Keşfetmek Üzerine

Felsefe

Keşfetmek Üzerine
Fahri ATASOY 
________________________________________
Felsefe bir anlamda keşfetme eyleminin disipline olmuş halidir. İnsan merak eder, arar, bilmeye ve anlamaya çalışır. Bu amaçla çeşitli seyahatlere çıkar. Bu seyahatler bazen gerçekten gezerek, bazen de düşünce eylemiyle gerçekleşir. Felsefe aslında her ikisini de birleştirerek hakikati keşfetmek ister. Felsefe adeta bir keşif tutkusudur. İçinizde böyle bir tutku varsa felsefe ile çok yakınsınız demektir.

Bir formasyon eğitimi olarak felsefe okutulduğunda öğrencinin karşısına bir yığın öğrenilmesi veya ezberlenmesi gereken hazır bilgiler sunulur. Bu durum asıl felsefe ile tanışılmasını çoğu zaman engeller. Asıl felsefe meraktan kaynaklanan bilme, anlama, keşfetme tutkusudur. İnsanın en doğal halinde bu tutku vardır ve zamanla toplumsalın içinde dumura uğrar. Hatta kasıtlı olarak bastırılır ve sonuçta öldürülür. Bizim toplumumuzda biraz durum buna benzer. Merak, tutku, bilme ve anlama arzusu maalesef canlı tutulamıyor. 

Keşfetme süreci bireyden topluma geniş bir yelpazede yaşanır. Küçük bir çocuk kendisine anlatılanlar ve öğretilenler dışında bizzat keşfetmek ister. Merak eder. Önce sorular sormaya başlar. Sonra kendisi görmek ve denemek ister. Bir taraftan korkar ama diğer taraftan bir yerlere burnunu sokar, karıştırır, dener ve gözlemler. Bu durum insanın doğal halidir aslında. Sonradan değiştirilir. Her şeyi merak etmemesi, her yere burnunu sokmaması, araştırmaması öğretilir. Bir nevi öğrenilmiş çaresizlik gibidir. Böylece felsefe başlamadan engellenmiş olur. 

Felsefe, İlk Çağ’da etrafa keşfetmek için bakan bilgeler tarafından kurulmuştur. Etrafımızda dikkat çeken birçok unsur vardır. Gökyüzü ve yeryüzü arasında hayatını sürdüren insanoğlu ilk dikkat edilecek unsurlardır. Doğa filozofları adını alan bir grup bilge doğanın sırlarını keşfetmeye girişirler. İnsanlık tarihinde felsefenin, bilimin, teknolojinin gelişmesine bu girişimin etkisi büyüktür. Tarihte medeniyet yaratan her toplum bu keşifte önemli katkılar sağlamıştır. Doğanın adım adım keşfedilmesi insan türü için çok önemli bir gelişmişlik göstergesi olmuştur. Doğanın keşfi devam etmektedir. 

Çocukları geliştirmenin yolu, doğalarında zaten var olan merak ve keşif ruhunu desteklemekten, canlı tutmaktan geçer. Çocuklar doğayla tanıştıkça ve bizzat gözlemde bulundukça keşifte bulunmanın tadını alır. Keşif onların zihinlerini ve dolayısıyla düşünme yeteneklerini güçlendirir. Felsefe ve bilim adına yapılacak en güzel yatırım bu olacaktır. Doğayla baş başa kalan bir özne çok şey kazanır. Doğayı tanımakla birlikte kendisini daha iyi keşfetmeye başlar. Demek ki insan doğa içinde yaşayan bir varlık olarak keşfedilmeyi beklemektedir. 

İnsanın keşfedilmesi, gözlem ve düşüncenin insana odaklanmasına bağlıdır. İnsanın felsefenin konusu olması Sofistler ve Sokrates dönemindeki tartışmalarda görülür. İnsan tür olarak ve toplum olarak farklı özelliklere sahiptir. Doğayı yakından tanıyan birisi insanın doğadaki varlıklara benzer olan ve onlardan farklı olan yönlerini daha kolay ayırt eder. İnsanın keşfi muhtemeldir ki daha zordur. İnsanın yarattığı doğal dünyadan farklı bir dünya vardır. Bu farklı dünya en genel anlamıyla kültür ve toplum alanıdır. İnsan bir varlık türü olarak doğanın yanında bir kültür dünyası yaratmıştır.

İnsanın toplumsal hayatını yaşarken yarattığı kültür alanı muazzam bir zenginliğe ulaşmış durumdadır. Dolayısıyla merak edilecek, keşfedilecek, öğrenilecek muazzam bir miras söz konusudur. Felsefe, bilim, teknoloji, sanat, din, siyaset, mimari gibi başlıklar altında yapıp edilen o kadar çok şey vardır ki her biri zengin içerikli çalışma alanları oluşturur. Özellikle tarih, antropoloji, arkeoloji, sanat tarihi gibi alanlar eski dönemlerdeki içerikler ile ilgilenir. Diğer alanlar eski yeni arasında bağ kurarak günümüzdeki zihinsel ve sosyal gerçeklikler (varlıklar) ile meşgul olurlar. İnsanlık birikimi bu bağlamda keşfedilmesi gereken büyük bir zenginlik kaynağıdır. 
İnsanlık mirası başlığı altında karşımızda keşfedilecek alanlar vardır. Bunlar hem aktif varlık alanı hem de bilim disiplinlerine konu olan araştırma alanlarıdır. Örneğin edebiyat bunlardan birisidir. İlk sözlü destanlardan yazılı kaynaklara ve sonrasında sinema diliyle görsel sanatlara evirilen bir süreçte yaratılan eserler başlı başına keşfedilmeyi bekleyen muazzam birikimin küçük bir parçasıdır. İçine girince hiç de küçük bir parça olmadığı anlaşılır. Edebiyat eserleri dile dayandığı için aynı zamanda dünya üzerindeki farklı diller kullanan millet topluluklarıyla ilgili gerçekliği keşfetmek için kaynak niteliğindedir. 

Dünyada medeniyet kurmuş ve insanlık mirasına katkı sağlamış sayılı millet vardır. Türkler bu milletler arasında yer alırlar. Türk siyasi ve kültür tarihine bakıldığında bunun hak edilmiş bir olgu olduğu görülür. Özellikle siyasal örgütlenme yeteneği ile ele geçirdikleri coğrafyalarda inşa ettikleri eserler ve uygulamalar ile bunu tespit etmek mümkündür. Türklerin Asya’nın içlerinde bozkırda başlayan hayat mücadelesi Balkanlara ve Orta Avrupa’ya kadar uzanmıştır. Bu geniş coğrafyada ve uzun tarihi süreçte meydana gelen olaylar, eserler, başarılar, hezimetler muazzam bir miras oluşturmuştur. Türkleri tanımak, bilmek ve anlamak isterseniz bu mirası keşfetmek gerekir.    

zorbatv


İki örneğin kesişme noktasına bakacak olursak Türk edebiyatı keşfedilmeyi bekleyen bir gerçeklik alanıdır. Bunun gibi pek çok kesişme noktaları tespit edilebilir ve keşif konusu yapılabilir. Türk destanları, masalları, halk hikâyeleri, kitabeleri, menkıbeleri, bilmeceleri, romanları, tiyatroları, halk oyunları, orta oyunları, sinema filmleri gibi başlıklar halinde ele alınabilir. Yine bunlar içinden bir alan seçecek olursak örneğin masallar ilgi çekebilir. Masal üzerine çalışan bilim uzmanları keşif için kılavuz olurlar.

Günümüzde Türk halk edebiyatı çalışan yerli ve yabancı uzmanlar bu alanda kıymetli çalışmalar kaleme almışlardır. Son yıllarda dikkat çeken isim Zorbatv yazarı Yücel Feyzioğlu örnektir. Türklerin dünyada geniş coğrafyalarda yaşadığını göz önüne aldığımızda Feyzioğlu’nun Masal derlemeleri farklı bir anlam kazanmaktadır. “Feyzioğlu’nun Türklerin ilk yurtlarından hareket ederek başladığı masal çalışması Kazakistan’dan Azerbeycan’a devam eder.” Detaylı bilgiye yine sitemizdeki Doç. Dr. İlknur Tatar Kırılmış’ın yazısından (https://zorbatv.com/akademik/makaleler/yucel-feyzioglu-masallarina-genel-bakis) ulaşabilirsiniz. Bu keşif hikâyesinin romanı ise Orhan Aras’ın kaleminden Masal Avcısı (Ankara: Net Kitaplık Yayınları 2022) isimli eserde okuyabilirsiniz. 

Sanırım keşif konusunun kısa bir yazıda anlatılması oldukça zor. İnsanoğlu doğal yapısının getirdiği duyum (sensation) ve düşünme (consideration) yetenekleriyle dünyayı keşfetme imkânına sahip. Bu imkanı geliştirmek, teşvik etmek, desteklemek insanlığa katkıdır. Her toplum bundan pay aldığı oranda başarılara ulaşır. İçinde yaşadığımız dünyanın farklı boyutları vardır. Biz burada doğa ve kültür konusuna dikkat çektik. Bir başka alan ise metafiziktir. Tanrı ve Tanrısal olan varlık alanının keşfi de insanoğlunun hep ilgisini çekmiştir. Bizde tasavvuf geleneği burayla ilgili bir keşif sürecini kapsar. Dervişler ve evliyalar üzerinden yaratılan hikayelerin arka planında bu gerçeklik yatar. Yeni Platonculuğun kurucusu Plotinus’tan beri bu alanda da muazzam bir birikim mevcuttur.  

Yorum

Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Ct, 16 Temmuz 2022 - 13:42

KAVRAM KARGAŞASININ KAYNAĞI CEHALET

Felsefe ile keşfin farkı nedir?

Keşfedenlere kaşif, felsefe yapanlara filozof, devlet maaşıyla iş yapanlara da memur diyoruz.

Ehl-i Keşif denen uyduruk dini bir tabir/kavram da vardır ama sekülerizm gereği o saçmalıklara hiç girmiyoruz.

Konuk (doğrulanmamış) Pa, 17 Temmuz 2022 - 11:57

In reply to by Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış)

Felsefe sanki keşfetmenin disiplin kazandığı bir yer. Felsefenin başlangıcı Doğa Filozoflarına bağlanır. Onlara bakmak lazım. Sonrasında disiplinler ayrışmış zaten. Keşfetmenin çok yönü var.

Orkun Bayirli (doğrulanmamış) Ct, 16 Temmuz 2022 - 18:17

Merhaba hocam güzel bir yazı.
Felsefe düşünsel akıl yurutmelerimizin bir metot dahilinde yol almasıdır. Bence sorgulayan merakta yatıyor. Esen kalın

Kenan Tazefidan (doğrulanmamış) Cu, 22 Temmuz 2022 - 14:01

Beni çocukluğuma, eğitim sürecime götüren bir yazı oldu. Olaylara derslerde olduğu gibi her zaman felsefi bir çerçeve çizerek yaklaşmanız, beni çoğu kez zihinsel anlamda bir yolculuğa götürmüştür. Metinde dikkatimi çeken şu tespitleri tekrardan vurgulamak istiyorum. İlki, "Çocukları geliştirmenin yolu, doğalarında zaten var olan merak ve keşif ruhunu desteklemekten, canlı tutmaktan geçer. Çocuklar doğayla tanıştıkça ve bizzat gözlemde bulundukça keşifte bulunmanın tadını alır. Keşif onların zihinlerini ve dolayısıyla düşünme yeteneklerini güçlendirir. Felsefe ve bilim adına yapılacak en güzel yatırım bu olacaktır." Eğitimde en büyük problemin bu noktanın gözardı edilmiş olduğunu düşünüyorum. Yani havada kalan, ayakları yere basmayan bir eğitim anlayışının hakim olmasıdır. Lise yıllarımda öğretilen Biyoloji'den aklında kalanı söyle deseler. Peptit bağı, kromozomlar ve hala da ne olduklarını bilmediğim bir yığın şeyler... Fizikten yine aynı şekilde makaralar, terazi soruları ve bir takım formülle çözülen kalıplaşmış, insanı o dersten soğutan, zihnimle o dersler hakkında kısa devre yapan bilgiler. Oysa bilimlerin arkasındaki felsefi bağlantı, doğayla ve gündelik yaşamla ilişkisi anlatılsa öğrenci o derse daha çok ısınır kanaatim bu yöndedir. İkincisi de şu tespitiniz çok yerinde olmuş. "Bir formasyon eğitimi olarak felsefe okutulduğunda öğrencinin karşısına bir yığın öğrenilmesi veya ezberlenmesi gereken hazır bilgiler sunulur. Bu durum asıl felsefe ile tanışılmasını çoğu zaman engeller." Emeğinize sağlık kıymetli hocam.

Kenan Tazefidan (doğrulanmamış) Cu, 22 Temmuz 2022 - 14:24

Beni çocukluğuma, eğitim sürecime götüren bir yazı oldu. Olaylara derslerde olduğu gibi her zaman felsefi bir çerçeve çizerek yaklaşmanız, beni çoğu kez zihinsel anlamda bir yolculuğa götürmüştür. Metinde dikkatimi çeken şu tespitleri tekrardan vurgulamak istiyorum. İlki, "Çocukları geliştirmenin yolu, doğalarında zaten var olan merak ve keşif ruhunu desteklemekten, canlı tutmaktan geçer. Çocuklar doğayla tanıştıkça ve bizzat gözlemde bulundukça keşifte bulunmanın tadını alır. Keşif onların zihinlerini ve dolayısıyla düşünme yeteneklerini güçlendirir. Felsefe ve bilim adına yapılacak en güzel yatırım bu olacaktır." Eğitimde en büyük problemin bu noktanın gözardı edilmiş olduğunu düşünüyorum. Yani havada kalan, ayakları yere basmayan bir eğitim anlayışının hakim olmasıdır. Lise yıllarımda öğretilen Biyoloji'den aklında kalanı söyle deseler. Peptit bağı, kromozomlar ve hala da ne olduklarını bilmediğim bir yığın şeyler... Fizikten yine aynı şekilde makaralar, terazi soruları ve bir takım formülle çözülen kalıplaşmış, insanı o dersten soğutan, zihnimle o dersler hakkında kısa devre yapan bilgiler. Oysa bilimlerin arkasındaki felsefi bağlantı, doğayla ve gündelik yaşamla ilişkisi anlatılsa öğrenci o derse daha çok ısınır kanaatim bu yöndedir. İkincisi de şu tespitiniz çok yerinde olmuş. "Bir formasyon eğitimi olarak felsefe okutulduğunda öğrencinin karşısına bir yığın öğrenilmesi veya ezberlenmesi gereken hazır bilgiler sunulur. Bu durum asıl felsefe ile tanışılmasını çoğu zaman engeller." Emeğinize sağlık kıymetli hocam.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.