Enkaz Alanından Yazı Alanına
Doç. Dr. Emel Koşar
Bazı gazetelerin altı şubattaki depremlerden birkaç gün sonra enkaz altından çıkan veya yakınları enkaz altında kalan kişilerin çaresiz, üzgün, öfkeli fotoğraflarını yazarlara yorumlatmaları ve yazarların “yaralı ruhlara pansuman niyetine” kitap/podcast önermeleri “Sanatın işlevleri nelerdir?” ve “Sanatçının duruşu nasıl olmalıdır?” gibi soruları tekrar gündeme getirdi. Enkaz altında kalanların yardım isteklerinin/mesajlarının, yer bildirimlerinin ve o bölgedeki depremzedelerin ihtiyaç duydukları malzemelerin hızlı ve doğru bir şekilde sosyal medyada paylaşıldığı günlerde âdeta deprem edebiyatı yapıldı. Acının pornografisi yapıldı. Başkalarının acıları üzerine kurulan cümleler ve yapılan yorumlar, kötü zamanlamaları ve niyetleri yüzünden öfke doğurdu. Oysa sadece enkaz altında kalanların yaşam koridorlarına ve onlara yardım etmek için uzanacak ellere ihtiyaçları vardı. Çünkü o kara günlerde, deprem bölgesinde hayatta kalabilmek bile başlı başına bir sanattı.
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı günlerde, depremzedelerin fotoğraflarının ve acılarının sesi olmak için niye bu kadar acele edildi? Bu tür yayınlar için en azından bir haftalık yas süresinin bitmesini beklemek gerekmiyor muydu? Oysa hayatta kalmak/hayat kurtarmak için mücadele eden ve depremzedelere yardımcı olmaya çalışan insanların zamanla yarıştıkları bu dönemde sağduyulu olunmalıydı. Çünkü enkaz alanından yazı alanına kolay kolay geçilmez.
Arama kurtarma çalışmaları bitmeden, yardım çığlıkları dinmeden, yaralar sarılmadan depremlerin edebî muhasebesini yapmak göçük altında kalanlara, yakınlarını yitirenlere yapılmış bir saygısızlıktı ve acıları hafifletmekten ziyade arttırmaktı. Başkalarının acılarına tutunmakta ve kendi acılarını sağaltmakta usta olan (?) şairler/yazarlar bu konudaki görüşlerini açıklayacak zaman ve zemin konusunda hata yaptılar. Göçük altında kalan insanları yok saydılar. Adorno gibi sanatı bir sığınak olarak görsek de öncelikle hayata tutunmaya çalışan insanlara yardımcı olmalıydık.
Herkesin deprem bölgesiyle ilgili sorunlar/çözümler üzerine odaklanması ve duyarlı olması gerekirken bir şairin yeni çıkan şiir kitabını sosyal medyada paylaşması ve onlarca kişinin onu tebrik etmesi dayanışma ve yardımlaşma ruhunu zedeledi. Bir süre sonra mecburen gündelik hayatımıza döneceğiz, ama hiçbir şey aynı olmayacak. Mucizelere tanıklık etsek de bu depremler hâfızalarımızdan silinmeyecek. Çünkü yaralarımız onlarca yıl sarılamayacak kadar derin.
Hepimizde psikolojik travmaya sebep olan depremlerin yeni bir milat olarak kabul edilmesi gerekiyor. Çünkü depremlerin yıkıntıları dışında engellemelerle ve yasaklamalarla mücadele eden kişiler, körelmiş ruhlardan etkilenmez.
Yeni yorum ekle