Postmodern Bir Uyanış

Deneme


Postmodern Bir Uyanış

Sibel Ünal

Yaşamlarımız bilinçli ya da bilinçsiz varoluşun döngüsel ritmiyle sürüp gidiyor. Acı, belirsizlik ve daimî çabanın bitmek bilmeyen tekrarı karşısında sığındığımız, avunduğumuz yegâne şey ise ilişkilerimiz. İlişkiler, varoluşsal tek başınalığımızı katlanır hale getirir. Bu yüzden birine yüreğimizi açmanın, ona temas etmenin, yakınlık kurmanın sıcak kuşatıcılığına teslim olmak isteriz. 

Ancak ilişkileri belirleyen iç ve dış etkenlerin olduğu da bir gerçektir. Örneğin modernizm, yeryüzündeki ‘yalnızlığımıza’ ve ‘çaresizliğimize’ çözüm olacakmış gibi vaatlerle donattı söylemini. Daha huzurlu, daha iyi, daha mutlu, daha özgür bireyler olacaktık sözde! Yerini alan, onu savaş, yıkım, gözyaşı getirmekle eleştiren Postmodernizm ise yeni vaatlerde bulunuyor. Yanılsamalı bir özgürlük algısı yaratıyor bizde. İstediğimiz her şeye kolayca erişmek, kendi başına bırakılmış olmak ya da serbestçe dolaşmak özgürlükmüş gibi! Bana öyle geliyor ki, yeni bir tasarım ile karşı karşıyayız. Her alanda-toplumsal, kültürel, politik, ekonomik vb.- yeni bir değişimin, yeni bir dünya düzeninin kurulacağının işareti bu! Toplulukların küçük parçalara ayrılması, muktedir karşısında pasif bir duruşa geçmek, uç bir yalnızlığın ve bencilliğin baş göstermesi, melezleşme adına ortaklaşmacı kültürün izlerinin bütünüyle silinmesi, özgürlük alanlarının daha da sınırlanması gibi sonuçları olacağı besbelli. Üstüne üstelik bilim ve teknolojideki gelişmeler de bu yöndeki oluşumları destekler nitelikte. Yapay zekanın daha da geliştirilmesi ile sanal bir dünyada devinen, bağımlı ve gerçeklikle bağını koparmış yalnız bireyler olacağımız aşikâr. Kısaca, hızla postmodernist çağın öznelliğiyle kurulan, dışarıdan ve içeriden kuşatılan birer robot köle haline getirilmekteyiz. 

Doğaldır ki, bu işleyiş içerisindeki bireyin ne özgürlüğünden ne de seçiminden bahsedilebilir; zaten şu yeryüzü cehennemine atılmış derin bir boşluk ve terk edilmişlikle boğuşuyorken. Dışarıdan ve içeriden yalnızlıkla kuşatılmış birey, kendini ancak doğru ilişkiler ve doğru arkadaşlıklar kurarak dengeleyebilir. Nitekim, arkadaş sözcüğünün etimolojik sözlüğündeki karşılığı arka ve -daş sözcüklerinin yan yana gelmesiyle oluşmuştur. Yani arkanızı dayayabileceğiniz, sağlam ve güvenilir bir ilişki türüdür; tek başınalığınızı biraz olsun çekilir hale getiren, yükünüzü azaltan, rahatlatan bir ilişki. 

Hakiki Bir Arkadaşlık Mümkün mü? 
Özgür seçimlerimiz her ne kadar iç ve dış etkenlerle belirlense de görece bir iradi seçim yine de mevcuttur. Arkadaş seçimi de bunlardan biridir. Her birimiz bütün hesaplardan azade ‘hakiki’ bir arkadaşlık talep ederiz. Benliğimizin çekirdeğinde, kalbimizde kunt, özel bir yeri olan gerçek bir yakınlığı arzularız. Öyleyse, hakiki bir arkadaşlık mümkün mü?

Postmodern dünyasının değer yitiminden fazlasıyla nasiplenen günümüz insanının bağlılık, sadakat, sorumluluk, dostluk, arkadaşlık gibi kavramları yozlaştırdığı bilenen bir realitedir. Böyle bir ortamda gerçek bir arkadaşlık kurmanın zorluğu da anlaşılabilir. Elbette, ihtiyaç duyduğumuz yakınlığı, özeni, samimiyeti her arkadaşlık türünden beklememiz de gerçekdışıdır. Ancak arkadaşlık ilişkilerinde hortlayan hastalıklı bir yan da belirgin bir biçimde göze çarpmakta; gizli bir ego ve iktidar kurma çabası. Karşılıklılık, ötekinin kişisel alanına saygı, eşitler arası bir ilişki gibi olgulara yer yok burada. Tümden hegemonik ve çarpıktır.  Oysa hakiki arkadaşlık geçirgen, şeffaf ve akışkandır. Sen ona, o ise sana dönüşebilir. Her iki tarafın birlikte değişip dönüştüğü, karşılıklı empatinin olduğu bağlaşık bir ilişkidir o. Manevi yönden besleyen, ruhsal doyuma ulaştıran, anlaşıldığınızı hissettiğiniz, sevildiğinizi, kendinizi paylaşımlara açtığınız bir ilişki. Duygusal, zihinsel, manevi olarak pek çok deneyimden geçersiniz onlarla. 

Yaşamı Sanata Dönüştürmek 
Arkadaşlık ilişkisi her türden yan ve çapraz bağlantıya izin veren bir ilişkidir; dayanışma, özen gösterme, güven duyma, yakınlık, dürüstlük, paylaşım ve benzeri güzel duygular içerir. Öte yandan bencillik, faydacılık, yıkıcı eleştiri gibi zorlayıcı yönleri de deneyimleriz. Yine de bütünsel olarak bakıldığında sürdürülebilir, yaratıcı, doyumlu ilişkiler kurma olasılığı ve giderek yaşama sanatının bir parçasına dönüştürebilme imkânı da vardır. 

Wilhelm Schmid’e  göre, bahsini ettiğim açık, şeffaf, dürüst ve güçlü arkadaşlık için öncelikli koşul, kişinin kendisiyle olan arkadaşlığıdır. Günümüz postmodern ortamında kıstırılmış halde olan birey, doğaldır ki dengeli, yeterli, sağlıklı ilişkiler kurmada da yetersizdir. Yani, yaşamı sanata dönüştürme konusunda yetkin değildir. Aristotales de kendimizi bitmek tükenmek bilmeyen bir içe dönüşle gözlemlememiz halinde kendimizi bulacağımıza vurgu yapar. Kaldı ki, kadim semboller- arketiplerle insanlığın bireyleşme sürecini yorumlayan Jung da  bireyin kendisiyle yüzleşmesi gerekliliği üzerinde ısrarla durur. İçe bakabilen yani bilinçaltının sızıntılarıyla yüzleşebilen bireyin kendini tanımada önemli bir adım attığına dikkat çeker.  

Diğer yandan, şairlerin uyanık yaşamı düşsel bir olgu olarak öngören olağanüstü inancını sorgulamaya gerek duymuyorum, yine de A. Rimbaud’un sözünü aktarmakta yarar var; ‘ben’ başkasıdır! Kendimize yaptığımız yolculuğun öbür adreslerinden biridir ‘ötekisi.’ Onun aracılığıyla kendimize ulaşırız; karşımızdakini değerlendirmek, gözlemlemek kendimize açtığımız kapıdır. Arkadaşlık ilişkisinde olduğu gibi. Kendimizi anlamada ve’ hakiki’ ilişkinin verdiği doygunluğa erişmede önemli bir yere sahiptir.

Sonuç olarak, arkadaşlık ilişkisi başkasına yöneldiğimiz, bir yönüyle benliğimizi olgunlaştıran bir eylemdir. Kendimizi sevmeyle başlayan ve ötekine uzanan bir süreç, bir edimdir. Bizden çıkan, karşıya ulaşan ve değişip dönüşerek bize dönen bir izlekte hareket eder. 


sblunal34@hotmail.com 
 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.