Gültekin Serbest Sanatında Her Tablo Ayrı Bir Öykü Anlatır!

Görsel Sanatlar

Gülseren Sönmez*

Mask: “Aşk, ruhsuz dünyanın ruhu, kalpsiz dünyanın kalbi, acı çeken insanın iç çekişi ve çılgınlığıdır. Sanatçı güzeli yaratır, aşk ile güzeli bulur, cesur ve cüretkâr olan gerçek sanatçıların sınırları yoktur. İçe dönüş ve keşfetme yoluyla, kendini ancak sanatıyla çözümleyebilir.”

zorbatv.dergi

Ressam Gültekin Serbest’e sordum, “Hangi konuları işledin?” diye. 
“Gülseren, önce ayçiçeklerini, sonra kuşları, kargaları, güvercinleri, tavus kuşlarını, bilhassa İstanbul’u işledim. Muzlar ana temamın başkahramanıydı sanki onları saten kumaşlara sardım.  Tarihi konular bana referans oldu. Bizanslıları, Selçukluları, Osmanlıları… 


Her zaman bu konuları bir konsept içinde işledim. Genelde resimlerimin konuları yaşadıklarım ve tarihteki yaşananların bileşkesiydi.
Her zaman hayatı çok sevdim. En çok da doğayı doğa içindeki varlıkları sevdim. İstanbul’a her zaman hayrandım hayran olduğum bu şehri hep kuşbakışı seyrettim. İçine neredeyse hiç girmedim. Kendimi hep kuş gibi hissettim. Doğaya da kuş gibi baktım. 


Gültekin Serbest’in resimleri yılların imbiğinden geçmiş, kendinde yüzyılları toplamış. En çok da Anadolu’yu Hıristiyanlık öncesi, sonrası birçok medeniyeti, mitolojisiyle yaşamıyla tarihsel dokusuyla bize anlatmış. 


Gültekin Serbest’in resimleri, bulundukları yerlerden bizlere seslenir: “Ben Anadolu’yum. En çok da İstanbul’um der. Bana bakanın gözlerini kamaştırırım. Ben minyatürüm. Ben tezhibim. Ben resmim. Ben seramiğim. Ben son dönem sanatının dışavurumuyum. Ben Selçukluyum, ben Osmanlının kalyonuyum, Horasan erenleriyim. Her zaman astral seyahate çıkarım. Pegasus’um da yanımdadır… Pegasus’um Kaf Dağından Olympos’a Zeus’un şimşeğini taşır. Taşırken aydınlatır etrafı, enerjisini verir dünyaya…

zorbatv.dergi
Ben kumaş tezgâhındaki saten kumaşım, ben ‘muz’um, Veysel’in dediği gibi “Sümbül der ki boyum uzun, Yapraklarım düzüm düzüm, Beni ak gerdana dizin”. Ben de rengârengim; hikâyelerin bileşkesiyim. Her bir köşem farklı bir hikâye anlatır. Dünyanın dört bir köşesindeki öykülere kulak kabartmak için Pegasus’la uçarım. Sen göremesen de ben her an göklerdeyim. Benim için şehirlerin, ülkelerin sınırı yoktur, hepsini birbirine bağlarım. Her zaman uçuş halindeyim. Bereket dağıtan tavus kuşum da yanımdadır. Gökyüzüne bir bakın; ben hep oradayım. Ben de gökyüzünden yeryüzüne bakarım. Çünkü benim perspektifimdir gökyüzünden bakmak. Aşığım doğaya ve doğadaki tüm renklere…
'Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer. 
Şairin dediği gibi ben de aşığım İstanbul’a…

Bana dikkatli bak; bende İstanbul’u tüm görkemiyle görürsünüz Tavus kuşumla, muzlarımla bereket dağıtırım. 
İstanbul’u bazen Bizans döneminde, bazen Osmanlı döneminde gezinirim. 


Türk mitolojisinin Tulpar’ı (Pegasus) hep benim tavus kuşumla beraberdir. Aslında erenleri saklarım içimde; Ahmet Yesevi’yim, Ahi Evran’ım, Hacı Bektaş’ım, Mevlana’yım, Tabtuk Emre’yim, Yunus Emre’yim. Sen göremesen de hissedersin; ben tüm insanların ruhuyum. Mevlana “Ben, seni ruhumla severim. Akıl unutur, kalp ölür. Ben ruhumla severim.” der. 

zorbatv.dergi
Gültekin Serbest de tüm resimlerini (yani bizleri ) ruhuyla sever. Dikkatli bakarsanız ruhun sıcaklığını, sevgisini duyarsınız. Yakınıma gelin. Dikkatli bakın. İçiniz ısındı mı? Etrafınız aydınlandı mı? O nedenledir ki bakar bakmaz âşık olursunuz bana. Ben güzellikler, zamanlar, kültürler, yumağıyım; sıcacığım, ışığım, evrenim. Hayatım! 
Biliyor musunuz,  benim Pegasus’um Deniz Tanrısı Poseidon ile yılan saçlı Gorgon Medusa oğlu, dev Chrysaor’un kardeşidir. Ayrıca Herkül’ün kardeşi olarak da bilinir. Anlıyor musunuz, ben üzerimde tanrısal gücü taşırım. Biliyor musunuz, Pegasus doğar doğmaz, yeryüzünden ayrılmış, tanrılar diyarına uçmuştur.  Dikkatli bakın siz de yakında tanrılar diyarını göreceksiniz. Pegasus, görüntüsüyle şiirsel ilhamdır. Bizleri oluşturan ressamımız Gültekin Serbest size “Pegasus’umla, tavus kuşumla şiir yazdım,” der. 


İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor; der.
 
Rüzgârı hissediyor musunuz?  Bizim içimizdeki rüzgârı hissedin. Yakına gelin, çok rahatlıkla rüzgârı hissedeceksiniz. serinlemek  isterseniz bana bakın.
 Eğer gün içinde üşürseniz, bana bakın ısınırsınız. Ben Zeus’un ateşiyim. Gültekin Serbest’in de eseriyim. 
Ressamımız bazen tavus kuşunu mutasyona sokarak sülün haline getirmiştir. O, sülünün zarafetine de hayrandır. Bu zarif hayvanı bir kenarda düşünemez, çünkü onun da güzelliğiyle, zarafetiyle, insanlara zarafeti ve güzellikleri öğreteceğini bilir. 


İçinde Kız Kulesi ve Galata Kulesi resmi olan tablo seslendi: “Hişt hişt! Bir de beni dinleyin. Tabloma kulağınızı verin, içindeki aşkı dinleyin.”
“Zarif güzelim çok güzelsin. Gel yanıma seni ısıtayım, rüzgârımla ıslaklığını kurutayım. 
“Koca ihtiyar, ben yerimden memnunum. Yaşına başına bakmadan, beni yanına mı çağırıyorsun! 
“ Gönül ferman dinler mi? Dinlemiyor. Ben yıllardır sana aşığım. 


“Koca ihtiyar, sen hiç laf dinlemez misin! Senin yanında olmayı istemiyorum. Sen 1348 yılında doğmuşsun, bense daha çok gencim!” 
“Güzel kız, inkâr etme yaşını hiç! En az 2.500 yaşındasın. Ama Osmanlılar ve Cumhuriyet döneminde yenilendin. Yeniden genç kız oldun. Seni çok seviyorum. Bak tavus kuşu da bizi sarıp sarmaladı, bize saygı duyuyor. Kız gel evlenelim.” 
“Olmaz! Gelemem, ben yerimden memnunum.”


Bende; insanlar aşklarını birbirlerine anlatıyorlar. Geçenlerde, Fatma Nine ile Muzaffer Amca da aşka geldiler, öpüştüler. Meğer senelerdir küslermiş. Genç bir kızla delikanlı da benim üst katımdaki odada birbirlerine olan sevdalarını açıkladılar. Daha neler neler! İnsanları izliyor, hayatı onlardan öğreniyorum. İhtiyar Galata kulesi bu sözlere dayanamaz birazda sert bir sözle Kız Kulesi’ne kızarcasına “bendeki öyküleri anlatsam kitaplar dolar. Ben de ne öyküler dinliyorum ne öyküler, aşkları, kıskançlıkları, anne, baba, çocuk sevgisini, kısaca insanı tanıyorum. Yaşıyorum.” 


Tavus kuşu, uzayacak olan konuşmalara son vererek, “Evlenin artık! Ben sizin düğününüzü yaptım” diyerek onları sarmaladı. 
Diğer bir tablo söze karıştı, dinlediniz mi? Ressamımız Gültekin Serbest’in her tablosu ayrı bir öykü anlatır. Önce resme şöyle bir dikkatli bakın, sonra kulak kabartın. Anlattıklarını dinleyin. Hayal edemeyeceğiniz kadar çok öyküyü onun tablolarında yaşayacaksınız. 


Eliort şöyle diyor: “Sanat, kendi dışında hiçbir disipline hizmet etmez. Fakat ‘Sanat sanat içindir’ ilişkisi de yanlıştır. Bir sanat eseri, bir toplumun sosyal gerçeklerini ve ideal edindiği değerleri didaktik olmaksızın, yaratıcısının perspektifinden sunan, içinde yaşadığımız kargaşaya bir düzen getiren, bu düzen duygusunu içimizde uyandırarak, bizi önce kendimizle, sonra da toplumla barıştıran, organik bir bütündür.”  Bahar-2021 

*Sanatçı,Yazar

Foto Galeri

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.