Nadir Göktürk ile Ezginin Günlüğü
ZorbaTVdergi Söyleşi: Suna Baykam
Ezginin Günlüğü’nün tarihçesinden bahseder misiniz?
Ezginin Günlüğü, 1982 yılında, İstanbul’da kuruldu. 1980 yılında yapılmış olan askeri darbe yönetiminin baskılarının en yoğun şekilde hissedildiği bu yıllarda, insanların bir araya gelmesi engellendiği için, konser gösteri gibi etkinlikler düzenlemek, bir müzik albümü çıkarmak çok zordu ve bir sürü engelle karşılaşıyordu. Ezginin Günlüğü, bu yıllarda, muhalif bir ses olarak ortaya çıktığı için, bütün bu uygulamalardan nasibini alarak yoluna devam etti.
Bu ilk yıllardaki repertuarında, hem geleneksel halk türküleri ve hem de grup üyeleri tarafından, Nazım Hikmet, Shakespeare, Ritsos, A. Kadir, Mevlana, Kavafis, Paul Valéry, Orhan Veli, Ömer Hayyam, G. Lorca, Şeyh Galip, Sadi gibi çeşitli Türk ve dünya şairlerinin şiirleri üzerine bestelenen kendi şarkıları yer alıyordu.
Türkiye’de onlarca şehirde konserler veren Ezginin Günlüğü, Almanya, Hollanda, İsveç, Belçika, İngiltere, Gürcistan, Kıbrıs gibi değişik ülkelerde de birçok konser gerçekleştirmiştir.
2010 yılında grubun solistlerinden ve aynı zamanda şarkı yazarlarından Hüsnü Arkan gruptan ayrıldı. Ezginin Günlüğü, 2014' te Çağrı Çetinsel'in gruba katılışına kadar, vokalist ve gitarist Murat Kurt'la çalışmalarına devam etti. Gene, 2017 yılında ise Eylem Atmaca'nın ayrılmasıyla Deniz Sujana ve daha sonra da Mahmut Çınar vokalist olarak katıldı.
Grubun, şu anki kadrosu: Deniz Sujana, Mahmut Çınar, Cafer İşleyen, Can Göktürk, Nadir Göktürk, Deniz Bayrak, Erkan Gürer ve Güven Şancı’dan oluşmaktadır.
Düşler Sokağı ile bizleri her duyduğumuzda heyecanlandıran ezgileriniz 7'den 70'e Türkiye'yi eğlendirdi. Çıkış günlerinden ve bugünlere uzanan süreçten kısaca bahseder misiniz?
‘Kısaca’ anlatabilmek pek mümkün değil gibi görünüyor, çünkü oldukça uzun bir süreci kapsıyor. Düşünün, yurdumuzun Yüksekova’dan Bodrum’a kadar hemen hemen her yerinde yüzlerce konser verdik. Ayrıca birçok yabancı ülkede de dinleyicilerimizle buluştuk. Zamanımızın büyük çoğunluğu bu şekilde, yollarda, turnelerde geçti. Hem güzellikleri hem zorlukları yaşadık. Albüm kayıtlarımız için de, bir yandan stüdyo çalışmalarımız oldu. Bütün bunların yanında şarkılar yazmak falan gibi şeyleri zaten hiç saymıyorum. Ama, severek yaptığımız bir iş olduğu için, hiçbir zaman yorulmadık. Tabii grubumuz, bu uzun süreçte birçok da eleman değişikliği de yaşadı. Ama Ezginin Günlüğü, azminden, heyecanından hiçbir şey kaybetmedi.
1980’li yıllarda başlayan serüvenin bugüne uzanan beğenilen bir grup Ezginin Günlüğü. Emeğinizin karşılığını almış hissediyor musunuz?
Ebette ki aldık. Şimdi “karşılık” deyince, genellikle, akla hep para mara gelir nedense. Bizim içinse en değerli karşılık ‘sevgi’dir. 40 yıllık bir macerayı düşündüğünüz zaman, ilk yıllarda öğrenci olan bir dinleyicimizin, zaman içinde konserlerimize çocuklarıyla gelmeleri, eğer kendileri gelemiyecekse çocuklarını göndermeleri bizim için o kadar güzel bir şey ki…
Türk protest müzik grubu olarak sizi örnek alarak bu akıma giren nice genç sanatçıya örnek olmaktan mutlu musunuz? Bulunduğunuz konumu nasıl değerlendirirsiniz okurlarımıza?
Böyle örnek olabildiysek ne mutlu bize. Müzik, bilindiği gibi, sıfırdan doğmaz, hep önceye dayanır. Halk türkülerini düşünün, yüzlerce yılda evrile evrile, dedelerden torunlara geçerek bu günlere ulaşmıştır. Biz de kalıcı birkaç nağme bırakabilirsek bizden sonrasına, bu bizim için çok mutluluk verici bir durumdur.
‘Bulunduğumuz konum’la ne kastettiğiniz doğru anladıysam eğer, müzik dünyamızdaki yerimizi soruyorsunuz. Ezginin Günlüğü, kendine has bir müzik anlayışı olan, Anadolu kaynaklı müzikten yola çıkarak, bunu evrensel değerlerle zenginleştirmeye çalışan bir müzik grubudur derim. Bir de, şarkılarımızda söz unsurunu çok önemseriz. Bu yolda, bestelediğimiz birçok şiirden oluşturduğumuz şakılar da repertuarımızda önemli bir yer tutar. Tabii bunun yanında kendi yazdığımız şarkı sözleriyle oluşturduğumuz şarkılar, ve bazı enstrumantal çalışmalarımız da mevcuttur.
Bugüne kadar kaç esere imza attınız? Geleceğe kalacaklar ve gelecek hakkındaki düşüncelerinizden bahseder misiniz?
Ezginin Günlüğü olarak şimdiye kadar 20 albüme imzamızı attık. Bunlardan 19 tanesi halen erişilebilir durumdadır. Sadece, ilk kasetimiz, 1983 yılındaki bir konser kaydıdır, piyasada bulunmamaktadır. Bu 20 albümden 2 tanesi de, grup olarak seslendirmediğimiz, ama bizim şarkılarımızın ülkemizin çeşitli kuşak değerli yorumcuları tarafından seslendirilmiş olanlarıdır. Her albümde 10 şarkı olduğunu varsaysak, bazı şarkılarımızın versiyonlarını da hesaba katsak, en az 150 şarkı anlamına geliyor bu da…
Nazım Hikmet sözleri ile sahnede şarkı icra etmek ve seyircilere bu mükemmel atmosferi yaşatmanın sizlerde yarattığı duygulanım nedir! Orhan Veli sözlerini seçerek oluşturduğunuz ahenk size ne ifade ediyor?
Nazım Hikmet, Orhan Veli gibi şairlerin şiirleri üzerine yaptığımız çalışmalar bizim için o kadar değerli ki… Ayrıca Shakespeare gibi, Puşkin gibi dünya şairlerinden yaptığımız besteler de Ezginin Günlüğü’nün repertuarını zenginleştiren unsurlar. Demin de söylediğim gibi, bizim müziğimizde söz çok önemli. Eee biliyorsunuz, şiir de, söz söyleme sanatının en özlüsüdür. Ama biz, bu şiirleri müziklerken, onların anlamını bozmamaya, başka bir mecraya yöneltmemeye çalışıyoruz. Bu konuda çok titiz, çok hassas olduğumuzu söyleyebiliriz. Biliyorsunuz bu konuda yapılmış bir çok çalışma var başkaları tarafından. Güzel bir şiiri alıp, önceden belli bir melodinin üzerine, “uysa da uymasa da” mantığıyla oturtmak suretiyle şarkıyı yapıyorlar. Bazen bu şarkılar, şiir sayesinde insanlarda çok büyük ilgi uyandırabiliyor, yani ticari başarı sağlayabiliyor, ama bu durum, o şiire ayıp edildiği gerçeğini değiştirmez.
Enstrümantal parçalarınızın ilhamı nereden kaynaklanıyor ki Ezginin Günlüğü bu derece beğeni topluyor?
Enstrumantal olsun, sözlü olsun, bütün parçaların oluşumu kişiden kişiye değişir. Biliyorsunuz bazıları “bir rüya” görür ve ilham gelir, bazıları “bir güzel görür”, bazıları da masanın başına geçer bütün gün çalışır. Biz de Ezginin Günlüğü olarak, oturup bu konuda toplu bir çalışma yapmıyoruz. Genellikle bireysel, bazen bir-iki kişi birlikte oluyor çalışmalarımız. Burda önemli olan grubun ruhuna uygun olması, grubun müziğini geliştirmesidir. Zaten bunu başarabildiğiniz sürece bu işi sürdürebilirsiniz. Elbette ki zaman zaman iniş ve çıkışlar olabilir. Önemli olan süreklilik ve gelişimdir.
Müziğin evrensel değerini dikkate alarak; Türk müzik ruhu nasıl besleniyor ve işleniyor sizce? Müzik dünyamızın hangi yöne evirildiğini düşünüyorsunuz!
Şimdi, “Türk müzik ruhu” dediğiniz zaman iş biraz karışıyor. Sanıyorum ‘Türkiye’deki müziği’ kastediyorsunuz. Çünkü ülkemiz bu konuda o kadar zengin ki… Biliyorsunuz Anadolu, çok çeşitli kökenden gelen insanların oluşturduğu, çok zengin bir kültür mirasına sahip bir toprak. Hem bu topraklardaki geçmiş uygarlıkların, toplumların bize bıraktıkları ve hem de, günümüz teknolojisinin imkanlarıyla, bütün dünya müziklerine artık kolayca ulaşabilmemiz, müzik dünyamızı da çok derinden etkilemiştir. 60’lı yıllardaki Akdeniz ülke müzikleri, 70’lerde Arap etkisi; jaz, rock gibi birçok tür bizde de karşılık bulmuştur. Buna, bir de ağırlıklı olarak müzik piyasasının (yani ticari müziğin) gelişmesini de eklersek, halimizi biraz olsun anlatabiliriz belki. Ayrıca müzik dinleyicilerinin dijital ortamları tercih etmesi de yepyeni bir çığır açmıştır ülkemizde. Yani her konuda olduğu gibi, müzik dünyasının da geleceği pek belirli görünmüyor. Bu hızlı tüketim çağını biraz yavaşlatsak iyi olur…
Yeni yorum ekle