Değerini Bulamayan Anıların İzinde
Yücel Feyzioğlu
Artık Ali Söylemezoğlu Gelmeyecek…
Kapıyı açtım. Kızım ile damat içeri girerken üç yaşındaki torunum kapının önünde durdu: “Gel bir kucaklaşalım,” dedim. “Ali de geldi mi?” diye sordu. “Geldi,” desem girmeyecek. Çünkü Ali Söylemezoğlu ile çok sert tartışıyoruz.
Aslında Ali çok sakin ve saygılı, ama benim sesim çok yükseliyor. Tartışmaktan torunumla oynamaya zaman kalmıyor. O da dedesini Ali’yle paylaşmak istemiyor. İnatlahep farklı görüşleri savunuyoruz Ali’yle. 1974 yılından beri böyledir. Görüşler doğru veya yanlış bile olsa,onu savunmaktakıntı haline gelmişse buna psikolojide“obsesif kompulsif bozukluk”deniliyor.Çünkü her doğrunun içinde yanlışlar, her yanlışın içinde doğrular olabilir. İkimiz de galiba bu psikolojik bozukluğu yaşıyoruz.
Önce Ali’yi anlatmalıyım: Ali Söylemezoğlu kimdir? Ali, Prof. Hamit H. Kemali bey ile mimar Harika hanımın iki çocuğundan biridir.Prof. Kemali Bey, Alman Prof. Paul Bonats ile İstanbul ve Ankara’da (opera binası dâhil) birçok kalıcı eseri birlikte yapmış. İstanbul’da eski eserlerin korunması konusunda büyük bir çaba vererek bir bilinç yaratmış.İTÜ’de hocadırKemali Bey, işini yapan gerçek bir uzmandır. Annesi ise bir yandan işini yaparken bir yandan da komünistlerle iletişim halindedir.
Ali Söylemezoğlu politik olarak annesinden etkilenir. İyi bir eğitim alır. Almancası ve İngilizcesi çok iyidir, Fransızca ve İtalyanca anlar. Münih üniversitesinde okur, orada doktor olur, sonra doçentlik yapmaya başlar. Her konuya ilgisi vardır. 68 kuşağı içinde aktif görev alır. TKP’ye girer. O yıllarda Almanya’da komünistlere meslek yasağı vardır. Münih Üniversitesi Rektörü çağırır Ali’yi: “Ya akademisyenliği seç ya da komünistliği” der. O da “komünistliği seçiyorum,” diye cevap verir ve üniversiteden atılır.
TKP’yi örgütlemeye girişir. Yüzlerce üye kazanır ve kentlerde çok sayıda örgüt kurar. 1980 darbesinden sonra işi yoğunlaşır. Türkiye’den kaçmak zorunda kalan birçok insana olanak hazırlar. İşe yerleştirir, bir yandan yeminli tercümanlık yapar. Disk’li ve Maden-İş’li sendikacılarla Avrupa Konseyi’nde, Avrupa Birliği salonlarında ve ulusal parlamento gruplarında Türkiye’deki cuntanın zulmünü anlatarak cuntayı zor duruma düşürür. Hiçbir şey Brüksel'e indirilmiş “dilsiz” DİSK temsilcisi Sayın Yücel Top’un yazdıkları gibi değil. Başarı başta Ali ve arkadaşlarının başarısıdır.
Ali, Türkiye Postası gazetesini kurar, genel yayın yönetmeni olur. Bina bulur, gazeteyi çıkarmak için gerekli makinelerle donatır. Türkiye’den kaçan gazetecileri istihdam eder.
1989-90 yıllarında bütün sosyalist sistem çökünce Ali de diğer yoldaşları gibi bunalıma girer. Politik eylemi azalır, tercümanlık bürosu kurar, ona gönderilen belgeleri ücret karşılığında çevirir. Parası olmayandan para istemez. Ayırım yapmadan her halktan insanla sıcak ve samimi bağı vardır. Çevresindeki esnaf ve komşular ona saygı duyarlar. Bir Hırvat: “Mahallemizin meleği” der. ÇoğunluklaAlman mahkemeleri tercümanlık için çağırır onu. Çevirmesi için belgeler gönderirler. Bir söyleşiye verdiği cevapta bu belgelerden biri PKK Balkanlar temsilcisinin raporudur. Hamburg mahkemesi bu belgeyi Ali’ye gönderir. Ali o belgeyi çevirir, belgede Mısır Çarşısı patlamasını bir kadına yaptırdıkları yazılıdır. Ama belgede kadının adı yoktur.
Ali Söylemezoğlu giderek görüş değiştirir, ateist iken inançlı bir Müslüman olmaya başlar. Gelenekselpolitikalara daha çok yaklaşır. Ermeni olaylarını araştırır. Kitap yazar, bu kitap Alman Parlamentosuna gelen “soy kırımı yasası teklifi” öncesinde Alman milletvekillerine dağıtılır. Sayın Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’ınAlmanya’daki konuşmalarının birkaçınıcanlı olarak tercüme etmesi ondan rica edilir. O da eder. Ali gerçekten AKP’li oldu mu bilmiyorum, ama siz yetenekliyseniz, üretkenseniz ve işinizi iyi yapıyorsanız her kesimden size rica ve teklifler gelir zaten. Onun bueylemlerinden ötürüsol kesimden ve eski yoldaşlarından büyük tepkiler alır.
Aslında Ali son derece dürüst ve kibar bir insandır, yardımseverdir, insanlar arasında ayırım yapmaz, herkesin düşüncesine karşı saygılıdır. Kişisel çıkarını hiçbir zaman gözetmemiştir. 6000 €uro emekli aylığı alabilecekken 1000 €uro emeklilik alır. İnandığı yoldan inatla yürür. İnancının doğruluğunu kanıtlamak için belgeler toplar,sistemleştirip bir sıraya koyar. Böyle inatçı bir kişiliğe sahiptir.
Ali’yi kaybettik. Ali’nin cenazesine yetişmek için havaalanındayım. Uçak beklerken haberlere bakıyorum. Aaa, bir de ne göreyim? Ali’nin bedeni daha soğumadan birkaç yazı. Şaşırıyorum, üzülüyorum. Bunlar Ali’den en çok destek gören insanlar. Fakat iki kişinin yazısı dikkatimi çekiyor. “Keşke Ali bilim insanı olarak ilerleseydi,”evet, babası Kemali bey gibi çok daha yararlı olurdu. Bir başkası da “önemli olan insan olmaktır, ideoloji değil,” diye yazmış.
Cenaze törenine katılıyorum. Ortaokuldan ve üniversiteden arkadaşları gelmiş Ali’nin. Kimisi işveren, kimisi bilim insanı, kimisi aydın. Ali hakkında iyi anılar aktarıyorlar. Eve dönüyorum, üç yaşındaki torunum soruyor: “Ali de geldi mi?”
“Artık Ali hiç gelmeyecek, ama korkmana gerek yok, Ali iyi bir insandı, bağırıp çağıran bendim,” diyorum, hüzünle içeri giriyoruz.
https://www.youtube.com/watch?v=wOKfekLb-UQ&t=487s
Yeni yorum ekle