Ateşi Avuçlayan Çocuklar

Edebiyat

 

Ateşi Avuçlayan Çocuklar

            1927 nüfus sayımına göre Türkiye’nin nüfusu 13.658.270’dir. 1935’e gelindiğinde %20 artışla16.200.450 olduğu görülür. Bu nüfusun 3.799.742’si şehir ve kasabalarda, 12.400.952’si köylerde yaşamaktadır.Oransal olarak verirsek nüfusun %23’ü şehir ve kasabalarda, %77’si köylerde yaşıyordu. Toplam 40 bin köy vardı. 16 bin köyün her birinde 150’den az insan yaşıyordu. Geniş Anadolu Coğrafyasında böylesine dağınık halde bulunan 40 bin köyün 35 bininde okul yoktu. Ülkenin yegane öğretmen okulu olan Kayseri-Zincidere ve Denizli Muallim Mektepleride bütçe yetersizliğinden kapatılmıştı.

            Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfus ve yerleşim ahvali, bütçe durumu böyleyken ve memlekette 35.000 okulsuz köy, okula muhtaç 2 milyon çocuk varken, siz, “Harf İnkılabı” yapacaksınız sonra da “Okulsuz köy, okumayan çocuk kalmayacak” diyeceksiniz. Buna kim inanırdı!Eğitimciler, uzmanlar hatta Amerika’dan özel getirtilen dönemin önemli Pedagogu John Dawey bile “imkânsız” diyordubu projeye.Mustafa Kemal Atatürk ve onunla aynı düşünenler ise “Köyler güzelleşmeden şehirler güzelleşemez; köyler kalkınmadan ülke kalkınamaz” diyorlardı. Atatürk de hepbuna odaklanmıştı zaten. Kalkınma köylerden başlamalıydı.

            Bütün bunlar imkânsız gibi görünse de, sonunda olmuştu işte! On yılda 8675 Köy Eğitmeni yetiştirilmiş, Anadolu’nun uzak, ıssız köylerine salınmıştı.Köyler okula, köylü çocuklar öğretmene kavuşmuştu.

Herkesin “imkânsız” dediği bu zorlu iş nasıl başarılmıştı? Ben de bunu anlatacaktım:

            Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı İsmail Hakkı Tekçe ile Mustafa Kemal Atatürk Birgün karşılaşırlar. Yine aynı konu… 

İsmail Hakkı Tekçe:

 —Paşam, askere gelen çocuklara okuma yazmayı zaten biz öğretiyoruz, onlar da köyüne gidince kardeşlerine, komşularına öğretiyorlar. Askerde Çavuş çıkan başarılı, zeki çocuklardan yararlanılabilir” der. Atatürk’ün beyninde şimşekler çakar birden!İşte “Köy Eğitmenleri” düşüncesi o gün o saat böyle bulunmuş ve böyle planlanmıştı.Durum hemen ilgili Bakanlıklara iletilir, komisyonlar kurulur, raporlar hazırlanır ve işe başlanır. Buna göre Köy Eğitmeni Kursları açılacak,bu işi yapabilecek Çavuşlar tespit edilecek,kurslarda eğitilip köylere gönderilecekti.

            İlk Köy Eğitmeni Kursu 17 Temmuz 1936’da Eskişehir-Çifteler çiftliğinde açılır, Ankara köylerinden tespit edilen 84 eğitmen adayı eğitime başlar.Öyle ki her biri bir ateş parçası! Onlara “Ateşi Avuçlayan Çocuklar” demem bundandır.On yılda 8675 Eğitmen mezun olur ve Anadolu’nun okul görmemiş, öğretmen görmemiş köylerine dağılırlar. Milyonlarca çocuğa okuma yazma öğretilir, milyonlarca köylüye Cumhuriyet, Demokrasi, yurttaşlık bilgisi aşılanır; sağlık, temizlik, modern tarım, insanca yaşam usulleri öğretilir. Böylece, yüzyıllarca kendi kabuğuna çekilmiş, ilkel yaşamın kucağına itilmiş köyler yavaş yavaş aydınlanmaya, köylüler uyanmaya başlar.  1936 -1947 yılları boyuncaAnadolu köylerinde Atatürk, Cumhuriyet, Demokrasi rüzgârı estirilir.Okuma yazma bilenlerin sayısı hızla artar.

            Ama karanlıktan beslenenlerin işine gelmez bu atılım,fazla dayanamazlar Mustafa Kemal aydınlığına! İşler tam rayına oturmuşken ülkenin her yanındaeğitmen kıyımı başlatılır.

            Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile Eğitmeni Kurslarının kurucusu, planlayıcısı sayılan İsmail Hakkı Tonguç görevden alınırlar. Şemsettin Sirer, ardından Tahsin Banguoğlu Eğitim Bakanı olur. Bin bir emekle açılan Köy Eğitmeni Kursları, bu iki Bakanın çabasıyla bir bir kapatılır. Atatürkçü, Cumhuriyetçieğitmenler görevden uzaklaştırılır. Şemsettin Sirer kıyımından sonra Banguoğlu da 340 köy okulunu kapatmış, 30.000 köylü çocuğu karanlığa itmiştir. Öncekilerden başka 1515 eğitmenin daha görevine Banguoğlu döneminde son verilir. Baskıya, zulme dayanamayan yüzlerce eğitmen istifa edip ayrılır.

            Bu yetmezmiş gibi; 1950’de Demokrat Parti iktidara gelmesiyle birlikte köy eğitmenleri üzerindeki baskılar yeniden başlar, eğitmenleri sistemli olarak görevden uzaklaştırmalar sürüp gider.1952 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı olan Tevfik İleri deöncekilerden  geri kalmaz;“Türk çocuğunu eğitmen belasından kurtaracağım! Ucuz etin yahnisi…” diyerek eğitmenleri “başbelası” sayar. Tevfik İleri döneminde baskı daha da artmıştır; 1400 köy eğitmeni daha görevinden ayrılmak zorunda kalır.

Örgütlenme ve direniş zamanıdır:

            Türkiye Eğitmenlere Derneğini, sonra da EğitmenlerSendikasını ilk kez bu eğitmenler kurmuştur.Eğitmenlerin bundan 70 yıl önce dernek kurduğunu, sendikalaştıklarını,iktidara karşı direnişegeçtiğini ve birçok kazanımlar elde ettiklerini bilen var mı?Bunca baskıdan ve Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin kıyımından kurtulan 2700 köy eğitmeni siyasi iradenin baskısına karşı koyabilmek için 1957 yılında “Köy Eğitmenleri ve Öğretmenleri Derneği’ni(Köy EĞĐT-DER)kurarak örgütlenmeye başlamış, haklarını daha etkili arayabilmek için “BEKÇİ” adlı bir de gazete çıkarmışlardır.  Köy Eğitmenleri 1966 yılında ikinci kez örgütlenerek bu kez de “Köy Eğitmenleri Sendikasını(KES) kurmuşlardır. Köy Eğitmenleri Sendikası, eğitim hizmetlerinde çalışanların sosyal ve ekonomik haklarını savunmayı, yaşam düzeyini yükseltmeyi ve çalışma koşullarını düzeltmeyi amaçlamıştır. Sevindirici olan yanı şu ki, Köy eğitmenleri sendikasının mücadelesiyle olumlu sonuçlar alınmıştır. 05 Eylül 1963 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen yasa ile eğitmenler öğretmen kadrosuna geçirilmiş ve öğretmenlerle eşit haklara sahip olmuşlardır. Ayrıca, görevinden kendi isteğiyle ayrılan eğitmenlere de görevlerine yeniden dönebilme hakkı tanınmıştır. Bütün bu olup bitenlerden sonra Eğitmenlik yasası tümüyle kaldırılmış, yurdun çeşitli bölgelerinde işlevini sürdüren Eğitmen Kursları kapatılmıştır.

            Sonuç olarak Anadolu’daki köylerin kalkınması, köylülerin aydınlanması için kendini feda eden 8675 eğitmenden artakalan 2700 eğitmen, kurdukları sendika ve sendikal mücadeleyle büyük haklar kazanmış, hepsi “öğretmen” kadrosuna geçirilmiş, “öğretmen” olarak anılmışlardır ama bu kazanımların yanında kaybettikleri ve kahroldukları bir şey vardır; zor zamanlarda ve zor koşullarda elde ettikleri “EĞİTMEN” unvanları sonra da unutulmak!..

            Evet, Türkiye Cumhuriyeti’nin en zor günlerinde imdada koşan, köylere ilk eğitim ışığını taşıyan eğitmenler unutuldular! Öğretmen Okullarıyla, Köy Enstitüleriyle ilgili yüzlerce kitap yazılmıştır; özel günlerde konferanslar, paneller, söyleşiler düzenlenir de Eğitmenlerle ilgili (küçük oylumlu kitapçıkları, broşürleri saymazsak) bir tek kitap bulunmaz, anma günlerinde eğitmenlerden hiç söz edilmez nedense!  4 Ekim Dünya Öğretmenler Günü kutlanırken, ulusal eğitim çabamıza emeği geçen tüm Eğitmenleri de saygıyla analım. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.