Berat Somuncuoğlu
Prömiyer
Ankara yarım yüzyıldır mühürlenmiştir.
Uzak bakışların sarsıcı tutkusu,
Bu şehirde imkansızlık üzerine kurulmuştur.
Bazı eğilimlere sahip imkansız bakışların sebebi metafiziktir.
Gözleriniz fuaye bitkisidir,
Bakışlarımız grotesk eğilimlidir
Gözleriniz dönem sonu kaynaklı dip sesi,
Bakışlarımız diyalektik tarih bilincidir
Gözleriniz mezuniyet oyunu kini,
Bakışlarımız, gözlerimizden bir adım daha önde gitmektedir
Gözlerim, baktığın ilk andan sonra
Ellerim tarafından es geçilmiştir.
Sahi kaç defa hayatta kalmış olabiliriz ki burada?
Stalker’ın bayat kopyasıydı sana olan inancım.
sana olan inancım
Stalin’in toplu mezarlarında uyumakta.
Dünya üzerindeki tüm eskrim çalışmaları
muhtemelen tanışmamızı bekliyor hala.
O zaman sahne! Ve Ophelia’dan sonra,
Yüksel yüksel yüksel!
Çarpışan göğüslerimizden göğe yüksel!
3 ileri, 4 geri
4 ileri, 4 geri
1 ileri, 3 geri
Eller bacaklara inmeden
Geriye, geriye, üç adım gerisin geriye!
Merkeze ulaş, sırtımı yarala tekrar tekrar
çaprazla sahneyi ünzile!
Sana gürültülü köprü altlarının burukluğundan
esrik bir dans hediye ediyorum.
Simbiyotik çalakalem!
- Tango ayakkabıları için iki bira eksik içiyorum.
Haziran’a dek dans kurdum sana,
Ve kayıtsızlığına kadeh kaldırıyorum Ankara’da!
Beyaz güller dip odada ölmeyi beklesinler.
Bir kız varmış, bir oğlan eksik kalmış; beklesinler.
pinhole maskaralıkları! yetişkin masalları!
ensendeki keskin kokundan öpüyorum.
Çırılçıplak bir tutkunun adıdır 17 Haziran; unutma!
ve ensendeki keskin kokuyla sakın zar atmaya kalkışma.
Tartıştık, öküz elma ısırdık.
Orta Bahçe’den kovulduk.
seninle el ele Platon’a yürüdüğümüze göre
karar vakti gelmiştir artık Ankara’da.
Platon bir faşisttir artık 17 Haziran’dan sonra
ve Nietzsche’den nefret etmenin vakti de
er ya da geç gelecekti sonunda.
Tam da söylediğin gibiydi aslında;
Anna Karenina ölmeseydi eğer
Onu sen öldürecektin yalnızlığında.
bildiğin gibiydi ihanet, güneşten öğrenmiştin görünmezliği
yıldızlardan yapılmış karanlık sepeti sundum sana
ve çirkin kalmıştı ellerimiz bu zamana kadar
yamuktu, eğriydi
kan vardı, şeytan tırnağı vardı
bir avcu samimiyetle öpmemiş olmanın verdiği ekşi bir yetimlik kokardı,
Koşun oyuncular; batıdan koşun!
Kadavramızı incelesinler hemen.
Fizik siperlerine desteğe gidelim kılıçlarınızla;
Kaybolan kalemlerimize ihtiyaç varmış diye duyduk;
Bu yüzden limon kabukları tekmeledik provada;
‘Ankara Zehirlenmesi’ bu oyunun rüyada bulunmuş adıdır Roma’da.
geçen yüzyılda kadavramızın el tırnaklarını kestik artık
çirkin kalmış ellerdi bu zamana kadar, kara komikti
yamuktu, eğriydi, ışığına rastlamamıştı
kan kurumuştu oysa, şeytan tırnağı uyuklamıştı
ellerini tutmamış olmanın yarattığı ölü toprağından haber getirdim sana!
kadavranın elleri ısınmıştı 17 Haziran’da.
Mat fonda antik çürüme!
Simsiyah duvarlar, kıpkırmızı tırnaklar.
Venedik Belediyesi! Koltuklarınızı yarıda kesmişler, sahneniz öksüz kalmış!
Şantiye şefimiz kralın ruhuyla locada otursun gayri meşru çocuğuyla
çirkin eller, soğuk eller, rastgele metinler, amatör restorasyon
ve ellerinden esvabım,
ipeksi ellerinden öperken, tiyatral tırnakların çizsin haritamı.
Dudaklarımda başlattığın restorasyonun adıdır 17 Haziran.
Şarap resmi kokan ellerinden öpsün kanayan ağzım,
Antik Tiyatro’da prömiyer saati gelmiştir zamanın.
Görüşürüz Tottir! Hoşçakal Ophelia!
Bu oyunun ikinci yarısı çok uzun sürecek çocuklar.
Teşekkürler Baudelaire.
Paris Sıkıntısı epey işe yarayacak gibi duruyor.
Güzel bir müzikal izleyeceksiniz gibime geliyor.
Sizin adınıza çok güzel şeyler düşünülüyor.
O zaman selamlıyoruz sizi oyuncular!
Bu perdenin son repliklerindeyiz artık.
Reveranstan hemen öncesiydi,
- (Derin bir iç çekerek) ‘İstanbul’dayız be! İstanbul’dayızzzz!’
- (Tedirgin) Evet sevgilim, artık İstanbul’dayız.
- Şu anda gözlerim o kadar mutlu ki.
- Sanki Orta Bahçe Haziran’ları gibi.
- (Duymamıştır) ‘Ben bi’ de kırmızıyı çok seviyorum var ya!’
- Bildiğin gibi sevgilim,
ben de bazı şeyleri çok seviyorum.
Yorum
Yabancı
Metinde bolca yabancı kelime veya isim kullanınca entelektüel olunacağını zanneden veya kakalayan bolca kurnaz vardır ve bunların yaptıkları sarhoşken ne dediğini kendi de bilmeyenin konuşmasına benzer sarhoş eder o kadar.
Dolayısıyla bu metin için de aynı eleştiri geçerli.
Bizim insanımız çok basit bir cümlenin bile ancak %20 sini anlıyor.
Sorunun kaynağı burasıdır; doğru dürüst yazar yok bizde...
Yeni yorum ekle