Gülce Bicen
Müzik Sınırları Yıkar…
Söyleşi: Suna Baykam Sapan
Uzun zamandır genç sanatçılarımızı dünyanın her köşesinden bulup sanatları üzerine söyleşiyoruz ZorbaTVdergi için. Gençlerimiz uluslararası arenada kendilerine kapı açmayı başarmanın ötesinde bireysel ve kurumsal sanat kurumlarında başarılarını sanatın evrensel diliyle taçlandırıyorlar. Bunlardan birisi de sevgili Gülce Bicen. ZorbaTVdergi’ye hoş geldiniz. Yeni kuşak sanatçılar arasından gelecek umutlarımızı yeşerten isimleri dergi ve kanalımızda konuk etmekten mutluluk duyuyoruz. Çünkü kuruluş amacımız gençlere ve kadınlara yolculuklarını kolaylaştırmak için entelektüel zemin açmak. Bu bağlamda, müzik sizin için ne ifade ediyor?
Merhaba, ZorbaTV dergi ailesinin konuğu olmaktan ve okurlarını selamlamaktan mutluluk duydum. Müzik benim için barış demek, beraberlik demek, yeri geldiğinde hüzün, yeri geldiğinde mutluluk demek. Sözlere gerek duymadan kendini ifade edebilmek demek. Her röportajımda dile getirdiğim bir tanım var: “Müzik sınırları yıkar; sevgi ve saygı üzerine kurulu ortak bir dil yaratır.” Müziğin benim için anlamını kısaca bu şekilde özetleyebilirim.
Flüt çalmak nasıl bir ilham ve beceri gerektiriyor?
Fiziksel olarak uygunluk dışında büyük bir istek, motivasyon ve disiplin gerekiyor. Bunlar, gelişim için en önemli temel taşlardır. Flüt çalmak için gereken ilhamı sadece bir enstrüman üzerinden açıklamak yerine, müzikteki ilhamı bir bütün olarak görmeyi tercih ediyorum. Yani hangi enstrümanı çalarsak çalalım, o sadece bizim kendimizi ifade etmemize yarayan bir araçtır. Elimizde enstrümanımızı tutarken sadece bir flütçü veya piyanist olmuyoruz. Bazen bir şarkıcı, bazen bir orkestra, bazen bir koreografi, hatta bir resim bile olabiliyoruz. İnsanoğlu tabi ki ilham ile doğmuyor, yani en azından herkes öyle doğmuyor diye düşünüyorum. Nitekim hayal gücümüzü ve ilhamımızı farklı alanlardan faydalanarak besliyoruz. Bunun için konserlere gitmek, sergiler görmek, kitap okumak, sinema, tiyatro, dans, bale, opera ve sanatın diğer alanlarını tanımak ve bilmek çok önemlidir. En önemlisi de çaldığımız eserlerin tarihini besteleniş biçimini anlayabilmektir.
Senfoni orkestralarında hazırlık ve sahne alırken profesyonel düşününce nasıl bir özveri gerektiriyor?
Orkestra müzisyenliği iş dışında da çok büyük bir disiplin ve çalışma gerektiren bir alandır. Hangi eserler çalınacaksa, önceden notaları alınıp çalışılması gerekiyor. Eseri deşifre ederken komplike pasajların sık sık tekrar edilmesi, metronomla çalışma yapmak, orkestra eserleri haricinde de egzersizler ve etütler ile fit kalmamız gerekiyor. Hatta bazen eserlerin bir kayıt eşliğinde çalışılması çok yararlı olur. Provadan provaya girip eseri hazırlıksız çalmak gibi bir durum söz konusu değildir. O yüzden hem işe gelmeden önce yapılması gereken büyük bir hazırlık var, hem de gerektiğinde provadan çıkınca tekrar edilmesi gereken bir işten bahsediyoruz.
Müzik gruplarınızdaki sinerjiyi nasıl tarif edersiniz?
Oda müziği, orkestra veya beraber müzik yapılan her ortamda kolektif ruh olmalı. Bu ortamda da ortak bir enerji yakalayabilmek için birbirine saygı duyma, birbirini dinleme, ortak karar verebilme yetisi önemli elementlerdendir. Eğer bir orkestrada bir eser çalınıyorsa genellikle kararlar orkestra şefi tarafından verilir. Eserin temposu, müzikal olarak dışa vurumu, nüanslar şefin denetimindedir. Ama eserdeki sololara göre orkestra şefi müzisyenlere belli bir esneklik de tanıyabilir. Her solo entrüman, kendi sololarında, kendi hislerini ve müzikal yorumunu yaratmakta bir nebze özgür olabiliyor. Hangi eser çalınıyorsa çalınsın, birlikte müzik yapan müzisyenlerin ortak bir tutkusu vardır, o da beraber müzik yapabilmektir. Bu konuda başarı, takımın çalışmasına bağlıdır.
Enstrüman olarak neden flüt ilginizi çekmişti?
Benim flüt çalmaya başlamam aslında tesadüftü. Küçük yaşta piyano dersine başladığım piyano öğretmenim yeteneğimi keşfedip, beni konservatuvara yönlendirmişti. Konservatuvarın giriş sınavını geçince 6 kişi sınav salonunu tekrar çağırılmıştık. Bunun nedeni meğerse enstrüman seçimi yapmadığımız içinmiş. Benim öğretmenim Gülsen Şatana beni seçmiş. O güne kadar hiç görmediğim ve elime almadığım bir enstrümandı. Ama ilk gördüğüm anda aşık oldum. Beni flüte aşık eden olay da orkestradaki soloları diyebilirim. Kısacası flütü tanımam ve seçmem, hayatımın en güzel tesadüfüdür.
Müzisyen bir aileden gelmeyen bir müzisyen olarak, konservatuvar sınavını kazanmadan önce henüz ne olmak istediğimi bilmeyen bir çocuktum. Babamın bir sözü vardır: “Her orta sınıf ailenin çocukları için yapabileceği dört önemli şey vardır. İyi bir eğitim, yabancı dil, spor, ve müzik (enstrüman).” O zaman ailem bu inandıkları eğitim ve gelişimin yönünde beni desteklediler. Dil olarak İngilizce kursuna gittim, spor olarak dört yaşımdan beri bale yapıyordum, müziğe de yedi yaşımda Çağlar müzik kursunda piyano dersleriyle başlamıştım. Ortaokulda Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin çocuk balesini kazandım, baleye gittiğim günler bale dersinden önce orada çalışan bir piyano hocasından ders almaya başladım. O zamana kadar gittiğim kursta da öğretmenim çok yetenekli olduğumu dile getiriyordu Ankara Devlet Opera ve Balesi’ndeki yeni öğretmenim de aynı şeyi söylemişti. Hatta konservatuvar sınavını denememi, kazanma şansımın yüksek olduğunu dile getirmiş. Ailem ben sınavı kazanıncaya kadar henüz bu yeteneğimin farkında değilmiş. Fark edildikten sonra bu yöndeki destekleri daha da arttı ve beni bu güne getirdi.
Bugüne kadar verdiğiniz konserlerde en çok neler hoşunuza gitti ve aklınızdan çıkmayacak anılarınızdan oldu?
Her konser benim için özeldir. Ama yakın zamanda Württem bergische Philharmonie Reutlingen ile verdiğimiz konser, hiç unutmayacağım konserlerden biridir. Beatles’ın bas gitaristi olan Paul McCartney’nin bestelediği Liverpool Oratorium’unu çalmıştık. Şimdiye dek çaldığım en büyük kadrolu konserdi. Çünkü orkestra, yetişkin korosu ve çocuk korosundan oluşan bir kadrosu vardı. TUGFO ile 2014’te Sicilya’da yaptığımız Tosca operası konseri de benim için çok özeldi. O sıralar Etna Yanardağı aktifti. Doğa, tarih ve sanatın bütünleştiği bir yer olan Sicilya’daki konserimiz benim için unutulmaz bir deneyimdi.
2022’de inanılmaz bir mimariye sahip olan Schloss Schwetzingen’de (Schwetzingen sarayında) Stravinsky- Dumbarton Oaks konseri yapmıştık. Hem doğasından, hem de mimarisinden çok etkilendiğim, öylesine büyüleyici bir yerde müzik yapmanın keyfini çıkardığım bir konserdi.
Diğer bir anlamlı ve bendeki yeri ayrı olan konserim de 20 Şubat 2023 depremi sonrasında okuldan ve başka şehirlerden çok sayıda arkadaşımızın da katıldığı yardım konseriydi. Neredeyse 10 farklı ülkeden, farklı enstrümanların yer aldığı bu konserde klasik müzikten, Türk müziğine kadar çeşitli eserler çalındı. Ben de Yunan piyanist arkadaşım Antonia Kougioumtzi ile beraber Ekrem Zeki Ün’ün flüt ve piyano için yazdığı eserini “Yunus´un mezarında” çaldım.
Kendinizi müziğin neresinde görüyorsunuz? Almanya’da eğitim almak vizyonunuza neler kattı?
Eğitim açısından ele alırsam, lisans eğitimimi tamamladım ve ardından Master okudum ve kısa bir süre önce de Lisansüstü eğitimimi de tamamladım. Her ne kadar eğitimimi tamamlamış olsam da, kendimi müzikal olarak hala müziğin başlangıcında hissediyorum. Her gün yeni bir şey öğreniyorum ve kendimi hala müzikal olarak geliştirmem gerektiğini düşünüyorum ki bu büyük ihtimal hayat boyu devam edecek bir süreç. Örneğin haftaya katılacağım bir ustalık sınıfı var. Bu sene hangi yarışmalara katılsam, ne zaman nerede konser organize edebilirim diye araştırıyorum. Öğrenmek istediğim bir sürü eser ve farklı müzik türü var. Ve tabi ki beraber müzik yapmayı istediğim nice müzisyenler var. Almanya’da eğitim almanın beni birçok açıdan değiştirdiğini ve geliştirdiğini düşünüyorum. Üniversitedeki öğretmenim Gülşen Tatu sınıftaki her öğrencinin kendi tarzını yaratması konusunda herkesle özel olarak ilgilendi, çünkü sınıftaki her öğrencinin kendi tarzını oluşturması gerektiğini düşünüyordu. Her zaman elimizden gelenin en iyisini yapabilmemiz için bize yol gösterdi. Flüt dersimize ek olarak, çok faydasını gördüğüm toplu sınıf derslerimiz vardı, herkes bir eser çalardı ve birbirimize yorum yapardık. Hem müzikal ve tekniksel bilgiler paylaşılırdı hem de yapıcı eleştiri yapmayı öğrenirdik. Yüksek lisans öğretmenim de aktif olarak ustalık sınıflarına katılmamı ve olabildiğince çok öğretmene çalmamı söylerdi. Bu sayede farklı ortamlar görüp, farklı öğretmenler ile çalışma fırsatı yakaladım. Farklı ekoller öğrenip, birbirinden değerli fikirler edindim. Bunu bir konu hakkında bir sürü kitap okumaya benzetebiliriz belki de. Farklı fikirleri sentezleyerek ve öğrendiğim şeyleri uygulayarak, bana kendi stilimi yaratmamda çok büyük katkı sağladılar.
Sadece müzik alanında değil, aynı zamanda sosyal alan da Almanya’da eğitimin bana katkısı çok. Beraber müzik yaptığım arkadaşlarımın kültürlerini tanımış oldum, daha doğrusu dünyayı tanımama yardımcı oldu. Kore, Japonya, Yunanistan, Ermenistan, Azerbaycan, Polonya, Rusya, Kolombiya, Ekvator, Peru gibi dünyanın dört bir yanından insanlarla tanıştım. Kültürlerini tanıdım, farklılıkları ve ortak yönleri tespit ettim; beraber çalışma fırsatı yakaladım. Sonuç olarak bizi birleştiren şeyin müzik olduğunu gördüm.
Müzik hocalarının başarıları ile yeşeren nice müzisyenlerden birisisiniz. Kimleri örnek alıyorsunuz?
Bana flütü sevdiren ve müziğe aşık olmamı sağlayan çok sevgili öğretmenim Gülsen Şatana. Almanya’ya gelmemde öncü olan, hayatımı değiştiren, inanılmaz flüt virtüözü ve her daim desteklerini esirgemeyen değerli öğretmenim Arife Gülşen Tatu. Beni Almanya’daki sınavlara hazırlayan ve her zaman destekleyen hem inanılmaz bir insan hem de inanılmaz bir flüt sanatçısı olan öğretmenim Sibel Ayhan Bayer. Master eğitimin boyunca gelişmemde büyük katkısı olan öğretmenim olan Grigory Mordashov. Kayıtlarıyla büyüdüğüm ve bana ilham veren Berlin Filarmoni’nin Solo flütçüsü Emmanuel Pahud.
Bu keyifli röportaj için çok teşekkür ederim!
Yorum
Sevgili Gülce kızlarımızın…
Sevgili Gülce kızlarımızın evrensel sanat üretme çabalarını takdirle karşılıyorum. Sizleri gördükçe daha güvenli bakıyoruz geleceğimize. Güzel söyleşi için ikinizi de kutluyorum. Yolunuz açık olsun.
Yeni yorum ekle