Sevginin Düzeni

Şifa ve İyilik


Sevginin Düzeni

Gülbeyaz Cihan


Şükran 
Sevgili annem, sevgili babam
 Senden aldığım hayatı, bütün getirdikleriyle kabul ediyor,
 Ödediğin bedeli 
Benim ödeyeceğim bedeli biliyorum. 
Sana mutluluk vermek için 
Bir anımı boşa geçirmeden
Hayatımı dolu dolu yaşayacağım.
 Hayatıma sıkıca sarılıp onurla yaşayacağım.
 Senin bana verdiklerin gibi ben de benden sonrakine vereceğim. 
Seni annem olarak babam olarak kabul ediyorum
 Sen de beni çocuğun olarak kabul et.
 Sen benim annemsin/ babamsın,
 Ben senin çocuğunum.
Sen büyüksün, bense küçük. 
Sen verirsin, ben alırım. 
Sevgili annem babamla evlendiğin için,
Sevgili babam annemle evlendiğin için çok mutluyum. 
Sizler benim için tek anne babamsınız.
Bert Hellinger

Derler ki hayat bizlere zarları atar, biz de bize düşeni oynamakla mükellef oluruz. Bir oyunda zarlar atılır ve düşen rakamlara göre strateji oluşturup hamlemizi yaparız. Kimine düşeş, kimine hepyek… Büyük resme bakıldığında öyle veya böyle o zarlarda bize düşen rakamlar var ve biz de bunu olduğu gibi kabul edip, elimizden geldiğince iyi değerlendirip, ilerlemek durumundayız.
Payımıza düşmüş olana “hayır, kötü, işime yaramaz, istemiyorum” diyemeyiz. Kuralına göre devam etmeliyiz. 
Yaşamamızın zarlarını hayat, kader, ebeveynlerimiz ya da kendimiz atıyor olabiliriz. Mühim olan, bu oyunun bir düzeni ve kuralı olduğunu idrak etmektir. 
Aile dizimindeki üç prensip aidiyet, denge ve düzendir. Bunlardan aidiyet ve dengeyi daha önceki yazılarımda anlatmıştım.  Düzene gelecek olursak;  doğduğumuz aile, coğrafya ve onun kültürü bize gelen zarlardır. Ebeveynlerimiz de bizden önce bundan nasiplenmişlerdir.

Örneğin; dört- beş katlı bir mermer çeşme düşünelim. Önce en tepedeki havuz dolar ve sonra ondan artan su altındaki havuzları doldurur. Bu böyle yukarıdan aşağıya doğru devam eder. Çeşmeye uzaktan baktığımızda onun düzenli ve nizami akışı bize büyük keyif verir. Ancak yakınına gelip havuzun içine baktığımızda tozu toprağı fark ederiz.  Suyun kaynaktan berrak ve temiz aktığını görürüz. 
Öyleyse bu toz ve toprak nereden gelmiş olabilir? Anlaşılıyor ki; bize temiz ve berrak görünen su, toz ve toprağı da barındırmaktadır. Buna karşı, “hayır, ben suyun sadece temiz tarafını istiyorum, çöpünü kabul etmiyorum” demek isteyebiliriz. Bu şu anlama da gelir; “ben ebeveynlerimin sadece iyi taraflarını almak istiyorum, onlardan gelen eksiklikleri, hastalıkları ya da işledikleri suçları kabul etmiyorum.” Ancak bunu dediğimizde bize gelen zarlara itiraz etmiş ve oyun dışı kalmış, kendimizi de oyundan dışlamış oluruz. Hatta belki de çeşmenin bereketini kesmiş olabiliriz. Çünkü bu çeşmeden bize akan yalnızca hayat değil, aynı zamanda kendi olanakları dâhilinde eğiten, öğreten, yediren, içiren, koruyup kollayan ebeveyn veya bakıcılarımızdır. Yani bizi her türlü besleyen ve hayata hazırlayanlardır.

Öte yandan, insanlar arasında alma-verme dengesi vardır. Fakat bu ebeveyn ile evlat arasında yoktur. Aile dizimine göre anne baba büyüktür, ilk gelenlerdi. Bu nedenle kendinden küçük olan yani sonra gelen çocuğuna vermekle yükümlüdürler. Düzendeki sisteme göre, ebeveyn çocuktan verdiğini geri alamaz. Çünkü çeşme, tam tersi yönde yani yukarıya doğru hiçbir zaman akmaz. Nasıl ki çocuk ebeveynden verileni alırsa, günü geldiğinde aldıklarını da kendi evlatlarına akıtmakla sorumludur. 
Bize rağmen işleyen bir düzen vardır:

Şuna inanıyorum ki; eğer bir düzenin var olduğunu anlar ve onu sevgiyle kabule geçersek sonrasında attığımız zarların iyi gelme olasılığı yüksektir. 
Kendi hayatımdaki düzene gelecek olursam şöyle aktı: İlk çocuk olarak anne-babamdan gelenleri en çok ben aldım. Tıpkı çeşmede olduğu gibi benden taşanları bir küçüğüm olan  kardeşime ve  oradan da diğerlerine aktı. 

Almanya’da büyüdüm. Annem çalıştığı için okul çıkışı koşarak eve gider, kardeşlerimin ihtiyaçlarını giderirdim. Çocukluğum söz konusu olduğunda, o dönemleri yeterince yaşayamadığımı düşünürdüm. Bu bende kırgınlık yaratırdı. Oysa şimdi baktığımda, aldıklarım kadar verdiklerimin de olduğunu görüp keyfini yaşıyorum. En büyük olduğumdan en çok verendim. En çok alan ise en küçüğümüzdü. Böylece büyükten küçüğe bir düzen oluşmuş oluyordu.
Kısaca;  bu düzenin işleyişini, gelen zarların sayısını, çeşmeden akan suyun tozunu ve toprağını alıp kabul ediyorum. Bana akan yaşamı, büyük bir hediye olarak kişisel alanımda koruyup, kollamaya niyet ediyorum. 
Şefkatle… 


 

Yorum

Neriman (doğrulanmamış) Çar, 05 Ocak 2022 - 20:07

Harika bir yazı olmuş. Eline yüreğine sağlık can

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.