Kendime Doğru Uzun İnce Bir Yol

Şifa ve İyilik

Kendime Doğru Uzun İnce Bir Yol


Gülbeyaz  Cihan

Bundan yaklaşık 20 yıl önce kendimi ve çevremdekileri anlamakta zorlandığımı fark ettiğim dönemlerdi. Dikkatimi en çok şikâyetler çekmişti. Hepimizin yakınmaları vardı. Sanki insanlık şikâyet yarışındaydı. “Bende yakınacak, söylenecek daha çok mesele var ve ben senden daha çok kurbanım” der gibiydik birbirimize. Hatta şöyle bir tuzağa da düşerdim: O gün için yakınacak bir durumum olmasa bile karşı taraf kendini kötü hissetmesin diye söylenecek bir durum bulurdum. Böyle ortamlardan eve döndükten sonra kendimi aşırı yorgun hissederdim. Üstüne üstlük bunları günün normal yorgunluğu zannederdim.

Bununla beraber hayatın kendi ağırlığı da vardı. Çalışan bir eş ve iki çocuk annesiydim. Diğer kimliklerimin sorumlulukları da eklenince içimde bir duygu karmaşası oluyordu. BEN dediğim kişiyi eş, anne, evlat, abla, arkadaş ve öğretmen gibi kimliklerimle doldurmuştum. Bunu yaparken, kimine daha çok kimine daha az alan vermiştim. Daha açık olmak gerekirse; ‘ben’in içinde benden hariç ‘ben’lerim vardı. Her kimlikte elimden geldiğince sorumluluklarımı yerine getiriyor ve onlara gerekli alanı tanıyordum. Hepsinin farkındaydım. Ancak, burada eksik kalan kendine yer bulamayan bir kimlik vardı; kadın ben’im! Bunu yıllar sonra ODM eğitiminde Tamer Dövücü Hocamdan öğrenecektim.

Sonuç olarak; şikâyetlerin, yakınmaların, sorumlulukların ve sağlığımın üstümde ciddi bir baskı yarattığını fark etmem epey zamanımı aldı. Bunlara çözüm aramaya koyulunca kapılar bir bir aralanmaya başladı. Sevgili arkadaşım Hilal Bababalım’ın desteğiyle ilk adımımı attım. Büyük bir merak ve heyecanla doluydum.  O zamanlar, kişinin kendine doğru yaptığı yolculuğun ne kadar zorlu olabileceğinin bilincinde değildim. İzlediğim rotada birçok tabela vardı ya da benim ilerleyişime göre orada bulunuyorlardı, bilemiyorum. Bu işaretlerin kimi zaman beni bir süreliğine yan yollara götürdüğü de oluyordu. Onca çabanın, gayretin sonucunda elde ettiklerimi, öğrendiklerimi getirip evdeki çekmeceme dolduruyordum. Ancak çekmeceme yerleştirdiğim onca şey orada öylece durmuyordu. Yapmış olduğum çalışmalar kimi zaman beni sarsıyor, yalpalamama yol açıyor, ilerlemem gereken yerde geriliyordum. Çünkü yüzleşmek her daim ağırdır! Bu ise bazen cesaretimi büsbütün kırıyordu. Boşuna, bu yol cesurların yoludur denmemiş! Ama kendimdeki değişimleri gördükçe yani yolun başı ile sonu arasındaki farkı anladıkça da bu bana güç veriyordu. 

İnsan olmanın bir gereği de ‘yararlı olması için alınan bir eğitimin’ faydalı olmasını beklemektir. Ama, beklentinin neşeyi öldürdüğü de bir gerçektir! Çokça deneyimlediğim bir şey bu. Neredeyse aldığım her eğitimden sonra içimde o yoğun hissi duymuşumdur: İşte bu! Buna dört elle sarılmışımdır. Ve bundan sonra her şeyin daha güzel olacağına dönük bir neşe ve umut belirmiştir! Şimdi size dürüstçe itiraf edebilirim artık; kimi eğitimden sonra ereceğime inandığım da olmuştu! Ancak bu halimin hemen ardından beklentilerimin karşılanmadığı durumlarla yüz yüze gelmişimdir. 

Kurban-Kurtarıcı-Zorba Üçgeni
İnsanın kendine doğru yaptığı bu uzun ve yorucu yolculuğun kazanımları kuşkusuz ki keyifli de olabilmektedir. Sonuçta ‘ben’e doğru bir keşiftir bu. İnsan olmanın derinliğinin anlamını sorgulamak yeni kavrayışlara ulaşmak her daim kıymetlidir. Bu arayışta ilerlemek kadar geriye düşmek de var. Kurban rolü buna örnek verilebilir pekâlâ.  Kurban rolündekinin şikâyet dolu acılı halleri, yetiştiğim ve bulunduğum ortamlarda yeterince deneyimlediğim bir durumdur.

Peki, bu eğitimlere neden ihtiyaç duymuştum? O zamanki düşüncem, öğrenip kendime ve çevreme faydalı olmaktı. Fakat şimdi büyük resme baktığımda, asıl amacımın yaralarımı iyileştirmek ve mucize yaratacak bir kurtarıcı bulmak olduğunu anlıyorum. Çünkü ben bir kurbandım! Bu konuda yalnız da değildim, aynı durumda olan pek çok kişi vardı. Hepimiz bir biçimde yaralıydık, çünkü insandık. Öğrendiklerime gelince, onlara samimiyetle inandım ve onları hevesle uyguladım. Günlerce, saatlerce yoğun bir şekilde aldığım bu eğitimlerden öğrendiklerimi sadece kendim için değil, çevremdekilerin yararına da sundum. Cömertçe bildiğim her şeyi aktarmaya çalıştım. Şöyle de bir faydası oldu bana; bu aktarımlar sırasında öğrendiklerim pekişiyordu. Ancak, bu aktarımlar her zaman yerini bulmuyordu, hazır olmayanların yüzeysel hevesleriyle karşılaştığım oluyordu. Ya da karşılıksız yaptığım bu aktarımların geri dönüşleri kimilerinde hazımsızlığa, bilginin deformasyona uğratılması şeklinde sonuçlanabiliyordu. Bazılarının tepkisi ise bana iyiliğin içindeki kötülüğü düşündürse de kendime dair çıkarımlara yol açıyordu; kurban rolünden kurtarıcı rolüne terfi ettiğimi! 

Yardım amaçlı yaptığım bu aktarımlarımın ne işe yaradığıyla ilgili sorgulamam sürüyordu. Kişi benimle sorunuyla ilgili olarak bir monolog yaparak sadece rahatlıyor muydu? Yoksa gerçekten diyalog mu kurmak istiyordu? Şimdi anlıyorum ki hepsi olmasa da bazıları içini boşaltacak bir konteynır arayışındaymış. Eğitim veren hocalarımdan biri, insanların iki sebepten psikologa gittiğini, söylemişti. Bunlardan birincisinin, şikâyetini dile getirip durumunun ne kadar vahim olduğunu ispatlamak için olduğunu, diğerinin de gerçekten bir çözüm bulmak amacıyla gittiğini belirtmişti. 

Aslında, kişilerden talep gelmeden ona yardım etmek dengelerin bozulmasına neden olmaktaydı. Maalesef o zamanlar bunun idrakinde değildim, çevremdeki insanların yaşadıkları sorunları çözmek için aşırı bir çabaya girerdim. Bu kurtarıcı rolüne girmemin nedeni başkalarına yardım etmekten çok, kendi yaralarımı bir biçimde iyileştirme uğraşıydı. Diğer yandan başkalarına faydalı olmak kendimi daha iyi ve güçlü hissetmeme neden oluyordu. Bunların ayırımını yapmaya başlayınca kurtarıcı rolünün iyi gelen yanının beni iyileştirmeye yetmeyeceğini kavradım. Ve yavaşça bu rolden sıyrıldım. 

Diane Zimberoff’un Kurban Tuzağından Kurtulmak adlı kitabında kurban-kurtarıcı ve zorba üçgeninden bahseder. Ona göre, kurtarıcı her zaman hayatına bir kurban çeker ve sonunda zorbaya dönüşür. Yani kurban, kurtarıcı ve zorba rollerine sırayla geçilir. Ama, bu durum, kişinin daha çok stres altına girmesine ve dolayısı ile kendisine kayıtsız kalmasına yol açar. Eğer bu rollerdeki geçişi görüp, farkına varırsak kendimizi daha iyi anlayabiliriz. Burada özellikle ‘suçluluk’ kavramı önem kazanıyor. Bu durumdan ancak suçlayan tarafımızı görüp ona sırtımızı dönebilirsek kurtulabiliriz.  Aksi takdirde, hayatımız bu üçgen içinde yer değiştirip duracaktır. 

Benim de bu üçgen içinde geçen zorlu bir yolculuğum oldu. Zayıf ve güçlü yanlarımla yüzleştim. Kendimi bilinçli bir şekilde gözlemleyerek, yaşamda bana düşen sorumlulukları bütünü ile almaya çabaladım, çabalıyorum. Şikâyet eden tarafımın besinini kesmenin ya da azaltmanın faydasını görebiliyorum. Ayrıca yaşama dair beklentilerimi en aza indirerek, daha çok neşeli tarafımı diri tutmaya çalışıyorum. Yine de ara ara önümdeki beklenti çukuruna düştüğüm oluyor, fakat burada kalma sürecini gitgide kısaltıyorum. Daha da kıymetli olan ise kapımı çalıp meselesine dair çare aradığını söyleyen birine, toplayıp çekmeceme koyduğum bilgileri çıkarıp seve seve paylaşıyorum. 
Sonuç olarak kurban-kurtarıcı-zorba üçgenindeki karmaşayı dinginleştirmek kendimize verebileceğimiz en güzel hediyedir.
Şefkatle,                                                                                                                                                                   

Yorum

Behiye KADIOĞLU (doğrulanmamış) Pa, 17 Nisan 2022 - 16:49

Sevgili arkadaşım harika bir yazı ellerine sağlık yine beni çok güzel aydınlattın sağol

Selda (doğrulanmamış) Pt, 18 Nisan 2022 - 22:59

İçten samimi değişen, dönüşen gülbeyazın, içsel gözüyle sohbeti.yaşadığın sürecin bir kısmına tanık olup gözümde o zamanların tekrarı.çok büyük emek, gayret ve farkındalık gerçekten Canım.eline yüreğine sağlık

Tülin Çömlekci… (doğrulanmamış) Sa, 19 Nisan 2022 - 18:06

Uzun ve meşakkatli bu yol ışığınla rehberliğinle aydınlanıyor. Emeğine sağlık canım arkadaşım

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.