Antik Yunan felsefesinde ‘’güzellik’’ten felsefî anlamda söz söylemiş ilk düşünür Pythagoras’tır. Pythagoras’a göre en güzel şey: ‘uyum’dur (harmonia).( Walter Kranz, Antik Felsefe-Metinler ve Açıklamalar, çev. Suad Y. Baydur, İstanbul, 1984, Sosyal Yayınlar, 2. Baskı, s. 45.)
Evreni uyumlu bir bütünlük olarak kavrayan Pythagorasçılar “güzel”i evrendeki zıt unsurların birbirleri arasında kurduğu denge olarak belirler. O’na göre bu dengeyi oluşturan şey sağ-sol, sınır-sınırsız, belirli-belirsiz, aydınlık-karanlık, doğru-eğri gibi belli başlı karşıtlıkların oluşturduğu bütünlüktür.
Pythagorasçılar’ın “güzel” kavramına yönelik geliştirdikleri felsefe kendilerinden sonraki felsefecileri de büyük ölçüde etkilemiştir. Bu felsefeciler arasında en önemlisi hiç şüphesiz ki Platon’dur. Daha önce açıklandığı üzere Pythagorasçılar “güzel”i sayı ve sayıların orantısından doğan uyumlu bir bütünlük olarak tanımlamıştır. Başlarda “güzel”i matematiksel bir bütünlük içerisinde kavrayan Platon daha sonraları bu matematikselliği geometrik tabanlı bir güzellik felsefesine vardırmıştır. Philebos adlı kitabında bu konuya değinirken “güzel” tanımını net olarak ortaya koyar. Buna göre “güzel” ne güzel bir beden ne de güzel resimdir, “güzel” düz çizgilerden oluşan geometrik biçimler ya da dairesel formlardır. İletki, cetvel ve gönye ile çizilen bu formlar kendi değimiyle “kendi başlarına … özleri gereği güzeldirler”
Platon’un salt geometrik formlar olarak belirlediği güzellik, biçim olarak geometrik şekillerin güzelliği ya da içeriği değildir. Görüntüsü bakımından güzel yargısı verdiğimiz cisimlerin özünü oluşturan ve onun güzel olmasını sağlayan şeydir. Dolayısıyla güzelliğinin kaynağı olan form güzelliği, asla bir nesnenin güzelliği olmayıp “daha çok bir nesneyi güzel yapan prensiptir” (Samet DOĞAN, Antik Yunan Felsefesinde “Güzel” Kavramı Ve Rönesans Resim Sanatına Yansıma Biçimleri. www.academia.edu )
Pythagoras’ın zıtların uyumundan aydınlık - karanlık, Platon’un geometrik tabanlı güzellik anlayışından yola çıkacak olursak, ışık - gölge ve gölgelerin oluşturduğu geometrik görüntüler beni ilkçağ felsefecilerin anlayışıyla buluşturuyor diyebiliriz.
TDK sözlüğüne bakıldığında ‘gölge’ için; “saydam olmayan bir nesnenin ışığı engellemesiyle yerde oluşan karanlık” olarak tanımlanmaktadır. Bir gölge kavramından bahsedebilmek için, tanımda da belirtildiği üzere öncelikle bir ışık kaynağı, saydam olmayan nesne ve olmazsa olmazı gölge görüntüsünün oluşacağı uygun bir zemine gereksinim vardır.
Gölge varsa nesne de vardır. Gölge, kendisini oluşturan gerçek nesne ile hiçbir zaman ayrı düşünülemez, birbirinin ayrılmaz parçasıdır. Gölge bize nesnenin varlığını anlamamıza, o nesnenin algılanmasına ve tanımlamamıza olanak veren bir imgedir. Kendisini var eden nesnenin gölgesi, dediğimiz gibi nesne hakkında bize referans olur demiştik. Hatta kendisini göremediğimiz nesneleri dahi tanımlamamıza olanak verir.
Gölgenin oluşabilmesi için uygun zemine gereksinim var demiştik. Uygun bir zemin olmaması halinde, oluşacak gölge bizi nesnenin gerçek görünümünden çok farklı algılamalara götürebilir.
Işık kaynağının konumundan dolayı oluşan gölge, bazen gerçek nesnenin olduğundan farklı boyutlarında görmemize neden olabilir ve bizi yanıltabilir.
Işık kaynağının konumu, gölgenin oluştuğu zemin, bize gerçek nesne hakkında bazen gerçek, bazen de farklı boyutlarda gölgenin oluşturduğunu göstermektedir. Gölge varsa gerçek nesne de var demiştik. Ancak bu kural her zaman bize gerçeği göstermeyebilir. Nasıl mı?
Uluslararası İngiltere/Londra merkezli Monovision fotoğraf yarışmasında ekteki sertifikayla onurlandırılmamdan da görüleceği üzere birçok ülkeden birçok fotoğraf arasında aşağıda sunduğum inşaat halindeki bir benzin istasyonunda gölge ile oluşan geometrik figürler öne çıkmıştır. Bu gölge imgelerini gördüğümde karşı durulamaz çekicilikleri ve etkileri karşısında objektifim bunları tutsak almaktan başka bir şey yapamazdı.
*Fotoğraf Sanatçısı
Yeni yorum ekle