Görsel Sanatlar
Gülseren Sönmez
Ressam Süleyman Karakul
" Sanat, Sanatçıdan Öğrenilir" Dedirdiyor.
Aslında dünyamızı süslemekten de fazlası... Güzellik algılarımızı, zihnimizi ve duygularımızı şekillendiren, değiştiren, besleyen, hatta bazen eğip büküp çarpıtan; ruhumuza tesir eden, bazen şifalandıran, bazen ise kışkırtan... Kimi zaman basit bir kişisel hikayeye dair, kimi zaman ise çağları değiştiren büyük olayların, devrimlerin sembolü, bazen ise dümdüz delilik! Kurallı cümlelerle tanımı dahi zor olan şey: Sanat.
Sanatçılar ise, yine sanatın tanımı kadar zor, karmaşık, bi acayip ruhlar!
Sanatı ve sanatçıyı bu tanımlarla anlatmak her sanatçı için olmasa da, hepimiz bu tanımlardan payımızı alırız.
Süleyman Karakul sanatın tanıtımında anlattığım gibi... Güzellik algılarımızı, zihnimizi ve duygularımızı şekillendiren, değiştiren, besleyen, hatta bazen eğip büküp çarpıtan; ruhumuza tesir eden, yaşadığı çoğrafyayı ve insanlarını farklı bir resim diliyle ‘çok güzel resimler dedirterek’ anlatandır.
Süleyman Karakul lise yıllarında resim öğretmeninin de teşvik ve beğenisiyle pek çok resim yapar. (O yıllarda bulunduğu çevrede hazır tuval satışı yoktur, boyalar da çok pahalıdır. Öğrenciler boyalarını da tuvallerini de kendileri yaparlar. Süleyman Karakul da kendi tuvalini, kendi boyasını yapanlardandır.)
Lisede okuduğu yıllarda İbrahim Çallı’nın Atatürk portresini ve Çingene Kızı tablosunu yağlı boya ile çalışır. Resimleri okul müdürünün odasına asılır. Bu onun için büyük teşvik olur.
Artık resim onda aşktır. Resim okumak en büyük tutku haline gelir. Bu işin dönüşü olamaz. 1952 yılında Sivas-Şarkışla E. Höyük Köyünde doğan Sülüyman Karakul ömrünün sonuna kadar devam edecek en büyük aşkınının yolunu seçmiştir. Bu aşk onun Gazi Eğitim Enstitüsüne girmesini sağlar.
Önce Sarıkamış Lisesinde, bir süre de Tirebolu Lisesinde öğretmenliğe devam eder. Milli Eğitim Bakanlığında görev alır. Çankaya Yıldız Orta Okulunda çalıştığı yıllarda (1985) reklam atölyesi açar. 1990lı yılarda resme ağırlık veren sanatçı, yeni tekniğini bulur bu teknikte ilerler. İşte bu buluşuyla ‘Sanat sanatçıdan öğrenilir’, dedirtir.
27 yıl öğretmenlikten sonra Çankaya Lisesinden emekli olur.
Hayatın ve doğanın güzelliğini farklı algılayanlardan biri de Süleyman Karakul’dur. Onun resimlerinde toprak eğilen, bükülen çizgiler halindedir. Onun resimlerinde perspektif gittikçe pastelleşen renkler, küçülen figürlerle ifade edilir. Bazı çalışmalarında mora kaçan bordo kırmızı ve tonları ile başlayan resim, bazılarında kızıl tonlarda başlar, uzaklaştıkça pastelleşirler. Mekan bizden uzaklaştıkça neredeyse beyaza yakın renge bürünür. Sanatçı renk ve biçim pespektifi ile mekanlarda harika uzaklıklar sağlar.
Süleyman Karakul sağlam deseni olan ender sanatçılarımızdandır.
Süleyman Karakul’a sordum: “Senin resimlerinde neden doğa çizgilerden oluşuyor?”
Gülseren; (Süleyman Karakul’la Gazi Eğitim Enstitüsünde okul arkadaşıydık) Ben bir yerden bir yere giderken devamlı doğayı, bilhassa ağaçları çok izlerim. İzlemeye de doyamam. Çoğunlukla da fotoğraf çekerim. Hızla çekilen fotoğraflar bana yeryüzünün çizgilerden oluştuğunu öğretti. Bu öğrenme beni mutlu ederken kendime has tekniğimi de bulmamı sağladı.
Doğayı iyi izleyen kişi, doğadaki biçim ve renk pespektifini de iyi bilir. Benim çok büyük öğretmenim var Gülseren, o da DOĞA…
Evet Süleyman Karakul doğru söylüyordu. Bütün sanatçılar doğadan aldıklarını kendi içlerinde özümsedikten sonra, tuval, kağıt üzerine resim olarak aktarıyorlar.
Süleyman Karakul’da olduğu gibi… Birçok sanatçı doğayı resmediyor, hiçbirinin resmindeki doğa aynı değil. Süleyman Karakul’un doğası herkesin gördüğü doğa hiç değil. O dışavurumcudur. Doğa kendi algısı doğrultusunda tuval üzerinde yerini almıştır.
Süleyman Karakul yaşadığı coğrafyanın yanı sıra, coğrafyasının insanını da resmediyor. Onun resimlerinde insanlar toprağı ekiyor, ekinleri biçiyor, her çeşit ürünün hasatını yapıyor. Harman yerinde döğenle buğdayını sapından ayırıyor. Samanını evine taşıyor. Keçilerini koyunlarını güdüyor. Köylü çocuğu eşek sırtında koyunlarını güderken bir taraftan da öğretmeninin verdiği ödevi okuyor. O çobandır. Okulunu aksatmadan evine katkıda bulunmak zorundadır.
Öğretmen okullarının en temel müzik aleti mandolindi. Süleyman Karakul’un resminde mandolin çalan çocuk, sırtını dayadığı ağaçtan da güç alarak öğrendiği müzik parçalarını büyük çiddiyet içinde çalmaya çalışıyor. Çok çalışarak sınıf geçecek düzeye gelmeli… Ayrıca mandolin çalmak köydeki arkadaşları arasında ona ayrıcalık sağlıyor. İzleyen resme dikkatli bakınca acaba bu çocuğun okulu tatil mi ? diye insan düşünmeden edemiyor...
Annesi tarlada bitki fidesi diken kız çocuk tüm dikkatiyle çevresindeki insanları biraz korku, biraz merakla izliyor.
Başka bir resimde kızıl kahverengi ile başlayan ekin dolu topraklar, sonbaharda tazelen otlarla dağlara doğru yeşilin tonlarına bürünerek güzellik sergiliyor.
Bizler evlerimizde elektriğin olmadığı günlerden bugünlere geldik. Kardeşler bir araya gelerek gaz lambası veya kandil ışığında çalışırdık. Evlerde birlikteliğin getirdiği, paylaşım, huzur, mutluluk, güven vardı.
Süleyman Karakul yaşadığı doğayı, çevreyi, sosyal ortamı, kendi çizgileri doğrultusunda ne de güzel anlatıyor.
“Biz Anadolu insanları zor şartlardan bugünlere geldik. Özümüzde, doğaya da canlıya da sevgi var, saygı var, güzellik var,” diyor.
Onun resimlerini dikkatli inceleyince, her resmin birçok hikayesinin olduğunu görüyor, sesini duyuyoruz. O ses insanın özünden geldiği için de tadına doyum olmuyor. Resme baktıkça yükselen Sivas türkülerini ve Aşık Veysel’in sesini de duyuyoruz. Süleyman Karakul memleketi Sivas’ın ve tüm Türkiye’nin büyük ozanı Aşık Veysel’i de kendi tekniğiyle Anadolu topraklarında bağdaş kurmuş haliyle resmediyor. İnsanlar arasındaki düşünce farkını da Aşık Veysel’in sözleriyle aktarıyor: “Koyun kurt ile gezerdi, fikir başka başka olmasa”
Ayrıca , elinde kalemiyle kendi adını yazar UĞUR MUMCU beni unutmayın der gibidir.
Kadınlar var ya kadınlar… Çalışkan kadınlar, çalışmanın ve var etmenin kıvancını yaşayan kadınlar… Kutsanmış, dimdik ve gururlu kadınlar...
Süleyman Karakul Anadolu’nun kadim topraklarında kadının güzelliğini, anaçlığını, yüreğindeki gücü görebilmiş, onu da resimleriyle anlatmış. İnsanın, Karakul tablolarındaki bu kadınlara yaklaşıp sohbet edesi geliyor. Öyle heybetliler ki, insan konuşmaya çekiniyor, yorgunlukları gitsin diye onlara ayran ikram edesi geliyor...
Süleyman Karakul’un resimlerinde Anadolu topraklarında yetişen çiçekler de engin düzlükler içinde yer alarak güzellik sergiliyor. İnsan o papatyaların, gelinciklerin zerafetine hayran kalıyor.
Sanat aşktır, sözü doğrusu hiç de boşuna değil. Süleyman Karakul o aşkın peşinde koşarak estetiği çok yüksek eserler meydana getirmeyi başarmış.
Süleyman Karakul 48 kişisel, çok sayıda karma sergiye katılmış, 68’liler Vakfı 30. Yıl Etkinlikleri Resim Emek Ödülünü, SAKÜDER 2015 Özel Sanat Ödülü’nü ve Türk Eczacılar Birliği 60. Yıl Jüri Özel Ödülü’nü almıştır. Birçok kamu ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunan sanatçı halen kendi atölyesinde çalışmalarını sürdürmektedir.
Estetiği çok yüksek resimleriyle SANAT SANATÇIDAN ÖĞRENİLİR dedirten Süleyman Karakul’a teşekkür ediyorum; sağlıkla kal, her zaman bu güzel resimleri üret, insanları mutlu et, yolun açık olsun arkadaşım, diyorum.
Yorum
Gülseren hocam ne güzel…
Gülseren hocam ne güzel anlamışsınız. Süleyman beyi sayenizde tanıdım. Anadolunun derin alın çizgilerine dokunan bir sanatçı. Kutlarım sizleri.
Değerli Gülseren Hocam’dan nice sanatçı öğrenme fırsatı
Değerli Hocam, “Sanat sanatçıdan öğrenilir” yazınızı okuyunca ilk aklıma gelen nice değerli sanatçıyı bizlere yakından tanıtan yazılarınızla “Sanatçı ancak bu kadar güzel kendini ve çağını aşmış gerçek bir sanatçı tarafından tanıtılabilir düşüncesi geldi.. yani kısaca ifade edilirse “Sanatçı Sanatçıdan Öğrenilir” düşüncesi
İyi ki varsınız değerli Hocam
Gülseren Hocam çok teşekkür…
Gülseren Hocam çok teşekkür ediyorum,değerli hocamız Süleyman Karakul’u çok daha iyi tanıma fırsatı yarattığınız için...iyi ki varsınız...
Yeni yorum ekle