Ödül Ceza Olabilir mi? 

Deneme

Ödül Ceza Olabilir mi? 

İhsan Kurt


“Rastlantı dünyanın en eski ilahi gücüdür, birine rastlamanız bazen bir ödüldür bazen de bir ceza.” – Jean Baudrillard

Ödül deyince birkaç yıl önce yaşadığım bir anımı hatırlıyorum. Bir edebiyat kuruluşunda o zaman bu kurumun başında olan kişi ile sohbet ediyordum. Söz dönüp dolaşıp yakın zamanda verdikleri ödüle geldi. Falan konuda verilen ödülün hiç içine sinmediğini bu konuda pişmanlık duyduklarını söyledi. Nedenini sorduğumda, şahsen ödül verilen o kitabı okumadığını, “keşke okusaydım karşı çıkardım” dediğini hatırlıyorum. “Bu kadar da olmaz!” demeyecektim de ne diyecektim. Hatta başkanın benimle şaka yapıp yapmadığı hususunda da şüpheye düşmüştüm. Ama şaka olmadığını öğrenince ister istemez ödüle de ödül verenlere de bakışımda farklılıklar oldu. 
Ödül konusu ile ilgili bir yazı yazmam istendiğinde tam da o sıralarda kültür sanat kuruluşlarının çıkmazları ve sebepleri ile ilgili bir şeyler düşünüyordum. Çünkü ilgili kuruluşların çıkmazlarından biri de ağırlıklı olarak “ödül” konusuydu. Önce Thomas Bernhard’ın “Ödüllerim” (YKY, Ocak 2010) adındaki kitabını hatırladım. Yazar bu kitabında aldığı ödüllerin öyküsünü anlatıyor ama ödüle yaklaşımlarını da dile getiriyor. Ayrıca ödül almanın çelişkilerini, işe karışan bürokrasiyi, bir kısım politikacıların edebiyat ödüllerine müdahalesini veya katkısını anlatan bir kitap.  Elbette şimdi bu kitaptan uzunca bahsetmenin sırası değil. İsteyen alıp okuyabilir. Şimdi bizde ödül ve ödüller konusunda durmak istiyorum.
Örneğin bir eğitimci gözüyle bakıldığında ödülün anlamı ve önemi yadsınamaz. Eğitimde ödüle davranışı belirleyen bir netice olarak da bakılır. Yani iyi bir davranışın yapılması için ödüllendirme, istenmeyen davranış için de cezalandırma vardır. Edebiyat ve sanatta ödül konusu elbette daha farklı yaklaşımlarla ele alınır. Ödül, eğitimde olduğu gibi yapılan davranışa göre verilmez. Ödül eser sahibini takdir etmek, daha iyilerini üretmesi için teşvik etmektir. Ortaya konan esere/ürüne göre temsili olarak başarı belgesi, plaket veya bunların yanında para olarak verilen ödüller de vardır.
Aslında konu birçok yönüyle tartışmaya açıktır. Ödülün hem psikolojik hem de sosyolojik boyutları bir kenara bırakılarak konu fazla aydınlatılamaz. Çünkü ödülün kapsamı içinde  ödül alanlar, ödül verenler, konuya ilgi duyanlar ve toplum vardır. Konu “ödül veren-ödül alan” ilişkileri ile açıklanacağı gibi ödülün amacı, görevi, ödülden beklentilerle de açıklanabilir. Bunun için ödül kavramı sadece tanımlanan anlamı içerisine sıkıştırılamaz.
Hangi alanda olursa olsun ödül, kişiyi güdüleyen, kendisine güvenmesini sağlayan, dolayısıyla ego doyumuna da katkı sağlayan itici bir güçtür. Bu itici güç/ödül ne kadar kuvvetli ise kişiyi o kadar motive edebilir, zayıfsa pek bir anlam ifade etmez. Yani edebiyatta verilen her ödül de yazarın daha iyi eserler vereceğinin garantisi olmaz. Hatta uzun vadede ödül bazı kişiler için bir ceza bile olabilir. “Amacıma ulaştım, artık yazmama gerek kalmadı” veya “daha iyisini yazamadığıma göre yazmanın bir anlamı kalmadı” gibi benzeri düşüncesi olanlar için alınan ödül bir bakıma cezadır. Çünkü hiçbir ödülün asıl amacı yazarı engellemek, yazmasına/üretmesine son vermek değil, daha da başarılı eserler vermesine vesile olmaktır.
Ödül veren kurum ve kuruluşların her birinin amaçları vardır. Yazar veya ürettiği eser belirlenen amaca hizmet ediyorsa ödül verilir. Ancak bu amacın edebiyat adına ne kadar, hangi ölçütler içerisinde doğru belirlendiğinin önemi ortaya çıkar. Eğer ödül veren kurum edebiyatı/sanatı dikkate alıyor ve objektif bir değerlendirmeyle ödül sonucunu belirliyorsa konu bu açıdan da değerlendirilir. Yani burada AMAÇ çok önemlidir. Ödül verenlerin amacında edebiyat dışı kaygılar daha çok öne çıkarılıyorsa konu baştan tartışmalı olur. Böyle bir durumda ödül yazardan istenen ödün olarak örtük bir cezaya da dönüşür. Yazarın kişiliğinden, asıl düşüncelerinden taviz vermesinin istenmesi gibi.
Ödül konusuna psikolojik olarak bakıldığında, yazıya yeni başlayanların daha erken yaşlarda tanınmalarına, edebiyat dünyasında bir yer edinmelerine, kendilerine güven duyma şeklinde bir ego doyumu da sağlar. Ancak yazı yazmak bir yolculuk olarak düşünüldüğünde yazarın bu yolculuğu aksatmaması, ömür boyu devam ettirmesinin yanında ödüle bağımlı bir anlayışının da olmaması gerekir. Tam da burada ödülün yazarda oluşturduğu “iç/psikolojik/manevi” etkisi ile “dış/maddi/parasal” etkileri söz konusu olur. Burada asıl olan “iç/psikolojik/manevi” etkidir. Çünkü “dış/maddi/parasal” etki geçici “iç” yani psikolojik ögeler devamlı ve sürükleyicidir. Zihne, derin düşünceye, bilgiye, dikkate, yeteneğe ve yeterliliğe dayalı edebiyat eserlerinin üretiminde de psikolojik güçler daha fazla etkilidir. Edebiyat üretimine süreklilik açısından bakıldığında ekonomik gibi dış ödül de motive etmeye yönelik iç ödül de yazara/sanatçıya dışarıdan karışmadır. Böyle bir müdahale her yazar için benzer etkiyi vermesi de düşünülemez. Fakat ödülün iç veya dış bir koşula bağlı olarak verilmesinin her türlü şekli gerçekte edebiyata ne derece katkı sağlayacağı, devamlılığa yardımcı olabileceği de tartışmaya açık olacaktır. Yazarı motive eden iç güçlerden çok şartlara bağlı dış ödüllerin birçok sakıncaları sayılabilir. Örneğin bu tür ödüller yazarın yaratma heyecanını zayıflatır, motivasyonunu söndürür, yaptığı işin anlamından uzaklaştırır, derin değil yüzeysel düşünmeye sevk eder. Yani ödül asıl amacından uzaklaşıp sayılan sebeplerden dolayı cezaya dönüşür.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi ödülden, ödüllendirmeden önce, ödüle değer çabalar, ürünler olmalı. Değerlendirici kurul ödüle bu açıdan bakmalı. Modaya uyan bir anlayışla “illaki ödül vermeliyiz” dayatmasına uyulmamalı. Bu bakımdan şahsen ödül konusuna daha çok eleştirel bakmayı tercih ediyorum. Elbette Sezar’ın hakkını Sezar’a vererek bu eleştirinin yapılmasında fayda vardır. İşte o zaman ödül yazara, kültüre katkıları oranında görevini yerine getirecek, bu anlamda da desteklenecek bir faaliyet olarak kabul görür.
Belki öğrenciye bir davranış kazandırmak için verilen ödül gerçek anlamda, hatta kısa zamanda görevini yerine getirmiş olur. Ya edebiyatta böyle midir? Yapılan araştırmalara göre ödül verme yaklaşımı bazı işler için belli bir ölçüde sonuç vermiş olsa da derin ve detaylı düşünerek, zihinsel yaratıcılık gerektiren alanlarda sonuç vermediği görülmüştür.
Ödül verirken “kendine görelik” aynı zamanda bir sınırlandırmadır. Sınırlandırılmış ölçüt ve ilkelerle bırakınız evrenseli ulusal düzeyde bile iyi bir edebi ürün çıkmaz. Ödül verenler her kim veya kimlerse önce bunların sanatın zihinsel özgürlüğünde dolaşmaları şarttır. Sanatın, estetiğin ve elbette lisanın da… “Bizim mahalle”, “sizin mahalle” yüzeyselliği, saplantıları ödül verme yaklaşımlarına hiç uğramamalıdır. Eğer ödül vererek yazarın özgürlüğü alınmak gibi açık veya gizli bir amaç hedefleniyorsa gelecek zamanlarda özgür ve kendi olmayan, ısmarlama kalemlerden özgün eserler de çıkmayacaktır.
Bir ödülde yazarların/sanatçıların algıları estetik duyarlılıkları, derinlikleri, özgünlüklerinin yerine neleri onayladıkları, sloganlaştırdıkları daha çok dikkate alınıyorsa verilen ödüllerden elbette şüphe edilecektir. Yani ödüllerin ölçüleri de ilkeleri de objektif ve açık olmalıdır. Edebiyata edebî, siyasete siyasî ödüller verilmeli, biri diğerine karıştırılmamalıdır.
Ödül konusu, eğer varsa ödül kurumu hem yazar/sanatçı hem de diğer bireyler adına sorgulamayı, bazı sorular da sormamız gerektirmektedir:
Ödülün bir görevi var mı, varsa bu görevi nedir? Ayrıca ödüller görevini ne kadar yerine getiriyor? Ödül verenlerde objektif, liyakatli, adaletli vb. bir ödül anlayışı, sistemi var mı? Dost ahbap ilişkisi, tarafgirlik gibi yapılanmalar  ödüllendirmede etkili olmuyor mu? Ödüllendirmenin ölçütleri nelerdir? Ödül veren kurumların hassasiyetleri, estetik kaygıları, nitelikleri, varsa konu ile ilgili beklentileri nelerdir? 

Bütün bu ve benzeri sorulara verilecek cevaplar ne kadar gerçekçi, doğru, açık ve anlaşılır olursa ödül ile ilgili şüpheler, kaygılar daha da azalır. Ödül verenler de ödül alanlar da kendilerini daha rahat hissederler. Bunun için toplumun her alanında olduğu gibi ödül anlayışında da evrensel ölçütler devreye girmelidir. Yani özgür, ahlaklı, liyakatli ve de adaletli ödüllendirme yapılırken edebiyat/sanat estetiği ve duyarlılığı da dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.

Fransız kadın yazar Mme de Stael Edebiyata Dair adındaki eserinde “edebiyat yüzyılı gerçekleştirilmeden felsefe yüzyılı oluşmaz” ifadesiyle anlamlı bir gerçeği işaret etmiştir. Yani önce edebiyat, sonra felsefe düşüncenin ve bunların vasıtasıyla düşünce üretimi olan bilim ve teknolojinin üretimi gerçekleşir. Eğer bu üretime nitelikli ve kalıcı katkı sağlamak amaçlanıyorsa ödül vermede özgür anlayışlara, bu yönde yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır. 
Bağımsız komisyonlarca kurulması gerekli olan ödül kurulları hiçbir ötekileştirmeye gitmeden bütün kesimlere, görüşlere açık olmalıdır. Yani ödül doğru kullanıldığında en azından bazı yazarları teşvik etmiş olur bu durum da yazara bazı imkanlar sağlar. Neticede kültür adına toplum da fayda sağlar, kazançlı çıkmış olur.
J. J. Derrida’nın da dediği gibi yazıda esas olan metindir, yani yazarın eseridir. Bu hususta da zaman öyle bir eleyicidir ki ödülde yer alan seçici kurul üyeleri de ödülün verilme sebepleri de hatta yapılan tartışmalar da bir gün unutulur geriye sadece yazarın yazmış oldukları kalır. 
Ödül hakkında herkes bir şeyler diyebilir, yazabilir. Bu denilen ve yazılanlar da eleştiriye de tartışmaya da açıktır. Ancak bütün yolların Roma’ya çıkması örneğinde olduğu gibi netice ilkeye, ölçüye, adalete, ahlaka ve bunları taşıması gereken İNSANA çıkmaktadır. Siz insana sayılan özellikleri kazandırırsanız diğer alanlarda olduğu gibi belki ödül konusu da daha az tartışılacak ama verilen ve alınan ödüllerin adaletli olduğu duygusu ve güveni kabul görecektir. Bu şekilde de ödül takdir görevinden tekdire yani cezaya dönüşüm yapmayacaktır.
 

Yorum

Menekşe Küçük (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 18:15

İhsan bey tebrik ederim. Ödülün ceza olduğunun güzel örnekleri var ülkemizde. Bu bir oturum konusu olur.
Bilgilendirici bir yazı. Saygıyla

Menekşe Küçük (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 18:15

İhsan bey tebrik ederim. Ödülün ceza olduğunun güzel örnekleri var ülkemizde. Bu bir oturum konusu olur.
Bilgilendirici bir yazı. Saygıyla

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.