Bir Başkaldırı Olarak Feminist Sanat

Görsel Sanatlar

Bir Başkaldırı Olarak Feminist Sanat

İlayda Kepez*

1960’larda bir grup kadın tarafından kurulan Feminist akım birçok kitle tarafından kabul edilmiştir. Zamanla değişerek gelişen akım başlarda kadın haklarını savunmak amacındayken zamanla öteki olan pek çok kesimin hakkını aramaya başlamıştır. Feminist sanat akımındaki bu gelişim üç kuşaktan oluşmaktadır.


          Birinci Kuşak Feminizm

Linda Nochlin isimli feminist bir sanat tarihçi 1971 yılında “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?” başlıklı bir makale yayınlamıştır. Bu makale döneminin sanat eleştirmenleri tarafından fazlaca tartışılmıştır. Nochlin makalesinde hiç kadın sanatçı olmamasının nedeni olarak tarih boyunca oluşturuluş kurumları ve bunların başında da eğitim kurumunu gösterir (Özüdoğru, 2010). Bu makalenin ardından feminist bireyler tarihteki kadın sanatçıları aramaya yönelmiştir. Zamanla kadın sanatçıların sanat dünyasındaki varlığı görülmeye ve hissedilmeye başlamıştır.


Bu dönemi feminist eleştirmenler ve sanatçılar ‘birinci kuşak’ olarak adlandırmışlardır. Birinci kuşak eleştirmenler daha fazla kadın sanatçı keşfederek, dönemin toplumsal dinamiklerini ve bu dinamiklerin kadın sanatçıların sanat üretimine olan etkilerini ifşa ederek feminist eleştiri için yapıcı bir rol oynamıştır. Kadın bedenine ve temsillerine, kadınların doğurganlığına ve ana tanrıça kültüne odaklanan, kadın bedenini biyolojik özelliklerinin imgeselleştiren ve vajinal imgelerden oluşan bir ikonografiye yönelen ‘ilk kuşak’ feminist sanatçıların ardından gelen sanatçılar, kadın bedeninden çok kadın bedenini kuşatan kültürel kodların eleştirisine yönelmişlerdir (Antmen, 2008-2014).

zorbatv.dergi

Judy Chicago tarafından hayata geçirilen The Dinner Party (Akşam Yemeği Partisi) adlı eser birinci kuşak feministlerin hedeflerini ve amaçlarını ortaya koymuştur.

1974- 1979 yılları arasında dört yüzün üzerinde farklı kadın sanatçının katılımı ile gerçekleşen eser kadınların ortak bir dava için harcadıkları çabayı gözler önüne sermektedir. Tarih boyunca görmezden gelinip ötelenen kadın sanatçıların anısına yapılan bu sofra, feminist kadın hareketine adanan bir simge olmuştur. 


Judy Chicago, Thhe Dinner Party (Akşam Yemeği Partisi), 1974-79,
Seramik,     Porselen, Tekstil, 1463x1463, Brooklyn Museum
Kaynak https://www.brooklynmuseum.org/exhibitions/dinner_party (Erişim Tarihi:     02.12.2020)

 

İkinci Kuşak Feminizm

İkinci kuşak feminizmin 1970’li yıllarının sonuna doğru oluştuğu düşünülmektedir.  İkinci kuşak ‘kaideleri nasıl, ne zaman ve hangi amaçlarla inşa edildiğini’ sorgular; kaideleri biçimlendiren ‘değerlere’ ve ‘standartlara’ ışık tutarlar (Özüdoğru, 2010). İkinci kuşak feministler erkek egemen bir topumda kadının nasıl temsil edildiğinin üstünde durmuşlardır. Onlara göre kadın olmak oluşum sürecini tamamlayan bir olgu değil tam tersi sürekli olarak değişen, gelişen ve inşa halinde olan bir süreçtir. 

zorbatv.dergiİkinci kuşak feminist sanatçılarına örnek olarak verebileceğimiz en önemli isim Miriam Schapiro’dur. Sanatçı kendi keşfi olan ‘famaj’larını izleyiciye sunarak sanat ve zanaat ayrımını sorgulamıştır.

Famaj kadınlar ile özdeşleştirilen malzeme ve tekniklerle yapılmış kadın kolajıdır. Mutfak önlüğü üstünde My Nosegays Are For Captive (Çiçek Buketlerim Tutsaklar İçindir) yazmaktadır. Sanatçını burada bahsettiği ‘tutsak’ ev kadınlarıdır ve bunu mutfak önlüğüyle temsil etmiştir.  

Sanatçı bu eseriyle hem kadın emeğini yüceltmiş hem de erkek egemen yaklaşımını boşa çıkararak estetik bir üretim sergilemiştir.

Miriam Schapiro, My Nosegays Are For Captives (Çiçek Buketlerim Tutsaklar İçindir), 1976, Tuval üzerine akrilik ve kumaş Kaynak https://www.soylentidergi.com/sanat-tinseldir-cinsel-degil-feminist-sanat/ (Erişim Tarihi: 02.12.2020)


      Üçüncü Kuşak Feminizm

Üçüncü kuşak feminist sanat akımı 1980’li yılların ikinci yarısında başlamıştır. Kendinden önce gelen feminist dalgalara iki eleştiride bulunmuştur.

İlk eleştiri sanat ve toplumsal cinsiyet ile ilgili süreçlerin çok daha karmaşık olduğudur. Beyaz ırktan gelen orta sınıf kadınlar; cinsellik, erkek egemenliği, kimlik, kadınlara yönelik uygulanan baskı gibi konuları kendi bulundukları konum üzerinden yorumlamışlardır ve “öteki” kadınların görüşlerini sanatsal açıdan yeteri kadar önemsememişlerdir.

Post-modern yaklaşımın etkisinde kalan üçüncü dalga feminizm toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi birçok eşitsizlik kategorilerini birlikte düşünülmesi gerektiğini savunan kesişimsellik (intersectionality) teorisini ortaya koydu. Bu vesile ile sanatın bir direniş biçimi olarak görüldüğü 1980’li ve 1990’lı yıllarda, ezilen toplumsal grupların maruz kaldıkları ayrımcılıkların sadece bir kimliğe indirgenemeyeceğine dair tezler ortaya atıldı (Ercan, 2019)

zorbatv.dergi

 Guerilla Girls, Do Women Have To Be Naked To Get Into The Met? (Kadınların Metropoliten Müzesine Girmeleri İçin İlla Da Çıplak Olmaları Mı Gerekir?), 1987  Kaynak https://www.tate.org.uk/art/artists/guerrilla-girls-6858 Erişim Tarihi: 05.12.2020


Bir sanatçı kolektifi olarak 1985’te New York’ta ortaya çıkan Guerilla Girls (Gerilla Kızlar) hatırlanmak amacıyla kendi isimlerini geride bırakarak tarihteki kadın sanatçıların isimlerini kullanmışlardır. Kimliklerini gizli tutmak amacıyla goril maskesi takan grup kendilerini ırkçılık ve cinsiyetçilikle savaşmaya adamışlardır. Grup üyelerini goril maskesi takması da ironik bir mesajdır.

Toplumun ve sanat dünyasının kadın cinsiyetine yüklediği güzellik ve narinlik algısına, tek tipleştirici bakış açısına eleştiri. Kıllı suratlı goril maskelerinin altında topuklu ayakkabılı ve mini etekli kadınlar ile bugüne kadar resmedilmiş veya idealleştirilmiş görüntü ile alay ederler. Sadece tek bir kadın tipi varmış gibi kadınların kimliklerini, kültürlerini, etnik kökenlerini, inançlarını yok sayan toplumsal cinsiye algısını tersyüz etmek için çabalamışlardır. (Yermen, 2019)
Özellikle yeni sergiler ve girişimlerde cinsiyet ayrımcılığının önüne geçmeyi amaçlamıştır.

Yolsuzluğu ve ayrımcılığı ortaya çıkarmak için kitaplar, posterler ve reklam panolarında yayınladıkları eleştirel görsellerle seslerini duyurmaya çalışmışlardır. Grup üyelerinin kimlikleri gizlidir çünkü sorunlar bireylerin kimliklerinden çok daha önemlidir. 1985 yılında New York Modern Sanatlar Müzesinde “Uluslararası Resim ve Heykel Sergisi” açılmıştır. Sergiyi düzenleyen kişiler “buraya alınmayan ressam kariyerini yeniden gözden geçirmeli” gibi sözler sarf etmişlerdir. Sergide toplam 169 sanatçıya yer verilmiştir, bu sanatçılardan yalnızca 13’ü kadın sanatçıdır. Hem diğer sanatçıların dışlanması hem de cinsiyet ayrımcılığı yüzünden feminist sanatçıların gündemine oturan sergi Guerilla Girls grubunun da dikkatini çekmiştir. Serginin açılış tarihinde bütün New York sokaklarına “Kadınların Metropolitan Müzesine Girmeleri İçin İlla da Çıplak Olmaları Mı Gerekiyor?” başlıklı afişler asmışlardır. Sergide eserleri sergilenen yalnızca %5 oranında kadın sanatçı varken, diğer eserlerde çıplak olarak kullanılan kadın görselinin %85 olduğunu dile getiren grup üyeleri, kadın bedeninin bir meta olarak kullanılmasına karşı tepkilerini ortaya koymuşlardır. 


Kaynakça 
Antmen, A. (2008-2014). Kadın Hakları: Feminist Sanat. A. ANTMEN içinde, 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar (s. 239). İstanbul: Sel Yayıncılı. 2020 tarihinde alındı 
Ercan, B. D. (2019). Feminist Sanat Hareketi Ve Filistinli Kadın Sanatçılar. Batman. 2020
tarihinde alındı 
Özüdoğru, A. G. (2010). Feminist Sanata İki Farklı Yaklaşım: Gerilla Kızar ve Cindy Sherman.
Eskişehir. 2020 tarihinde alındı 
Yermen, E. (2019). Feminist Sanattan Örneklerle Heykel Sanatında Kadın İmgesi. İstanbul. 
2020 tarihinde alındı

*Heykeltraş-Zorba Dergi Genç Kalemler

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.