Bir Kitap: Gülseren Sönmez Ebru Sanatında Yeni Yaklaşımlar
Murat Özsoy
Gülseren Sönmez: Boyalarla Ruhun Suda danşıdır Ebru Sanatı
“Ebru Sanatında Yeni Yaklaşımlar” kitabının yazarı, emekli öğretmen, ressam Gülseren Sönmez ebru serüveninin öyküsünü sözcüklere şöyle döküyor:
“Ebru, hayatımın en değerli zaman dilimini kapsayan, ruhumun ifadesi, uzun uğraşlar verdiğim, ortaya koyduğum her eserle mutlu olduğum Türk mermer kâğıdı sanatıdır.
Konya Kız İlk Öğretmen Okuluna 1960 yılında başladım. Öğretmenimiz estetiği çok yüksek bir sanat olan ebru yapmayı bizlere öğretti. O yıllarda su yüzeyinde renklerin oynaşması birbirleriyle karışıp bulutumsu hareler meydana getirmesi beni çok etkiledi. Etkilemek söyle dursun kendisine âşık etti. Henüz 13 yaşımdaydım. Yıllarca sürecek bir serüvenin başlangıcıydı. Mucize gibi bir olaydı.
Ebru öğretisi kendi aşkıyla beraber geldi. İç içe geçen renkler dünyamı zenginleştirdi, yüreğimi doldurdu. Yıllarca peşinden koşmama neden oldu. Ebru yaşamdı. Hayatın her evresinde ebru vardı, plazma içindeki ak ve alyuvarlardı. Gökyüzündeki yıldızlardı. Sonsuz uzaydı. Havadaki titreşimlerdi. Topraktaki cemreydi. Deniz kenarındaki çakıl taşlarıydı. Uçakla giderken yeryüzüne baktığımda görünendi. Mermerdeki dokuydu. Adını da mermerden alıyordu: “Türk Mermer Kağıdı Sanatı”. Ebru soyutlanmış doğa idi; kısacası hayattı. Ebru ruhu doyuran, huzur veren, terapi sanatıydı.
Ebru çalışırken her zaman ilhamı kendimden alırım. Ruhum beni yönlendirir. O doğruyu bulmamda her zaman yol göstericidir. Resimde kullandığım her konuyu su yüzeyinde de yaparak ebruya yön verdiğime yürekten inanıyorum. Ebruda çalıştığım en farklı konular da nüler, portreler, manzaralar, vazoda çiçekler olmuştur.
Ebru, gücünü sudan alır. Su, dünyanın en büyük enerjisi ve güç kaynağıdır. Su, dağı, taşı önüne katar, sürükler. Su muazzam gücünü ebruya da aktarır. Suyun hafızası vardır. Su öğrendikleriyle ebru sanatçısına da yön verir, onu mutlu eder.
Ebru sonsuz güzelliktedir, enerjisi yoğundur; görsel şölen sergiler. Ebruyu izleyen kişilerin ruhları, o anda, o ortamdan uzaklaşır, ruhsal doygunluk ve zenginlik içine girer. Su yüzeyindeki boyaların dansı, izleyeni mutlu ederken, sanatçısını da sonsuz güzelliklere götürür. Bu durum ruhun eğitilerek Nirvana’ya ulaşmasıdır. Sanatçısı ile ebru veya rengi-su arasında oluşan iletişim, bir nevi semadır, zikirdir. Ruhunda aşk ateşi yanan kişi her türlü vesileye sarılır.
Aşk varsa söz de güzeldir, beste de, resim de, şiir de, ebru da rengi-su da. Aşk varsa; aşkla halvete erilir. Yapılan eser bal, şeker olur. Topluma sunulur. Sanatçı aşkı yaşıyorsa çıkan eser sanat olur. Yıllara kalır. Müzeleri dolduran eserler aşkın sonunda ortaya konulanlardır. O eserler artık sanatçısından çıkmış, toplumlara mal olmuştur. Bir de klasikleşmişlerse, yüzyıllara, binyıllara kalırlar.
Nasıl ki kübizm ve modern sanat, Afrika totem sanatından doğmuşsa, ebrunun da dünya sanatını farklı bir yöne yönelteceğine, çağdaş resmi oluşturacağına yürekten inanıyor, “yolun açık olsun ebru!” diyorum.
Halklar ve uygarlıklar yalnızca kendi yaşadıkları dönemleri değil, geleceğin dünyasını da değiştirebilirler. Uygarlıklar da tıpkı insanoğlu gibi doğar, büyür, ölür; ancak bazı uygarlıkların izleri asla silinmez. İnsanlar, geçmişlerini merak edip var olduğu toplumun ayak izlerini bir miktar geriye taşıyabiliyor. Gidebildiğimiz nokta bize çok büyük bir zaman dilimi gibi gelse de acaba yeteri kadar geriye gidebiliyor muyuz? Son yıllarda öğrendiklerimize göre, kâğıt yapımından önce keçe üzerine ebru yapıldığı bilgisi ebrunun tarihini milattan önce 500lü yıllara çekiyor.
Ebrucular gece gündüz çalışarak ebruya yenilikler kattılar, güzelleştirdiler. Son yıllarda tanık olduğum yeniliklerin getirdiği güzellikler kayda geçmeliydi. Bu amaçla başladığım yolculuk beni çok heyecanlandırdı.
Geçmişi yüzyıllara dayanan ebru sanatında çok çeşitli malzemeler kullanılmaya başlandı. Toprak oksit boyaların yanı sıra kimyasal boyalarla kumaşlar ve çeşitli zeminler boyandı. Suminagashi tekniğine önem verildi ve yoğunlaştırılmamış “su” yüzeyinde çeşitli ebrular yapıldı. Bu ebrulara da Rengi-Su/Ebru-Sumi adı verildi.
Kimi sanatçılar kâğıt, tuval, kanvas tuval, tahta üzerine aldıkları ebruların üzerine yağlıboya, pastel gibi malzemelerle figürler koyarak ebruyu zenginleştirdi. Kimi sanatçılar da eriticisi yağ olan (gaz yağı, neft yağı, tiner) (yağlıboya, seramik, çini, fayans boyaları ile) çeşitli yüzeyler üzerine ebru aldılar.
Ebru kitabını yazmak için Türkiye’de neredeyse gitmediğim müze ve kütüphane kalmadı. Araştırmalarım 12 yıl sürdü, sonunda “Gelenekselden Günümüze EBRU” adlı kitabım 2007 yılında İnkılap Yayınevinden çıktı. Bu kitap sayesinde, birçok ebru sever Kültür Bakanlığı sınavlarına girerek sanatçı belgeleri aldılar. Bu durum benim gururum oldu. “Gelenekselden Günümüze Ebru” kitabımın üniversitelerde okutulması mutluluk vericidir. Aynı kitap dünya ebrucularının araştırma ve ebruyu öğrenme kitabı oldu.
Klasik ebruya, daha ilk tanıdığımda hayran olmuştum. Ama bu güzel sanat sadece kitapların dış ve iç kapaklarını, mıkleplerini süsler durumda kalmamalıydı. Bir sap, bir çiçek olmaktan çıkmalı, yerinde saymamalıydı. Ressam olmam nedeniyle de aklım, fikrim beni hep su yüzeyinde resim yapmaya itiyordu. Klasik ebrunun yanı sıra onun olanaklarından faydalanıp, ebruda resimler yaptım. Ebruyu bozmuyor, yenilikler getiriyordum.
1973 yılı ilk ebru sergimin açıldığı yıldı. İlk ebru sergimde nüler, portreler, atlılar vardı. Atlılar televizyonda izlediğim filmin, su yüzeyinde ebru tekniği ile anlatımıydı. İlk ebru sergim konuluydu, resimseldi. O günlerde bilincinde olmadığım, sonradan fark ettiğim bir oluşum vardı. İlk kez kumlu kılçıklı ebru yapıyor, üzerine de figür koyuyordum. Kumlu ebrular her zaman çok mutlu etti. Beğeniyi de, tepkileri de 1973 yılı sergimle yaşadım. Bu sergim ebruda farklılaşmayı topluma ilk duyurandı. Son yıllarda farklılıklara yenilikler katan ebrucuların çoğalması EBRU SANATINDA YENİ YAKLAŞIMLAR kitabını yazmama neden oldu.
Geçmişi yüzyıllara dayanan ebruya son yıllarda getirilen yeniliklerle 2020’lerin EBRU YILI olacağına, 21. yüzyıl sanatına ebrunun çok büyük dinamizm getireceğine inanıyorum. İnancımın en büyük ispatı da son yirmi yılda ebruda kat edilen yoldur. Ebruda yeniliklere gönül veren arkadaşlarımızın çabası sonucu ortaya çıkan harika ebrular. Kültür Bakanlığının her yıl sayısız ebrucuyu yurtdışı sergilere göndermesi de ebrunun öğrenilmesi ve yaygınlaşmasına neden oldu.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Mı̇ras olarak kabul edilen ebrunun, tarihini ve yeniliklerini güzel bir kitapta toplayarak, Türkiye ve dünya müzelerinde yer almasını amaçladım.
Ebrucu arkadaşlarımın durmamacasına yeni yaklaşımlarla ebru yapmaları, yüreklenmeme, yeni bir ebru kitabı hazırlama duygusu geliştirmeme neden oldu. Nilgün Ayşecik Çevik’in de katkılarıyla YENİLİKÇİ EBRUCULARI seçtik ve bir grup oluşturduk. Ebrucu arkadaşlarla yazıştım. Sağ olsunlar her biri çalışmalarından örnekler gönderdiler.
Esas amacımız, ebruyu ve ebrucuları tanımak ve tanıtmaktı. Ebrunun genetiğini çağa hediye etmekti. Yaşadığımız çağa ayak uydururken içimizdeki özü, sönmeyen ateşi bulmak, o ateşten çıkanları sergilemekti.
Ebru, sabırla ruhunu eğitme, güzeli arayıp güzele varma çabası demektir. Ben EBRU SANATINDA YENİ YAKLAŞIMLAR kitabını yazarken ebru ile ruhunu eğitmiş, fazilet ve erdeme ulaşmış, sanatına hayatını vakfetmiş insanların, ruhlarından çıkan eserleri bir araya toplamak, onlar hakkında doğruyu güzeli yazmak için çabaladım.
Bu kitapta toplanan kişilerin her biri, sabır çemberinden geçip güzellikleri bulmaya çalışanlardır. O nedenle kitabımızın kendine has ruhsal bütünlüğü de olacaktı. Bu inançla yola çıktık. Tüm ebru sanatçısı dostlarımın yolları açık olsun.
Süheyl Ünver’in bir sözü var “Arandığı kadar bulunur”. Süheyl Ünver’in dediği gibi, ebru sanatçıları da aradılar, yenilikleri buldular, bulacaklar da.
13. yüzyılda Anadolu’da Selçuklular döneminde Anadolu erenleri bir araya gelip birbirlerine düşüncelerini, felsefelerini aktarmışlar. Ebrucular da 21. yüzyılda ebru aşkıyla yanarak, bulduklarını anlatacaklar, kendi destanlarını yazacaklar. Çok mutluyum. Her arkadaşımın ebru aşkıyla güzeli bulmak için yandığına inanıyorum.
Tarihimizi, geleceğe ışık tutan geçmişimizi, toplumumuzu, insanımızın sosyo-ekonomik durumunu ve ruh güzelliğini anlatmanın en iyi yolu geleneksel sanatlardır. Geleneksel el sanatlarımızdan ebru sanatı da insanımızın, sanata verdiği değeri ve yaratıcılığını ön plana çıkarmaktadır.
Ebru uzun yıllar erkeklerin yaptığı sanattı. Öğretmen okullarında, daha sonraları da belediyelerin açtığı resmi ve özel kurslarda bu sanata kadınlar da katıldı. Kadınların bu sanata omuz vermesiyle ebru şekil değiştirdi, farklı bir ruh kazandı. Ortaya konan ebrular, estetik değerleri çok yüksek sanat eserleri haline geldi. Artık ebruya zanaat olarak değil sanat olarak bakılıyor. Ebru tablolar da duvarlarda yerini almakta.
Bir milletin, sanatını dünyaya kabul ettirebilmesi için, o sanatın kopyacılıktan uzak tamamen kendisinin olması gerekir. Ebru asırlardır bizim olan ‘Ata Sanatımız’. Atalarımızın bize bıraktığı önemli miraslardan biri. Bu mirası dünya sanatı olarak kabul ettirebilmemiz için de yeniliklere açık olmamız lazımdı. Ona yenilikler katmamız gerekiyordu. Oldu da. Pek çok arkadaşımız aşkla gece gündüz çalışarak farklı ebru güzellikleri ortaya çıkardılar. Kitabımızda tüm bu güzellikler yer almakta.
Her dönem kendi sanatını yaratır. Bu dönem de kendi sanatını yarattı. Ebruda hızla farklılaşmalar başladı, ebru sanatına yenilikler katıldı. Bu farklılaşmalar da ebrunun 21. yüzyıl sanatına çok farklılıklar getireceği umudunu doğurdu. Bizim olan sanatımız, bizi bize anlattı. Yenilik yeni bir hayata başlamaktır. Her ebru sanatçısı arkadaşım yenilikler oluştururken, kendilerini de yarattılar.
Ben de gelişen ve değişen ebruları ve ebru sanatçılarını tanıtmak için bu kitabı hazırladım. Ebru sanatı, Paris’teki Unesco Merkez binasında 27 Kasım 2014’te, 192 ülkenin katıldığı Hükümetlerarası Komite toplantısında, Somut Olmayan Kültürel Mi̇ras listesine alındı ve Dünyanın Ortak Mirası olarak kabul edildi.
Dünyada ilk kez bir Türk sanatının UNESCO tarafından korumaya alınması, diğer Türk sanatlarının da koruma altına alınmasının ilham kaynağı oldu. UNESCO’nun bu kararı, ebru sanatının ölümsüzlüğü anlamına geldiği gibi, aynı zamanda bu sanatın gelecek nesillere aktarılmasının da önünü açmış oldu. UNESCO başarısının mimarı; tüm sanatçı arkadaşlarımız ve ebru sanatının öncüsü Atilla Can idi. Unesco’ya ebru gönderilmesinde benim de katkım büyüktü. Yüzlerce öğrencimi ve arkadaşımı örgütleyerek Unesco’yu ebru bombardımanına tuttuk. O günlerde UNESCO’ya 1500’ün üzerinde ebru gönderildi.
Ebru sanatı aşksız olmaz. Ebruya gönül veren gençlerin büyük aşk duymalarını, çok ama çok çalışmalarını tavsiye ederim. Eğer ebru sanatçısı olmak istiyorlarsa bu sanatı icra etmek için gecenin gündüzün yetmeyeceğini bilmeleri gerek. Ebru yaparken zaman kavramı kaybolur, saatler geçer, gün biter, gece biter ebrucu yemeyi içmeyi unutur. Ancak bu kadar çalışkansanız ebruya başlayabilirsiniz. Eğer ara ara ebru yapmayı düşünürseniz sanatçılık sizden uzaklaşır. Ebru sanatının anahtarı çok çalışmaktır.”
Gülseren Sönmez’in Kitapları
- Gelenekselden Günümüze EBRU - 2007
- Balık Bilmezse Hâlik Bilir, Esmâ’ül-Hüsna Ebru Tabloları - 2014
- Çanakkale Ruhu: Savaş Barış Sanat - 2015
- Babaannem ve Ben - 2019
- Bir Öğretmenin Anıları, AĞRI ELEŞKİRT (1963-66) - 2021
- Bir Öğretmenin Anıları, ANKARA ÇALIŞ KÖYÜ (1966-70) - 2021
- Ebru Sanatında Yeni Yaklaşımlar - 2021
Yorum
Harikasınız ,ebru sanatına…
Harikasınız ,ebru sanatına katkılarınıza tüm ebru sevenler adına sonsuz teşekkürler ,iyiki varsınız🙏👏👏👏♥️🧡💛🌹💐🥀🌟🍀🍀
Gülseren Sönmez, ebru sanatı
Gülseren Sönmez çok yetenekli bir sanatçı. Ebru sanatına getirdiği yenilikler bu sanata gönül ve emek verenler için ufuk açıcı oluyor. Ayrıca araştırmacı kişiliği ile yazmış olduğu ebru sanatı çok değerli bir çalışmadır. Kendisini kutluyorum.
Yeni yorum ekle