
Hak, Umut, Asalet
Kesilecek düğümlere yenileri atanlar, kimdi? Özgürlük, kaç harften arındırılırsa özünü bulabilirdi? Çağırdığımız korkular, susanların mı yoksa bağıranların mı eseriydi? Üzeri örtülü kaç adaletsizlik, apaçık gerçekleri üşütmek içindi? Sorulardan kolay olmak, işine gelmez cevapların. Sorulmayanı kitabına uydurmak, kimin işiydi?
Bir amaçsızlık dalgasını amaç zannedenlerin arasında, iki nefesten birini borçlandığımıza inanarak diğerini ise haraca bağlayanlara karşı alıyoruz. İlkinde yaşama hürriyetini paylaşamadığımız canların vicdan azabı, ikincisinde soludukça boğulduğumuz zannını yaratanların çektirdiği azaplareşlik ediyor. Her gün yeni bir umutla uyanma dileğimiz, umut etmenin başlı başına bir umut eylemine dönüşmesiyle sonuçlanıyor. Usulsüz başlangıçlar, liyakatsiz süreçler ve ahlaksız bitişlerin göbeğinde, haklının sesini kesip haksızaçığlıklar bağışlayan düzlemin adsızlığı, yargıyla bağdaştırılıyor. Ondan geçilen yerde ise infaz, sırra kadem basmış tanıklardan geliyor.
Aklını ve ilkelerini korumak isteyen; sadece kendinin değil, aynı toprağı paylaştığı herkesin onurunu gözeten; haysiyetinin taşımayacağını, midesine kabul ettirmeyen yüzlere parmaklıkların gölgesi düşüyor. Hesaplar, soysuzoyunların ekseninde keyfe keder tutulurken sorgular, inanç eylemlerine dalkavuklukla ihanet ediyor. Cehaletin açtığı yarada büyüyen mikrop; bir tarafı halktan bihaber yaşamakla, diğer tarafı halkı göre göre susmakla şeytanlaştırıyor.Yalanından emin riyakârlar; eylemlerinin sonuçlarını, kendilerinden olmayanlara yükleyerek kurtuluş arıyor. Bu zinciri kırmak isteyen ya da vurulacak zincirleri,yöresine baştan yanaştırmayanların yorgun kalpleri ise sabırla layığını bekliyor.
Sabrımıza tıpkı adalet terazimize olduğu gibi göz dikenlerin her gün yeni bir karanlık yanıyla yüzleşirken adaletin geciktiği saniyeler, bağımsızlığa kayıp olarak dönüyor. Sürekli konuşan ve dün söylediğini çıkarından ayrılınca körü körüne inkâr eden, asla yapmayacağı şeyleri günün normali kılan, kaypaklıklarına kılıflar uydurarak sürüsünü teskin eden, boyun eğmeyeni düşmanı belleyip tüm gücünü onun üstünde kullanan,hakkını arayanı geri kalan haklarından da eden, itaatkârının pohpohlamalarıyla yerini tazelediğini ve koruduğunu zanneden zorbaların karşısında durmayı bir omurga meselesi olarak ele alanlarımız için devam etmek; ağır olsa da bir inanç sorunsalı hâline gelmiyor.Nitekim hiçbir şeyin kalıcı olmaması gibi güç merkezi de kötülük için bir yuvaya dönüşmüyor. Şartların kımıltısız duruşu ise elbette vazgeçme çağrılarını değil, demokrasi yolunda direniş ağaçlarını besliyor.
Bilgiye ve bilginin ışığına sataşanlarla erdemli bir iletişim kurmanın yolu olmaz. Bu yüzden yollar, birbirine en yakın durduğu yerde ayrılıyor. Erdemsiz; kendi yanlışlarını, hak ve hukuk uğruna savaşanların meclisinde temize çekmeye çalışıyor.Beceremezse yolsuzluğuna köprüler inşa ediyor. Yine olmazsa o köprüleri birer birer yakıp hedef olarak ateşi gösteriyor. Kendinde olmayan yetkinliğe erdemli olanda rastlarsa onu da yadsımak uğrunavar gücüyle çabalıyor.Onun için mübah olan tüm güzergâhlar tıkanırsa bu kez de sığındığı Tanrı’yı, rakibi ilan ediyor.Akılla tamamlayamadığını, kutsalla bozmaya çalışıyor.Yasayı esir alıp, hukuku bitap düşürüp, adaleti kan ağlatmakla hükmünün sonsuza söz geçireceğini zannediyor. Yüzüne ne yapsa oturmayan dürüstlük maskesiniçekip alanların benliğine gerçek yüzünü yansıtıyor. Oysa kendi karasını çaldığı göğüslerde asaletin tanımı, ne yapsa baştan yazılıyor.
21. yüzyıl; tüm çağların bilgisiyleyasanın ve yargının, devletin ve işleyişin, hürriyetin ve eşitliğin, tam bağımsızlığın ve uygarlığın kadere teslim edilemeyecek unsurlar olduğunun ispatını, her yeni gelişmenin ardından yerel ve küresel manalarda bizzat gösterirken zihin ve dil suskunluğunu “seçim” kisvesi altında sunmanın olası zararları, tüm geleceği pususunda izliyor. Buna karşılık bilmemenin ya da göz yummanın sarhoşluğu içinde, kendine dokunan yılana dahi zararsız muamelesi eden ve aydınlanmanın mücadele gerektirdiğini düşünmeksizin, eylemden uzak, züppe yaşamlarına odaklanan tüm o kesimin haklarını savunabilmek için de uğraşan canlar; gözlerin her vakit erişemeyeceği yerlerde tutunmaya ve soylu arayışlarına devam ediyor.Böylece bir ulusu kenetlendiripkanatlandıran özgürlük gerçeğinin şuurda yeşerdiği ilk an, demokrasinin imzası olarak beliriyor.Zira zamanın ilerleyişi, haksız ve hukuksuz bir kazancın lehine gibi görünse de akıl gözünün eriştiği topraklarda hürriyet tohumları, zafer için can suyunu bekliyor.
Yeni yorum ekle