Modern Heykel

Görsel Sanatlar

Modern Heykel

Mustafa Bulat- Serap Bulat

 
İlkel insan yaşadığı çevreyi yorumlarken doğanın yansımalarını ortaya koymuştur. Bu gözlemden hareketle, içsel çözümlerin sunumlarını ortaya dökerken çevresini ve ihtiyaçlarını yorumlama, algılama, anlama, tanıma ve tanımlama yolu ile varlıkları tasvir etmeye çalışmıştır. Buradaki ayırt edici özellik ilk insanın ihtiyaç için yaptığı barınak ile bir imgenin yaratılması sürecindeki anlam varlık bakımından birbiri ile aynıdır. Ortaya çıkan yapıtlar her ne olursa olsun doğada varlığını sürdürmek için üretilmiş olan  eserlerdir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, insanoğlu için bunların oluşturulmasındaki neden, gereksinimlerden dolayı ortaya çıkmasıyla beraber, insanın ortaya koyduğu sanat yapıtlarının temelinde dinsel ve büyüsel etkilerin etkisi çok büyük önem taşımaktadır.  

İnsanın hayatta kalma ve hayatın devamlılığını sağlamak için doğaya yaklaşması onun doğa ile uyum sağlaması, uzlaşması toplum bilincinin yerleşmesine neden olmuş, böylece, kaynağı doğa olan ilk insanın sanatını da dolayısıyla doğa oluşturmuştur. Evrendeki matematiksel düzenin belirli bir döngü ile devam etmesi yaşamsal anlamda doğayı taklit eden ilk insanın yapıtlarına da yansımıştır. Hem fiziksel hem de tinsel açıdan alış veriş içindeki bu süreç zamanla öğretiye dönüşmüş ve bu öğretiler onların yapıtlarında da belli bir harmoni şeklinde ortaya çıkmıştır. Kaynak doğa ve yansıtmalarda doğanın düzeninin yansıtılması şeklinde olunca yapıt bu düzenin uyumunu üzerinde barındırmıştır. 

İlk insanın ana tanrıça imgesin de görülebileceği gibi tüm ortaya çıkan yapıtlar temelde doğanın kendi içerisindeki bilimsel döngüsü ile sıkı sıkıya bağlantılıdır. Aynı süreç mağara duvarlarındaki figürlerde de kendini gösterir. Yazının olmadığı bu dönemlerde ilkel insan resmettiği ya da üç boyutlu nesne olarak ortaya koyduğu, tüm imgelerde kendini tasvir ederken, aynı zamanda doğadaki geometrik düzeni de vermiştir. Buradaki yansıtma kaygısı ise,ne sanatsal ne de bilimsel bir içerik taşımaktadır. Anatomik bilgiler eksiktir, fakat figürlerin modle edilmesi doğaya uygun gerçekçi bir yaklaşımla ele alınarak kendi kavrayışları doğrultusunda stilize edilip soyutlanmıştır.

İlk toplumlardan sonra bu sürecin devamlılığı bütün medeniyetlerde kendini değişmez bir kural olarak sanat yapıtlarında matematiksel yaklaşım merkezde olacak şekilde ele alınmış ve tüm plastik uygulamalarda kendini göstermiştir.Turani sanatta soyutlamanın başlangıcına,“…Toprağa yerleşildikten yani tarım başladıktan sonra, sanatta soyutlamanın (Abstraction’ın) başladığını görüyoruz bu çağda toprağa yerleşen ve tarıma başlayan insanlar, henüz bilmedikleri problemlerle karşılaşıyor. Örneğin; can, ruh, doğum, ölüm, tohum bitkinin büyümesi, meyvesini vermesi, güneş ay mevsimler vb gibi. Bu bilinmeyenler karşısında insan düşünüyor efsaneler büyüyor böylece sanatta ilk kez soyut eserler yapılıyor. Büyük uygarlıklar olan mısır ve Mezopotamya da cilalı taş çağından zamanımıza dek yeniden uzun bir figüratif (somut) sanat çağı başlıyor”,  ifadeleriyle açıklık getirmektedir. Ayrıca,Mısırlı sanatçılar için önemli olan güzellik değil, yapıtların eksiksiz olmasıdır. Bu nedenle sanatçı, insanı ve doğayı rastgele seçilmiş herhangi bir görüş açısından imgelemiştir. Yapıtındaki her şeyin kusursuz bir belirginlikle görünmesini isteyen katı kurallara uyarak yapmıştır. Mısır sanatında hiçbir şey rastgele yapılmış izlenimi taşımaz. Eserlerinin her ayrıntısını birbirine bağlayan düzen o denli güçlüdür ki, en ufak bir değişiklik tüm birliği altüst etmeye yetmektedir. Her şey nerede yapılmış ise, tamamıyla orada yapılması gerekliymiş hissini vermektedir. Sanatçı, yapıtında yalnızca biçim bilgisini kullanmakla kalmayıp, bu biçimlerin neyi temsil ettiğini de dikkate almıştır. Figürün boyutları, ait olduğu dinsel ya da toplumsal değere göre değişmesiyle bağlantılı olarak, firavunlar ve tanrılar çoğunlukla öteki insanlardan daha büyük gösterilmişlerdir.  Yükselen geometrik düzen anlayışının en iyi örneklerinden biri olan Mısır sanatına bakıldığı zaman, geometrik düzenin figürden başlayarak, mimari öğelere kadar her alanda değişmez bir unsur olduğunu görmek hiç de zor değildir. Mısır sanatında geometri kavramı, insan bilincinin üst düzeylerine bir giriş kapısıydı, mimari ve heykel sanatında önemli hale gelmesinin nedeni de budur. Yapıtların orantılarının kökenine indiğimiz zaman, dini binalarda ve kutsal biçimlerde ki orantıyı tanımlayacak en iyi yol olarak geometri kavramıyla karşılaşırız. Mısır sanatında, ressamların ve heykeltıraşların eserlerinde orantıları korumak için geometrinin basit sayısal oranları Mısırlıların bütün sanatsal başarılarının temelinde yatmaktadır. 

Mezopotamya heykel sanatı, arkaik yönü ile geometrik düzene uygun olmasının yanısıra, Mısır sanatına göre farklı yanları bulunmaktadır. Mezopotamya heykel sanatı, tasvir yapmamakla birlikte, öğeleri yan yana getirerek kompozisyonları ortaya çıkarmış ve rölyeflerde teknik bakımdan derin bir kazıma işlemi uygulanmamıştır. Geniş yüzeylerde, kübik bir anlatım sözkonusu olup, bacaklar birbirine paralel ve vücut dar bir biçimde gösterilmiştir. Elbiseler bütün vücudu örtmektedir. Bu katı, cepheden anlatım, simetri ve paralellik, arkaik sanatların ortak özelliğidir diyebiliriz. Ön Asya heykeli Mısır sanatına nazaran bir vücut heykelinden çok, bir elbise heykeli şeklindedir. Figür, Mısır heykel sanatında olduğu gibi, bir blok içinde değil, figürün kendisi bizzat bir bloktan meydana gelmektedir. Ön Asya heykel sanatıda, form ve betimleme bir bütün içinde ele alınmış, böylece figür temsil edici görünüşünü geometrik stilizasyonla beraber soyutlamaya doğru bir yönelim içerisine girmiştir. Mezopotamya sanatının ilk zamanlarında, organik biçimlerin geometrikleştirildiği ve süs öğesi haline getirildiği görülür. Bu süslemeleri de, bitki sapları, sarmaşık yaprakları, çiçekler, güller ve palmiyelerin geometrik sitilizasyonu, meydana getirmektedir. 

Primitif ve arkaik dönem sanatındaki soyutlama anlayışı, biçim bilgisi ve optik çözümlemenin bir sonucu değil, soyutlama antik ve primitif dönem sanatçısının dünyayı görme ve çözümleme becerisinin bire bir yansımasıdır. Bu toplulukların soyutlama anlayışı, ilkel toplumlarda görülen soyutlamaya yönelik biçimleme, mutlak bir soyut anlatıma değil, bir “Nesne-Figür” görüntülerinin sembolize edilişine dayanır, yani sembolize edilişten doğan bir soyutlamadır. Uygar toplumlarda ise, insanı soyutlamaya, geometrik biçimlere götüren neden, özü arama, öze ulaşma isteğidir. Sanatta soyutlama gereksinimi, öz olana ulaşma isteğinden kaynaklanmış ve inanç sistemlerine hizmet eden bir anlayış çizgisinde  devam etmiştir.

Modern sanatın ne zaman başladığını tesbit etmek olanaksızdır. Modernizmin kaynakları  belirsiz olduğu gibi, kökleri de farklı yönlere doğru uzanır.  Sanat bir boşlukta var olmamıştır. Yaşam ve toplum bir bütün olarak grift bir şekilde birbirine karışmıştır.  Modern sanatın ortaya çıktığı dönemde ekonomik gelişmelerin büyük önemi bulunmaktadır. Modern sanatı etkileyen diğer önemli unsur da, XIX. yüzyılda bilim ve endüstrideki gelişmelerin sağladığı ekonomik faktörlerdir. Geleneğin parçalanmasında değişen toplumsal yapılar ve bu yapıların değişimini etkileyen pozitif bilimlerin kurulması,  bilimsel buluşların teknolojik ürünlere yansıması,(renk deneyleri ve fotoğrafın icadı gibi) Signag ve Degas gibi sanatçılarca sanata yansıtılmıştır.  Keşifler ve doğrudan somut teknikler üzerine atılan yeni teoriler, sanat üzerine en fazla da heykel sanatı üzerinde olmuştur. Modern sanatı, geleneksel sanattan ayıran ve onun en gerçek ve en doğru taraflarını oluşturan daha özgür, daha olanaklı artistik değerlere ve plastik özelliklere sahip olmasıdır. Başlangıçta izleyici renk ve biçim araçlarına dayanan, sanatçının kişisel dünya görüşünü ve iç dünyasını yansıtan, modern sanat yapıtlarına karşı büyük bir şaşkınlık duyarak bunu yadırgamışdır. Ancak biçimlerin dilinden anlayanlar, modern sanat yapıtlarını anlayabilirlerdi. Lynton’un bahsettiği gibi, “Modern Sanatın Öyküsü, çoğu zaman Fovizm, Kübizm, Fütürizm, Ekspresyonizm gibi akımları ele alarak anlatılır”. Ancak Realizm ve Empresyonizm gibi sanat akımlarının da, modern sanatın ortaya çıkmasında çok önemli rol oynadığı düşünülebilir. Modern heykelde sanatçılar, nesnelerin çevresindeki atmosfer oyunlarına yönelmişler ve heykelde figüratif soyutlama ilk olarak Cezanne ile başlamış, Picasso ve Rodin’le devam etmiştir.  Rodin heykelde bütünü parçalayarak, figüratif soyutlama da, çözülmenin önünü açmıştır. Maillol’da yeniden formun figür çevresindeki toplanmasına gitmiş, Moore  ise, formu soyut değerlerine ulaştırmıştır. Moore, kitlenin büyüklüğüne, anıtın oluşumu doğa formundan uzaklaştıkça anıt biçimini ortaya koymuş, anıtsal biçimi, soyut kapalı formları, önce insan detaylarından arıtarak bulmuş, böylece heykelde insan fantazisinin figür dışında anıtsal soyut değerlere varabileceğini ve soyut biçimlere gidilebileceğini göstermiştir.  Braincusi ise, Sumer Hitit geleneğine bağlanmış ve yüzeyler üzerine çizdiği çizgilerle kitleyi parçalamadan, sonunda tamamen soyuta ulaşmıştır.  Modern heykel sanatı, figüratif soyutlamada, heykel doğanın tasvirinden kurtulunca, form denemelerine daha sonra da malzemenin kendisine yönelmiş ve bu tür çalışmalarla her türlü madde olanaklarını heykel sanatı uygulama alanına girmesine olanak sağlamıştır.  Modern sanat dilini anlamak için, izleyicinin belli bilgiler sistemine sahip olma becerisi geliştirmesi gerekmektedir. Bu ise özel sanat eğitimiyle mümkün olabilmektedir. Sanat eserlerinin estetik olarak algılanması, genelde diğer sanat dallarının algılanma işlemi ile benzer özellikler taşımaktadır. Özellikle çağdaş müzik sanatının algılanması ile ilgili düşünceler, çeşitli sanat dallarının algılanması işleminde ortak noktaların olduğunu bir daha ispatlamaktadır. Bu bakımdan, Batı müzik teorisyeni Townsend’in bir görüşünü örnek vermek yerinde olacaktır. Çağdaş müzik eserlerinin algılanması sürecinde karşımıza çıkan zorluklara değinen yazar, “Soyut Müzik” ve “Soyut Resim”in, olabilirliklerinin keşfedilmesinden çok daha önce benimsenmiş olduğunu vurgulamaktadır.  Yine müzik alanında Beethoven ve Schörenberg’in eserlerine karşı da duyarlı olduğu bilinen Kandinsky resmi görsel bir müzik olarak tanımlamıştır. Resimde müzik gibi sanatçının duyduğu bir iç gerçeklikten, iç dünyanın yansıması olarak doğmaktadır. Besteci Arnold Schönberg’in Kandinsky’nin resim kuramını geliştirmesinde büyük etkisi olmuştur.  Gerçi müzisyenler ve müzik eleştirmenleri, müziksel düşüncelerden ve müziğin coşkusal anlamından söz ederler. Bazen böyle bir dil, bütünüyle öğretimsel ve çağrışımsaldır. 
Bu dönemde sanatçı, biçimleri analiz etmeye, düzenlemeye ve bu düzen içinde kendi kimliğini, iç dünyasını, evrensel dünya görüşünü plastik bir form dahilinde, özgür bir biçimde yorumlamaya önem vermektedir. Bu nedenle modern sanat, forma büyük değer vermektedir. Modern sanatçıya göre, doğa ancak bir veriden ibarettir. Sanatçı bu verilerden yola çıkarak, kendi evreninde yorumladığı, özgün, estetik, form ve düzenler yaratır. Sanatçı için, doğada gördüğü şeyleri aynen kopyalamanın hiç bir önemi yoktur. O renk ve biçim araçlarını özgür bir biçimde kullanarak, doğadaki görüntüleri sanatsal bir düzen içerisinde değişik formlara sokar. Bunun sonucunda da, doğada görülen objeler, bu artistik düzen içerisinde tanınması imkansız hale gelir. Çağdaş sanatçının en önemli özelliklerinde birisi de, soyutlamadır. Sanatçı, insanın biçimini bozarak onu sınırlarının dışına çıkarmakta ve insana, aynı zamanda onun dışında var olan şeylerle onun arasında bir takım yakınlıklar bulunduğunu göstermektedir. Modern sanatta doğa ve insan anlayışının değişmesinde, modern bilim, teknoloji ve modern uygarlık büyük bir rol oynamaktadır.

Sanatçı, doğadaki bilinmeyene, sürekli nüfuz etmeye çalışarak, yaşamı, varlığı ve insanın evrendeki gerçek yerini, değerini ve esas görevini arama uğraşındadır. Başlangıçta sanatçı, bir doğa esini ile ya da niyeti ile başlayabilir. Yani resmin başlangıcı doğadandır sonu ise doğadan tamamen uzaklaşmıştır. Oysa nonfigüratifte başlangıçtan itibaren doğaya bağlı olmayan bir çalışma söz konusudur.  Aynı zamanda da bu olgu, izleyicilerin yaşamlarının, yeni duyumlar ve keşiflerle zenginleşmesini sağlamaktadır. Bu anlayışla ortaya konulan modern sanat yapıtları, organik ve yeni bir düzen meydana getirmektedir. Bundan dolayı yapıtta öz ve biçimi birbirinden ayırmak olanaksızdır. Modern sanatçı, doğanın verilerini özgür bir biçimde kullanmaya başlayarak form bozmalara, transpozisyonlara (formu başka bir yere koyma) yönelmekte, bu yöneliş, o kadar ileriye taşmaktadır ki, artık sanatçının ortaya koyduğu objeler tanınmaz bir hal almakta, öz ve biçim açısından yepyeni anlamlar ve duyumlar ortaya çıkmaktadır. Ortaya konan yapıtta, sanatçının kullandığı sanatsal dilin amacı, objeyi direk olarak göstermek değil, ancak objenin tek bir bakış açısında, sanatçının kendi bakışıyla almış olduğu anlamı ortaya çıkartmaktır. Aynı zamanda sanatçı ele aldığı objelerin estetik özelliklerini ortaya çıkarmakta, bu objelerin, farklı duygusal etkilerini de kendi sanatıyla izleyenlere yansıtmaya çalışır. Ortaya çıkan, bu anlam, his ve duygular dünyası, hiç te somut olmayıp daha çok soyut karakter taşımaktadır. Bu bakımdan da sanatçı, kendi yapıtlarında insana özgü,  duyumlar, duygu durumları (heyecan, korku, sevinç, sevgi, şiddet) gibi fenomenlerin genelleştirilmiş bir şekilde ifadesini gerçekleştirmeye çaba göstermektedir. Gerçekte ortaya konulan form kendiliğinden anlamlıdır. Sanatçı boş ve anlamı olmaksızın, bir olguyu, bir konuyu anlatmaktan vazgeçebilir. Yapıtta oluşturulan saf biçimler modern sanatçı için yeni bir gerçekliktir. Bununla birlikte bu biçimler, yerlerine kendiliklerinden rastgele konmamış olup, bu objelerin, sanatçı tarafından tasarlanmış, doğru ölçüleri, doğru ağırlıkları ve kuvvetleri bulunmaktadır. Bu nedenle objelerin düzeni derin bir düşünce tarafından belirlenerek ortaya konulmuştur. Modern sanat yapıtları, izleyiciyi derin bir düşünceye davet eder ve ortaya konulan yapıtlar, objelerin imlediği derin düşünceye katılmaya hazır olan alıcıya ulaşarak izleyicinin sanatsal birikimleri, deneyimleriyle yoğrularak, anlam sınırlarını aşarlar. 

Yeni teknolojik gelişmeler, çağdaş sanatın aynı zamanda heykel sanatının estetik ilkelerine derin etkiler yapmaktadır. Heykeltıraş, tasarımını teknolojinin sunduğu bilgisayarlar, video kameraları, lazer ışınları gibi teknik olanakları kullanarak, yapıtlarını, sanal ortamda, üç boyutlu olasılıklarla tasarlayabilmektedir. XX. yüzyıl, yeni malzemelerin düşünsel, biçimsel ve sanatsal gelişmelerin yanında yeni plastik fikirlerin çağrıştırdığı, heykel sanatında, yüzyıllarca süren gerçek mekan içinde, kütlenin parçalanıp hafifleyerek, espas modülatörlerine dönüştüğü bir dönem olmuştur.  Teknolojik araştırma merkezleri ile sanatçı arasında oluşan bu ilişki, değişik bilim dallarıyla da işbirliği sağlamayı başarmıştır. Fizikçi, kimyacı, matematikçi, teknisyen ve sanatçılarla işbirliğine giderek sanatçı mühendis, sanatçı kimyacı, tipleri ortaya çıkmıştır.  Buna güzel bir örnek olarak, Boradin’in ünlü bir kimyacı olmakla birlikte çok sesli müzik alanında ünlü bir besteci gibi de isim yapmış olmasını verebiliriz.  Yine mühendis eğitimiyle heykel yapan Tatlin, “III. Enternasyonal Anıtı” için maket çalışmasını inşa yöntemiyle oluşturmuştur ( Resim  3 ).

  zorbatv           
Görsel  1. V. Tatlin, “III. Enternational Anıtı”’ın modeli için maket, h. 20 ft., Cam+Ahşap+Metal,1919
(Pingeot, A., Hohl, R., Daval, J. L., Rose, B. & Meschede, F., a.g. e., s. 153)

XX. yüzyılda Kübizm, Fütürizm, Konstrüktivizm, Dadaizm gibi sanat akımları bu teknolojik gelişmelerden doğmuştur.  Modern Sanatçılardan Klee “Sanatın artık görüneni vermediğini,bir düşünceyi görselleştirdiğini” ileri sürmektedir.  XX. yüzyılın başlarından itibaren, çağın genel değişim hızına koşut olarak, sanattaki değişim süreci de çok hızlanmış, sanat akımlarının egemenlik süreleri bir asırdan on yıla, hatta beş yıla kadar düşmüş, ayrıca aynı zaman dilimi içinde tek olan egemen sanat anlayışı, geçen yüzyıldan bu yana, giderek sayısını artırmaya başlamıştır. Artık “Soyutla-Somutu”, “Gerçekçi-Gerçeküstücü”, “Minimalistle-Kavramsalcı” aynı anda hatta aynı platformda görülebilmektedir. Sanatta yeni anlayışların, özelliklerinin oluşmasında eskiye tepki tek etken olmasa da, önemli etkenlerden birisi olmuştur. Sanat, toplumun diğer alanlarındaki yaratılarıyla birlikte gelişmekte, onları etkilemekte ve onlardan etkilenmektedir. Yeni toplumun sanatçısı, duygu ve düşüncelerini biçimlendirmede, dilini yaratmada yeni teknik ve malzemelerden yararlanmakta, bu yeni teknik ve malzemeler de, sanatçıyı yeni plastik dil yaratmaya iterek, sanattaki bu iki yanlı alışveriş ve etkilenme sürecinin sürekli devam ettiğini göstermektedir. Modern heykel sanatını, geçen yüzyılın başı ile başlatmak daha doğru olacaktır. Modern heykelin ortaya çıkmasında, herkes kendini Cezanne’a dayandırmasının yanı sıra,  bu modern sanatçılar içerisine, Matisse, Picasso ve Mondrian dahil edilebilir. Modern heykelin ortaya çıkmasına kaynaklık eden ressam kökenli sanatçıların, modern heykel sanatının başlangıcını oluşturmuş olduğu düşünülmesiyle beraber, yine de bu konu tartışma meselesi olarak güncelliğini korumuştur. 
                                                                   
zorbatvGörsel2. Edgar Degas, “Dansçı”, 98x36x25cm, Bronz+Tekstil, 1917,         
(1881http://www.emuseumstore.com/Little-Dancer-of-Fourteen-Years-by-Degas-Fabric-Skirt_p_ 1820.html)(18.03.2014)

Modern heykelin doğmasına dört ressamın kaynaklık etmesi oldukça ilginçtir. Bunun nedeni, belki de bu sanatçıların profesyonel heykel eğitimi almamış olmaları ile açıklanabilir. Bunlardan Degas, resimlerindeki balerin kompozisyonlarında kullandığı sanatsal dili yetersiz bularak, bu problemlerini çözebilmek amacıyla balerin heykelleri yapmıştır. Degas yaptığı bu balerin heykellerine gerçek bir elbise, etek ve çorap giydirerek, ilk defa heykelde, farklı bir bakış açısı ve anlayış yakalamaya çalışmıştır (Resim 4).

Modern heykelin doğmasına öncülük eden dört ressamdan ikincisi olan Gauguin ise, renkte ve biçimde sanatçının doğa karşısındaki mutlak özgürlüğünün ilk bayraktarlığını yapanlardandır.  Gauguin’nin sanat anlayışına göre, asıl olan sanatçının kendi duygu ve düşüncelerini biçimlendirmesidir. 

Bu grup içerisindeki üçüncü usta ise, Picasso’dur. Gauguin’den etkilenmekle birlikte, meselenin asıl kaynağını Cezanne’da bulmuştur.  Picasso, Cezanne’da, resimde derinliğin kaçma noktalarına göre nesnelerin sıralanma ve “Işık-Gölge”’ye dayalı model ile kabartılmasına değil, renk ve ışığa bağlı olması düşüncesini yakalamaktaydı. Resimdeki sorunları çözebilmek için heykel denemeleri de yapan Picasso, böylelikle heykele yeni bir estetik düşünme ve farklı bir bakış açısı getirmiştir. Bu plastik öğeler ve onların yarattığı sentez plastik dilin karakterinin oluşum mantığını tamamen değiştirmiştir.  Picasso, özellikle resmin iki boyutlu olmasından dolayı, resimde bulamadığı biçimleri, heykel çalışmalarında bulmaya çalışmaktadır. Picasso’nun bu dönemdeki çalışmaları, üçüncü boyutun yapay olarak ortaya çıkmasına neden olmuş, belki de bu sonuç resim sanatının iki boyutlu olması nedeniyle sanatçının kendisini ifade etmesi bağlamında yeterli olmadığı  için, sanatçıyı tam olarak tatmin etmiyordu. Picasso, hacim ve boyutla ilgili düşüncelerini, heykel aracılığıyla gerçekleştirmeye eğilim göstermekteydi. Heykelin bir sanat dalı olarak, geniş, sınırsız potansiyele ve estetik olanaklara sahip olması, bu isteklerinin gerçekleşmesine olanak sağlamaktaydı. Picasso “Aramıyorum Buluyorum” sözü birazda gözün önüne kadar gelmiş olanakların bir amaç için değerlendirilmesini vurgulamaktaydı.  “Şeyleri değil, aralarındaki ilişkiyi boyuyorum” diyen, diğer bir öncü ressam Matisse ise, her ikisinin sentezini yapıyor ve manevi özün özgürce biçimlenişini savunuyordu. Matisse’in, sırt rölyeflerinde nasıl bir soyutlama süreci izlemiş olduğunu ve çalışmanın hangi aşamalardan geçtiğini gözlemlemek mümkündür (Resim  5). İlk sırt çalışmasını, doğacı 

zorbatv

        
zorbatvzorbatvzorbatv                       

Görsel 3- .  Henri  Matisse, “Sırt soyutlaması”, h.74.3 cm, Bronz, 1909-1930, (Pingeot, A., Hohl, R., Daval, J. L., Rose, B. & Meschede, F., a.g. e., s. 124-125)                                     

bir anlayışla oluşturulmuş, vücudun parçalarının birbirine oranı ve biçimi doğadaki gerçeğine benzer bir  biçimde yansıtılmıştır. İkinci sırt çalışmasında ise, farklılaşmalar gözlenmektedir. Figürde ayrıntılar ortadan kalkmaya başlamış, bütünü oluşturan parçalar, daha geometrik bir biçimleme anlayışı ile ele alınmıştır. Üçüncü aşamada biçimler iyice sadeleşip çalışma soyutlamaya götürülmüştür. Parçalı yapılar birleştirilerek kütlelere dönüştürülmüş, saç biçimi oluşan yeni kompozisyonu tamamlayacak biçimde daha da uzatılma yoluna gidilerek  iyice abartılmıştır. Çalışmanın son aşamasında ise, figür en saf ve en basit biçimini alarak, neredeyse iki ana bölüme dönüşmüştür. Bu çalışma Matisse tarafından ortaya konulan güzel bir soyutlama çalışması olmasıyla birlikte, hala doğadan belli izleri üzerinde taşımaktadır.
Bu sanatçılar, doğa karşısında, kendi kendine yeni estetik, nitelik taşıyabilen bir gerçeklik meydana getirilebilir düşüncesiyle, gerçeğin doğal yapı ve doğal görüntüde olmadığını, sanatçının yarattığı ikinci bir doğada olduğu düşüncesine öncülük etmişlerdir. Bu sanatçılar ressam olmalarına rağmen modern heykelin ilk örneklerini
vermişlerdir. Böylece algılanır biçimden düşünsel biçime geçişin ve dolayısıyla Modern heykelin başlangıcını oluşturuyorlardı. 

Modern heykel sanatının gelişmesine geleneksel malzemeler kullanarak öncülük yapan Rodin, kendi çağı içerisinde sanatın bozuk durumuna başkaldıran ilk sanatçı olmuştur. Oyup çıkarandan çok, biçim veren bir usta olarak kalmasına rağmen, Rodin    sanat formlarını bir “Işık-Gölge” içinde ele alarak sunmaktadır. Rodin izlenimci sanatçılar gibi “Işık-Gölge”’yi yapıtlarında yoğun olarak kullanarak heykelin çevresinde bir atmosfer yaratmıştır. Çalışmalarında ayrıntıya inerek bütününde ışığı parçalayarak, yüzeye dağıtmıştır.  Modern heykelde ilk olarak fark edilen biçim, mekan içerisinde formun birbiri içerisine girmesidir. Soyut heykel, geleneksel heykelde olan ne kapalı formlara, nede kütleye sahiptir artık.Yine geleneksel malzemelerle heykel yapan diğer modern sanatçılardan Moore kütle içerisinde iç boşluğu kullanan ilk sanatçı olmuştur.  Bununla birlikte modern heykel sanatında boşluk, yepyeni bir heykel ögesi olmuş, sanatçı halk sanatlarını iyi inceleyerek, geleneksel malzemeyi kendine özgü ışık, kütle ve mekan zenginliği içerisinde biçimlendirmiştir.  Moore’un “Yatan Figür” çalışmalarıda buna iyi bir örnek olarak gösterilebilir.

Yaratıcılık ilhamını doğadan alan Moore (çakıl taşları, kemikler, dağlar), Astek ve İnka sanatını’ da incelemiştir. Sanatçı, “Heykelde önemli olan nasıl yapıldığı değil, malzemenin arkasındaki ruhtur. Bazen malzeme, düşünceye yardım edebilir, ama bu, düşüncenin özgürlüğüne engel de olabilir. İyi bir heykel kapalı olmalıdır bir tepenin yamacından yuvarlandığında hiçbir parçasını kaybetmemelidir”,sözleriyle heykel sanatının nasıl olması gerektiğini anlatmaktadır.  Moore yapıtlarında, anıtsal ve soyut kapalı formlara, önce insanın detaylarını arındırarak ulaşmıştır. Figürlerinde kabına sığmayan, dolgun, ağır dramatik anlamlar esinleten biçimlere yönelmiştir.  Birçok yapıtlarında olduğu gibi kadının vücudu bir sıradağ görünüşü alacak, bununla bağlantılı olarak Moore heykeli,  “Biçim ve özelliklerin aynen tekrarı değildir, daha çok anlamın bir maddeden diğer maddeye çevrilmesidir”,  şeklinde ifade etmektedir. Heykeltıraş doğanın taklidinden kurtulunca, önce biçim denemelerine sonrada malzemenin yapısındaki etkilere yönelmeye başlamıştır. Çağdaş sanat, sanatçının yapısı için önemli olan estetik yönden pür olan biçimlerdir. Materyalin orjinal halinin korunması hissi, başka sanatçıların yapıtlarında yani,  Brancusi’un ki kadar kesin değildir. Geliştiği ortamda ortaya çıkan sanat akımlarının hiçbiriyle fazla ilgilenmeyen  Brancusi’nin yapıtları, plastik açıdan ne kadar sadeleştirilmiş olsa dahi, güçlü bir özün sembolüne çevrilmişlerdir.  Sanatçı modellerindeki detayları atarak, biçimin özüne varmış,  böylelikle, 1909 yılında ürettiği “Uyuyan Güzellik Tanrıçası” adlı yapıtı, sadeleşmenin belirgin olduğu yapıtlarından birisidir.

Portrede, gözler, ağız ve burun çok ince bir hasasiyetle belirtilmiş olmasıyla birlikte, bu baş o kadar büyük bir  duyarlılıkla biçimlendirilmiştir ki, sanki bir hayalin veya rüyanın maddeleştirilmesi biçiminin etkisini bizlere verir.  Modern heykel sanatı tarihi boyunca heykel sanatına da çok az rastlanan bir yoğunluk ve özlülük getirmiştir. Çalışmalarını en uç sadeliğe kadar götüren Brancusi, bu etkilerin gerçekleşmesinde çeşitli malzemelere yapıtlarını uygulayarak bu yapıtların değişik materyallere uygulaması sonucu değişik etkilerini de denemiştir.  Modern sanatçı, bireyseldir ve yapıtını dıştan hiçbir baskı olmaksızın özgür bir biçimde yaratma düşüncesine sahiptir, yapıtında da, her şeyden önce kendisini anlatır. Modern sanatçı doğayı taklit etmekten kaçmakta, doğada gözle izlenen nesnelerin, bir konunun yansıtılması, bir hikayenin şartlarına değil, yaratıya ait sanatsal niteliklere ve plastik biçimin şartlarına tabi olmaktadır. Bin yıllık bir geçmişe sahip olan heykel sanatının, tarihsel gelişim sürecinde, modern sanat, önemli bir yer tutmakta olup, heykel sanatının gelişiminde özel bir aşama kat ettiğini ileri sürmek mümkündür. Geleneksel heykel sanatında, kendi özgün “Sanatsal-Estetik” prensiplerine göre ayrılan modern heykel, aynı zamanda, heykel sanatına has olan birçok prensiplerini, kurallarını kaybetmemiştir. Özellikle, malzeme ilişkisinde, “Mekan- Zaman” içerisinde yer edinebilmek gibi özellikler, modern sanat için de büyük önem taşımaktadır. Modern sanat tarihinin gelişim aşamalarının araştırılması, onun gerçekçi imgeler sisteminden soyut sanata doğru ilerlemesini bir daha ispatlamaktadır. Bu süreç içerisinde heykel sanatının sanatsal ifade imkanlarının daha da genişletilmesi sürecinde, Fransız empresyonist ressamların, (Degas, Gouguine, Picasso, Matisse, gibi) katkılarının büyüklüğünü belirtmek gerekir. Varoluşundan bu yana, arayış içinde olan insanlık, Atatürk’ün de dediği gibi daima iyiye güzele, doğruya yöneliş içinde olagelmiştir. Bu anlamda bilim insanları ve sanatçılar bilme, bulma ve yaratım çabalarıyla insanlığa öncülük etmişler ve doğa karşısında, insan aklını kullanarak sanatçılar, estetik nitelik taşıyan yeni bir gerçeklik meydana getirmişlerdir. Ressam olmalarına rağmen modern heykelin ilk örneklerini veren öncü sanatçılar, iki boyutun yetmezliğinden üç boyutun, manüple edilmesine ve dolayısıyla estetik, sanatsal bir aşkınlığa yol açmışlardır. Bu sayede heykeldeki modernleşme, resim sanatında da etkili olmuştur.

KAYNAKLAR
Antmen, A. (2012), Sanatçılardan Yazılar ve Açıklamalarla 20. Yüzyıl Batı Sanatında
Akımlar, İstanbul: Sel Yayıncılık.
Arnheim, R. (2015). Görsel Düşünme, Metis Yayınları, 4.Baskı, İstanbul.
Altuğ, T. (2012) Son Bakışta sanat, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
Bürger, P. (2012). Avangard Kuramı, İletişim Yayınları, 7. Baskı, İstanbul.
Cogito Dergi. (1996) Yüz Yılın Psikanalizi, Yapı Kredi Yayınları, sayı 9, İstanbul.
Farthing, S. (Ed.), (2014), Sanatın Tüm Öyküsü, F. C. Çulcu ve G. Aldoğan (Çev.), İstanbul:
Hayalperest Kitabevi.
Fischer, E. (2017), Sanatın Gerekliliği, C. Çapan, (Çev.), İstanbul: Sözcükler Yayınları.
Gombrich, E. H. (2002), Sanatın Öyküsü, E. Erduran ve Ö. Erduran (Çev.), İstanbul: Remzi
Kitabevi.
İpşiroğlu, M., İpşiroğlu, N. (2011), Sanatın Tarihi, İstanbul: Hayalperest Yayınevi.
Ocvirk, O. G., Stinson, R. E., Wigg, P. R., Bone, R. O., ve Cayton, D. L. (2015), Sanatın
Temelleri Teori ve Uygulama, N. B. Kuru ve A. Kuru (Çev.), N. E. Noyan (Ed.), İzmir:
Karakalem Kitabevi Yayınları 13.
Ragon, M. (2009). Modern Sanat, Hayalbaz Yayınları, İstannbul
Yılmaz, M. (2013), Modernden Postmoderne Sanat, Ankara: Ütopya Yayınları.
 

Yorum

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.