Hippi Gelin

Öykü

 Hippi Gelin


Esra Bölgen

Başının ağrısıyla gözünü açan Suna nerede olduğunu anlamaya çalışarak etrafına bakındı. Gördüğü kötü rüyanın da etkisiyle gün, saat ve yer algısı tamamıyla karışmış; akşamdan kalma gibi ağzında acı bir tat ile uyanmıştı. İlk önce odada bulunan, yatağın tam karşısındaki boy aynasını ve aynada kendi aksini görünce anladı kendi evinde, kendi odasında olduğunu.

 Ama bugün günlerden neydi? Akşam mı? Sabaha karşı mı? 

Zihni karışık şekilde beynini zorlamaya devam ediyordu. Başındaki zonklamayı durdurmak istercesine elleriyle kafasını tutup, çift kişilik yatağının kenarına koyduğu ve sehpa gibi kullandığı taburedeki ctelefonuna uzandı. Ekranda görünen saatin akşam altı mı sabah altı mı olduğunu çıkarmaya çalışırken birden zihnine hücum eden düşüncelerle ayıldı. Tabii ya! Günlerden Cuma idi. İşten hastalık izni alıp erken çıkmış ve eve gelir gelmez yatağa atmıştı kendini. Bu aralar hep yaptığı gibi. Ali’den ayrılalı üç ay olmuş ve bu üç ayı ya çalışarak ya uyuyarak ya da ağlayarak geçirmişti. Halbuki kendisi istemişti ayrılmayı, dört senelik ilişkisini bitirmeyi. Kendini tekrarlayan hatalarla, bunları çözmek için yapılan konuşmalarda saygıyı kaybetmeyle çoktan bitiş sinyallerini vermişti ilişkileri. ‘Hayatımı sürdürmek istediğim erkek bu’ derken, ne zaman ‘her hareketi batıyor’ demeye başlamıştı onu sorguluyordu bu son üç aydır. 

Asla evlenmem diyen Suna hangi ara gelinlik modellerine bakıp, hayaller kurmaya başlamıştı peki? Öyle yaş takıntısı olan biri de değildi. Hani yaşım geçiyor, evlenmem gerek diyen kızlardan değildi. Daha yirmi sekiz yaşındaydı. Sevdiği bir işi, harika bir sosyal çevresi ve bolca kariyer hayalleri varken ve Ali bu güzellikleri tamamlayan birisiyken daha da başka bir şey beklemiyordu hayattan. Öyle evlilik teklifi falan beklediği de yoktu. Bazen kendi düşüncelerindeki zıtlığı görüp daha da şaşırıyordu. Evlilik teklifi beklemeyen bir kadın niye gelinlik modellerine bakardı ki? Telefonunun çalmasıyla sıyrıldı düşüncelerinden. Bir anda heyecanla Ali mi acaba diyerek ekrana bakınca hatırladı onu engellediğini. Hayatından tamamıyla çıkarmakta bulmuştu çözümü… Aynı sonuçsuz konuşmalar çok yormuştu artık onu. Ekranda en yakın arkadaşı Ayla’nın adını görünce bir gülümseme kapladı yüzünü. Başından beri kendisini hiç yalnız bırakmamış, yargılamadan, suçlamadan ve hatta yorum yapmadan dinlemişti tüm isyanlarını, konuşmalarını.
‘’Alo Ayla?’’
‘’Sakın uyuyorum deme!’’
‘’Yok ya! Yani uyuyordum da biraz önce uyandım diyelim. Saati, günü karıştırarak uyanmış olabilirim ama. Nasıl uyuduysam’’ dedi kıkırdayarak.
‘’O zaman muhtemelen akşamki programımızı da unutmuşsundur sen şimdi!’’
‘’Ha siktir! Doğru ya! Akşam kızlarla buluşacaktık değil mi? Valla demesen tamamen aklımdan gitmişti. Tamam tamam bir saat içinde hazırlanır çıkarım. Sen hiç merak etme.’’
‘’Dur dur telâş etme. Buluşacağımız yer değişti. Onu haber vermek için aradım ben de. Mesaj atmaktansa sesini duyarak işimi garantiye alayım dedim.’’

Arkadaşının sesindeki kinayeyi fark etmişti. Son dönemde yapılan birçok programa son dakika bir bahane bulup, mesaj atarak gelemeyeceğini söylüyordu. Aslında onlarla olmak istememekten çok, kimseye bu suratsız, mutsuz halini yansıtıp, keyif kaçırmak istemiyordu. Ama bu akşam kaçış yoktu artık. 

Ayla’nın ‘’Hey! Beni dinliyor musun sen? Yine uçtun ha!’’ demesiyle kendine geldi tekrar.
‘’Ya pardon! Evet uçtum valla. Tekrar etsene ne dedin?’’
‘’Kızların hepsi bu akşam kafaları çekelim diyor. Ne dersin? Ama öyle tiki restoranlara gitmekten falan bahsetmiyorlar. Şöyle bir meyhane keyfi olsun dediler. Ben de senin her zaman çok uyumlu biri olduğunu göz önüne alarak senin adına da peki dedim’’ 
‘’E o zaman niye ‘ne dersin?’ diye soruyon ki? Baksana benim adıma da olur demişsin’’

‘’Ya bozuldun mu yoksa?’’
‘’Saçmalama ne bozulması. Geyik yapıyorum. Benim için hiç fark etmez. İçmeden başım ağrıyor zaten. Bari içeyim de ağrıdığına değsin. Hem belki çivi çiviyi söker ha?’’ dedi gülerek.
‘’Tamam o zaman. Saat sekizde hani benim üniversite sondayken doğum günümü kutladığımız meyhane var ya? Orda ol. Ve gecikme lütfen. Epeydir dağıtmıyorduk. Hepimize iyi gelecek bence. Haa… Son olarak bana teşekkür et. Melis’in kendi tarafında buluşma ısrarlarına, seni düşünerek azimle karşı durdum bilesin. Bu iyiliğimi de bir şekilde ödersin artık.’’

‘’Sen harika birisin söylemiş miydim?’’
‘’Evet ama bir kez daha söylemenin bir sakıncası yok’’ dedi Ayla kahkaha atarak. ‘’Hadi uzatma da hemen banyoya gir, kendine gel, süslen ve öyle aramıza katıl tamam mı?’’

‘’Emrin olur hanımefendi’’ diyerek telefonu kapatan Suna biraz daha durursa vazgeçmekten korkarcasına fırladı yataktan. 
‘Hadi bakalım Suna Hanım, sahalara dönmenin vakti çoktan gelmişti’ diye kendini duşa attı.

Bir saat sonra aynada gördüğü kişinin, yataktan kalkanla aynı kişi olmamasına sevinerek bakıyordu. İyi gelmişti sıcak duş. Üstüne vücuduna yapışan nar çiçeği kırmızısı askılı uzun elbisesini geçirmiş, onu üstüne de ince beyaz gömleğini giyerek düğmelerini iliklemeden önden bağlamıştı. Kuruttuğu sarı saçları hafif dalgalar halinde omuzlarından dökülüyor; göz altlarına sürdüğü kapatıcıyla son üç aydır ağlamaktan oluşan morlukları ve çizgileri yok etmişti. Hafif bir far, rimel ve son anda karar verip sürdüğü kırmızı rujuyla gördüğü manzaradan memnun olarak; ‘içeriyi düzeltemiyorsun madem o zaman sen de dışarıyı düzelt’ diyerek son bir kez daha aynaya bakarak kapıya yöneldi. Ayağına geçirdiği beyaz converse spor ayakkabılarıyla ‘şimdi tam oldu’ diyerek koşarak çıktı evden.
Yoldayken hem çok sevdiği hem de çok yorulduğu şehre baktı alıcı gözüyle. Üniversiteyi kazandığında geldiği bu şehir bir tür bağımlılık yapmıştı kendisinde. Bir yere yetişme telâşıyla koşan insanlar, trafiği birçok insan için şikâyet nedeniyken, bu koşuşturma ona farklı bir canlılık, enerji veriyordu. Ama bu aralar yaşlı biri gibi hissediyordu kendini. Sanki kendi duruyor çevresindekiler koşuyor ve o sadece izliyor gibiydi. Çok kısa bir an ‘acaba çekip gitsem mi buralardan?’ diye düşündüğünde çoktan kızlarla buluşacağı meyhaneye varmıştı. ‘En azından bu fikir kök salmadan vardım’ diye düşünürken bir yandan da gözleriyle kızların oturduğu masayı araştırıyordu. Masa aralarında dolaşan çalgıcıların çaldığı darbuka, klarnet, keman sesine mekândaki insanların konuşma sesi, kahkahaları karışıyordu. Yoğun şekilde hissedilen yemek ve rakının anason kokusu tamamlıyordu ortamı. Tam o sırada arka masalardan Ayla’nın ona el salladığını görünce daracık masa aralarından yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirerek onlara doğru yürüdü.
‘‘Selâââmmm! Çok gecikmedim, değil mi?’’
‘’Biraz ama eğer yüzündeki o saçma gülümsemeyi yok edip öyle oturursan affedebiliriz’’ diyen arkadaşı Ayla’ya baktı şaşkınlıkla.
‘’Yuh! O kadar mı belli?’’
‘’Kızım sen kimi kandırıyorsun? Hayatının altüst olduğunu düşünen tüm kızların ortak gülüşünü atıyorsun şu an. Geçen ay da bende vardı aynısından’’ diyen arkadaşı Melis’e döndü sorgularcasına.

‘’Ne bakıyorsun öyle? Bir senin başına gelmiyor herhalde değil mi?’’
‘’Ay bilmiyordum Melis ya! Ayrıldınız mı yoksa Emir’le?’’
‘’…mıştık ama bu hafta bir kez daha denemeye karar verdik. Bilmiyorum kırıklara sürdüğüm yapıştırıcı ne kadar işe yarayacak?’’

‘’Hadi hadi önce yiyecekleri sipariş verelim. Kurt gibi açım. Belli ki bugün herkesin anlatacak çok şeyi var. Kafamızı azıcık dumanlayalım, midemizi de şöyle güzel bir yemekle kandırıp dış müdahaleyle sahte mutluluk hormonu pompalayalım’’ diyen Ayşen’i gülerek onaylayıp garsona seslendiler.

Bir saat sonra biraz içtikleri rakının biraz da uzun zamandır kimseyle bu kadar rahat konuşamamış olmanın etkisiyle dilleri çözülmüştü iyice. Birden Ayşen’in kahkaha atarken ağlamaya başlamasıyla ona dönmüştü hepsi. İçlerinde en sırlı, en zor ama daima en neşeli görüneniydi Ayşen. Herkesi dinler, mantıklı yorum yapar ve konuyu çok güzel yönlendirirdi. Hiçbir şeyden etkilenmeyen, güçlü, her sorunun altından kalkabilecek bir kadının duruşu vardı onda hep. 

‘’Hadi bakalım şekerim. Sıra sende. Sökül içindekileri’’ diyen Ayla’ya baktı bir an Ayşen dalgınca.
‘’Tamam’’ diyerek iç çeken Ayşen içinde fazla tutmanın da verdiği yorgunlukla sanki bu teklifi bekliyormuş gibi devam etti hızlıca. ‘’Öncelikle şunu söyleyeyim. Hayatımda hiç olmadığım kadar mutluyum. Hani derler ya mutluluktan ayaklarım yere değmiyor diye. Tam da o durumdayım.’’
‘’E yani mutluluktan mı ağlıyorsun şimdi?’’ diyen Suna’ya baktı üzüntüyle Ayşen.
‘’Kafa karışıklığı diyelim. Konu Meriç. Benle birlikte olmak istediğini söyledi’’ deyince aynı anda farkında olmadan tuttukları nefesi bıraktı kızlar ‘şimdi ne olacak?’ dercesine. Uzun zamandır arkadaşlarının iç çatışmasının farkındalardı. Hepsi Meriç’le tanışmıştı. Düzgün biriydi ama Ayşen ne kadar sosyal ise o da o kadar sakinliği seviyordu. Bir senedir adı konmayan bir görüşmeydi onlarınki. İş arkadaşlığı için fazla yakın, sevgili olmak içinse fazla kontrollü. Arkadaşları sorduğunda duygularından emin olmadığını söyleyip, geçiştiriyordu. 
‘’Bir senedir adı konmamış bir ilişki yaşıyordunuz ki’’ diyen Melis’e;
 ‘’Ben yirmi sekiz yaşındayım. O ise kırk üç. Benim yaşadığım, tecrübe ettiğim her şeyi o çoktan yaşamış. Ben ona yaşamadığı neyi verebilirim ki diye sorguluyorum ve bu da benim şu anda yaşadığım duyguları gölgeliyor. Geçen gün acayip romantik bir yemeğin ardından ilk kez gelecekle ilgili ortak bir hayalden bahsetti. Bu beni daha da korkuttu. Ben daha yolun başındayım. Önce yaşamak sonra karar vermek istiyorum. O ise bunun için zamanı yokmuş gibi davranıyor. Beraber harika vakit geçiriyoruz, çok eğleniyoruz. Çoğu zevkimiz ortak. Beni hiçbir konuda kısıtlamıyor. Gereksiz kıskançlıklar, ‘ben gitmiyorum, sen de gitme’ gibi gereksiz tripler yok. Ama ya bunlar, yolun daha başındayız diyeyse. O şimdi yaşından dolayı bir an önce baba olmak isteyecek. Erkek ya! Babalıkla taçlandıracak soyunun devamını. Off! Bilmiyorum ya! Her şey bu kadar karmaşık olmak zorunda mı? Niye ben de sizler gibi yaşıtım birinden hoşlanmadım ki?’’ demesiyle kızların kahkahayı patlatması bir olmuştu.

‘’Kızım görmüyor musun? Hepimiz kafayı sıyırmış geldik bugün. Gerçi çok şükür aramızda bir tek Ayla sorunsuzluğu temsil ediyor şu an’’ diye kıkırdayarak cevap veren Melis’e;
‘’O da Batu ile dört senedir sıfır beklentiyle yürüttüğümüz ilişkiden kaynaklanabilir mi acaba? İkimiz de beraber olmaktan memnunuz ama bunu sonsuzluğa taşımak gibi bir kaygımız yok. Beraberiz ve mutluyuz o kadar. Olmazsak biter. Ha üzülür müyüm hem de çok ama onu zamanı gelince yaşarım. Bence sorun düşünme yapımızdan kaynaklanıyor. Bizler hep bir sonraki adımı düşünerek kararımızı veriyoruz. Sanki bir tür iş anlaşması gibi yaklaşıyoruz ilişkilere. Kovulma nedenleri… Uyarı alma koşulları… Terfi etme şartları… Gibi gibi… Bu şekilde de geçirdiğimiz zamanın kıymetini bilemiyoruz. Erkekleri insan üstü varlıklar gibi görüyor ve yaptıkları her şeyi cinsiyetlerine bağlıyoruz. Aynı şekilde onlar da bizim yaptığımız her şeyi kadınlığımıza bağlıyor. Verilen her tepkiyi kişilik bazında almayıp ‘kadın’ işte ya da ‘erkek değil mi ne olacak’ şeklinde yorumluyoruz. Birbirimizle nasıl her zevkimiz, kaygımız, sinirlendiğimiz şey ortak değilse onlarla da değil. Evet cinsiyet kaynaklı ilgi alan farklılığı olabiliyor. Ama desenize bana Suna’nın futbol bilgisi belki birçok erkekten fazlayken, Suna’ya şaşırıyor; bir erkeğin bilgisini ise doğal karşılıyoruz. Altı üstü futbol bu ya. İlgileniyorsan bilirsin demiyoruz. Erkeksen bilirsin, kadınsan ‘nasıl oluyor’ diyoruz. Her şey cinsiyet üzerine. Bak Ayşenciğim sen şu anda biriyle berabersin. Bu kişiye erkek olarak bakma. İstediği her şeyi de erkekliğine bağlama. Şimdi yaşım geçiyor olsa ben de anne olmak isteyeceğim bir an önce kim bilir. Ha belki bir süre sonra anlaşamayacaksınız ve sana evlilik teklifi etmeden ‘bye bye’ diyecek. Ya da sen o fırsatı vermeden hoşça kal diyeceksin. Beraber olmaktan mutlu olduğun bir kişi olarak düşün. Aradaki yaş farkı seni zorlayacak mı bunu yaşamadan anlamazsın. İlerde bitebilir de ve belki çok üzüleceksin ama yaşadığın mutluluk cebinde olacak. Belki de buraya kadarmış diye içinde hiçbir pişmanlık olmadan bitirecen. Ne biliyorsun? Bir sal ya!

Ya sen Melis? Emir’le ilişkine bir şans daha vermişsin ama daha başındayken dolduruyorsun kendini. Yok kırıklara sürdüğün yapıştırıcı ne kadar işe yarayacakmış falan. Bırakın bu edebi, bize dayatılan sözleri. Eğer bir ilişkiye bir şans daha veriyorsan, vermek istediğin içindir. Yani mesele kırıkları tamir etmek değil, yeniden birlikte hasarsız bir ürün çıkarmayı hedeflemektir. Bunun da nedeni hep içi boş gururdan kaynaklanıyor. Etrafımıza ne derizler, tükürdüğümüzü yalayamazlar uçuşur kafamızda. İsteyip istemediğimizi sorgulamadan onların peşinden gideriz. Bir daha denersin. Eğer yeni ürününüzde de çatlaklar oluşuyorsa arkana bakmazsın o zaman.
Şimdi de sana gelelim Suna Hanım. Üç aydır herkesten kendini geri çektin. Ali’yi o kadar hayatının merkezine koymuştun ki onsuz bir yaşam düşünemez oldun. En büyük tehlike bu bence. Onlarla beraberken de onlarsız bir şeyler yapmalıyız ki tek kaybettiğimiz şey sevgilimiz olsun. Sen ne yaptın? Ali ile gittin her yere. Ali oldu her ortamda. Onsuz bir an bile geçirmez oldun. Yani sadece Ali’yi değil, sahip olduğun hayatı kaybettin. Besledin onun tüm egolarını. Bir süre sonra o da onsuz nefes alamayacağını düşünüp; daha fütursuz, daha özensiz davrandı ilişkinize. Şimdi ‘erkek değil mi?’ demeyin sakın. Düşünüyorum da Batu’da bana bu şekilde davransa, bu kadar hayatının merkezine oturtsa belki ben de egoma yenik düşerim. Yani kızlar sözün özü mesele kadın-erkek ilişkisi değil bence. Mesele ‘doğru erkeği’ bulmak da değil. Doğru insanla, doğru bir beraberlik inşa etmek. Aynı birlikte kurduğumuz ilişki gibi. Birbirimizi yargılamadan, beklenti kelimesini aramızdan atarak başardık biz bunu. Şu diğer masalarda oturan insanlara baksanıza bir. Şimdi erkeklere ayrı, kadınlara ayrı desek ki ‘karşı cinsle ilgili en zorlandığınız şey ne?’ diye; emin olun hepsi kendi deneyimlerine göre genelleyecekler durumu. Sonra da hayatına girmiş üç-beş kişi üzerinden tüm kadınlar ya da erkekler şöyledir, böyledir diyecekler. Ayrıca bir başkasının mutluluk formülü benimle uyuşmayabilir de. Ha, tabii ki her iki taraf için de genel geçer şeyler vardır dikkat edilmesi gereken. Saygı, sevgi, dürüstlük gibi… Ama düşünsenize bunları sadece beraber olduğumuz erkekten beklemeyiz ki. Arkadaşımızdan, çocuğumuzdan, kardeşimizden, büyüklerimizden de bekleriz. Yani hayatımızı bir başkası mahvetmiyor, biz yapıyoruz. Beraber olduğumuz kişi ne yapıyorsa biz izin verdiğimiz için değil mi?
‘’İyi diyorsun da Ayşen’in sorunu anlaşamamak değil ki? Kız yaş farkından ve karşılaşacaklarından korkuyor. Yoksa çok mutluyum diyor işte’’ diyen Melis’e;
‘’Tamam ama daha hiçbir şey net değilken ‘erkek değil mi? O şimdi baba da olmak ister’ demek nedir peki? Belki adam baba olmak istemeyecek. Yani ortada başlamış bir ilişki yok ama potansiyel türlü sorun var.’’
‘’ Uf çok uzattık ha! Salın şu erkek- kadın muhabbetlerini ya. Bu kadar ciddiyet, hayatı sorgulama yeter. Neyin şerefine içiyoruz?’’ diyen Ayşen’e, Suna’nın;
‘’Hippi Gelin’e!’’ demesiyle,
‘’Kimm?’’ diye şaşkınlıkla döndü hepsi.
‘’Şu kediye baksanıza. Diğer kedilerin arasına katılmıyor. Diğerleri masalardan iki lokma yemek koparmak için miyavlarken, o sakince geride duruyor. Kendisine uzatılan yemeği beğeniyorsa yiyor, beğenmiyorsa koklayıp gidiyor. Kendince eğleniyor da. Diğer kediler müşterilerin ayağına sürtünüyor, o ise çalgıcıların. Hayatı bir Hippi gibi özgür yaşıyor. Ona yakıştırılan kedi modeline uyum sağlamaya çalışmadan, kafasına göre takılıyor.’’

‘’Özgürlüğünden dolayı Hippi adını verdin, onu anladım da dişi olduğunu nerden biliyorsun; ‘Gelin’ neyin nesi?’’ diyen Melis’e;
‘’Şu diğer masanın altındaki iri kediyi görüyor musun? Sabahtan beri bizimkinin peşinde miyavlayıp, diğerleri yemek koklarken bu Hippi’yi kokluyordu. Bizimki de boş değil hani. Yakında ‘Gelin olmuş, gidiyorsun’ çalacak anlayacağınız’ demesiyle hepsi kahkahayla;
‘’Hippi Gelin’e’’ diye kadehlerini tokuşturmaya başlamışlardı.

Yalnız bir ara kimden olduğu anlaşılmayan; ‘yine sonu gelin olmaya bağlandı ya! Helâl olsun bize’’ sözü duyuldu.

Yorum

Serpil Savçın (doğrulanmamış) Cu, 15 Temmuz 2022 - 19:56

Kaleminize, kaleminize yön veren ruhunuza sağlık.

Dicle Seküçoğlu (doğrulanmamış) Cu, 15 Temmuz 2022 - 19:59

Kafamdan geçenler bir başkasının ağzından okurken gelen o kıkırdama :)

Aydan Demir (doğrulanmamış) Cu, 22 Temmuz 2022 - 10:05

O kadar samimi ve güzel bir anlatım vardı ki çok beğenerek okudum. Kalemine yüreğine sağlık.

benim_okudukla… (doğrulanmamış) Pt, 01 Ağustos 2022 - 22:53

Harika👏👏
Çok severek keyifle okudum..
Ne güzel saptamalar var👍 Kaleminize, yüreğinize sağlık

benim_okudukla… (doğrulanmamış) Pt, 01 Ağustos 2022 - 22:53

Harika👏👏
Çok severek keyifle okudum..
Ne güzel saptamalar var👍 Kaleminize, yüreğinize sağlık

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.