Çıplaklık ve Sanat…
Serap Demirağ
Çıplak insan gövdesi ilk çağlardan günümüze sanat yapıtlarına kaynak olmuştur. İnsanı anlama çabasının bir ögesi olarak sanatta her zaman yer almıştır.
Dinlerin ortaya çıkmasıyla birlikte; sanatta çıplaklık katı kurallar çerçevesiyle sınırlandırılmış hatta belli bir dönem için de olsa sanattan uzaklaştırılmıştır. Erkek ve kadın bedenlerine yüklenen anlamlar her ne kadar duruluğu ve ariliği yansıtsa da, sanatta çıplaklık daha çok kadın bedeni yoluyla ifade bulmuştur. Çıplaklık bedenin doğal hali olmaktan çıkar, kültürel unsurların belirlediği mekanlar içinde farklı olarak tanımlanır. Toplumsal yasaklamalara karşı olan sanatçı, tavrını çıplaklıkla ortaya koyar.
Çıplaklık, sanatçının tuvalindeki mekan karakterinde yaptığı değişiklikle farklı anlam kazanır. Çünkü çıplaklık mekanla birlikte değişim gösterir. Doğa içinde bir nü ile, yatağa uzanmış bir nü’ye bakan bir izleyici aslında mekandan etkilenmektedir. Gözleyen de gözetleyen de olabilir. İzleyici hem resim yoluyla sanatçının çıplaklık karşısındaki tavrını görür, hem de kendi kendisiyle yüzleşir. Kendisiyle yüzleştiğinin farkında olan çok az kişi gördüm ne yazık ki!
Yaşamın soluğunu ilk kez alan insan, diğer canlılar kadar masum ve dokunulmamıştır. Bedeni saf bedendir ve başka bir şekilde tanımlanacak eklentiye sahip değildir. Tek örtüsü bedenini saran derisi yani tenidir. Eklentiden kastım budur. Örtünmeye başladığı andan itibaren farklı anlamlar yüklenmeye başlar. Gizlenmek gündeme gelir. Gizlenen her şey daha fazla merak unsuru taşır. Çünkü doğallıktan uzaklaşmıştır artık. Cinsel eylem ile çıplaklık arasındaki ilişki, suç ve suça kaynaklık eden bir araç konumuna getirilmiştir. Kuşkusuz sonuca götüren nedenler, yaşamın algılanış biçimindeki değişliklerdir. Bu değişiklikler ise farklı düşünce ve yaşamsal biçimlerden kaynaklanmaktadır. Kimi için çıplaklık doğallığın bir parçası, kimi zaman da ahlaksızca sayılan eylemlerin aracı olarak görülmektedir. Bunun sonucudur ki, günümüzde nü sergisi açan bazı arkadaşlarımızın sergilerinde istenmeyen olaylar yaşanmış, hatta tuvaller jiletle kesilmiştir.
Afrika’daki bir yerli kabilesinde veya plajda elbisesi ile salınan, plajda elbisesi ile denize giren kadın-erkek dikkat çekicidir. Bir sinemaya ya da lokantaya çıplak giren kadın-erkek de çok dikkat çeker.
Beden, bilimin ve sanatın ortak inceleme alanıdır. Rönesans ile başlayan anatomi araştırmaları günümüze dek sürmektedir. Aslında Adem ile Havva mitosu, insanlara bir utanç duygusunu miras bırakmıştır. Bilginin meyvesini yemekle, insan masumiyetini kaybetmiştir. Bilgisizliğin masumiyetindeki çıplaklık, utanmaya neden olmaz. Bilginin armağanı olan karar verme yetisi ile çıplak olma hali, utanç durumuna neden olur.
Çıplaklık bir anlamda bedenin giysilerden arınmış halinden çok daha fazla bir şeydir. Asıl çıplaklık tenin ötesinde başlar “çıplak bir gövde erotik midir, değil midir?” sorusu çıplaklığın algılanışını yönlendirir. Zira çıplak bir bedenin erotik olması, baştan çıkarıcı hale gelmesi erotik çağrışımlara yol açacak etki alanları oluşturmakla mümkün olmaktadır. Erotizm ve çıplaklık ilişkisi çıplak bir bedenden değil, erotizmi ortaya çıkaracak şekilde düzenlenmiş, kurgulanmış bir beden dolayısıyla kendini gösterir. Bir bedenin giyiniklikle çıplaklık arasında bir yerde örtünmesi , duruşuyla ve mekanla erotik gösteriye dönüşür. Öyle ki, giyim, bedeni erotik bir algılamaya dönüştürebilir. Buradan da anlıyoruz ki, çıplaklık aslında erotik olma durumu değildir. Örtünme amacı dışında, beden hatlarını ortaya çıkaracak giyiniklik daha fazla erotizm içerir.
Freud’un nerede tabu varsa, orada ihtiras vardır” sözü, giyinmenin baştan çıkarıcı olabileceğini vurgulamaktadır. Kuşkusuz izleyicinin karşı cinsle ilgili bastırılmış cinsel dürtüleri, yetiştirilme tarzı, dişi varlığı seks objesi olarak görmesi ve bu bakış açısını cehaletin yönlendirmesi de baştan çıkmasına bire bir etkenlerdendir.
Sanatta çıplak, tanrının en olağanüstü güzellikte yaratımı olarak sunulan insanın doğal yapısıdır. Çıplak, tanrı formudur. Yitirilen masumiyetin yeniden kazanılması girişimi olarak da görülebilir. Ama ne yazık ki, toplum bu doğallığı giysi ve mekan bozunumlarıyla baştan çıkarıcılığa dönüştürür. Sonra da suçu sanat eserine atarak içindeki dikizleyicinin gördüklerini sanat eserine yükler. Sanatı sanat eserini, sanatçıyı suçlu ilan eder.
Çıplak modelle çalışan sanatçı, çıplaklığa bakışını çalışmasına taşır. Zihinde kurgulanan çıplaklıktan farklı olarak model karşısında, sanatçı çıplaklık algılayışını eserine yansıtır. Orada duran çıplak sadece yaratılmış en güzel canlıdan başka bir şey değildir.
Okullardaki atölyelerde ya da özel atölyesinde çıplak modele bakan sanatçı dikizleyen durumunda değil, seyreden, inceleyen, eserine kompozisyon oluşturan konumundadır.
Toplumsal kültürel yapı, resimdeki çıplak gövdeyi algılamayı etkiler kuşkusuz. Gövdenin bir hali olan çıplaklık, belirlenmiş mekanlar içinde kabul germektedir. Kadın çıplaklığı ve erkek çıplaklığı toplumda farklı bir etki oluşturmakta, kadın çıplaklığı ataerkin zihniyetten ötürü daha az kabul edilebilir olmaktadır. Bu nedenle sanat eserlerine bakan gözler, içgüdüsel dürtülerindeki yanlış koşullandırmalar nedeniyle, çıplaklığı ayıp, hatta günah saymaktadır. Yani çıplağa bakan gözler dikizleyicidir, ne yazık ki, izleyici değildir…
.
Yorum
Değerli sanatçımız Nü resim…
Değerli sanatçımız
Nü resim dünyanın bir gerçeği. Sanatta konuyu tartışmak veya dışlamak ancak ilkel düşüncenin bir ürünü. Harika bir yazı kutlarım.
Yeni yorum ekle