Şiir, Gül Kokulu Bir Gitmektir

Edebiyat

Şiir, Gül Kokulu Bir Gitmektir

Hatice Ayan

Yine garip bir gurup vaktiydi bahçede gezinirlerken. Hafiften serine çalan esinti, sarı bir yaprak sürükledi şairin ayakları dibine, Üveyik usulca çırpındı. Bir sarı yaprak bir anda “son ”un hüznünü düşürüvermişti üzerlerine. Bir devr-i daim bu Canım Üveyik, dedi şair, zamanı dolan gidiyor, gitmesi gerekiyor. İşte yaz gidiyor anıları peşine takmış. Güneş, ısısını, ışıklarını çekiyor coğrafyamızdan, kuşların göç huzursuzluğu başlamış olsa gerek. Vadesi dolan insan eşikten geçip gidiyor, vadesi dolan eşyayı bile kapının önüne koyuyor insan, bir de vadesiz ölümler ekleniyor bunlara…

Buna karşın iradesi var insanın, gitmenin bütün şartları oluştuğuve göçmen kuşların huzursuzluğunu yaşadığı hâlde, bu irade ile, direnişi var. Tutunamadığı çevreden, tutunamadığı meslekten, tutunamadığı gönülden ve de tutunamadığı hayattan gitmemek için direnişi. Gitmek,büyük bir güç ve cesaret işi. Alışkanlıklarımız var bir de,acıtsa bile alışkanlıklarımızdan geçmek zor. Yeni yaşantılara, yeni sözlere engel alışkanlıklarımız…

Alışkanlık gereği daha kaç şair “mendilimde kan sesleri” diyecek şu ülkede? Sömürgenlerin gezindiği topraklarda daha kaç çocuk bedeninin kurşunlara hedef oluşunu yahut açlıktan ölmesini kanıksayacağız? Doğru söyleyen, daha kaç kez dokuz köyden kovulacak? Daha kaç kadın kurban gidecek eril öfkeye? İşsizlik, parasızlık, yönetilmek istenmeyen krizler… daha kaç masuma dünyayı dar edecek?

Gitmek, büyük güç ve cesaret işidir de her şey güllük gülistanlıkken gidilmez elbet. Adına beyin göçü desek de bilmeyiz önce ruh takınır göç huzursuzluğunu, beyin onun peşine takılır, bir kere güç bulmuşsa kendinde, bir kere takınmışsa cesareti ardına bakmaz artık.

“Sırça Fanus’ ’unda sıkışıp kalan, dünyada kendine yer edinemeyen insanın ruhunu yer bitirir gitme isteğinin huzursuzluğu. Tek derdi “yollarına kuş konması” olan bir şairin kimselerin yollarına konmasına izin vermediği kuşlar yüreğine konup çırpınırlar uçmak için. Soylu bir eylemdir artık gitmek. Ve çakır gözleri, nasırlı elleriyle anneannemin gidişi de soylu bir eylemdir.

Bunca zor gidiş varken bir gönülden gitmek neden bunca zor gelir canım Üveyik? Aslında en kolayı o değil mi? En kolayı tutunamadığın bir gönülden gitmek… bence… bir şiir bırakarak… gül kokulu bir gitmek…

Asırlardır bu topraklarda bir efsane anlatılır, dinle hele:

Uzak mı uzak bir deniz kasabasındagenç, yakışıklı bir denizci yaşar. Denizlerin tuzlu kokusunu her daim yanında taşıyan bir denizci. Beyaz gömleğiyle belirginleşen bronz teni, rüzgârda savrulan lacivert yağmurluğu, güçlü duran omuzları, ensesine inen saçları ve su geçirmez kahverengi botları… Elinde ip ve pusulasıyla teknesine doğru yürüyüşü, denizin ritmiyle bütünleşen bir çekicilik oluşturur. Kasabadaki bütün kızlar ona âşıktır, kapısında yatanların hatta ondan karşılık göremedikleri için kendini denize atanların olduğu bile söylenir.

Kim bilir canını yaktığı kaç genç kızın ahı tutmuştur ki birgün baş edemez açık denizlerle, bir fırtına tutar, kasırgaya dönüşür. Denizci, denize düşmekten de alabandaya sıkışan sol bacağını kopmaktan da güçbela kurtarır. Kasırga yatışınca sürünerek güverteye çıkıp dümene geçer. Can havliyle verdiği mücadele sonucukurtulur kurtulmasına fakat bacağı iyileşmez, öyle büyük hasar kalır ki ne denizlere açılması ne dümene geçmesi mümkün olur artık. Uzun tedavi süreçlerinin sonunda kanıksar durumunu, topal denizci diye de ti’ye alır kendini.

Artık deniz bile görmeyen odasının penceresi önünde elinde hep sigara,baladlar yazarak geçimini sağlamaktadır. Yazdığı şarkı sözlerini deniz aşırı şehirlerdeki bestecilere göndermek için nadiren indiği denizci kahveleri dışında denizle irtibatı kalmamıştır.

Böylece geçen uzun ama uzun yıllar sonrası güzel bir kadın gelir kasabaya. Bir sokak şarkıcısından duyduğu baladın sözlerinden çok etkilenmiş, sorunca denizcinin hikâyesini öğrenmiş ve bu hikâyenin peşine düşüp gelmiştir, yüreğinin peşine düşmüştür anlayacağın. Gül kokulu, şair olmasa da şair ruhlu bir kadın işte… Tıpkı “Annabel Lee” gibi hiçbir şey düşünmeyen sevilmekten, sevmekten başka…

Denizcinin evine ulaşıp onunla tanıştığında ve geliş hikâyesini ona anlattığında denizci de yıllardır beklediği ruhuna eş bir ruhu bulmanın sevinciyle kucaklar kadını. Günler geceler uzun muhabbetlerle geçer, denizcinin yaşlı kedisi ile zaman zaman tutan hayalet ağrıları eşlik eder onlara.Şarkı sözleriyle dolu defterler okunur birlikte, yanlarında çizimlerin de olduğu baladlar... Geçmiş zamanların deniz karışmış coşkuları ve sonrasının hüzünleri... Ve hep aşka açılan kapılar, kapıların ardında kadın silüetleri, güzel başlangıçlar, acı veren ayrılıklar…Her sayfada gözleri dolar kadının, o dizelerdeki kadınları kıskansa da peşisıra hayallere dalar.Diğer yandan kendisine topal denizci diyen bu koca yürekli adamı, o pencerenin önünden kurtarmak ister.Ve alır götürür bir gün, başka deniz kasabalarından geçerek şifa dolu yaylalara, fesleğen kokulu dağlara ulaşırlar ağır aksak. Gün ışığı bacağına vurdukça kaslarının açıldığını hisseder denizci, çocuklar gibi sevinir, dolu dolu gülen gözleriyle bakar kadına. Dünyayı gezmeye niyetlenirler, kim bilir belki bir hekime de rastlarlar ve sapasağlam dönerler o uzak deniz kasabasına.

Hayalleri büyüktür insanın, kadın yüreğinin gücünü de öyle büyük hisseder fakat yorgundur denizci, ruhu yorulmuştur, aşka da iyileşmeye de güç bulamaz kendinde. Hem de aldıkları kararın hemen ertesinde dönelim diye tutturur. Diz boyu huysuzluk… Dönerler ama kadın hâlâ umut içindedir, ilk günlerin coşkunluğunu yitiren adamın soğuk hâllerine aldırış etmeden, o dağlardan yaylardan topladığı otlarla, çiçeklerleiksirler yapıp sürer bacağına, kan ter içinde dört döner etrafında. Geceler boyu bekler, denizcinin divanı başındaki küçük sedirde, kıvrılarak, tavşan uykusuyla…

O hayalet ağrılar, kadının da hayaleti olur bir gün. Denizci sıkılır, küstüğü kasırgalı denizlerin dalgaları gibi hırçınlaşır. Ne iksir ister ne can yoldaşı. Kadın çırpınır, yüreğindeki yelkovan martıları çırpınır, inci mercan yaşlar dökülür gözlerinden, yaşlı kedinin bakışları kararır ama denizciye kâr etmez hiçbiri. Artık bir göç huzursuzluğu kaplar içini kadının. Gitmek, büyük bir cesaret ve güçgerektirir ama tutunamadığı yerde kalmak da tüketir insanı. Tükenmeye ramak varkentoplar son kalan güç ve cesaret kırıntılarını. Sessiz sedasız çekip gitmek niyetindedir ama yapamaz. Canın cehenneme der denizciye,inletir ortalığı can acısıyla,canın cehenneme… Kapıları çarpar, uzanır gider açık denizlere doğru. Ardında gül kokusunu bırakarak… Rivayet ederler ki o yürüdükçe yol açılmış derinleşen suların ortasından. Yürümüşenginlerde gözden kaybolana kadar. Yine derler ki göklerden bir şarkı eşlik etmiş kadınının gidişine ve o şarkı hâlâ denizcinin kulaklarında yankılanırmış: “Her şey bitti dediğin anda bir gül kök salar damarlarında / Her şey biter bir şey bitmez /Her şey biter bir şey bitmez”

Gidenler sona mı gider yeniden doğmaya mı, meçhul canım Üveyik ama gitmeler olmasa doğmalar da olmaz, muhakkak. Şu dallar gazellenmese çiçek açar mı yeniden, meyveye durur mu ağaçlar? Bu gerçeği koymalı terazinin bir kefesine. Vakti geldiyse gitmeli insan, gelene yer açmak yahut yeniden doğmak üzere gitmeli.

Şimdi biz de gitmeliyiz canım Üveyik. Madem tutunamadığımız bir hayattan gidecek kadar cesur değiliz, hiç olmaya tutunamadığımız yerlerden, tutunamadığımız diyardan gitme cesareti toplamalıyız.Şimdilik en kolayını yapaduralım hele. Şimdilik tutunamadığımız gönülden gidelim. Bunca göç huzursuzluğunu yaşıyorken…Gül kokulu bir şiir bırakarak…

 

GİTMEK ZAMANI                              

siz ey yaralı kanatlarından    
yüreğime mıhlı martılar         
yeter
çırpınmayın

ey hüzünler barındıran elifbası şiirin 
çağlar boyu kıyılarıma vuran kahır    
ey aşkın onulmaz kalıntıları   
ruhumda kalın

ey şedaraban 
yegâh perdesinden süzülen  
zarif tınısı Doğu’nun  
ey iliklerime dokunan mızrap 
inleyen ince sızı ey    
kalbimin ritmine uyun 

siz ey zihnimde düşlerini avutan, uyutan, büyüten periler    
asil ve kadim yol arkadaşlarım          
silin gözyaşlarınızı     
gidelim

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.