Güzel Söz Söyleme Vaktidir!

Deneme

Güzel Söz Söyleme Vaktidir!


Eliz Avaroğlu

Cennet makamından şarkılar söyleyen ruhları bir celâlî/ bir cemâlîyle tutuşturan cezbeli ateşin, alazıyla göz alıp gönül çelen o aydınlık hülyasına, daha nice şairler umarsızca şevk ile dalacak ve içinde bir türlü huzur bulamadıkları kesif ve bunaltıcı gecelerinden, nurlu ve ferah nefesli güne doğmak muradıyla, buram buram kan, ümit( ümmîd) ve aşk kokan mısralarını art arda bağlayarak kaç bin yıl daha Hayy'ata sözcüklerinin hüneriyle tutunmaya çabalayacaklar kim bilir...  


Oysa bilsen ki "şairâne tatlı söz" ne aldatıcıdır; güzelliğiyle insanı büyüler ve ayartır. Hayallere yelken açmaya sevdalananları, sonsuzluğu andıran haşmetiyle, cömertçe kollarına alan bir okyanus misali kendine çeker, kavrar ve kuşatır.. Rotasız avara edeni, acemice dümene geçeni hoş görür de, büyükleneni hiç sevmez; böylesini derin bir benlik uykusuna daldırır ve nefesini hece hece tüketip hayâlini haşyetle sonlandırır...

Rengi yoktur onun; rengini  -her gün yeniden-  göklerden ödünç alır ve sükûnuna asla güven olmaz; tahammüllü sessiz bekleyişi esen ilk rüzgâra kadardır...

Ancak bir "âşık kalp"..., onun delişmen havasını dizginler ve yatıştırır...
Sadece aşka düşmüş bir kalp buna muktedirdir ki, başı aşk/ sonu aşk olan bir varlık türküsünü o koskoca manalar okyanusuna söyleye söyleye şaha kalkmış dalgaları uyutur; ürkütücü uğultuları ahengin sesine, tekinsiz sarsıntıları Huzurlu bir emniyete, belirsiz renkleri yaratanın renk 
cümbüşüne, kayboluş korkularını varoluş neşesine tahvil eder ve hayâlleri de hakikat rıhtımına ulaştırır...

Aşktan mamul "kelâm okyanusu" elbette aşık yüreklerin anayurdu olacaktır...
Ve elbette, ancak aşk simyasıyla yoğrulmuş bedenlerin lâtif boyunları ile yükseklerde dinlenen ağrısız başları, onun katman katman derinliklerinde gizlenmekte olan inci ve mercan hazinelerini bulacak ve güzelliklerine güzellik katmak için başlarına- boyunlarına bu nadide süsleri takacaktır...

O emsalsiz hazinelerdir ki -âlemde ilk varlık vücuda geldiğinden beri- kelâmın Hakk'ını verecek, kudretini bilecek, hikmetini sezecek, adaletinden şüphe etmeyecek, onu irfan zarafetiyle işleyecek, varlığında Varlığından izler sürecek olan o biricik Şair-i Azam'ı için sabırla saklanmaktadır...

Bütün bu olanları sana neden mi anlatıyorum?

Sende de varsa aşka iptilâlık ve her fırsatta ancak  sözcüklerden damıtmaktaysan ruhunun gıdasını, -çekinmeden, korkmadan- bir an evvel sen de kendi cümlelerini yaz, şiirlerini söyle ve Hayy'attaki sesini keşfet diye....Cümlelerin acemi, şiirlerin vezinsiz ve sesin de ahenksiz olsa başta ne fark eder? Ne'ye dönüşeceğini henüz bilmediğin bir tohumun, can suyuyla patlayıp güne doğru serpildikçe dönen başı kadar olacaktır ancak sendeleyip bocalayışın... Hele bir alış kendi sesine...Yüzleş içinde biriktirdiklerinle... Önce biraz katlan küflü matemlerinin yaslı şiirlerine; dinle, anla, sar ve sarmala onları, sindir içine ve sonra, - hiç acele etmeden, sakince-,  üzerinde çöreklenmiş sabahsız kara geceyi yepyeni bir güne döndür içinde...

Hayy'atın henüz yazmadığın şiirindir senin...
Sözün kendisi de, sahibi de, dileği de, sanatı da sensin...
Gel vazgeç artık, yorgun ilham perisinin yaptığı söz sihriyle efsunlanıp kendini hepten unutmuş şairlerin mısralarından dökülen hayâl kırıntılarıyla avunmaktan...

Gir kelâmın okyanusuna, al abdestini....Ser Hakk'kât yoluna varlığının ipek seccadesini ve kapan mübarek ruh secdesine, sür ona alnının sebat terini... 

Bu sonsuzluk okyanusunda, ‘hep ile hiç'in tam ortasında,  şaşmayan denge rotasında, ancak insandan doğan güzel bir söz söylemenin tam vaktidir şimdi....
 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.