Sanatın İkilisi: Güzel ve Çirkin

Felsefe


Sanatın İkilisi: Güzel ve Çirkin

Fatma Göde


Sanat, insanlığın duygusal ve düşünsel dünyasını ifade etmek, anlamlandırmak ve paylaşmak için kullanılan bir dildir. Bu dili anlamak ve değerlendirmek için, güzel ve çirkin kavramları üzerinde düşünmek önemlidir. Güzel ve çirkin kavramları, sanatın felsefi derinliklerini anlamak ve estetik deneyimlerimizi değerlendirmek için önemli bir rol oynar. Bu kavramlar, hem sübjektif hem de objektif öğeler içerir ve bireysel algılarımızın ve kültürel etkilerin bir yansımasıdır. Sanat, güzellik ve çirkinlik arasındaki ince dengeyi keşfetmek ve izleyicileri duygusal, entelektüel ve estetik olarak etkilemek için bu kavramları ustalıkla kullanır. Sanat, içsel algılarımızı harekete geçirirken, güzel ve çirkinin sınırlarını zorlayarak bizi derin bir düşünceye yönlendirir.

Sanat insanla yaşayan bir olgudur. Kendi tarihsel sürecini var eden sanatın ele aldığı önemli kavramlardan biri “güzel”dir. Güzel, güzelin ne olduğu ya da kaynağı meselesi filozoflar, sanatçılar tarafından her zaman tartışılagelen önemli kavramlardan biri olmuştur. Bu kavram, yaşanılan döneme, insanlara, olaylara göre değişkenlik göstermiştir. Yine de güzel, her zaman iyi, hoş, yüce, çekici, müthiş,  uyumlu, değerli gibi kavramlarla tanımlanmış ve estetik değer yaratımında kendisini daha üst bir konuma yerleştirmiştir. Buna karşın başka bir kavram olan ve güzelin tam karşısında bulunan “çirkin” ise itici, bayağı, kirli, biçimsiz, sevimsiz gibi kavramlarla eş anlamlı olarak anılmaktadır. 

İnsanlığın varlığından itibaren sanatın anlamına dair farklı görüşler oluşmuştur. Düşünce tarihinde felsefi bir problem olarak sanatı bir sorun haline taşıyan filozof Platon’dur. Platon için güzel, var olan nesnelerin dünyasının ötesinde, saf bir şekilde var olan idealar dünyasına aittir. İdealar dünyası, mükemmellik, düzen ve evrensel formların olduğu bir gerçeklik seviyesidir. Platon'a göre, güzellik idealar dünyasında bulunan saf bir ideanın yansımasıdır ve nesnelerin güzel olarak algılanması, bu saf idealara benzeyen özellikler taşımasından kaynaklanır. Öte yandan, çirkinlik de bir eksiklik veya bozulma olarak algılanır. Platon'a göre, çirkinlik, mükemmel ve düzenli olan ideal formlardan sapma veya kusurdur. Bu yüzden, çirkinlik, bir şeyin ideal formlardan uzaklaşması veya bu formlara uymaması olarak değerlendirir.

Antik Yunan filozoflarından Aristoteles Poetika adlı eserinde çirkin şeylerin güzel yoldan taklit edilerek birer sanat eseri olabileceğini ifade eder. Yine de sanatçı, eserinde işlediği ögeyi estetik güzele ulaştırmak zorunda değildir. Sanatçı bu evrede ustaca kullandığı yeteneğiyle eseri, çirkin olarak, anti-estetik bir halde izleyiciye sunarak, izleyici de derin haz uyandıran bir eser haline dönüştürebilir. 
Kant için güzel, evrensel bir niteliğe sahiptir ve objektif bir biçimde tanımlanabilir. Kant'a göre, güzel olan şey, zevk almayı sağlayan, amaçsız ve özgür bir şekilde ortaya çıkan bir nesnedir. Çirkinlik ise, düzensizlik, uyumsuzluk ve kaos gibi unsurları içerir. Schopenhauer ise, sanatın etkisiyle insanların içsel arzularının ortaya çıktığını savunmuştur. Ona göre, sanat, çirkinliği de içeren dünyadaki acıyı ifade etme ve rahatlama aracıdır. Schopenhauer'a göre, güzel ve çirkin arasındaki gerilim, sanatın etkisini ve anlamını belirler. Hegel, Estetik adlı eserinde güzellik ve çirkinlik kavramlarını ele alır. Ona göre, güzellik, sanat eserinin ideal kavramlar ve gerçeklik arasındaki uyumun bir ifadesidir. Sanatın amacı, evrensel bir ideali temsil etmektir. Çirkinlik ise bu ideale ulaşmada başarısızlık veya yanılgının ifadesidir. 

9. Yüzyılla birlikte teknoloji ve modernleşmeyle birlikte meydana geleneksel estetik yargılar kırılmış, eski kalıplar yıkılmıştır. Meydana getirilen her eser yüze olan kadar aşağılık, güzel olduğu kadar çirkin de olabileceği düşüncesi benimsenerek estetik yargıların sınırlılığı ortadan kaldırılmıştır. Böylece sanatçı yaratım sürecinde özgürce hareket etme olanağı bulmuştur.  Salvador Dali, MarcelDuchmap, Piero Manzoni gibi önemli sanatçıların eserlerinde bu durumu gözlemlemek mümkündür.

Bazı sanat akımları ve sanatçılar, güzellik ve çirkinlik arasındaki sınırları sorgulamıştır. Bu sanatçılar, provokatif veya şok edici eserler yoluyla izleyiciyi düşündürmeyi amaçlamıştır. Bu tür sanat eserleri, güzellik kavramının dışında yer alır ve izleyicide farklı bir tepki uyandırır. Bu durumda, çirkinlik, sanatın bir ifade aracı olarak kullanılır ve izleyicinin duygusal veya düşünsel tepkilerini harekete geçirir. Örneğin, bir resimde çirkinlik, savaşın korkunçluklarını veya toplumsal adaletsizliği temsil edebilir. Bu çirkinlik, izleyiciyi sarsar, vicdanını harekete geçirir ve bu sorunlara karşı tepki göstermeye yönlendirir. Sanatçının amacı, izleyiciyi rahatsız eden gerçekliği yüzleştirmek ve onları harekete geçirmektir.

Alışılagelmiş bu anlamsal yapıda çirkin olanın güzel ile yan yana geçmesi ironik bir durum yaratmaktadır. Oysa çirkin de güzel kadar sanatın içerisinde imgesel bir varlığa sahiptir. Çoğunlukla düşünürler, filozoflar, sanatçılar tarafından güzel olanın daha çok konuşulması, sanatta çirkin olana yabancılaşmaya neden olmuştur. Bundan ötürü Umberto Eco, Çirkinliği Tarihi adlı eserinde sanatta güzeli imleyen çirkinin varlığının yadsındığını ve çirkin olanın da estetik bir değer olarak var olduğunu ortaya çıkarmıştır. 
Bir sanat eseriyle karşılaşıldığında, sanat eserinde ilk gözümüze çarpan onun biçimidir. Sanat eserini daha dikkatli incelediğimizde eserin bizde bıraktığı etkiye dayanarak ona yüklediğimiz anlam ise onun içeriğidir. Biçim ve içerik bir sanat eserinin en önemli iki unsurudur. Bir sanat eseri her zaman biçimsel olarak güzel olma zorunluluğu taşımaz. Yani, eserde biçimsel olarak tiksindirici bir durum ya da dehşet verici bir ölüm sahnesi işlense dahi, sanatçının içeriği işleme şekli eserde estetik güzeli ortaya çıkarabilir. 
Çirkin olan estetik değeri üzerine düşünmemizi ve güzellik standartlarını sorgulamamıza yol açmalıdır. Sanatta sadece dışsal hoşluk aramak yerine, çirkinlik aracılığıyla farklı bir bakış açısı ve deneyim kazanırız. Belki de çirkinlik, geleneksel güzellik normlarını sorgulayan, alışılmadık ve yenilikçi bir ifade biçimidir. Bu da sanatın evrimine ve yeni estetik deneyimlere açık olmamıza yardımcı olur.

Sonuç olarak sanat yaratıcı bir güçtür, insanın var ettiği ve insanı var eden en önemli alandır. Yaşanılan döneme göre yeni anlamları sahasına dâhil eder. Yine de sanat her ne kadar güzel olanla özdeşleşmiş olarak düşünülse de sanatın konusu yalnızca salt güzel olanı ortaya çıkarmak değildir. Çirkin de güzel kadar estetik bir değerdir ve estetik hale dönüştürülebilir. Sanatı yalnızca güzel olan ile düşünmek, sanatın varlığına noksanlık ekleyecektir. 
E mail: fatmagode6@gmail.com 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.