Aydın Bölünmüşlüğü
İhsan Kurt
Bilindiği gibi “aydın” kavramına birçok anlam yüklenmektedir. Bazıları da neredeyse aynı anlamlara gelen kelimelerle ifade edilmektedir. Entelektüel, mütefekkir vb. Bu konuda Jean Paul Sartre “Aydınlar Üzerine”, Edward Said “Entelektüel”, Ali Şeriati “Aydın”, Mıchel Wınock “Aydınlar Yüzyılı” ve Julien Benda “Aydınların İhaneti”ni yazarak, zengin ve aynı zamanda farklı katkılarını ortaya koymuşlardır. Bu yazıda, yazarların adı geçen eserlerini sadece hatırlatmak maksadıyla sıraladım. Yazımın konusu ne bu eserler ne de bu yazarların düşünceleridir. Bu yazıda aydınlarımıza bir çağrıda bulunarak, sosyal hayatımızda sizlerin de fark ettiği Türk aydınındaki bölünmüşlüğü tartışmaya açmak düşüncesindeyim.
Kavram üzerinde çok geniş durmak yerine bu yazının çerçevesi içerisinde aydın denilince yazarlar, sanatçılar, bilim adamları vb. kastedildiği anlaşılmalıdır. Aydınlar, sadece bilimsel ve sanatsal nitelikteki ürünleri ile değil aynı zamanda toplumun sorunları karşısında aldıkları tavır ve davranışlarıyla etkili olanlardır.
Merkeze düşünceler, fikirler yerine “şahıslar” konulduğu için bizde belirmiş bir aydın tipi yahut aydın sınıfı oluşmuş mudur? Bu soruya açık ve net bir cevap bulamıyorum. Bizde aydın tipi “ayrışan” herkesin ortak alanlarını oluşturması şeklindedir. Yahut ayrışan toplumda bir tarafı tutma zorunluluğunu hissetme şeklindeki oluşumları seçmiştir. Bu durum aydınların bölünmüşlüğünü, bölünmüşlükler de toplumun her anlamdaki atılım ve gelişimini engelleyen faktörlerden biri olmuştur.
Dünya insanlık âleminde sanat edebiyat ve bilimde haklı bir yer edinmek herhalde her düşüncenin ortak arzusudur. Bunun için önce sürdürülebilir birlikteliğin sağlanması gerekir. İşte bu isteği yerine getirebilmek için fikirsel farklılığı değil zihinsel bölünmüşlüğü en aza indirmek, sonra da ortadan kaldırmak için çeşitli çareler üretilebilir.
Kültürel ve bilimsel olguların yaratıcılığında bütüncül yaklaşımların yanında bütüncül zihin ve vicdan da önemli rol oynar. İnsanlık tarihinin bu alandaki birikimleri, ürünleri, keşifleri, icatları, farklı düşünen aydınların içinde bulunduğu zamanlardaki kültürel hareketler içerisinde yer almaları neticesinde artış göstermiştir. Aydınlar farklı coğrafyalarda, toplumlarda olsalar bile en azından zihinsel olarak kültürel hareketlere çeşitli şekillerde katılmakla üretimi düşüren bölünmüşlüğü aşağı çekmişlerdir. “Aklın yolu bir” anlayışı gerçek aydında bölünmüşlüğü azaltmıştır. Çünkü insanın özüne hitap eden sanatsal, bilimsel, felsefi üretimin sınırları hem ulusal hem de ideolojik grupların coğrafi sınırlarını aşar. Bilim ve sanata coğrafi anlamda bir sınır çizilemeyeceği gibi aydınlara da belirli dernek veya kurumların goygoycusu olarak bakılamaz. Özellikle teknolojinin, haberleşmenin, bilgi ve sanat ürünlerine ulaşmanın neredeyse bir ışık hızıyla yayıldığı çağımızda bu durum daha da önemli bir gerçekliktir. Yani bilimin, sanatın, düşüncenin doğasına aykırı davranışlar içerisinde bulunarak bir aydın kimliği sergilenemeyecektir. Bunun için ülkemizde aydınlar öncelikli olarak farklı derneklere üye olsalar da birbirlerinin derneklerine gidip gelmeyi, fiziksel olarak aynı mekânlarda bir araya gelmeyi denemelidir. Bu denemelerden “öteki” görülenlerin de kendilerine, dolayısıyla topluma katkı sağladıkları görülecektir. Belki de bazı ön yargılardan kurtulma şansları da olur.
Aydın bölünmüşlüğünün ortadan kaldırılmasından toplumumuz ve aynı zamanda insanlık da kârlı çıkacaktır. Çünkü böylelikle yeni ürünler, kuvvetli ve gerçekçi fikirler, hatta insanlık adına bilimsel gerçeklere dayalı çareler üretilir.
Aydınlar farklı düşüncelerle, farklı düşünen aydınlarla bir araya gelmekten niçin çekinir veya korkarlar?
Bu soruya verilecek birçok cevap olabilir. Mesela bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir: kolektif bilinç eksikliği, aydınların zihinlerde farklılığı barıştırma olgunluğuna ulaşamamaları, bazı yetersizlik duygularını fark edememeleri, az da olsa bağnaz duygularına gem vuramamaları, başkalarının onayını beklemeleri, karşı çıkma ile karşılıklı tartışmayı karıştırmaları vb.
Aydınlarda zihinsel bölünmüşlük bazı eksik veya yanlış anlaşılmalardan, hatta bazı kavramların anlamında ortak bir tarife ulaşılmamasından da kaynaklanmaktadır. Bir toplumun, bir milletin aydını dendiği zaman farklı düşünceleri ifade etmesine rağmen söz konusu kolektif bilinç olunca ancak o zaman kolektif bütünlük gerçekleşir. Böylelikle zihinsel bölünmüşlük azalacak veya bu bölünmüşlükten toplumun artı değerleri adına yararlanma yoluna gidilir. Sosyolojik anlamda kolektif bilinç denilince teknik, ekonomi, töre, adet, hukuk, sanat, dil, din, ahlak gibi sadece insan tarafından yaratılan değerler söz konusudur. Aydınların bu değerler konusunda ortak veya farklı düşüncelerinin olması doğaldır. Ancak toplumda aydın bölünmüşlüğünün bu farklılıklardan değil daha çok değerlerin bir kısmını yok saymak veya yüceltmek, bazılarını küçümsemek, bazıları hakkında da hiçbir fikri olmamaktan kaynaklanmaktadır. Bu durum aydın anlayışının çelişkilerini, yetersizliklerini, sığlıklarını ortaya çıkarmaktadır. Bu anlayışın aydınları kendi aralarındaki farklı düşünceleri bahane ederek zihinsel bölünmüşlükleri büyüterek, fiziki anlamda bir araya gelmeye de yanaşmamaktadırlar. Neticede aydınlar kendilerini onaylayan derneklerde, seminerlerde, konferanslarda bir araya gelmeyi tercih etme bölünmüşlüğünü sürdürmektedirler. Bu bölünmüşlük ulusal ve uluslararası düzeyde söz söyleyen, bilim ve sanat üreten aydını yetiştirmekte en büyük engellerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aydın bölünmüşlüğü konusunu daha da özele indirgersek bazı örnekler vermek de mümkündür. Ülkemiz nüfusunun nerdeyse üçte birini kapsayan Ankara ve İstanbul aydınlarının gözlemlenen ve belirgin olan bazı davranış kalıpları artık çok dikkat çekicidir. Bu iki örnekten hareket ederek diğer illerimizde de pek farklı olmadığı söylenebilir. Şahsen Ankara’da bulunduğum yıllarda ve şimdilerde de İstanbul’da gördüm ki aydınlar kültürel etkinlikler alanında benzer bölünmüşlüklerini değişik dernekler adı altında devam ettiriyorlar. Genelde birinin devam ettiği yere diğeri pek uğramıyor. Anladığım kadarıyla aydınlar arasında böyle durumların bir eksiklik olduğu ya düşünülmüyor yahut pek dikkate alınmıyor.
İstanbul’da birçok kurum ve kuruluş tarafından her hafta, bazen haftada iki gün, belirli gün ve zamanlarda edebiyat, sanat, kültür etkinlikleri yapılmaktadır. Buralara dışarıdan bir gözlemci gibi baktığımda şizofrenik bir yapı görüyorum. Bu sanat edebiyat etkinliklerinin yapıldığı yerler farklı düşünen aydınların, görüşlerin platformu değil. Daha çok birbirini onaylayan, benzer veya aynı görüşe sahip aydınların, katılımcıların olduğu yerler.
Ülkenin ekonomi ve teknoloji alanında olduğu gibi kültür, sanat ve bilim alanında da ağırlığı ve önemi küçümsenemeyecek İstanbul’daki aydınlar, yazarlar, sanatçılar birleşik etkinlikler yapmayı düşünmelidirler. Bu sorumluluk hepimizin sırtındadır. Ülkemizin kötüye giden veya varsa iyi durumlarını sadece politikacılara, halka yükleyerek aydınlar kenara çekilemezler. Yahut herkes kendi köşesinde kendi türküsünü çağırarak topluma artı değer katamayacaktır. Hiçbir siyasi çıkar gütmeden, hatta siyaset üstü olmayı gerektiren entelektüel bir tavırla, sadece ülkenin topyekûn menfaatleri dikkate alınarak toplumsal sorunlara bir de bu açıdan bakılması gerekir.
Asıl mesele aydınların, yazarların bir araya gelerek etkinlikler düzenleyebilmesidir. Aydınların öncelikle etkinliklerde birlikteliği sağlanabildiğinde, ayakları yere basan sağlam öneriler de geliştirilebileceğini biliyoruz. Aydınlar birbirlerini ötekileştirerek, yok sayarak şimdiye kadar bir yere varamamıştır.
Aydınlar arasında yaşananlar ve yaşatılanlar göstermiştir ki çatışma yaklaşımları ve çatışma kültürü bizi güzel ve başarılı yerlere taşıyamamıştır.
Bu konuda akılcı, samimi önerilerimizden bazılarını şöyle sıralamak istiyorum:
Son yıllarda neredeyse her kurumda ve her alanda kültürel cahillikle birlikte insani değerler giderek aşınır görülmektedir. Bu tabloyu yaşananlardan ve gözlenenlerden de çıkarmak mümkündür. Yani insani çapta bir aşınma söz konusudur. Bu vahim tablonun daha da çirkinleşmemesi için aydın bölünmüşlüğünün getirdikleri, götürdükleri tartışılmalıdır. Ancak bu tartışma aydın bölünmüşlüğüne, dolayısıyla toplum sorunlarına çareler üretme yolunda gelişmeleri içinde taşımalıdır.
Aydın bölünmüşlüğü aydının yaşama atmosferinin sağlanmasıyla da ilgilidir. Düşünceleriyle, fikirleriyle nefes alamayan aydınlar ilk fırsatta kendilerini rahat ifade edecekleri bir atmosferin özlemi içinde olmaktadırlar. Bu durum da beyin göçü demektir. Toplumun her anlamda inşasının geriye bırakılması, hatta içinde yaşanılan zamanın çekilmez hale getirilmesi demektir. Lakin zihin göçünün engellenmesi için yine de aydınlara görev düşmektedir. İçinde yaşadığı toplumda hayatlarını devam ettirebilme çarelerinden biri aydın bölünmüşlüğü üzerinde düşünmeleriyle başlayacaktır.
Bu yaşıma kadar verdiğim derslerde, katıldığım toplantılarda, konferanslarda, seminerlerde en çok sorulan bir soru çok belirgin olarak dikkatimi çekmiştir: Bilimde, sanatta, düşüncede son 7-8 asırdır neden dünya çapında etkili bir rol oynayamadık, bu alanda insanlar yetişmedi? Ufak tefek bazı cevaplar verilse de bu sorunun haklılığını ortadan kaldırmaz. Konu çok detaylı olarak tartışılabilir. Ancak temelde bu durağanlığın hareketlenmesi için aydın birlikteliğinin gerekliliği önemli bir çare olarak görülmektedir. Ayrıca üniversitesinin üniversite, aydınının aydın olması için, çatışma kültürünün değil aydınlanma ve gelişme kültürünün rol alması için aydın bölünmüşlüğüne çareler üretilmelidir. Dernekler, kurumlar, yayınlar etrafında birleşmeyle birlikte aydın ağırlığını hissettirecek, siyasal iktidarlar kendisine yakın bulduklarını destekleme, diğerlerini dışlamaya az cesaret edebileceklerdir. Burada kazanan aydınlar ve dolayısıyla toplumun bütünüdür.
Hiçbir siyasi çıkarı olmayan yahut çıkarlarının bozulacağının hesabını yapmayan aydın ve entelektüellerin samimi duruşları, anlayışları ve anlatışları için içimizdeki aydın bölünmüşlüğünün tedavi edilmesi gerekir. Bunun için de öncelikle ortak etkinliklerde bir araya gelmekte faydalar vardır.
Samimi olarak, hiçbir hesabı olmadan önce kendi içinde zihinsel bölünmüşlüğü ortadan kaldırma çabası içerisinde olmayan, bu konuda eylemleri bulunmayan aydınların ülkede demokratik birliği savunduklarını ifade etmelerinde bir sorun var demektir. Mesela aydınlar tarafından çok “barış” lafı edilir. Lakin yıllardır aydın barışının, birlikteliğinin sağlanamama çelişkisi üzerinde pek fazla düşünülmez. Bu tür sorunların başında da ya aydın kimliğini hak edememeleri ya özgür düşünce zenginliğinin farkına varamamaları yahut kendisiyle, çevresiyle, tarihiyle, kültürüyle ve insanlık idealleriyle barışık olmamaları gelir. Aydınlarda işaret ettiğimiz aydın tavrı, duruşu yoksa ki o aydınlar bölünmüşlüklerini sürdürmeye devam ederler. Bundan da öncelikle kendi toplumları zarar görür.
Fransız sosyoloğu Alexis Tocqueville’ye göre entelektüeller, kelimenin tam anlamıyla, her şeyin uyumlu, birbirleriyle tutarlı, dengeli ve akılcı olduğu ancak ideal bir toplumda zihni yeteneklerini geliştirebilirler. Yani aydın bölünmüşlüğünün ortadan kalkmasında bir toplumun siyasi, ekonomik, sosyal, idari yapısının da rolleri önemlidir. Aydının yetişeceği atmosfer oluşturulmadan, “niçin toplumdan aydın çıkmıyor” kaygısı da boşa kürek çekmektir. Eğer bu durum dikkate alınmadan sorunu sadece hasbelkader yetişmiş aydınlara yükleyecek olursak onlara da açıkça haksızlık yapılmış olur. Önerilerde, düşüncelerde sorunun bu yönü hiçbir zaman ihmal edilmemelidir.
Burada yazılanlar bir kısım düşüncelerim, düşündüklerim, önerilerimdir. Konu elbette bütün yönleriyle tartışılmaya, yazılmaya, konuşulmaya ve böylelikle zenginleştirilmeye her zaman açıktır.
(NOT: Bu yazı Net Kitaplık yayınları tarafından yayınlanan GERGİNLİK TOPLUMU adındaki kitabımın 160-166 sayfalarında 2023 yılında yayınlanmıştır. İ.K.)
Yorum
Hocam aydının bölünmüş…
Hocam aydının bölünmüş haline bir de suyun akışına bırakmışligini eklemek gerek.
Rüzgar nereden esiyorsa bazı aydınların ona göre konumlandiriyor kendini.
Yeni yorum ekle