Estetik ve İdeoloji
Estetikte bir ideoloji var mı veya gerekli mi, bu iki kavramın bir arada anılması ne kadar doğru gibi bir soru sorulduğunda, hemen arkasından bazı görüşler, düşünceler ve hatta tartışmaların gelmesi doğal olarak kaçınılmazdır. Ancak bu tartışmalar içerisinde Terry Eagleton’ın çok çaplı eseri olan Estetiğin İdeolojisi(*) adındaki kitabının konuya farklı bakış açıları getirdiğini hatırlamakta fayda vardır. Bunun için bu kitaba sadece şöyle bir göz atmak yerine derinlikli ve dikkatli okunduğunda kısaca şunlar yazılabilir:
Terry Eagleton'ın Estetiğin İdeolojisi adlı kitabı 14 bölümden oluşmuş ve on yazar tarafından Türkçeye çevrilmiş.Estetik kavramının modern Avrupa düşüncesindeki rolünü ve bu kavramın ideolojik bir araç olarak nasıl kullanıldığını derinlemesine inceleyen kapsamlı bir eserdir. Türkçeye 50’ye yakın kitabı çevrilmiş olan Eagleton, kitabının girişinde eseri ile ilgili şu açıklamayı yapmıştır: “Bu kitap bir estetik tarihi değil. Bu kitapta hiç sözünü etmeden geçtiğim birçok önemli estetikçi var, ele aldığım düşünürlerin seçiminde de ilgimi öncelikle çeken her zaman onların doğrudan estetik üzerine yazdıkları metinler değildi. Bu kitap, daha çok modern Avrupa düşüncesindeki bazı merkezi sorunlara estetik kategorisi içinde bir yaklaşım sağlamak, geniş ölçekli toplumsal, siyasi ve ahlaksal sorunlara belirli bir görüş açısından ışık tutmak girişimidir” (s.15). Eagleton,kitabında estetiğin özellikle Aydınlanma dönemiyle başlayan süreçte, toplumsal ve siyasi yapıların şekillenmesinde nasıl etkili bir yer tuttuğunu irdelemektedir. Kitap, estetik kavramının, sanatın ve güzelliğin ötesinde, toplumsal iktidar ilişkileri ve ideolojik mücadelelerle nasıl iç içe geçtiğini de gösteriyor. Bu bağlamda, Eagleton’a göre estetik, kültürel üretimin hem bir destekleyicisi hem de bir eleştiricisi olarak iki yönlü bir işlev görür.
Kitap, estetik, ideoloji ve siyasi toplum arasındaki karmaşık ilişkileri de incelemektedir. Eagleton'a göre estetik kategorisi, modern sınıflı toplumların egemen ideolojisinin oluşumunda merkezi ve güçlü bir rol oynamaktadır. Estetik, tarafsız bir kavram gibi görünse de, modern sınıflı toplumların çıkarlarına ideolojik bir tutarlılık sağlar. Estetik aynı zamanda alternatif düşünme ve hissetme tarzlarını ortaya çıkararak bu toplumlara yönelik güçlü bir eleştiriye katkıda bulunur.
Eagleton, Estetiğin İdeolojisi ’nde, estetik düşüncenin tarihsel gelişimini ve dönüşümünü birçok önemli filozof ve düşünür üzerinden izler. Bu bağlamda Kant, Hegel, Schiller, Nietzsche, Freud, Adorno gibi isimlerin estetik üzerine düşünceleri detaylı bir şekilde analiz edilir. Örneğin “Freudcu özne gibi, Kantçı birey, belli bir tersine çevrilmeyle olsa da, köklü biçimde ‘yarılmış’tır: Görünüşlerin ötesindeki dünya -bilinçdışı-, Freud için, baştan sona en belirlenimli olduğumuz yerdir; ego’nun ‘fenomenal’ alanı ise, çok küçük bir miktar irade gücü sergileyebileceğimiz bir düzlemdir. Kant için maddi dünya, özneye benzer bir şey olmadığı gibi görünüşte özgürlük için konuksever de değildir; fakat böyle olsa da, maddi dünya, bir düzeyde bütünüyle kendisine ait olan, fakat bir başka düzeyde hiç kendisine ait olmayan özgür öznelerin mekanıdır” (s.115)der. Benzer analizler, estetiğin sadece bir sanat veya güzellik meselesi olmadığını, aynı zamanda toplumsal güç dinamikleri ve ideolojik çatışmalarla da doğrudan ilişkili olduğunu gösterir. Eagleton’a göre, estetik, modern burjuva toplumlarının ideolojik biçimlerini oluştururken hem bir hegemonya aracı hem de potansiyel bir eleştiri alanı sunar.
Eagleton’a göre estetik, modern burjuva toplumlarında oldukça çelişkili bir rol oynar. Estetikte çelişkiyi şu cümleleriyle vurgular: “Kant için özne, o halde, hem her yerde özgürdür hem de her yerde zincire vurulmuştur; ve bu çelişkinin toplumsal mantığının şifresini çözmek güç değildir. Sınıf toplumunda, öznenin özgürlük denemesi, karakteristik olarak yalnızca ötekilerin baskılandırılması pahasına olmaz, fakat bu denemeler, anonim, öznesiz bir neden ve etki süreci içerisine yığılıp toplanır, bu süreç, sonunda, yazgının ya da ‘ikinci doğa’nın tüm özgün ağırlığıyla öznenin karşısına çıkmaya başlayacaktır” (s.116).
Eagleton,estetiğin aynı zamanda egemen sınıfların kendi ideolojik hakimiyetlerini pekiştirmek için kullandığı bir araçtır; diğer yandan ise bu ideolojilere karşı alternatif düşünce ve direniş biçimlerinin geliştiği bir alan haline geldiğini işaret eder. Bu bağlamda, estetik kategorisi, özellikle modern Avrupa'da sınıfsal ve toplumsal iktidar mücadelesinin çekirdeğinde yer alır. Eagleton, estetiğin bu ikili rolünü, onun tarihsel gelişimi ve felsefi bağlamları üzerinden çözümlemeye çalışır.
Eagleton, özellikle 18. yüzyıldan itibaren burjuva sınıfının yükselişi ile estetik düşüncenin de nasıl değiştiğini inceler. Burjuva sınıfının yükselişi, estetik kavramlarını (örneğin güzellik, yüce, sanat eseri gibi) yeniden tanımlama ve kullanma ihtiyacı doğurmuştur. Bu yeni estetik anlayış, yalnızca sanatın ve edebiyatın alanında kalmamış, aynı zamanda siyasi ve toplumsal ideolojilerin şekillenmesinde de önemli bir yer edinmiştir. Eagleton’a göre, estetik, toplumsal düzenin sürdürülmesi için bir mekanizma olduğu kadar, bu düzenin eleştirisi için de bir araçtır.
Eagleton’a göre estetiğin modern düşüncede baskın bir rol oynamasını, kısmen kavramın değişkenliğine bağlar. Bunu da kavramın tanımındaki belirsizlikle açıklar ve ona göre “bu belirsizlik, birçokları yanında özgürlük ve yasallık, kendiliğindenlik ve zorunluluk, kendi kaderini belirleme, özerklik, tikellik ve evrensellik gibi geniş bir ilgi skalasının ortaya çıkmasına olanak verir” (s.17).
Eagleton, estetik düşüncenin temel kavramlarından biri olan "özerklik" kavramını da derinlemesine sorgular. Estetiğin özerkliği, sanatı ve estetik deneyimi, toplumsal ve politik pratiklerden bağımsız bir alan olarak gören bir anlayıştır. Eagleton, bu özerklik anlayışının burjuva ideolojisinin merkezinde yer aldığını ve sanatın toplumsal pratiklerden ayrı, "kendi için" bir alan olarak idealize edildiğini belirtir. Bu idealleştirme, sanatı, kapitalist toplumun rekabet, mülkiyet ve bireysel özgürlük gibi değerlerinden bağımsız, bir tür kutsal alan olarak sunar.
Ancak Eagleton, bu özerklik anlayışının çelişkili olduğunu vurgular. Sanatın ve estetiğin bu şekilde soyutlanması, onu egemen ideolojinin bir parçası yaparken, aynı zamanda burjuva düzenine karşı devrimci bir muhalefetin de temellerini atabilir. Estetiğin bu çelişkili yapısı, onu hem bir ideolojik araç hem de özgürlükçü bir potansiyel olarak iki uçlu bir hale getirir. Eagleton’a göre, estetiğin bu ikili doğası, modern toplumun yapısal çelişkilerini ve bu toplumun kendisiyle olan gerilimlerini anlamak için kritik bir noktadır.
“Klasik estetik tasarının tersine çevrilişiyle artık içgüdü aklı cisimleştirecektir: Hak ettiği şekilde bedensel sezgi olarak ‘estetik kılınmış’ bilinç, bir zamanlar ‘aşağı’ dürtüler tarafından yerine getirilen yaşamı sürdürücü işlevleri üstlenecektir; ve bunun sonucu, akıl ile içgüdü, irade ile zorunluluk arasındaki karşıtlığın çökertilmesi olacaktır, işte sanat bunun en yüksek prototipidir” (s. 320) diyen Eagleton’a göre estetik, sadece sanat ve güzellikle sınırlı kalmaz, aynı zamanda toplumsal ve politik yapıların da bir parçasıdır. Onun, estetiğin ideolojik işlevi üzerine yapılan bu incelemesinde, estetiğin modern sınıflı toplumların yapısında nasıl bir yer tuttuğunu ve bu toplumların gerek ve çıkarlarına nasıl hizmet ettiğini tartışır. Eagleton, estetiğin tarafsız bir alan olmadığını, aksine belirli sınıfsal ve ideolojik çıkarları yansıttığını belirtir.
Eagleton, kitabında estetiğin ideolojik işlevlerini açığa çıkararak, estetik düşüncenin Aydınlanma döneminden itibaren modern Avrupa’da nasıl şekillendiğini ve kullanıldığını gösterir. Kant'ın estetik yargı anlayışı, Hegel'in sanatı felsefi sisteminin bir parçası olarak ele alışı, Schiller'in estetik eğitim anlayışı, Nietzsche'nin estetik deneyimi en yüksek değer olarak görmesi gibi konular, Eagleton’ınbu eserindeki analizlerinde derinlemesine ele alınır. Bu düşünürler, estetik kavramlarını kullanarak toplumsal düzenin ahlaki ve politik hedeflerine ulaşmasını sağlamaya çalışmışlardır. Ancak, bu kullanım estetiği ideolojik bir araca dönüştürmüş ve eleştirel potansiyelini sınırlamıştır.
Örneğin, Kant için estetik, insan doğası ile doğa arasındaki uyumun bir simgesidir ve bu uyum, ahlaki ve politik bir uzlaşının imkânını gösterir. Hegel ise sanatı, bir toplumun ruhunu ifade eden bir araç olarak görür ve bu bağlamda sanatın rolü, toplumsal gerçekliği yansıtmak ve onu anlamlandırmaktır. Ancak, Eagleton bu yaklaşımların, estetiği ideolojik bir hegemonya aracı haline getirdiğini ve onun eleştirel potansiyelini kısıtladığını savunur.
“Tam da estetikolanın ortaya çıkışı, bu anlamda, geleneksel aklın belli bir bunalımını ve düşüncenin potansiyel olarak özgürleştirici ve ütopik bir eğilimini belirtir (s.93)” diyen Eagleton, estetiğin yalnızca bir ideoloji aracı olmadığını, aynı zamanda toplumsal eleştiri ve devrimci potansiyelin de bir aracı olabileceğini savunur. Estetik, toplumun egemen ideolojisine karşı çıkabilecek alternatif düşünce biçimlerini ve hissetme yollarını ortaya çıkarabilir. Bu bağlamda, estetik, mevcut düzenin sürdürülmesine katkıda bulunan bir ideoloji olmaktan çıkıp, bu düzenin eleştirisi ve dönüştürülmesi için bir araç haline gelir. Eagleton, bu noktada estetiğin tarihsel bağlamını ve filozofların bu bağlamdaki rolünü yeniden değerlendirir ve estetiğin, toplumsal yapıları dönüştürme potansiyelini ortaya koyar.
Eagleton’ın estetik konusundaki yaklaşımı, modern sanatın ve edebiyatın toplumsal işlevlerini yeniden düşünmemize olanak tanır. Sanat ve edebiyat, bir yandan toplumsal düzenin bir yansıması, diğer yandan da bu düzeni eleştiren ve dönüştüren bir güçtür. Eagleton, estetik düşüncenin tarihini ve felsefi gelişimini analiz ederek, bu düşüncenin hem mevcut toplumsal düzenin bir ürünü hem de bu düzene karşı bir meydan okuma olduğunu savunur.
Kısaca hatırlatılacak olursa Terry Eagleton'ın, "Estetiğin İdeolojisi", estetik kavramının tarihsel gelişimini ve ideolojik işlevini kapsamlı bir şekilde ele alıyor. Eagleton, Estetiğin İdeolojisi adındaki eserinde kısaca estetiğin modern düşünce içindeki konumuna dair derin ve kapsamlı bir eleştiri getirmiştir. Estetiği hem bir hegemonya aracı hem de bir karşı-hegemonya alanı olarak ele alarak, bu kavramın toplumsal ve ideolojik işlevlerini daha geniş bir perspektiften anlaşılmasını sağlar. Eagleton’ın diyalektik yaklaşımı, estetiğin tarihsel ve ideolojik bağlamını anlamak için önemli bir temel sağlar ve okuyucuları estetik hakkında daha derin düşünmeye teşvik eder. Estetiğin ideolojik yönleri kadar, eleştirel ve dönüştürücü potansiyelini de ortaya koyan bu eser, estetik üzerine yapılan geleneksel düşünceleri yeniden değerlendirilmesini de sağlar ve kültürel üretim ve ideolojik mücadeleler arasındaki karmaşık ilişkilerin anlaşılmasına yardımcı olur. Kitap, estetik ve ideoloji arasındaki karmaşık ilişkileri anlamak isteyen okurlar için önemli bir kaynak niteliğindedir.
_____
(*) Terry Eagleton. Estetiğin İdeolojisi.Çevirenler: Bülent Gözkan, Hakkı Hünler, Türker Armaner, Nur Ateş, Ayfer Dost, Engin Kılıç, Ela Akman, Neşe Nur Domaniç, Ayhan Çitil, Banu Kıroğlu. Doruk Y. 2010
Yeni yorum ekle