Deprem ve Toplum İlişkisini Nasıl Analiz Edebiliriz?
Fahri Atasoy
Bu yazı, deprem ve toplum ilişkisini analiz edebilmek için bir yol arama denemesidir. Konuya “deprem nedir ve nasıl bir doğa olayıdır” sorusuyla başlayacak olursak, geniş bir bilgi alanına ulaşırız. Doğada olup bitenleri anlama çabası bizi felsefenin doğduğu döneme götürür. Antik Yunan döneminde ilk felsefe girişimi doğa filozofları adı verilen bilgeler ile başlar. Bunların girişimleri sonradan bilim halinde yeni bir form kazanmış ve fizik, kimya, biyoloji, astronomi, jeoloji gibi doğa bilimleri doğmuştur. Deprem artık Yeni Çağ’da jeoloji biliminin açıklamayı başardığı bir bilimsel olgudur. O zamana kadar deprem ile karşılaşan insanların doğa üstü güçlere dayanan korku dolu açıklamaları anlamını kaybetmiştir. Üzerinde yaşadığımız yerkürenin yapısı gereği meydana gelen doğa olayları bilimsel yollarla açıklanabilir hale gelmiştir. Modern bilimi anlayamayan toplumlarda ise eski zihniyetlere dayalı tevatürler ilgi görmeye devam etmiştir.
Deprem bir doğa olayı olduğuna göre hayatımızdan eksik olamayacak demektir. Depremin meydana gelmesi yeryüzünün bazı bölgelerinde jeolojik oluşumlara bağlı olarak risk oranlarını oluşturuyor. Üzerinde yaşadığımız Anadolu yarımadası, yerkürenin eski kıtalarının kesişme noktasında olduğu için yüksek riskli bölge konumunda olduğunu jeologlar ve deprembilimciler bildiriyorlar. Zaten Anadolu coğrafyasında deprem her daim kendisini hatırlatmaktadır. 1939 Erzincan, 1999 Gölcük-Sakarya ve son olarak 2023 yılının 6 Şubat günü 10 ili içine alan ve aynı günde 2 büyük deprem en yıkıcıları olarak tarihe geçmiş oldu. Bu deprem sınavlarında başarılı olamadığımız ortada. Bunun sebepleri üzerine düşünmek ve analizler yapmak gerekir.
Depreme karşı toplumun çok duyarlı bir zihniyete sahip olmadığını gözlemliyoruz. Türk toplumunun zihniyet yapısını oluşturan en önemli temelin belli bir dini yorumdan kaynaklandığını Prof. Dr. Sabri F. Ülgener Hoca çalışmalarında göstermişti. “Bir lokma bir hırka” ifadesiyle özetlenen zihniyet, bu dünyadan elini eteğini çekmiş dervişlerin dünyasını gösterir. Tarihi süreçte toplumun çoğunluğunun da bu zihniyete teslim olduğunu kabul etmemiz lazım. Fakat zihniyeti etkileyecek gelişmeler modernleşmeyle birlikte başlar. Avrupa’da Katolik Kilisesi egemenliğine karşı verilen mücadeleyle ortaya çıkan modernleşme, insan aklını ve bilimi öne çıkartmıştır. Bizim modernleşmemiz ise bir zorunluluk olarak yenilikler yapmak bağlamında başlamıştır. Maalesef modern bir zihniyet geliştirilememiştir. Bu bağlamda akıl, bilim, teknoloji, sistem, standart, ölçü gibi modern değerler pek anlaşılabilmiş değildir. Bizim problemli modernleşmemiz önümüzdeki en büyük handikaplardan birisidir. Deprem ile toplum ilişkisinde de bunu görmek mümkündür. Bir zihniyet yansıması. Burası analiz edilmesi gereken önemli bir noktadır.
Modern adı verilen toplumlar merkeze insanın aklını ve gücünü koyarlar. Modernleşmenin öncü filozoflarından Francis Bacon, insan bilgiye sahip oldukça doğaya egemen olabilir diyerek yol göstermiştir. Bu yoldan ilerleyen Avrupalılar kısa zamanda doğayı keşfetmeye, bilim yoluyla çözümlemeye ve elde ettikleri bilgilerden faydalanmaya başlamışlardır. Doğanın sırlarını çözerseniz o bilgilerle insanlığa faydalı işler yaparsınız. Aslında bu süreç eskiden beri hayatımızda vardır ama bu dönemde sistematik hale gelmiştir. Tarihte iz bırakmış medeniyetlerin her biri tecrübi bilgiyle pek çok şaheser üretmiştir. Şimdi ise bilim bağımsız hale gelmiş ve alt dallarıyla birlikte sistematik şekilde insanlığa hizmet sunmaktadır. 18. Yüzyılın Sanayi Devrimi ve sonrasında hızlanan teknolojik icatlar bunu gösterir. Avrupa’da bunlar yaşanırken bizim durumumuza bakacak olursak bilim ve akıl ile ilişkimiz son derece problemli bir hale düşmüş olduğu görülür. Yaklaşık iki asırdır bu düştüğümüz yerden çıkmaya çalışsak da henüz başarılı olamadığımız büyük depremlerde tekrar tekrar ortaya çıkmaktadır.
Deprem bir doğa olayı, yaşadığımız şehirlerin yıkılması ve insanların ölmesi bir sonuç. Bilim ve akıl devrede olsa önlem geliştirirsiniz ve kayıpları önlersiniz. Sözde ülkemizdeki modernleşmeyle birlikte biz de artık bilimsel bilgileri kullanıyoruz. Zayiatlar çok olduğuna göre ortada büyük bir problem var demek ki. Ya bilimi anlamıyoruz ya önem vermiyoruz ya da -mış gibi yapıyoruz. Deprem karşısında her seferinde şaşkınlık geçirmemizin sebeplerini burada aramak gerekir. Daha doğrusu analiz edilmesi gereken önemli başlıklardan birisi bilim ile ilişkimiz. Bilime karşı tavrımız sadece depremi ilgilendirmiyor, aynı zamanda pek çok alanda sorunlara yol açıyor. Okurlarımızın ilgisini çekerse konuyla ilgili bir yazımızın linkini de burada paylaşalım. “Bir sosyal kurum olarak üniversite ve bilim zihniyeti” (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/610388) makalemizde dile getirmeye çalıştığımız konu maalesef üniversitede bile bilim zihniyeti yerli yerine oturmuş değil.
Depremin zamanını ve yerini henüz önceden tahmin etme bilgisine sahip değiliz. Peki nasıl önlem alacağız. İçinde bulunduğumuz duruma ve elimizdeki bilgilere dayanarak çok sağlam önlemler alabiliriz. Önlem almak için aklımızı en iyi şekilde kullanabilmemiz gerekir. Max Weber’in rasyonalizasyon kavramını kullanarak modernleşmeyi açıklamasına benzer şekilde akılcı sistemler geliştirmek pek çok problemlerimizi çözer. Depremden zarar görmemek için yapmamız gereken de bu olsa gerek. Bunu söylemek çok kolay ama ülkemizde uygulamasının ne kadar zor olduğunu gördüğümüzde analiz edilmesi gereken yeni bir odak noktası daha yakalamış oluyoruz. Burayı biraz açacak olursak sanırım birkaç ciltlik kitap yazmak gerekir ama yine de kısa kısa değinelim.
Jeoloji alanında kaliteli bilim insanları yetiştirdiğimiz ortada. Onları ortada bırakmasaydık ve biraz dinleseydik deprem tehlikesi olan bölgelerde ona göre kentleşme politikası uygular, ona göre yapılar kurdururduk. Biz yöneticisi ve halkıyla toplum olarak onları duymamayı tercih ettik. En çok oy getirecek popülist politikaları tercih edenleri alkışladık. Sulak tarım arazilerine yüksek kat ruhsatı vermek, imar affı adıyla her türlü teknik kusuru görmezden gelmek, yasa ve yönetmelikleri sadece birer kağıt parçası hükmünde bırakarak uygulamada delmek gibi bir yığın bilim, ahlak (hukuk) akıl dışılığı toplumun büyük bir kısmı görmezden gelerek destekledi. Gerçekten bilime, akla, ahlaka uyan insanların çırpınmalarının bir anlamı kalmadı. Sonuçta paraya para demeyen güç sarhoşu müteahhitlerimizin cennet köşesi, saray yavrusu gibi abuk sabuk reklamlarıyla mutlu olacağını zanneden vatanım insanları. Şimdi onların bir kısmı enkaz altında, yakınları cenazelerine ulaşmayı bile önemli görüyor. Görünürde yeterli teknik donanıma sahip olmadan yapılan binaların öldürdüğü insanlar var ve hemen suçluyu buluveriyoruz. Ama işin aslı öyle değil. Müteahhitler cinayette tetiği çekenlerdir ama en az onlar kadar suçlu ortamı hazırlayan ve hiçbir yasal önlem almayanlardır.
Yasal önlem konusunu da açmakta fayda var. Biz sözde ahlakçı toplum görürüz kendimizi ama en büyük ahlaksızlıklara çıt çıkartmayız. Avrupa Yeni Çağ’da Kilise baskısından kurtulmaya uğraşırken çözmeye çalıştığı konulardan birisi de hukuk sistemidir. Eğer sağlıklı bir toplumsal düzen kurmak istiyorsanız kimsenin duygusuna, iyi niyetine, lütfuna bağlı olmayacak bir kamu hukuku geliştirmek zorundasınız. Modern siyasal sistemin temel dayanaklarından birisi olarak hukuk insanların keyfiliğini önlemiştir. Şimdi sistemi oturmuş modern devletlerde insanlar niyetlenseler bile kural dışına çıkamazlar. Bina yaparken rüşvet verip kalitesiz ve kusurlu yapıları kimseye satamazlar. Kusurları tescillenirse o alanda faaliyet sürdüremezler. Bunu biz tarihi süreçte Ahilik sisteminde tamamen ahlak üzerinden uygulamışız ve başarmışız ama şimdi yasa ile bile yapamıyoruz. Artık Orta Çağ’da değiliz. O günlerin ahlaklı insanları yok artık. Toplumlar kalabalıklaşmış, kozmopolitleşmiş, kuralsızlaşmış ve içinde her türlü insanı barındıracak duruma gelmiştir. Dolayısıyla modern toplumda temel kurallar yasaya bağlanmazsa ve bu yasalar sıkı bir şekilde uygulanmazsa istenilen sonuç alınamaz.
Sonuç olarak konu çok çok önemli ve yönlü. Bir kısa yazıda bunları özetlemek oldukça zor. Bir ufuk turu yaparak hangi noktalarda derinliğine analiz yapabiliriz diyerek birlikte düşünmeye vesile olsun istedik. Değerli okuyucular, önemli gördüğünüz noktaları yazının altına paylaşırsanız ilerde yazımız daha geniş akademik bir yazıya dönüşebilir. Sağlıcakla kalın…
Doç.Dr. Net Kitaplık Yayınları Genel Yönetmeni
İpek Yolu Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Derneği Başkanı
Yorum
Ne yazık ki acı bir tablo ve…
Ne yazık ki acı bir tablo ve ülkemizin buz gibi gerçekleri. 400 yıl önce aynı fay hattının kırılması sonucu yerle bir olan Maraş,Antakya ve civar illerde hiç canlı kalmamış 40 bin kişi hayatını kaybetmiştir. Bu deprem konusunda jeoloji uzmanlarımız yıllardır uyardı ama ne tedbir ne iyileştirme uygulanmadı üstelik 400 yıl önce yıkılan yere yeniden şehir kurdukları halde. Maalesef ülkemizde bir çorba bir yemeğe onay bulan projeler görmezden gelemediğimiz ama çare de bulamadığımız bir gerçektir. Onca cana kıyıldı bu bir afet değil cinayet ,insanları deprem değil ihmal öldürdü. Politikamız Nasrettin Hoca misali parayı veren düdüğü çalıyor. İnsanlar enkaz altında can pazarındayken ölmeden selalarını verdirdik ve işi hemen dini ilkelere bağladık ayetlerden açıklamalar yaptık zinalar çoğaldı tanrı kurunun yanında yaşı da yaktı diyebildik bilime ters düşen yanımızla çünkü biz müslüman ülkeydik ve fetvayı da verdik depremzede bir çocuğu evlatlık aldıysak ona nikahta kıyabiliriz dedik. Pedofili zihniyetimizi tatmin ettik ama hiç hırsızlıktan kul hakkından söz etmedik hiç felaketi fırsata çeviren fahiş fiyatlarla acil ihtiyaç malzemeleri satanların ahlaksızlığı yüzüne vurmadık. Bu memleketin hazin manzarası bilim değil ilim halkı olmak yetiyor ama ilimde kendilerine göre yontuluyor. Canlar ateiste,hristiyana,yahudiye emanet edildi ama malları müslümandan koruyamadılar. Marx' a hak vermeye başlıyor insan din gerçekten afyon,fakir tesellisi. Ne yazık ki geç kalınan arama kurtarma işlemleri geç alınan kararlar ve yanlış sistemlenmiş şehircilik anlayışı geride hafızalardan silinmeyecek izler bıraktı. Türkiye ciddi bir deprem kuşağına sahip ama tedbir asla yok ,bu zihniyete sahipken nice böyle manzaralar kazınacak hafızamıza ya da bir gün biz olacağız o enkazın altında. Acı ve utanç bir arada maalesef.
Selma hanım merhaba. Deprem…
In reply to Ne yazık ki acı bir tablo ve… by Selma Pekşen (doğrulanmamış)
Selma hanım merhaba. Deprem hepimizi etkiledi. İnşallah bilimin felsefenin sesine kulak veren nesiller geleceğimizi kurtarır. Selam ve sevgiyle...
Hocam zarif üslubumuzu…
Hocam zarif üslubumuzu beğeniyorum. Sizce Müslümanlar bir ahlak problemiyle karşı karşıya mı kaldı.
Dicle merhaba. Teşekkür…
In reply to Hocam zarif üslubumuzu… by Dicle Nihan (doğrulanmamış)
Dicle merhaba. Teşekkür ederim. Burada biraz dertleşmeye çalışıyoruz. Ahlak önemli bir problem. Kimimiz doğuştan veya sığındığımız gruptan dolayı ahlaklı olduğumuzu zannediyoruz ama yanılıyoruz. Aklı başında bütün birey-kişi ahlak sınavı ile karşı karşıya. Müslümanım demek bizi kurtarmıyor. Önemli olan bizim karar vermemiz lazım. İyi olmaya çalışmamız. Selam ve sevgiyle...
Doğaya mahkum muyuz,
Doğaya mahkum muyuz? Acaba kader noktasını buraya mı bağlıyoruz. Yoksa bu arap kültürünün bizi sindiren bir dayatması mı
Nesli Candan dünyada…
In reply to Doğaya mahkum muyuz, by Nesli Candan (doğrulanmamış)
Nesli Candan dünyada yaşadığımıza göre doğa ile baş başa yaşamayı öğrenmeliyiz. Bu bir mahkumiyet değil ama zorlukları var. Aklımızla bilim yaparak doğaya bir nebze egemen olabiliyoruz. Tedbir aldığımızda deprem kimseyi öldürmüyor. Zihniyetimiz bunları idrak edemiyorsa problem doğuyor. Bazen Arap, bazen İran, bazen Çin üstümüzde etkili olabiliyor. Önemli olan bizim güçlü olmamız.
Doğaya karşı efelenen bir…
Doğaya karşı efelenen bir millet miyiz yoksa içimizdeki hırsızların sektörü rant projelerine dönüştürmesinin hazin sonucunu mu yaşamaya mahkum ediliyoruz?
Güzel bir yazı kutluyorum. …
Güzel bir yazı kutluyorum. Son yaşadıklarımız kader değil aksine cehalet ve hıyanet. Her yanımız dökülüyor. Yazık yaşam üzerinden rant hesabı yapanları hangi tanrı affeder bilemiyorum. Aklımızı başımıza devsirmeliyiz. Esenlikler dilerim
Yeni yorum ekle