NİZAMÎ-Yİ GENCEVÎ VE HAMSE’Sİ

Makaleler

NİZAMÎ-Yİ GENCEVÎ VE HAMSE’Sİ


Prof. Dr. Nimet Yıldırım

Klasik edebiyatta bir şairin beş mesnevisinden oluşan ve “Ham-se” adıyla bilinen türün kurucusu olarak kabul edilen büyük bil-ge Nizamî-yi Gencevî, 1141-1145 yılları arasında Gence'de doğ-du, iyi bir eğitim gördü, dil ve edebiyat yanında astronomi, felse-fe, coğrafya, tıp ve matematik okudu, musikiye ilgi duydu, Farsça ve Arapça’dan başka Pehlevîce, Süryanice, İbranice, Ermenice ve Gürcüce gibi dilleri de öğrendi.

Nizamî bir saray şairi değildi. Hükümdarlar, emirler ve eşrafın yakın çevresinde bulunmak yerine mütevazi bir hayatı tercih etti, böylece hem halk ve yöneticilerden hem de şairlerden saygı gör-dü. Eserlerinde sadece “Nizamî” mahlasını kullanmış olan Ni-zamî, sözün değerini düşüren alçak kişilere, zenginlik ve şöhret uğruna herkese methiye yazanları nefretle anar. Devrin bazı hü-kümdarlarının zayıflıklarını, eğlencelerle gün geçirdiklerini, hal-kı olmaz musibetlere düşürdüklerini, köyleri, şehirleri yoksul bı-rakarak harabeye çevirdikerini… dillendirir,  bunları gördükçe, düşündükçe şairin öfkesi kabarır, söz kılıcını çekip bunlara karşı saldırıya geçer.
Nizamî, karakteri itibariyle her zaman, her yerde sanat ve güzel-lik aramış, tavus kuşunun renklerine bakmış, kimsede kusur aramamıştır. Bilge şair, eşsiz şiirlerinde, hikâyelerde olduğu gibi, ortaçağ toplumlarının çirkinliklerini göstermekle beraber, aydın-lık ve takdire layık yönlerini de görmüş ve yansıtmıştır. Nizamî  yaratıcılığının büyük önemi de işte bunda, hayatı tezat bir şekilde göstermesindedir. Şair "Sırlar Hazinesi"nde devrin geniş manzara-sını yaratmış, birbirinden farklı konulardan söz etmiş, efsanevi, tarihi şahsiyetlerle birlikte çağdaşı, yaşadığı devrin sıradan in-sanlarına kadar herkes burada yansıtılmıştır.

Peygamberler, şahlar, halifeler, din adamları, köylüler, kerpiç ke-senler, yaşlı kadınlar, serseri şehir gençleri, çocuklar, vergi me-murları, hırsızlar, saraylılar, Yahudi, Ateşperest, Müslüman, Hristiyanlar, hizmetçiler, Sufiler, zengin şehirliler Nizamî  man-zumesindeki insanların genel ve kısa listesi böyledir. Adem’den başlayarak çağdaşlarına kadar insanlığı bütün geçmişi, bugünü ve yarını ile yansıtmaya çalışan şair, insanı yaşadığı tabiattan, canlı ve cansız âlemden soyutlanmış şekilde değil, onunla birlikte betimler. 
Nizamî,  kendinden önceki şairlerle karşılaştırıldığında; şiiri öyle bir yüksekliğe çıkarmıştır ki, sonradan gelen sanatkârlar artık ondan yükseğe çıkma hülyasına kapılmamış, onun yolu ile git-meyi, ona benzemeyi, onun öğrencisi olmayı kendileri için gurur saymışlardır.
Nizamî’nin günümüze kadar gelen tek eseri Hamse'sidir. “Penc Genc” adıyla da bilinen ve yaklaşık 35.000 beyitlik eserin otuz beş-kırk yılda tamamlandığı kabul edilir. 
Hamse'de yer alan mesneviler şunlardır: 

1. Mahzen ü’l-esrâr
Tasavvuf ve ahlak konulu bir mesnevi olarak Gazneli Senaî’nin Hadîkatü'l-hakika adlı tasavvufî mesnevisi örnek alınarak yazılmış-tır. Ancak onun bu eseri, içeriği, insani değerler, düşünceler ve sanatkârlık açısından değerlendirildiğinde Senaî’nin şiirinden daha üst makamdadır. Nizamî 'nin ilk büyük hacimli eseri "Sırlar Hazinesi" manzumesidir. Yakın ve Orta Şark edebiyatında di-daktik manzume türünün en kıymetli numunesi olan bu eser üs-tün yetenekli şairin yaratıcılığında epik şiir sahasında ilk kalem tecrübesi idi.
Sırlar Hazinesi, gerçekte, Nizamî 'nin yaratıcılık manifestosudur. "Sırlar Hazinesi" hayatın ayrı ayrı alanlarını kapsayan, toplumun çeşitli tabakalarının rengârenk resimlerini yansıtan, düşünceler, idealler ve kanaatler ifade eden bir eserdir. 
Özge yazan sözleri borç etmedim
Her neyi könlüm dedi: “De” men dedim

Yoxsulun onda yeri var, hem şahın
Sırlarının heznesidir Allah’ın
Bilge şair Sırlar Hazinesi’nde didaktik türden başarıyla yararlanıp, okuyucu ile lirik monologlarla sohbet ediyor, onu düşündüren, rahatsız eden problemlere dokunuyor, bütün hallerde orta asırla-rın katı karanlığı içerisinden ışığa, gerçeğe ve iyiliğe sesleniyor.
Sırlar Hazinesi, Giriş; 20 makale ve bu makaleleri epik portrelerle yansıtan 20 hikâyeden oluşur.
"Sırlar Hazinesi” zengin içerikli, yüksek sanatkârlıkla yazılmış bir eserdir. Azerbaycan edebiyatının kıymetli bir abidesi olan bu eserin önemi, insanlığın aydınlık sabahına açılmasında, sıradan insanlara muhabbetle dolu olmasındadır.
Sırlar Hazinesi şu beyitlerle başlar:
Ey bütün varlıklara bu dünyada can veren
Güçsüz toprağa bile kanat veren, kan veren!

Bayrağının altında oturmuş bütün cihan
Sen kendinden yarandın, biz senin celalından

Varlığında görünmez ne suret, ne de terkip
Kimseye benzemezsin, de kim sana benzeyip?

Dönmez, değişmez varlık bulunursa o, sensin
Ölmemiş, ölmeyecek kudret varsa, o, sensin


Daha eserin girişinde şiir ve sanat konularına dikkatleri yönelten şair sözün yaratılışı, insan hayatındaki rolü, değeri hakkında de-rin sohbetler açar. Ona göre söz; yaratılışın en güzeli, ilk güzeli-dir. Kalem yazmaya başlayalıdan beri dünya gözünü sözle açar. Söz insanın canı, beden ise onun makamıdır. Bayraklar bile söz kadar egemen olamazlar, gerçek egemendir söz.


İlk defa kımıldarken sözden güç aldı kalem
Sözden doğuldu ilk harf şahittir bütün âlem

Halvet perdesini ki kaldırdılar, attılar
Önce söz cilvelendi. Sözden can yarattılar

Sözden bir ses, bir nefes gelmemiş inan mene
Can girmedi balçıktan helak olan bedene

O günden ki, kalemle kâğıt çattı şerefe
Cihan açtı gözünü, sözü gördü ilk defe

Yerinde dünya donardı sözsüz, olmasa söz
Ne kadar söz dediler, yine eksilmedi söz

Söz  canımızdır. Aşkın lügatine baksana! 
Biz sözüz, gövdemizse yalnız harabehane! 

Yalnız kalem gücüyle düşünceler saklanır
Mısra, söz kuşlarının kanadına bağlanır

Bu sonsuz âlemde ki, hem tazedir, hem köhne
Kılı kırk yerden yaran sözden keskin ne var, ne?

Düşüncenin evveli, rakamın, sayı sonu
Yalnız sözdür, yalnız söz, aklında sakla bunu

Tacidarlar özü de taç söylemişler söze
Vasifler vasfeylemiş, durup sözle göz-göze

Kâh sözün bayrağını çekerler elden ele
Kâh kalemin yazdığı saçar dünyaya şule

Bayrağını en uzak ellere diken de söz
Kalem ile en yeni iklimler açan da söz

Bomboş fikre, hayale teslim olan keslere
İlham yüz göstermiş mi acep bari bir kere?

Biz ki gözlerimizi söze dikmişiz artık
Ölsek, sözle ölürüz, kalsak, sözle kalırız 

Damarları donanlar sözde bulur ateş, köz 
Bağrı yananlar için dirilik suyudur söz
Sözdür berbat âlemin abat kalan köşesi
Bu felek sofrasının en tatlı azukesi! 

Söz bayrak takan yerde harf ile dil muzaffer
Dilin, nutkun kudreti olur sözle müyesser

Söz ile keşfetmişler her kuralı, her yönü
Hem tabiat mülkünü, hem şeriat mührünü

Maden söz ve altını teklif etmiş sarrafa
Sarraf terazisinde söz altından çok paha!

Taze söz, köhne altın hangi hâkim kesilir?
Söz nere, altın nere? Bunu söz doğan bilir!

Öz kuvvetiyle gider söz ulağı gevşemez
Söz kaldıran dağları kimse kaldırabilmez

Söz gümüşü yanında kara topraktır dirhem
Altın hangi ittir ki, onu söze eş bilem? 

Kimse eğleşebilmez sözden yukarı katta 
Devletimiz, mülkümüz yalnız sözdür hayatta

Sözden habersiz kalır gönülden habersizler
Sözün yorumu sözden daha şuh, daha dilber

Ne kadar ki cihan var, sözün coşsun koy sesi
 Koy sözle tazelensin Nizamî 'nin nefesi

2. HÜSREV Ü ŞÎRÎN
Hüsrev ü Şîrîn adlı eserde Sasanî Hükümdarı Hüsrev Pervîz ile  Şirin’in aşk hikâyesi anlatılır. Güçlü aşk duygularının tahliliyle bir çeşit aşk romanı haline getirilen mesnevi daha sonra benzerle-rinin yazılacağı bir edebî tür oluşturmuştur. Nizamî  dünyayı ve zamanı feth etmek için Hüsrev ü Şîrîn’i yazmış, eseri bitirdiğinde de “Hiç kimse güzellerin yüzüne böyle güzel bir ben konduramamıştır” der. Nizamî  kendi ifadesiyle: “bu eseriyle göklerin ayaklarını öpmeğe hazır olduğu bir güzel” yaratmıştır. 
Hüsrev ü Şîrîn, Azerbaycan Atabeklerinden Şemseddin Muham-med Cihan Pehlivan’ın şairden aşk konulu bir eser yazması üze-rine 1177 yılında kaleme almıştır. Nizamî ’nin şiirlerinde ve özel-likle bu eserinde en öne çıkan değer aşktır. O, aşkı sadece insanla sınırlamaz, bütün evrene egemen olarak görür. 
Göyün mehrabıdır eşk adlı gudret
Yer aşkın torpağından taptı gıymet

Kim eşke yad ise artık solupdur
Onun yüz canı da lsa ölüpdür

Cihanda cezbeden başka ne iş var
Hekimler bu işe eşk ad koyuplar

Bu destene girişdim eşk ile men
Cihan doldu tamam eşkin sesinden
Nizamî ’nin aşk konulu bir kitap yazmak isteğinde Hüsrev ve Şi-rin hikayesini seçemsinde en büyük etken Firdevsi ve onun Şah-namesi olmuştur. Nizamî ’den önce Katran-i Tebrizi’nin şiirlerinde de bu iki aşk kaharamanın adları geçmektedir. Aynı zamanda Nizamî, Şirin’in Berdeli bir Türk kızı olduğunu bildiğinden bu konuyu seçmiştir. 
Eseri kaleme alırken elbette kendisinden önceki ulu şairlerin eser-lerinden yararlanmış, ancak Hüsrev ve Şirin baştan aşağı onun şa-irsel hayal gücünün, yüksek düşünce yetisinin eseridir. Eserdeki bütün tipler özenle yaratılmıştır. Her tip onun erdemli insan ve aşk dolu yürek taşıyan insan tiplemesinin simgesidir. 

3. LEYLÂ VÜ MECNÛN
Konusunu Arap kültüründen almakla birlikte kahramanları İranlı kimliğine büründüren Nizamî üslûbu, kurgulaması ve ifadesiyle en başarılı eserini ortaya koymuştur. 

4. HEFT PEYKER/BEHRÂMNÂME
Eserde Sasanî Hükümdarı Behrâm-ı Gûr’un av eğlenceleri, evlilik hayatı ve yedi eşinin kendisine anlattığı hikâyeler konu edilir. Şa-irin hikâye anlatmadaki ustalığı ve geniş hayal gücü bu mesnevi-de âdeta doruğa ulaşır. 
5. İSKENDERNÂME 
İskendernâme, Firdevsî’nin Şahnâme’siyle aynı vezninde, bağımsız bir kitap halindeki ilk ve en ünlü İskendernâme’dir. 1201 yılında tamamlanan İskendernâme; Şerefnâme (6.837 dize)” ve “İkbalnâme (3.684 dize)” olmak üzere toplam “10.521 dize”den ve iki bölüm-den oluşmaktadır. İskender hikayesinin yarısı birinde, diğer yarı-sı da ikincisinde anlatılır. Şairin kasideler ve gazellerden oluşan divanı ile beş ünlü mesnevisi vardır. Bunlardan bir tanesi Penc Genc adıyla da bilinen İskendernâme’dir. 
İskender’i konu alan en önemli eserlerden biri, aynı zamanda kendisinden sonra yazılan İskendernâme türü önemli eserlerin ya-zılmasında da derin etkisi bulunan Genceli büyük şair Ni-zamî’nin VI./XII. yüzyılda kaleme aldığı İskendernâme’dir. 

Nizamî , Firdevsî’den sonra yaşamış ve onun etkisinde kalmış olarak onun tarzında mesnevi söyleyen, bu konuda da alabildiği-ne başarılı olan yetenekli bir sanatkar ve usta ilk şairdir. Ancak mesnevilerinde Firdevsî’nin bakış açısından önemli ölçüde farklı değerlendirmelerde bulunmaktadır. Nizamî, İskender hakkında-ki yaygın anlatıları bir araya toplayarak bağımsız bir İsken-dernâme yazan ilk şair olarak kabul edilir. Bu öneminden olsa ge-rek kendisinden sonra İskendernâme yazan Fars ve Türk şairler hep onun bu ünlü eserini örnek almışlardır. 

Gerçekte onun İskendernâme’si onu antik dünyadaki egemenliklere çekip götüren, bir “medine-yi fazıla” arayıp bulma uğruna son çabalarını sarf ettiği ve sonunda da bu arzuladığı şehri eşitlik, özgürlük ve kardeşlik temelleri üzerine yükselttiği son çalışmala-rından biridir.

Nizamî-yi Gencevî’nin İskendernâme’sinde İskender sadece, “Darâ’nın kızıyla evlenen, onun ülkesini ele geçirip İran toprakla-rına da egemen olan, ateşkedeleri yıkıp yakan, bütün dünyayı gezen, karanlıklar ülkesine giden, hayat suyunu arayan bir ülke-ler fatihi değil aynı zamanda bir peygamber ve Zülkarneyn’dir. Nizamî’ye göre İskender; Kabe’ye gider, hac görevini yerine geti-rir. Filozoflar, bilge ve zahit kişiliklerle konuşur, tartışır. Önemli eserlerin kendi diline çevrilmesi ve okunması için destekler sağ-lar.
Dünyayı gezer, her gördüğünden ders çıkartır. Ölümünden önce annesine çok önemli ve etkili öğütler verir.” Böylece Nizamî-yi Gencevî, İskender’in kişiliğinde olağanüstü bir yeti ve çabayla eşine rastlanamayacak bir hayal gücüyle hocası Aristo’nun yap-mak istediğini başarır ve onun evreni gezip görmüş bir bilge kişi-liğiyle, neredeyse bütün dünyayı fetheden ve zaferden zafere ko-şan ünlü hükümdar ve kumandan kimliğini bir tek kişilikte bir-leştirir. Savaşçı bir kumandan aynı zamanda hikmetin tadını al-mış, bu bilgeliği hükümdarlığına yansımış bir kişilik ortaya çıka-rır. 
 

Şerefnâme 
Nizamî-yi Gencevî, “Şerefnâme-yi Sikenderî”, “Şerefnâme-yi Hus-revân”, “İskendernâme”, “İskendernâme-yi Berrî” adlarıyla da bilinen Şerefnâme’yi Azerbaycan atabeklerinden Cihan Pehlivan adına 1196 yılından sonra kaleme almış ve kendisine sunmuştur. 
Şerefnâme’de İskender: bu eserde İskender güçlü bir hükümdar, yiğit bir dünya fatihi, zulme ve haksızlığa uğramış kesimlerin hamisi, bilge ve filozof bir kişiliktir. Nizamî-yi Gencevî, İsken-dernâme’sinde insanoğlunun gelişim evrelerini bir bir ele alarak mükemmel bir örgü içerisinde yorumlamakta, daha da ileri adımlar atarak son hedefe erişmektedir. Ona göre İskender İran geleneğindeki ideal hükümdar değil, eflatun şehrinin ideal hü-kümdarıdır. Burada gerçek İskender, İkbâlnâme’de ise başka bir İskender; ideallerdeki İskender, efsanelerle karışık anlatımlardaki İskender ele alınmakta, İskender bütün arzularına erişmiş, dünya fatihi bir kişiliğin ötesinde, bilge, hekim ve peygamber gibi bir tip olarak karşımıza çakmaktadır. 
İkbâlnâme

Nizamî’nin İskendernâme’sinin ikinci bölümü olan “Hirednâme”, Hi-rednâme-yi İskenderî”, “İkbâlnâme-yi Sikenderî” ve “İskendernâme-yi Bahrî” adlarıyla da bilinen İkbâlnâme’de; İskender zaferden zafere koşan, ülkeler fetheden bir hükümdar olma sınırlarını ötesine ta-şınarak bilge, filozof ve peygamber bir kişilik olarak nitelenir. Bu eserde İskender’in sufiliği ve ahlakî özellikleri öne çıkmaktadır. 
Nizamî’nin İskendernâme’sinin önemli bir diğer özelliği de şairin yaratıcılığını gösteren ve kendine özgü olarak Şerefnâme’nin ba-şında birtakım sakinameler, İkbalnâme’nin başında da bazı mu-ğanninameler yazmış olmasıdır.   
Allahım sensin kulun elinden tutan
Kul kaçınılmaz olarak Allah’a muhtaçtır


O bahçede yerimizi güzelleştir
Düşüncelerimizden çirkinlikleri yok et

Ne ben ne de başkaları çareyi bilmeyiz
Sen biliyorsun, bildiğin gibi yap yeter

Ben kendimde o cesareti bulamıyorum ki
    Sana: “Bana şunu bunu ver” diyeyim    

Senin, yolunda hiçbir şeye ihtiyacın yok
Herkes senin kapına muhtaç!

Nizamî-yi Gencevî’nin Hamse’si ve özellikle de İskendernâme’si kendisinden sonra öylesine ilgi gördü ve beğenildi ki; yüzyıllar sonra bile birçok şair bu eseri kaleme aldıkları bu konudaki man-zumelerin örneği olarak kabul etti ve yararlandılar. Ancak Ni-zamî’den sonra hiçbir şair onun İskendernâme’si kapsamında ve o büyüklükte bir eser yazamadı. Bazı şairler de İskendernâme’sini örnek alıp, ondan esinlenerek İskender hakkında değil de başka önemli kişilikler hakkında İskendernâmeler yazdılar. 

Kaynakça
Ethé, Hermann, Târîh-i Edebiyyât-i Fârsî (çev. Sâdık Rızazâde-yi Şafak), Tahran 2536 şş. 
Hanaway, William L., “Eskandar-Nāma”, www.iranicaonline.org.
Kanar, Mehmet, “Nizamî-yi Gencevî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi/DİA, XXXIIII.
Keyvanî, Mecdüddîn, “İskender”, Dânişnâme-yi İrân (ed. Kâzım Musevî-yi Bojnordî) Tahran 1389 hş., I-III.
Keyvanî, Mecdüddîn, “İskendernâme”, Dâ’iretu’l-ma‘ârif-i Bo-zorg-i İslâmî/DMBİ, VIII.
Nizamî-yi Gencevî, İskendername (yay. Hamid Rızâ Mecdabadî), Tahran 1390 hş.
Nizamî-yi Gencevî, Kulliyât-i Hamse-yi Hekîm Nizamî-yi Gen-cevî (yay. Vehîd-i Destgirdî), Tahran 1363 hş.
Nizamî-yi Gencevî, Şerefnâme (yay. Vehîd-i Destgirdî), Tahran 1388 hş., İntişarât-i Hermes.
Safâ, Zebihullâh, Târîh-i Edebiyyât Der Îrân, Tahran 1371 hş. I-V, İntişarât-i Firdevs.
Servetiyân Behrûz, İskender Der Azerbaycan Bâ Nigahî Be Şeref-nâme-yi Nizamî, Ferheng u Huner, sayı: 29 (Tahran 1380 hş.), s. 49-51.
Zerrînkûb, Abdulhuseyn, Hikâyet Hemçonân Bakî, Tahran 1376 hş.


 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.