The Old Oak Filmi: İşçi Sınıfının Değişen Rolünü Kavramak, Umudu Yitirmemek
Kemal ASLAN
TheOldOak (Eski Meşe Ağacı) filmi adını eskiden maden çıkartılan CountyDurham’dakipubtan alıyor. Thatcher döneminde uygulanan neo-liberal politikalar sonucu İngiltere’deki kasabalarda bulunan madenler tek tek kapatılır. Maden üretimi kasabaları nasıl canlanmasını sağlamış ve kırsal kesim insanını işçi sınıfına dönüştürmüş ise onların kapatılması da kasabada oluşan ruhun yok olmasına işçi sınıfının sınıf niteliğini kaybetmesine yol açmıştır. Film son 60 yıldır var olan ancak günümüzde yakıcı bir biçimde görünür hale gelen göçme, mülteci ve sığınmacı olarak adlandırılan kendi iradeleri dışında yersiz-yurtsuz kalan insanlar üzerine odaklansa da bu insanların gündelik yaşamda muhatap oldukları, yaşadıkları dışlanma, ayrımcılık, ırkçılık sorunlarının kaynağının toplumsal yapıda nasıl filizlendiğine de işaret ediyor. Bu çerçevede bir 1980’li yıllarda grevlerle siyasal iktidarı sarsan sendikal örgütlü işçi sınıfı üyelerinin nasıl dönüştüğünü üretim ilişkilerinin farklılaşması –madenlerin kapatılması, çalışma koşullarının ortadan kalkması, başka bir seçeneğin olmaması, vb.- üzerinden ortaya koyuyor. 19’uncu yüzyılın ortalarından 20’inci yüzyılın sonuna kadar üretim koşullarının zorluğunu yaşayan maden işçileri devrimci siyasal tavır ortaya koymuşlar ve siyasal iktidarları sarsıcı eylemlerde bulunmuşlardır. İşçi sınıfı mücadele içinde sınıf bilincini kazanır ve “kendi içinde şeyden” “kendisi için şeye” dönüşür. Böylece toplumsal yapıdaki sınıfları, kendi konumunu, dünyadaki benzer ülkelerdeki sınıfdaşları bilir. Kapitalist toplumdaki eşitsizliklerin kaynağının ne olduğunu eşit, adil, sömürüsüz bir dünyanın nasıl kurulabileceğinin farkına varır. Öyle kolay bir yol değildir. Ama işçi sınıfının yaşadığı sorunlar, karşılaştıkları olaylar onun gerçeği kavramasını hızlandırır. Bu süreçle kendisi gibi sorunlar yaşayan sınıf ve tabakalarla (köylüler, küçük burjuvalar, işsizler, vb.) özdeşlik kurar, ittifak yapar, bu sınıf ve tabakalarla dayanışma içine girer. Mücadele ettiği güce (burjuvazi) karşı ancak bu temelde başarılı olabileceklerini bilir.
Film, işçi sınıfının neo-liberal politikalar sonucu nasıl dönüştüğünü, üretim ilişkilerden uzaklaşmanın işçi sınıfının sınıfsal niteliğinde nasıl aşınmalara yol açtığını ortaya koyuyor. Çoğu emekli olan eski maden işçileri, dünyanın farklı ülkelerindeki emekliler gibi ayakta kalmaya, azalan gelirlerine rağmen yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Artık sınıf olarak değil; birey olarak var olmaya çalıştıklarından sınıf çıkarları ve sınıf aidiyeti ve dayanışma yerine kendi çıkarları öne çıkar. Gelirleri azaldığından görece yoksullaşma sürecinden daha da etkilendiklerinden bu sürecin sorumlularını ötekileştirdikleri kendilerinden olmayan farklı kültür ve inançtaki insanlara bağlarlar. Hâlbuki o insanlar da aynı siyasal güçlerin kurbanıdırlar. Bu mağdur olanların mağduriyetlerini çifte mağduriyet yaşamış ellerindeki avuçlarındakini yitirmiş, yoksullaştırılmış çifte mağduriyet –ülkelerinden ayrılmak ve yoksul olmak- yaşayan insanlara bağlamaktadırlar. Filmde işçi sınıfının nasıl empatiden uzak davrandığını yüreklice ortaya koymuştur Loach. 20’inci yüzyılın tarihine bakıldığında sınıf bilinci olmayan işçi sınıfının faşist, otoriter rejimlere nasıl destek oldukları görülebilir. Loach da bunun farkında olarak bu filmi çekmiş.
Göçmenlerin CountyDurham’a gelmesiyle onların evleri eski değerini kaybetmiştir. Üstelik göçmenlerin çocukları onların çocuklarıyla aynı okula gitmektedirler, tek paylaştıkları kamusal alan olan TheOldOak’a bile göçmenler gelmektedirler. Bu, onlar açısından istenilmeyen kaygı ve korku yaratan bir durumdur.
Öteki ile karşılaşma benzerlik ve farklılıklar üzerinden olmaktadır. İnsanlar dahi oldukları birincil gruba benzeyenleri kendi içlerine almaktadır. Ama kendilerinden dilleri, inançları, yeme içme kültürleri başka olanları ikinci grup olarak nitelendirmektedirler. İkinci grup nefret duyulan, ötekileştirilen, bir arada olunmasından rahatsızlık duyulanları kapsamaktadır. Farklı sınıf ve tabakalardan oluşan toplumsal yapıyı homojenleştirme –aynılaştırma- anlayışı ırkçı, faşist bir düşüncedir. Önemli olan farklılıklara rağmen bir arada yaşamak ve asgari müşterekleri oluşturmaktır. Birada nasıl yaşanabileceğine ilişkin çaba harcamaktır.
Filmde Yara (Suriyeli genç bir kız) rahatsızlanan kasabalı genç bir kızı evine götürdüğünde ona yiyecek bir şeyler vermek için dolapları karıştırdığında pek bir şey olmadığını görünce onların da yoksul olduğunu fark eder. Yara’yı dolapları karıştırıp kendisi için yiyecek aradığını sanarak önyargılı davranan kızın annesi daha sonraki günlerde ondan özür diler. Yara, kendilerine geldikleri ilk günden itibaren yardım eden TJ Ballantyne ve Laura ile göçmenler dahil kasabada yaşayan yoksullara yiyecek dağıtmak için ortaklaşa çaba içine girmelerini ister. Bunun için maden işçilerinin de daha önceden talep ettikleri pubda kullanılmayan odanın kendilerine verilmesini Ballantyne’dan isterler. O, dedesi, babası dahil geçmişine ait fotoğrafların ve sendikanın flamasının bulunduğu bakımsız odayı vermek istemez. Ancak daha sonra sosyal yardımlaşma için buranın kullanılması eski maden işçilerinde kendilerine yönelik ayrımcılık yapıldığı gerekçesiyle tartışma yaşanır.
Temel sorun yoksulluğun ortadan kaldırılması daha mutlu eşit bir hayatın kurulmasıdır. Yoksullar arasındaki bu dayanışma aynı toplumda yaşayan bu insanların farklı kültür ve inançta da olsalar aynı sorunla karşılaştıkları gerçeğini onlara gösterir. Dayanışma bilinci yeniden ortak değerlerin üretilmesi, farklılıklarla bir arada yaşayabilme bilincini geliştirir. Yara’nın Suriye’de kalan babasının öldüğünün öğrenilmesi insanlarda dayanışmayı geliştirir. Toplumlar acılarda ve sevinçlerde buluşur. Ama acılar daha derin bağ kurulmasını sağlar. İşçi sınıfına sızan ırkçı, faşist düşüncelerin yerini hümanist değerler almaya başlar.
Her zaman ezilenlerin, mağdurların yanında tavır alan ve bunu ürettiği filmleriyle de ortaya koyan Loach, geleceğe dair umudunu iyimserliğini filmin son sahnesinde ortaya koyuyor. Ezilen, ötekileştirilen, yok sayılan sınıf ve tabakalar, farklı kimlik ve inançtaki insanlar ancak ve ancak dayanışma içinde ortak değerler üretebildikleri bunları koruyabildikleri ve geliştirebildikleri ölçüde var oluşlarını sürdürebilirler. Geleceğe dair iyi şeyler olabileceğinin beklenti ve tahayyülünü içeren umut 88 yaşındaki (1936 doğumlu) KenLoach’a göre siyasi bir tutumdur. Barbarlar Çağı’nı yaşasak da umudumuzu diri tutmakta fayda var.
Yeni yorum ekle