Ne Aşinayım Ne de Bigane

Felsefe

Ne Aşinayım Ne de Bigane

Eliz Avaroğlu

 

Gerçeğin, hayâli suretlerle kendini ustaca gizleyip -ille de- bulunmayı murat ettiği Gölgeler Ülkesinde, hakikatine ayacağı o ‘mesut an' a kadar, "olmanın" rüyasını görmekti işi...
Zan ettikleriyle habire örüyordu hayy'at örgüsünü ve -nicedir taşıyordu yüreğinde- bu yitik ülkenin sisli bulvarlarında gezdirdiği ruhunun ıstıraplı yorgunluğunu, hüzünlü mutsuzluğunu... 
"Bilinir olmak" arzusu ağır basmaya görsün hele sonsuzluğun zifiri karanlık gecesinde; sevmenin en koyusuyla -zaten- doludur âlem ve hazır ol da bekleyen bir lamba cini edasıyla bu güçlü dileğe sevinçle "evet" der hemen bütün mümkünat... 
Yuvasından, yuvasını aramak üzere havalanan şaşkın bir kuşun -tuhaf ve fakat bir o kadar da azimli yolculuğuna benzer- varoluşun bu hevesli gezmesi, ve -ne uzun bir maceranın konusudur artık- ete kemiğe bürünen, 'insan" adıyla surete görünen ruhun, aslında çoktan yazılmış bir son üzerine, kendi bilinçliliğinin imzasını atmak üzere kurguladığı "Uyanış" filminin çözülmeyi bekleyen bilmecesi... 
Bu, benim yolculuğum; dolu dizgin akıp duran bu nehir yalnızca benim irademle yol bulmakta, yalnızca benim idrakimle yükselip alçalmaktadır...
Bir başka anlayışta, Varlığa şahit tutulduğu o unutulmuş zamanda, aslının "teklik" olduğuna yemin eden ve bu tek hakikati bulmak üzere çeşit çeşit hayâl âlemlere göç etmenin sözünü veren, benim... 
Sonsuz bir karmaşanın, gözün gözü, özün özü seçemeyeceği kadar kesif gölgelerin hüküm sürdüğü bu sanal gerçeklikte, ümit ile korkunun uç uca eklendiği bir zaman silsilesinde, bazen -aniden beliriveren kavrayış anlarında- sevinçle buluyorum seni ve çektiğim uzun hasretin yorgunluğuyla -ne yazık- çabucak sendeliyor, yeniden çekiliveriyorum hayâllerimin girdaplarına... 
Zihnimi mesken tutmuş, sinsice inanışlarımın içine sinmiş korkularımın üzerine cesaretle bir yürüsem ve ayaklarımı prangalayan geçmiş ve gelecek iplerini bir çözebilsem, -aniden- büsbütün sende açacağım gözümü biliyorum... 
İşim zor; uykuyla uyanmak arasında bir yerdeyim... Sana ne "aşinanım" diyebilmekte, ne de bigânelikte huzur bulabilmekteyim... 
Bu ıstıraplı hâl üzere, -bıkıp usanmadan, ta en baştan- evire çevire okuyorum varlığımın kitabını ve -her an yeniden kavrıyorum hayâl şehrin sisler bulvarında-ad koyup can verdiğin bu suretin, aslına kavuşma macerasını yazan kalemi tutan elin akıl almaz dehâsını... 
Gerçeğin, hayâli suretlerle kendini ustaca gizleyip -ille de- bulunmaklığı murat ettiği Gölgeler Ülkesinde, -bir- an kadar yakınında,-bir- nice ömürler kadar uzağında olmanın garip hissiyatıyla dopdoluyum yine...Sevdana tutunmaktayım sımsıkı, vuslata kararlı bir aşığın asil ve gayretkeş yüreğiyle..
"Sisler bulvarı ayaklanıyor, artık kalbimi susturamıyorum" diyen şairi nasıl da anlamaktayım gecenin bu en koyu saatinde...Hayâl şehrin, bu belki de son hayâl bedeninde, şuuruma doğacak güneşi ve aydınlık anayurduma kavuşmayı beklemekteyim ümitle..
Rahmetli Attilâ İlhan üstada ve onun "Sisler Bulvarı" na saygımla...

*Sanatçı, Yazar
 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.