“Erkek Toksisitesi” 

Gösteri Sanatları

Tolga Oskar

Just the Two of Us : “Erkek Toksisitesi” 

 

Yönetmen: Valérie Donzelli

Senaryo: Valérie Donzelli, Audrey Diwan

Görüntü Yönetmeni: Marcel Zyskind

Oynayanlar: Virginie EfiraMelvil PoupaudDominique Reymond

Ülke: Fransa

Tür: Dram, Psikolojik Gerilim

Süre:  105 Dk.

Vizyon Tarihi: 24 Mayıs 2023 (Fransa)

zorbatv

Dünya prömiyerini 76. Cannes Film Festivali’nde yapan film, özetle; sevmeyi bilmeyen, hasta ruhlu bir adama aşık olan, bir kadının hikayesini anlatıyor. Başrollerde, Virginie Efira ve ‘Laurence Anyways’den aşina olduğumuz Melvil Poupaud var. Virginie Efira, filmde başkarakter Blanche ve onun ikiz kardeşi olarak iki rolde oynuyor. Bu iki farklı karakteri yorumlamada gerçekten çok başarılı bir iş çıkarmış. Melvil Poupaud ise, başta iyimser görünen ama gözlerinin ardında karanlık, rahatsız edici bir şeyler saklayan ve sonunda o karanlık tarafını ortaya çıkaran Grégorie rolünde çok başarılı. Filme dönecek olursak; Blanche, aradığı aşkı Grégorie’da bulduğuna inanır ve onunla tutkulu, rüya gibi bir birlikteliğe yelken açar. Grégorie, kendine güvenen, baştan çıkarıcı ve neşeli biri gibi görünmektedir. Kısa bir süre sonra bu birliktelik evlilikle taçlanır. Çiftin çocukları dünyaya gelecektir. Blache, annesi ve ikiz kardeşiyle birlikte yaşamaktadır. Fransızca öğretmenidir. Grégorie ise kurumsal bir şirkette çalışmaktadır. Grégorie, Blanche’a çalıştığı şirket tarafından başka bir şehirdeki şubeye transfer edildiğini söyler. Blanche, ailesini ardında bırakarak kocasıyla birlikte, ailesinden uzakta yeni bir evde yaşamaya başlar. Çok geçmeden Blache, kocasının bilerek başka bir şehre tayin istediğini ve onu ailesinden bilinçli bir şekilde uzaklaştırdığını öğrenir. Blanche için bu ilk şok ve kırılma noktası olur. Bu olaydan sonra hızlı ve rüya gibi başlayan evliliği bir kabusa dönüşmeye başlar. Artık kocasının maskesi düşer. Grégorie, kıskanç, manipülatif ve tehditkardır. Adeta avı için hazırlık yapan bir örümcek gibi Blanche’ın etrafına bir ağ örmüştür. Öyle ki, Blanche’ın sürekli kitap okuması Grégorie’u rahatsız etmektedir. ‘Zamanının tümünü o kitaplarla geçiriyorsun’ diyerek Blanhe’a sitem eder. Karısına evin giderleri için kısıtlı bir alışveriş bütçesi verir ve Blanche’ın aylık harcamalarını bile rapor etmesini ister. Sürekli Blanche’ın harcamalarına ait fişleri kontrol eder. Karısının kullandığı arabanın harcadığı yakıttan tutun da, duş alırken harcadığı suyun miktarına kadar… Grégorie, her geçen gün psikolojik şiddetin dozunu arttırır. Blanche’a hakaretler eder, onunla bağırarak konuşur, eline geçirdiği eşyaları duvarlara fırlatır ve tüm bu yaptıklarının Blanche’ın suçu olduğunu ifade eden şu sözleri söyler; ‘Beni biraz sevseydin, sana böyle davranmama asla izin vermezdin.’ Blanche, kapana kısılmıştır. Ne arkadaşlarıyla görüşebilir, ne de evine bir misafir davet edebilir. Blanche’ın tutkuyla başlayan ilişkisi kaygı, korku, güvensizlik ve çaresizliğe doğru evrilir. Grégorie, kötülüğü öylesine ustaca yapmaktadır ki, Blanche’ın kendini suçlu hissetmesini sağlar. Blanche’ın kendisine yapılan bu kötülüklere sessiz kalmasının belki de en önemli sebebi; suçlu hissettirilmesidir. Tabii bunun yanında bir sebep de, çiftin iki çocukları olmasıdır. Blanche, aynı zamanda çocuklarının ruh sağlığını düşündüğü için sessiz kalmayı tercih etmektedir. Blanche, her ne kadar sessiz kalmayı tercih etse de, evinde bulamadığı huzuru dışarıda arar. Bu bir kaçıştır, belki de…Fakat Grégorie, bunu fark ettiğinde Blanche’ın için işler daha da zorlaşır.

 

zorbatv

Seyirci için bir noktadan sonra, Grégorie’un psikolojik şiddeti ve Blanche’ın sessizliği sinir bozucu olmaya başlayabilir. Filmin, başından sonuna kadar, ara ara Blanche’ı kendisinden yaşça büyük bir kadına yaşadıklarını anlatırken görürüz. Bir yandan Blanche, yaşadıklarını kadına anlatır, bir yandan da biz yaşananları izleriz. Filmdeki bu anlatım tarzı, aslında olayların çoktan yaşandığını ve sonlandığını ya da sonlanmak üzere olduğunu bize hissettirir. Blanche’ın yaşadıklarını anlattığı bu kadın, bir psikolog gibi gözükmektedir ama onun bir psikolog mu, yoksa başka biri mi olduğunu filmin sonuna kadar anlayamayız. Bana göre filmin önermesi şu; hayatının dizginlerini kimsenin eline verme! Bunu senin elinden almak isteyenlerle savaş!

Zira filmde geçen şu replik de çok farklı bir şey demiyor; ‘hayatını geri al, vücudunu geri al, git. Bu bir savaş.’

Bu önermeleriyle ‘Just the Two of Us’ için feminist bir film demek yanlış olmaz. Bu hikaye maalesef bana çok tanıdık geldi. Nedense kadınlara yapılan bu tür psikolojik şiddet temsillerinin sadece ülkemizde olduğu yanılgısına düşmüşüm. Oysa evrensel bir sorun olduğu gün gibi ortada. Toplumsal bilincin erkeğe ve kadına biçtiği roller neredeyse dünyanın her yerinde benzerlik gösteriyor. Keşke Cengiz Aytmatov’un ‘Gün Olur Asra Bedel’ isimli romanındaki ütopik evreninin sakinleri olan ‘Orman Göğüslüler’ gibi olmayı başarabilsek! ‘Orman Göğüs’ gezegenine giden iki astronota, ‘Siz savaşıyor musunuz?’ diyerek şaşıran Orman Göğüslüler… Orman Göğüslüler, devlet, para ya da savaş nedir bilmezler ve tabiatla uyumlu bir şekilde yaşamaktadırlar. Tabii bu bir ütopya ama Ferhan Şensoy’un dediği gibi ‘Bir vapur dumanıyla sanki gelecek gibi… bir gün gelecek elbet, ütopyalar güzeldir.’

zorbatv

tolga_oscar@hotmail.com

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.