeye başlar. Plastik kovayı bir meyve yer gibi iştahla yemektedir. Annesi de düşünceli bir şekilde, sessizce onu izler. Ardından çocuk yatağına gidip uyur. Annesi bir süre uyuyan oğlunu izledikten sonra eline bir yastık alır ve çocuğun yüzüne bastırır. Ta ki nefessiz kalana kadar. Sonra telefonla kocasına haber gönderir: ‘Oğlum dediği o yaratığın cesedini almak istiyorsa, size verdiğim adrese gelsin.’ Telefonu kapadıktan sonra ise hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. Çocuğun babası verilen adrese gelir, oğlunun cansız bedenini bulur ve o da hıçkıra hıçkıra ağlar.

zorbatv

İlerleyen sahnelerde anlıyoruz ki, biyolojik evrim sayesinde insanlar, yaşadıkları dünyanın yapay koşullarına adapte olmaya başlamışlar ve bir grup insan, sadece kendi ürettikleri sentetik yiyecekleri tüketerek sorunsuz bir şekilde yaşamlarını sürdürebiliyorlar. Bu grubun başını çekense, ölen çocuğun babası, Lang. Lang ve yandaşları bu biyolojik evrimi yaratan ve adapte olmayı başaran güruh, ama Lang’ın oğlunun bir özelliği vardı; o, sindirim sistemi doğuştan plastik sindirmeye elverişli olarak doğan ilk insandı.

Buraya kadar yaşanan olaylar ve karakterler, hikâyeye hizmet eden yan figürler diyebiliriz. Asıl hikâye, performans sanatçısı Saul ve partneri Caprice cephesinde yaşanıyor. Saul’un bedeninde ‘Hızlandırılmış Evrim Sendromu’ diye nitelenen bir durum vardır. Bu, vücudunda sürekli yeni organlar üretmesi anlamına gelmektedir. Bunu bir sahne şovuna çeviren ikili, Saul’un vücudunda ürettiği ve Caprice’in de üzerlerine dövme yaptığı, yeni organları insanların gözleri önünde ameliyat yoluyla Saul’un vücudundan dışarı çıkarıp sergilemektedirler. Bu ameliyatlarda Saul’un acı çekmediğini, aksine bundan keyif aldığını ve yaralarının enfekte olmadan hızla iyileştiğini görürüz. Bu durum, yakın gelecekte olması öngörülen bir başka teori olarak karşımıza çıkar. Bu noktada insanlar, acı duygusundan kurtulmuş ve enfeksiyon riski de ortadan kalkmıştır. Bir diğer unsur, ameliyatı gerçekleştiren Caprice’in de bundan keyif alıyor olmasıdır. Bu tutum, evrimin psikolojik boyutunun bir göstergesidir.

Bu evrimsel sürecin insanlığı nereye götüreceğini öngöremeyen hükümet yetkilileri ise Saul’u ve partneri Caprice’i yakından takip eder. Hükümet, gizli bir çalışma yürüterek ‘Ulusal Organ Sicil Müdürlüğü’ adı altında mutasyona uğrayan kişilerin organlarını kayıt altına alır. Yeni organların genetik yoluyla anne-babadan çocuğa geçmesinden endişelidirler, çünkü bu çocuklar, bildiğimiz insan değil, yeni bir form olacaklardır ve işlevi bilinmeyen organlarıyla neler yapacakları belirsizdir. Yetkililer, Saul’un vücudunda ürettiği organları sahne şovuyla dışarı atmasına tepki gösterir ve bu organların ne işe yarayacaklarını görmek için vücudundaki gelişimine izin vermesini isterler. Ancak Saul, kabul etmez. Yaptığı şeyi sanat olarak görür. Zira organları kontrol etmek, üzerlerine dövmeler yapmak ve bunu sahne gösterisine çevirmek birçok insan tarafından karşılık bulmakta ve sanat olarak görülmektedir. Lang, bir şekilde Saul’a ulaşır ve ölen oğlunun kalıtsal olarak plastik sindirebilen bir sindirim sistemiyle doğduğundan bahseder. Lang ve onun gibiler, bir takım ameliyatlar geçirip plastik yemelerine ve yaşamlarını bu şekilde sürdürebilme olanağına kavuşan öncü insanlar ama bu özelliğin kalıtsal olarak yeni nesillere aktarımının nasıl mümkün olduğunu bilmemektedirler. Bu gelişme herkes için yenidir. Lang, Saul’dan oğlunun cesedine bir sahne şovunda otopsi yapmasını, seyircilerin önünde doğuştan plastik işleyebilen bir sindirim sisteminin nasıl göründüğünü hep birlikte görmeyi ve insanların bu yeni gelişmelerden haberdar olmasını istediğini söyler. Bu gösterinin bir basın açıklaması niteliğinde olacağını düşünmektedir. Saul, bu otopsiyi resmi makamlar vasıtasıyla yapmasının basın açıklaması görevi görüp görmeyeceğini sorduğundaysa Lang, güler ve bunun üstünü örteceklerini söyler. Lang, Saul’a kendi ürettikleri ve tükettikleri plastikten uzatır ama Saul, ona güvenmez ve bu teklifi geri çevirir. Bir sonraki sahnede Lang, insan türünün artık kendi endüstriyel atıklarıyla beslenme vaktinin geldiğini ileri sürer ve plastiği modern yemek olarak gördüklerini ifade eder. Nitekim Saul ve Caprice otopsiyi seyirciler ve kameralar önünde yaparlar ve kendileri de dâhil herkes, gördükleri karşısında dehşete düşer. Filmin başından sonuna kadar Saul’un yeme bozukluğuna ve yemek yerken ne kadar zorlandığına tanık oluruz. Nihayet son sahnede Lang’ın ona teklif ettiği plastik yemeği tüketmeye karar verir. Caprice, ona plastiği yedirir ve Saul’un acılarının dindiğini gözünden akan bir damla yaşta görürüz. Artık normal yiyeceklerin sebep olduğu yeme bozukluğu düzelecek ve vücudu plastik sindirmesine olanak tanıyacak şekilde evrimleşme sürecine girecektir. 

zorbatv

Filmin anlattıkları her ne kadar distopik gibi görünse de bilim dünyasının plastik parçacıkların kan dolaşımımızdan geçtiğine dair yeni bulgular elde ettiklerini düşünürsek, bu bilginin ışığında, yakın gelecekte plastiği sindirebilen insanlar olma ihtimalinin yüksek olduğunu öngörmek yanlış olmayacaktır. Bir sahnede güzel bir kadın yüzünün formunu bozarak deforme eder ve bundan keyif alır, ilgi görür. Hatta bundan etkilenen Caprice de kendi güzel yüzünü benzer şekilde deformasyona uğratır. Günümüz dünyasında artan estetik ameliyatları ve değişen güzellik algısını düşündüğümüzde bunun olması da pekâlâ mümkün gibi görünüyor. Film, sarı tonların hâkim olduğu, kirli, eski ve karanlık sokaklarda, mekânlarda geçiyor. Yarattığı atmosferin dışında pek aksiyonu olmayan, genel itibariyle anlatmak istediğini diyaloglar aracılığıyla aktaran bir film. O nedenle bazı izleyiciler için sıkıcı olabilir. Ancak konu ilginizi çekerse filmi ilgiyle izleyebilirsiniz. Oyuncuların performansları etkileyici. Geleceğin dünyasıyla ilgili fikir edinmek, üzerine düşünmek açısından önemli bir film! Resmin büyüğüne baktığımızda, genel izler kitleyi çekmeyeceğini ama diğer Cronenberg filmleri gibi üstünden zaman geçtikçe belli bir hayran kitlesi oluşturarak kült filmler kategorisine gireceğini görmek olası!

tolga_oscar@hotmail.com

 

 

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.