Kader Değil Keder

Deneme

Kader Değil Keder

Simay Özlü Diniz 


Felaketler maalesef küresel bir gerçek. Her an umulmadık bir zamanda yangın, sel, deprem, fırtına, salgın hastalık, savaş, nükleer patlama, biyolojik silah veya terörist saldırılarla karşılaşabiliriz. Ulrich Beck’in (1986) “Risk Toplumu” kitabında anlattığı üzere bireyler artık modernleşen dünyada artan ekonomik, ekolojik ve biyolojik tehditlerle mücadele etmekte ve bu yüzden bireylerin yaşam memnuniyetleri düşmektedir. İklim değişikliği, ekonomik güvencesizlik, salgın hastalıklar, savaş potansiyeli bireyler üzerinde büyük bir baskı yaratmaktadır. Bu risk ortamında bireyler her an her şeyin olabileceği ihtimali üzerine kurulmuş kırılgan bir dengede ip üstünde yürümektedirler. Ancak bu durumu Wallerstein’in (2004) “Dünya Sistemleri Teorisi” doğrultusunda incelediğimizde merkez (gelişmiş) ülkelerin tehlikelerden çevre (az gelişmiş) ülkeler kadar etkilenmediğini görürüz. Bunun sebepleri tehlike ve tehditlere karşı tedbirli ve hazırlıklı olmalarından ileri gelir. 

Bir deprem ülkesi olan Japonya’nın afetlerden az hasarlı çıkması buna en güzel örneklerdendir. Rudenstine ve Galea (2012)’nin “Felaketlerin Sebepleri ve Davranışsal Sonuçları” adlı kitabında ise her tehlikenin felaketle sonuçlanmadığının altı çizilmiştir. Yazarlar ülkelerin kırılganlıkları ve kapasiteleri doğrultusunda tehlikelerden etkilendiklerini anlatmışlardır. Bununla birlikte felaket sonrası yaklaşımlar, politikalar da durumu iyileştirmekte veya daha kötü hale getirmektedir. Ülkemizde deprem sosyolojisi hakkındaki en kapsamlı çalışmalardan olan Kasapoğlu ve Ecevit (2001)’in kaleme aldığı “Depremin Sosyolojik Araştırması” kitabında 1999 Marmara depreminde hükümetin depreme hazırlıksız olduğu ve bu durumdan pek çok ders çıkarılması gerektiği yazılmıştır.
 
06 Şubat 2023’te 7.7 ve 7.4 şiddetlerinde peş peşe meydana gelen Kahramanmaraş merkezli ve Türkiye’nin 10 ilini (Hatay, Malatya, Gaziantep, Adıyaman, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Kilis, Şanlıurfa) kapsayarak Suriye’ye kadar uzanan depremde 15 gün içerisinde 6.000’in üzerinde artçı deprem meydana gelmiş, 40.000’in üzerinde kişi can vermiş, 450.000’in üzerinde kişi zarar görmüş, 12.000’in üzerinde bina çökmüş, 66.000’in üzerinde binada hasar tespit edilmiş ve 13 milyon vatandaş afetten etkilenmiştir. Depremin ardından 11 ilde OHAL ilan edilmiş, teçhizatlı ve köpekli arama kurtarma ekipleri tüm dünyadan desteğe gelmiş, binlerce çadır ve konteyner kent kurulmuş, psikososyal destek ekipleri gönderilmiş, mobil mutfaklar, tuvaletler kurulmuş, malzeme ihtiyacı karşılanmıştır. 

Afet ve deprem sonrası binlerce kişi geçici veya kalıcı olarak göç etmiştir. Toplumun ekonomisi, sosyo-demografik yapısı derinden etkilenmiştir ve yıllarca sürecek şekilde etkilenmeye devam edecektir. Bütün bu kurtarma ve yardımlaşma çalışmalarına rağmen bu durumu kadercilikle nitelendirenler olmuş ve böyle bir afet karşısında hiçbir şey yapılamayacağını aktarmışlardır. Ancak multidisipliner akademik çalışmalar göstermektedir ki bir toplum afetlere ne kadar hazırlıklı olursa yıkım, zarar ve keder o kadar düşmektedir. Ülkemiz 24 yıl içerisinde Kasapoğlu ve Ecevit’in çalışmalarından, jeologların söylemlerinden, TMMOB ikazlarından maalesef ders çıkarmamış, yapı denetim kontrolleri yapılmamış, kentsel dönüşüm gerçekleşmemiş ve yüksek riskli bir deprem bölgesi olmasına rağmen gerekli tedbirler alınmamıştır. 

2023 depremi yüzyılın afeti olarak nitelendirilse bile bir ülkenin buna hazırlıksız olmasının mazereti ne yazık ki yoktur. Sonuç odur ki ülkemizde yaşananlar “Kader değil kederdir!” 
 

Yorum

Sevda Diniz (doğrulanmamış) Çar, 15 Mart 2023 - 11:17

Deprem felaketinin kader olmadığını çok güzel anlatmışsın , Önlem alınmayan herşey felaket olarak karşımıza çıkar …

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.