Dünya Ve Türk Resminde “Kent”…Ve Ankara’nın “Kent Ressamları” 2.Bölüm

Kültür

Dünya Ve Türk Resminde “Kent ”…Ve Ankara’nın “Kent Ressamları”

2.Bölüm

Kadri Atabaş

 

Çalışmamın 1. bölümünde,19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başına kadar olan dönemdeki ‘kent’ resmini ele almıştım.

Yeni çağın getirdiği değerlerin yanı sıra, sanayileşmenin peşinden gelen yeni dünya paylaşımı, yaşanan ekonomik krizler ve iki dünya savaşı çağın sanatçılarını, isyan eden, sorgulayan ve ret eden akımları var etmeye de yöneltmiştir.

Her iki dünya savaşında da tarafların ana hedefleri arasında kentler büyük insanlık dramının sahneleri olmuşlardır. Uçak ve füzenin icadının yarattığı yok ediş muazzamdır. Doğal olarak, tepki de o düzeyde olmuştur. Yeni sanat akımları bu dönemde ya ortaya çıkmış ya da etkin olmuşlardır.

Bu süreç ve sonrasında yaşanan büyük yıkımlar Aydınlanma Çağı’nın ve Marksist Hareket’in yarattığı “olumlanan insan ve gelecek” ile ilgili olarak, özellikle sanatçı kesimin iyimser dünyasını, tahayyülünü zedelemiş ve duyulan hayal kırıklıkları sonucunda sanatçının ve entelektüel kesimin değişik tepkileri olmuştur.

Bu dönemde pek çok yeni sanat akımı ortaya çıkmıştır. Bizim konumuz ‘Kent’ler olduğundan söz konusu akımlar içinde 3 tanesi hem genelde hem de kent resmi alanında 21. yüzyılda da etkisini sürdürecek kadar etkili olmuştur.

Bunlar;

Almanya merkezli Dışavurumculuk,

ABD merkezli Metropolis Akımı,

SSCB merkezli Konstrüktivizmidir.

 

Dışavurumculuk Akım’ında Kent Resmi;

Alman dışavurumcu resmi “Marx’ın kendi doğasına, emeğine ve rasyonelleşme süreciyle dönüşüme uğramış, toplumsal yaşama yabancılaşan insanından olduğu kadar, Nietzsche’nin …nevrotik karakteri eliyle kendi bilincinden koparılmış insanından da izler taşır…”

“…19.yüzyılda teknolojinin sermaye ile bütünleşmesiyle yaratılan güç birliğinin güdümündeki değişim dalgalarının fiziksel mekanı olan endüstri kentleri20.yüzyılla beraber dahada hızlanan bir dönüşüm sarmalına çekilir”.

“Endüstri kentinden modern bir metropole dönüşüm süreci, kentlere olan büyük ve değişik kültür coğrafyalarından gelmeyi de teşvik eder. Yeni kentli artık topraktan kopmuş yeni bir süreksizlik olgusuna sahiptir” (Peter Fritzsche, Reading Berlin 1990’dan aktaran Özlem Kalkan Erenus). Bu yeni psikoloji hem yabancılaşma hem de süreksizlik duygusunu getirmektedir.

Yeni metropollerin sokakları, meydanları işte bu nevrotik yabancılaşmış ve yersizleşmiş kitlelerle doludur.

Her şeyin satılık olduğu metropolde yabancılığı ve mahremiyeti aynı anda temsil eden gece yaşamı, kitlesel örgütlenme gereksinimleri yanı sıra mahremiyete duyumsama artık içiçe geçmiştir.

Dışavurumcu kent resimleri süreklilik arz eden sokak görünümleri içerse de bu resimlerdeki fouve etkiler, çarpıtılmış perspektifler yoğun biçimde tinsellik içerir. Bu resimler durup seyre dalmaktan öte, resmin yüzeyinden yansıyan görüntülerle yüzleşmek zorunda bırakır izleyeni. Resimlerin taşıdığı bu tinsel içerik, dışavurumcu hareketi Fransız sanatçılar odaklı biçimsel yeniliklerden çok farklı kılar.(Ernst LudwigKirchner’in sokak sahneleri, Ö. K.Erenus, Pathos Dergisi, sayı 10)

Bu anlatımda bence en önemli vurgular, “yüzleşme” ve “tinsel içerik ”kavramıdır. Dışavurumcu Akım’ı Paris ağırlıklı İzlenimcive Kübist akımlardan ayıran en önemli iki unsur bunlardır. Türk resmini ele alırken de bu konuyu vurgulayacağım.

Öncelikle Kirchner(1880-1938

.

 

.

sonra George Grosz(1893-1959)

.

.

MaxBeckmann(1884-1950)

.

.

.

ve OttoDix(1891-1969)

.

çalışmalarındaki dışavurumcu tavır ile, bu akımın kenti ele alışında, hem yukarda söz edilen iki unsuru öne çıkarmışlar hem de kent ve savaş üstüne tüm güçleri ile eğilmişlerdir.

Kuzey Avrupa’da, dünya savaşının dehşetini yaşamamış bir sanatçı kuşağı yeni sanayileşme ve kentin etkilerini duyumsamışlar ve resimlerine yansıtmışlardır. Vincent Van Gogh’un (1853-1890)kent resimlerinde dehem kentin tedirginliğini hem de mahremiyeti içeren erken dışavurumcu etkileri görebiliriz. Van Gogh’un “tinsellik” konusundaki takıntılı dünyasının kent resimlerindeki etkisi de çok açıktır

.

.

.

Gene Kuzey Avrupa’dan Norveç’li Edvard Munch’un(1863-1944) “Çığlık” tablosu ve başka çalışmaları 

.

.

20.yüzyıl insanının yabancılaşma, tedirginlik, yersizlik ve kent üstüne tüm unsurları ortaya koyması ile de birer “kent” resimleridir.

Dışavurumcu akımın “tinsellik ve yüzleşme” unsurları(iki dünya savaşı ve sonrasında “hafıza ile hesaplaşma” kavramını da katarak) özellikle 1970’ler ve sonrasında da resimde etkisini sürdürmektedir. Örneğin, yaşayan en önemli Alman ressam olan Anselm Kiefer(d.1945)söz konusu anlamda bir Dışavurumcudur.

A.Kiefer genel olarak yalnızca Almanya değil tüm Avrupa’nın kendisi ile yüzleşmesini, kadim kent imgeleri ile ele alarak-o zamana kadar resimde pek de kullanılmamış malzemeleri de kullanarak- yeni boyutlara taşımıştır

.

.

(Kiefer’in28 Haziran- 29 Ekim 2025 tarihli son sergisi”Kiefer / Van Gogh”dır).

 

Metropolis Akımı’nda Kent Resmi;

20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren “küresel kapitalizm” aşamasının merkezine kurulan ABD’de kentler, özellikle metropol kentler, Avrupa’nın tarihsel sürecinin yüklerini taşımamanın da verdiği “sınırsızlık” ile “metropol kent gerçeğini var etmişlerdir. Bu kentler, başta New York olmak üzere, Avrupa’daki “metropol” kent   ölçeğinin ve anlayışının çok ötesine uzanmışlardır. Dünyanın ilk “gökdelen” kentleri ABD’de kimlik bulmuştur. Bugün bile, gökdelen imgesi ABD’yi çağrıştırmaktadır. İmge olarak da, tarihte ilk kez ABD “metropol” kentleri “gökdelen” imgesi ile tanımlanır, bilinir olmuşlardır. Öte yandan bu gökdelenler yığılması içinde bir “köksüzlük ve ansallık” kültürü var olmaktadır.

ABD metropolleri, bir anlamda Avrupa dışavurumculuğunun megafon yardımı ile çoğalan ve çevreyi saran seslere dönüşmüşlerdir. Dışavurumcu akım, önce “Metropol gerçekçilik”, sonra “non figüratif dışavurumculuk” olarak ABD kent resimlerinde etkin olmuştur. ABD metropolleri, otomobil / hız/ ansallık/yersiz yurtsuzluk / tedirginlik duyguları yanı sıra göçmenlik / yalnızlık / acımasız sömürü / kuralsızlık olguları ile yüklü olarak “yalnız” bireyler ve “köksüz” ilişkilerin mekanları / kentleri olarak ele alınmışlardır.

Bu metropol kentlerde, birey, “mahremiyet” duygusunu klasik kent insanından farklı algılamakta ve yaşamaktadır.

Metropol kent, yukarıda anlatılan tedirgin edici atmosferi dışında “fırsatlar kenti”dir de…Beklenmeyenin her an olabildiği bir “cangıl”dır söz konusu olan.

Dolayısı ile ABD’nin metropol kentleri yepyeni bir insan tipini de oluşturmuştur; kalabalıklar içinde yalnız ve ansal olarak belli mekanlarda buluşan sonra dağılan bireyler ve onların arasındaki ilişkiler…

ABD metropolü, bu kimliği ile, bize yeni bir resim sunmaktadır. Burada, artık sadece görüneni değil, onu yarattığı yeni “Kafkaresk”, grotesk, yeni Gotik atmosferi çözümlemek ve duyumsatmak söz konusudur.

ABD metropolleri 20. yüzyılın küresel kapitalizminin gerçek kentleridir. Beğenmesek de, karşı olsak da, sevsek de, sevmesek de bu gerçek ortada…

O nedenle de ABD’nin metropol kentleri “kent resmi” tarihinde değişik ve köklerinde-doğası gereği- dışavurumculuk taşıması yanısıra, birazda özgün koşullarının yarattığı yeni bir resim anlayışı olarak düşünülebilir.

Bu yeni metropol dünyasını resimde en iyi simgeleyen isimler ise Edward Hopper (1882-1967),Georgia O’Keefe (1887-1986) Leslie Ragan (1897-1972)’dir.

Edward Hopper teknik olarak, resim dili ve tekniği olarak yeni bir oluşum ifade etmez gibi gözükür. Ama renk kullanımında, enfouve sert renklerde bile elde ettiği solgunluk tamamen kendisine hastır. Metropol resminin çok özgün bir karakteridir. Gece Kuşları” 

.

çalışması yalnız döneminin değil, 20. yüzyılın en etkili resimlerinden biri olarak kabul edilir. Resim asında bir köşe başı barında oturan bir kadın, bir erkek ve barmenden oluşur. Ama dışarının karanlığı içinde, her bir bireyin yanındaki ile ilgilenmeden önüne bakışının yarattığı dünya, işte o metropolü anlatır. Fiziken yan yana, âmâ metropol’ün karanlık gecesinin tekinsizliği içinde bir bara sığınmış, gene de yalnız insanlar

..

Hopper’ın ayrıca New York apartmanlarının çatılarını anlatan serisi ise, bize kentin yapısal ve daha önce hiçbir kent resminde önemsenmemiş olan “çatı mimari ögelerinin” yani baca, havalandırma, depo vb. alanların yarattığı yeni bir kent estetiğini sunmaktadır

..

Ortada kent yoktur, ama vardır da…Renk seçimlerinin en canlısının bile taşıdığı matlık, solgunluk, resimlerin anlatımında yeni dünyayı bize duyumsatmaktadır. Bu kent anlatımında, biz, kenti bir “özne” olarak görmeyiz, dışavurumcu resim anlatımının “duyumsatan” etkisini alırız. Hopperı özel kılanda içeriğinin “yepyeni” olmasına karşın dilindeki bu “klasik” etkidir belki de.

Georgia O’Keefe’nin resimleri ise, doğrudan New York gökdelenlerinden, yani ABD’nin kent imgesi üstünden bir kent okuması sunar. Ezen, klastrofobik gökdelenler ve onların arasından zar zor gözüken gökyüzü. Bazen de gökdelenlerin cepheden gece görünümleri. Çok klasik bir geometri içinde soğuk ve nesnel objeler

..

.

.

Leslie Ragan daha çok demiryolları için yaptığı afiş çalışmaları ile bilinse de, kenti sadece mimari mekanları nesneleri ile değil, kent imgesinin parçasına dönüştürdüğü kentsel anonim imgelerle -özellikle hız ve teknolojiyi kent ile birleştiren tren ile- anlatarak yeni dünyanın imgesini yaygınlaştırmıştır 

.

ABD resminin bu yeni dışavurumculuğu daha sonraları “soyut dışavurumculuk” olarak resim dünyasında çok etkin olmuşsa da, burada anlatılandan çok başka bir konudur.

1960’lar ve sonrasında ABD resminde metropol kent resmi yeni ve “genç” açılımlarla etkisini sürdürmüştür. Bu sefer kentin duvarları birer tuvale dönüştürülmüştür; çoğunlukla yerel “kahramanlar” olan grafiti sanatçıları özellikle New York’ta kentin kendisini bir tuval ve iletişim aracı olarak kullanmaya başlamışlardır. 1985’lerde ise artık bir sanat etkinliği olarak kabul görmüştür.

İçlerinden Keith Haring (1958-1990)

.

ve Jean-Michel Basquiat(1960- 1988) ise küresel düzeyde önemli ressamlar olarak kabul edilmişlerdir

.

.

. Her iki sanatçı da, öncülü olmayan üslupları ile, ABD ve New York’un “hareket / ansallık” imgeleri yanı sıra afro-Amerikan etkilere çok açık çalışmalar ile yeni kent imgeleri oluşturmuşlardır. Grafiti sanatında artık kentin özne olarak yer alması, ya da duyumsatması değil, bizzat kentin resmin vazgeçilmez bir parçasına dönüşmesi söz konusudur. Ya da, kent resmi ile kent iç içe geçmiş bir anlam taşırlar. Ayrıca, ABD pragmatizminin bu akımdan besleniyor olması nedeni ile, iki akımı birbirlerine çok yaklaştırır. Yani bu iki akımı daha “batı merkezli kardeşler olarak” düşünebiliriz.(Bu konuda Türk asıllı New York’lu kent ressamı olarak Burhan Doğançay’ı ayrıca Türk resmi bölümünde ele alacağız)

 

Konstrüktivizm Akım’ında Kent Resmi;

Kent resminde üçüncü önemli akım olan Konstrüktivizm ise, yukarıdaki iki akımdan ya da çağdaşı olan diğer akımlardan bambaşka niteliklere sahiptir.

Öncelikle, Batı Avrupa merkezli değildir. Ayrıca, kendi tarihinde Avrupa’daki gibi uzun süren önemli akımlar ve isimler de yoktur.

Rusya 19. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa ile çok sıkı bir etkileşim dönemine girmiştir. Rusya’nın çok güçlü birkaç “Oligarkı” Avrupa’nın o tarihlerde önde gelen önemli sanatçılarından çok sayıda resim almış ve bunları birer müze durumuna gelmiş konaklarında genç sanatçıların görüşüne sunmuşlardır. Bugün Hermitag Müzesi’nde yer alan salonlar dolusu 19 ve 20. yüzyıl ustalarının resimleri bu koleksiyonlardan alınmıştır. Rus sanatçılar zaman içerisinde hem batıdan özerkleşerek onu sorgulamaya başlamışlar hem de muhalif / düzen dışı kimlikler kazanmışlardır.  Ama kuşkusuz büyük dönüşümü, öncesi ve sonrası ile, var eden 17 Ekim olgusudur.(E.T.Keten, “100.yılında 1917 Rus Devrimi”, Praksis Dergisi, 2018-1)

Buraya uzanan süreçte Rus entelektüelleri bu baskın burjuvaziden hem yararlanmış hem de onlara karşı radikal arayışlara girmişlerdir. Uzağında oldukları ama yakından izledikleri Avrupa sürecinden bağımsız gelişen bu süreç onların çok kısa süre içinde, önce etkilendikleri İtalyan Fütürizmi’nden kurtulmalarını getirmiştir.

Ortaya çıkan ilk Rus kökenli büyük atılım Süprematizm olmuştur. Tıpkı gelmekte olan devrim gibi, bu hareket de, “devlet / din/ burjuvazi’nin ve tarihin kaydını tutmak değil, onlardan kopmak istemiştir. Sonuçta, 1915’de hareketin lideri Kazimir Maleviç’in ünlü “Siyah Kare”si ortaya çıkmıştır. Artık resim herhangi bir “şeyin” imgesi, anımsatıcısı, tanımlayıcısı olmayacaktır. Resim Maleviç’e göre “şeylerin engeli olmadan, yalnızca kendi başına kendi için” var olacaktır.

“Siyah Kare” resmi, bir anlamda o güne kadarki resim tarihinin “sıfır noktası” kabul edilir 

.

1917 devrimi ve öncesinde Rus sanatçılar toplumsal sürecin içinde, dönüşüm ve değişiminyaşamın tüm alanlarında, özellikle tüm sanat alanlarında gerçekleşmesini savunmuşlardır. 1917-35 yılları arası büyük etkinlik kazanan bu akım “Konstrüktivizm” olarak bilinir. Bu akımın sanatçıları Süprematizm’in sıfırladığı sanatı yeniden inşa etmeye soyundular.“… Her şeyden önce sanatın toplumsal bir amacı olduğunu…yeni malzemelerle yeni formlar yaratılması gerektiğini …” söylüyorlardı.Konstrüktivizm sanat, tasarım, mimarlık (kent planlaması), teknoloji ve güncel yaşamda yaşanan gelişmelere uygun şekilde,makine araç gereçleri ve teknolojiye daha fazla atıfta bulunmaya başladılar(“50.Sanat Fikri”, sayfa 124-127, Domingo yayınları).

Rusya’nın yeniden inşası süreci de devam etmekte olduğundan “Konstrüktivist Kent” kavramını ortaya attılar. Doğa ile sanayileşmenin nasıl bir arada olacağı üstüne kent tasarımları geliştirdiler. Resim, grafik tasarım işbirliği içinde ilk kez kuşbakışı perspektifi kullandılar. Dünyaya ve yapılara kuşbakışı bakmanın önemini gösterdiler. Yapımın sonucu kadar ortaya çıkan yüzlerin arasının önemini vurguladılar. Tüm bunların anlatımında da dinamik ve alışılmış perspektif yapılarının dışına çıktılar. Bu dönem Ali Artun’un tanımı ile “sanat tarihinde sanatın iktidar olduğu tek dönemdir (A.Artun,“ Sanatın İktidarı”, İletişim yayınları).

Sonuçta, Kazimir Maleviç (1879-1935),Vladimir Tatlin (1885-1953),Aleksandr Rodçenko (1891-1956), Alexander Vesnin (1883-1959), Varvara Stepanova (1894-1958), NatalyaGonçarava (1881-1962), mimar Moisei Ginzburg(1892-1946),El Lissitzky(1890-1941) İvan Leonidov (1902-1959), Lyubov Popova (1889-1924),Yakov Chernikhov(1889-1951)ve daha pek çok isim bu akımda yer aldılar ..

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

Konstrüktivist kent ilkelerine göre tasarlanmış en az üç kent Rusya’da inşa edildi ve yaşam devam ediyor. Hareketin sanatı kapsayıcı yapısı gereği, sanatçılar birden fazla etkinlikle iç içe oldukları için resim / mimarlık/ kent planlamanın bu kadar girişken olması da hareketi özgün kılmaktadır. Her ne kadar hem Stalin’in “sosyalist gerçekçilik” döneminde pasivize edilmişler ve batı merkezli sanat da uzun süre bu akımı öne çıkartmamışsa da etkileri 21. yüzyıla uzanan ve tüm dünyaya yayılan bir hareket oldu. (Doğrudan bağlantılı olmasa da, edebiyatta Jacques Derrida’nın (1930-2004) etkisi ve felsefede Foucault ve Derrida’nın sürüklemesi ile dekonstrüktivizm günümüzün en önemli düşünce akımlarından birisi oldu).

Öte yandan, 1980’lerden itibaren Batı Avrupa mimarlığı ve ABD mimarlığına da sıçrayan yeni bir konstrüktivist mimari akım günümüzün en önemli mimari gruplarınca yürütülmektedir. Örneğin; Daniel Libeskind (d. 1946) (resim 41) ve Irak asıllı İngiliz ZahaHadid’in (1950-2016)(resim 42) erken sunum ve çizimleri bugün sanat dünyasında da etkisini sürdürmektedir.

Sonuç yerine

Kuşkusuz böyle bir içerik pek çok ismi ve akımı dışında bırakmadan yazılamazdı.

Tarihsel süreçteki bu gezimiz, “kent” olgusunun 15. yüzyılda başlayan “betimleyici / dokümanteriz ” anlayışından, 17. yüzyıl burjuva kentlerinin “yaşam biçimini anlatan ve kenti öne çıkartan” çizgisine getirdi. Daha sonra sanayileşme ile başlayan 19.yüzyıl sonundan 20. yüzyıla uzanan büyük kopuştaki, empresyonist / izlenimci resimde “bir özne olarak yer alan kentten resmin yüzeyinden yansıyan görüntülerle yüzleşmek zorunda bırakan” kent resmine ulaşıldı. Bu dönemin devamında ise, “metropol kent olgusunun birey / kent ilişkisine” ve “seçenek kentler” resmine ulaşıldı.

Batı kaynaklı kent resmindeki bu değişim sürecine karşın, ülkemizdeki Kent Resmi ve Türk resminde kent olgusunun nasıl ele alındığını (yazımızın bu ilk iki bölümü ışığında) son bölümde ele alacağım.

 

 

Yorum

Şenol (doğrulanmamış) Pa, 14 Eylül 2025 - 14:06

Sayın hocam kent resminin evvelini çok sade ancak çok anlaşılır şekilde mükemmel özetlemişsiniz. Türk kent resminin gelişimini merakla bekliyoruz

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.