Sahil, Deniz ve Adalar

Edebiyat

Sahil, Deniz ve Adalar

-Tatil özlemi içinde olanlara

Adaların sahili olması başka ama adasız sahil bir yalnızlığı, uzaklığı, boşluğu hissettirir bende. Adaları olmayan sahilleri hep eksiklik, terk edilmişlik duyguları içinde görürüm. Nedensiz bir hüzün çöker üstüme bilemem. Sevgilerin, sevgililerin el ele tutuşmasıyla sahilin denizle kucaklaşmasında bir benzerlik kurarım sahildeki yürüyüşlerimde. Sahil deniz ve her biri bir havada yürüyen insanlar doğanın sevgili çocukları. Deniz gökyüzünün mavisine ve bulutlarına ayna olurken sahil ile dansına sadece durgun zamanlarında ara verir. İşin içine köpükler köpürmeler karışır. Sahil, yaşlılar için ömrün son demlerinde bir nefes alma, istemese de keşkeleri hatırlama, yaşadıklarının/yaşayamadıklarının hesabını yapma olurken gençler için el ele geleceği fısıldama yerleridir. Sahil coşkunun da aşkın da en güzel melodilerle dolup taştığı, taze baharların yarıştığı, kalplerin birbirine yaklaştığı bir sahnedir. Sahil yolunda yürüyenler bu sahnelerin zorunlu şahidi olmaktan da kurtulamazlar.

Dolmak, coşmak, taşmak hep hayatımın mecburiyetlerinden olmuştur. Bireyselden çok toplumsal sorunlarla dolduğumda, katıksız, maskesiz iyiliklere rastladığımda -eğer varsa- ülkemin en küçük başarılarına coştuğumda taşacağım yer sahil yolu olmaktadır. Anlamayanlara anlatmak yerine, duymayanlara hissettirme çabaları yerine sahilde yürüyüşleri seçmem boşuna değildir. Denizin sakin ve huzurlu mavisine baktığımda içimde kıpır kıpır masmavi çiçekler açar. Öyle ki denizin masmavi gözlerindeki yakamozlarda kaybolurken bedenimle birlikte ruhum da dinginleşir. Tuzlu sularla yıkanan dalgaların köpüklerinde bin bir söylemler, gizler saklandığını düşünürüm. Özellikle geceleyin ve açık havalarda sahilde yürürken denizde gördüğüm her dalganın, on sekizlerden kalma bir sevgilinin dokunuşu gibi içimi titreterek sanki bir serenat sunduğunu düşlerim. Çeşitli ağaçlarla süslenerek uzayıp giden şu sahil yolu anların yaşandığı, bazen zamanların durduğu kayıt mekanları gibidir. Zaman ötesinde de zamanın anında da sadece ben olur, etrafımda sadece beni gördüğüm zamanlar olur. Baskılanan gençliğim, vatan kurtaran, kayıp giden “gençliğim eyvah” der ve gençliğimi zihin perdemde seyreder, dalar giderim. Uzun bir dalıştan sonra da ülkem, ülkem eyvah alevleri çıkar dilimden.

Bir coğrafi kavram olarak ada tanımı bana mekanik gelir. Bunun için benzer tanımlardan da hiç hoşlanmam. Oysa ada/adalar bakmasını, hissetmesini bilenlere bir ruh taşıdığını gösterir. Adalara giden en güzel yollar denizden geçer. Vapurlar, tekneler, sandallar, gemiler ada meraklılarını ve ada sevdalılarını heyecanla taşırlar. Adalar, doğanın da sevdaların da ilhamların da gizemli yollarını anlatan eski zaman masallarını anlatıp dururlar. Kaf dağlarını da cüceler diyarını da şimdilerde haramileri de buralarda görebilirsiniz. Her ada, bir buluşma yeri olduğu kadar aynı zamanda bir kaçış yeri, sevgililerin anlamlı ve sitemkâr bakışlarında gizlenmiş olan gizlerle doludur. Romanların, öykülerin, şiirlerin hep eksik bıraktığı doğallığı da duyguları da ıssızlıklarında taşırlar. Bir adada yürüyüş yaparken nefes nefese mazi çıkagelir, diğerinde belki siz gidersiniz mazinin unutulmayan en güzel dönemlerine. Yahut hayatın gerçekleri ile adanın gerçeklerini romantik bir akşam yemeği ile tamamlarsınız. Gezip, gözlemledikten sonra adaları aynı zamanda aşkın, ilhamın, aklın maceralarının paylaşıldığı yerler olarak görüyorum. Belki sizler daha başka gizemler de keşfedebilirsiniz.

Birazcık edebiyat, birazcık şiiriyet dolaşıyorsa düşüncelerinizde “her ne var ise aşk imiş alemde” diyen şu Fuzuli de ne adammış diye içinizden geçer. İşte tam da o zaman sahilin esintisinin, sevgilinin saçlarını okşar gibi yanınızdan geçtiğini sanırsınız. Bendedenizin dalgalarıda sahilin esintisi de içimde bastırılan, uyuyan duyguları uyandırır, ilham perilerinin dokunuşları dilimin ucuna kadar gelir şiir olur, söz olur, özümden gelen öz olur. Geceleyin gökyüzü, yıldızların parıltısıyla duyguları yukarılara taşırken, ay çıktığında hepsi de onun aydınlığında gizlenirler. Sahil, deniz ve adalar, aşkın da aklın da büyülü dünyasından hep bir şeyler anlatır bana. Bir şeyler anlatır duymak isteyenlere.

Adaların sessizliği ve sakinliğinin belirli bir zaman içinde de olsa doğanın kucağında huzuru bahşettiğini yaşayarak öğrendim. Bir yanda ağaçlara vuran rüzgarların hışırtısının denizin dalgalarıyla uyum içinde dans ederken bu uyuma adımlarımın da dahil olduğunu fark ettiğim zamanlar da oldu. Sahilin kumlarının, ayaklarımın altındaki yakıcı kumların gelip geçmiş nice insanların, nice sevgililerin izlerini ve hatıralarını taşıdığını düşünmekten geri duramadım. Sonra her adımda hayatın sonsuz yolculuğuna bir adım daha yaklaştığımı hatırladım.

Artık diyebilirim ki sahil, deniz ve adaların dünyası her insanda ortak bazı duygular uyandırdığı gibi çok farklı düşünceler de çağrıştırır. Bu durum daha çok insanın kendi varoluşu, kendi duyuşu ve kendi yaşantısı ile ilgilidir. Kimileri sahilde de yürüse belki deniz ve adalar umurunda olmayabilir, kendi kurduğu dünyasında dolaşır. Kimileri de sadece adaları veya sadece denizi dünyasına katar. Ben sahili denizsiz, denizi adasız düşünemem. Sahile her çıkışımda amacım yürümektir ama gözlerimi önce denizde dinlendirir sonra hemen ilerideki, Ataol Behramoğlu’nun isimlendirdiği gibi “Benim Prens Adalarım”a bakarım.

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.