Eski Çağlardan Günümüze Haşhaş

Sanat

Eski Çağlardan Günümüze Haşhaş

Anadolu’nun bereketli toprakları dünden bugüne bambaşka uygarlıklara ev sahipliği yaparak farklı kültürlere kucak açmış ve ortak payda da buluşturmuştur. Bizde bugün sizlere ilk yazılı kaynaklara göre M.Ö. 2.Bin yılda rastlanılan haşhaş bitkisinden bahsedeceğiz. Gelincik ailesinden gelen haşhaş büyük mor, kırmızı ve beyaz çiçekli bir bitkidir.Keyf verici olarak tanımlanır. Yaprağından ilaç, kapsülünden afyon, tohumundan ezme ve yağ elde edilen haşhaşın atık madde olarak oluşan parçalarından da hem hayvan yemi olarak küspe hem de yakıt üretilmektedir. Afyon haşhaşı denen türün yeşili salata olarak tüketilir ve buna cacık denir. Tohumları haşhaş darısı olarak adlandırılırken kapsüllerinin çizilmesiyle de meşhur afyon maddesi elde edilmektedir.

Haşhaşın şifa amaçlı tıbbi bitki olarak yetiştirilmesi Sümerlere kadar gitmektedir. Nippur’da bulunan kil tabletlerde neşe bitkisi hulgil olarak adlandırılan haşhaş, mutluluk verici bitki şeklinde anlatılmış; rahatlamak, baş ve mide ağrılarını dindirmek gibi mucizevi etkisiyle bahsedilmiştir. Antik dünyanın insanları kuşkusuz haşhaşın uyuşturucu, sakinleştirici etkisinin farkındaydı, bu nedenle fiziksel ya da ruhsal olarak acı çeken insanların tedavisinden dini törenlere kadar birçok alanda kullanıyorlardı. Hitit ve Urartu dönemi iğne formlarında olmakla beraber çeşitli uygarlıklarda tıbbi tedavi uygulamalarında kullanılmıştır. Orta ve Geç Tunç çağında Anadolu’da haşhaş’tan esinlenip üretilen iğneler coğrafyada bitkinin varlığını kanıtlamaktadır. Geç Hitit dönemi tanrıçası Kubaba’nın da sembollerinden birisidir. Haşhaş bitkisi bolluk, bereket sembolü olarak haşhaş kapsülü başlı metal süs iğnelerinin Urartu sanatında önemi büyüktür. Haşhaş ayrıca tıbbi tedavi uygulamalarında Hitit yazılı kaynaklarında haşhaşla beraber adamotu, meyankökü gibi bitkiler krem ve merhem yapımında kullanıldığını göstermektedir. İnsanın bugüne kadar geliştirdiği ve aktif olarak kullandığı en eski ve etkili narkotik ilaç Afyon’dur. M.ö. 800’lü yıllardan M.S. 476’lı yıllara kadar( Batı Roma İmparatorluğunun yıkılması) 12 asır boyunca haşhaş bitkisi ve afyon “Tanrıların Armağanı” olarak görülmüştür. M.Ö. 460 yıllarında haşhaşın ağrı kesici özelliği Yunanlı Hippokrates keşfetmiş ve yoğun ağrı çeken hastalarına önermiştir.  Haşhaş figürü, Anadolu’nun eski Yunan ve Roma dönemlerine ait sikkelerin üzerinde karşımıza çıkar. Bu da bizlere kentlerdeki tarımsal üretim, ekonomik faaliyetler, sosyal hayat ve dinsel inanışlar hakkında bilgiler sunmaktadır. Günümüzde Afyonkarahisar’ımızın sınırlarında yer alan Synnada kentinin M.Ö.133 yılı sonrasına tarihlenen bronz sikkelerinin arka yüzünde haşhaş kapsülü, buğday başağı ile beraber betimlenmiştir.Ayrıca Ankyra (Ankara), Elaia(Balıkesir-Edremit) gibi pek çok antik kent sikkelerinde haşhaş betimlemeleri mevcuttur.PedoniusDioscorides, Galenos ve Aetius gibi Anadolulu hekimler afyonun tıbbi özelliklerinden yararlanmışlardır.

Haşhaş, afyon gibi morfinin de hammaddesidir. Morfin (morphium) adına uyku tanrısı Hypnos’un oğlu, rüya tanrısı Morpheus’tan almaktadır. Abanoz ağacından yapılmış karyolasında uyuyan Hypnos’un yatağının ucunda her daim haşhaş çiçekleri asılı olur, rüya melekleri etrafında uçuşurmuş. Oğlu Morpheus’un da haşhaş sayesinde “kanatlanıp” yeryüzündeki tüm insanlara düş gördürdüğüne inanılmaktadır. Bir başka anlatıya göre ise, elinde sık sık haşhaş kapsülleri tutarken tasvir edilen Tanrıça Demeter, bir gece Mekon adında genç bir adamla birlikte olur ve ertesi gün onu bir haşhaş çiçeğine dönüştürür. Ayrıca Mekon/Mekone (haşhaş kasabası) isminin bir yerleşim yeri olduğu ve Demeter’in buraya kızı Persephone’yi aramak için geldiği anlatılır. Antik dönemde bu bölgede yaygın şekilde haşhaş tarımı yapıldığından, adına Yunanca haşhaş kapsülü anlamına gelen “mekone” ismi verilmiş.

Homeros, İlyada ve Odysseia destanlarında haşhaştan söz eder: Sparta Kraliçesi Helene’nin Mısır’da hediyelere boğulduğunu, Mısırlıların gam ve kederi unutmak için kullandıkları afyondan ona da armağan ettiklerini anlatır. Aynı Helene daha sonra öğrendiği bu afyonu kocası Menelaos’un ve soylu arkadaşlarının şaraplarına katıp onları etkisiz hale getirecek, Troya’lı Prens Paris ile kaçacaktı. Çünkü biliyordu ki “gözlerinin önünde kardeşini ya da en sevdiği oğlunu kılıçtan geçirseler,” bu ilaç sayesinde insan üzülmez, ağlayamazdı. Odysseia’da ise şaraba afyon karıştıran kişi bu kez Sparta Kralı Menelaos’tur. Konuğu İthaka Kralı Odysseus’un oğlu Telemakhos’un çaresizliğini gören Menelaos, genç prensi sakinleştirmek için kendisine afyonlu şarap ikram eder.

Romalı ozan Ovidius(MÖ 43-17) FortunaVirilis (Erkeklerin Kaderi) Festivali’nden şöyle bahseder: Tütsülerin yakılıp ballı süt ile haşhaş tohumlarının ikram edildiği, ardından erkeklerin hamama gidip topluca yıkandığı bir şölendir bu. Ovidius bu ritüelin, erkekleri kendi kadınlarının bedensel kusurlarını göremeyecek hale getirdiğini söyler. Anadolu Selçuklu döneminde de özellikle Kubadabad Saray yapısında yani 1236 tarihlenen haşhaş motifi bulunmuştur. Selçuklular da iyilşetirici gücüne başvurmuşlardır. Soğuk algınlığı için bal, sarımsak ve yoğurttur. İbni Sina da göz burun ve birçok hastalık için haşhaştan faydalanmış ve yazmıştır bunları. Gezgin Olivier 1797 yılında Afyon ilinde haşhaş ekildiğinden, tohumların kümes hayvanlarına yem olarak verildiğinden, kuruyan kısımlarının yakacak olarak kullanıldığından ve afyon üretiminden bahseder. Avrupalı yazarlarca kısaca Afiun denmiştir. Afyon adı bu yörede haşhaş yetiştiriciliğine dayanmaktadır. Eski Yunanca opion, ‘bitki özü, bitki suyu, bitki salgısı’ karşılığındaydı. Latincede  opium olarak bilinen bu sözcüktür. Afyon kelimesi, tıpta ilaç yapımında kullanılan haşhaş bitkisinin öz suyuna verilen bir addır. Latince'de "Opium" olarak adlandırılan bu bitki, M.Ö. 2. yüzyıldan bu yana bu topraklarda ekilmekteydi. Synnada (Şuhut) kenti üzerindeki haşhaş kabartmalarından, bu bitkinin tarih boyunca bölgede önemli bir rol oynadığını anlamaktayız. Latince "opium," zaman içinde yazım ve söylem değişikliklerine uğrayarak "ofium," "afiom," "afion," ve nihayet "afyon" şeklini almıştır. Osmanlı döneminde, Karahisar olarak bilinen ilimize "Afyon" kelimesinin eklendiği ilk tarih Hicri 1061, miladi 1650 yılıdır. Bu bilgi, Gazlıgöl yakınlarında Kunduzlu köyünden bir kişinin mahkemede görülen davasında geçmiştir. Bu tarihten itibaren Afyon ismi, şehrimizi temsil etmektedir.

 

 Haşhaş 19. Yy boyunca Osmanlı’da tütün, buğdağ, arpa, kuru üzüm, ham ipek ve incirden sonra ihracatı en çok yapılan yedinci üründür. Osmanlıda haşhaştan elde edilen afyon, “tiryak” olarak da adlandırılmakta ve afyonu kullananlara da “tiryaki” denmektedir. Kahvehanelerde, aktarlarda, sosyal ortamlarda sıkça mevcuttur. Aradan asırlar geçse de haşhaş dendiğinde kuşkusuz ilk akla gelen isimlerin başında Haşhaşiler gelir. İslam’ın Şia mezhebinin güçlü ve korkulan figürlerinden olan Hasan Sabbah’ın liderliğini yaptığı tarikat, 11. Yüzyılda İran topraklarında etkili olur. Haçlılar tarafından Haşhaşiler adıyla anılan bu tarikat, önemli isimlere karşı düzenlediği suikastler’le Moğol istilasına kadar başta Sünni Araplar olmak üzere, Türklere ve diğer Şiilere büyük korku salmıştır. Sonradan uydurulan efsaneye göre, Kartal Yuvasını (Alamut Kalesi) üs edinen Hasan Sabbah’ın müritlerini haşhaşla uyuşturup uzun bir yolda yürüttüğü, gözlerini açtıklarındaysa kendilerini güzel kızların, rengarenk çiçeklerin, egzotik hayvanların dolaştığı bir bahçede bulmalarını sağladığı anlatılır. Haşhaşla uyuşan mümin; böylece daha dünyadayken cenneti gördüğünü sanıp sonsuz cennetin de ancak imamın buyruklarını yerine getirdiği takdirde mümkün olabileceğine inandırılır.

 

Foto Galeri

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.