Surlarla Gelen Zenginlik
DUBROVNİK - HIRVATİSTAN
Murat Özsoy*
Hırvat, Kravat
Ne zaman Dubrovnik’ten söz açılsa, gözlerimin önüne ilk gelen, kentin o muazzam surlarıdır. Hırvat denince ise kafamda ilk beliren şey kravattır. Kafiye olsun diye değil, kesinlikle! Kravatın kökeni gerçekten de Hırvatlara dayanıyor. Fransızca Hırvatlar sözcüğünün karşılığı oluyor kravat. 1618’de Katolik-Protestan mücadelesi olarak başlayan Otuz Yıl Savaşları sırasında, Hırvatlar Fransa’da paralı asker olarak görev yapmaktadır. Hırvatların taktığı düğümlü fularlar Parislilerin ve kralın ilgisini çeker. Fransa Kralı 14.Lui’nin boynuna taktığı fular, hızla aristokrasi içinde yayılır ve tüm Avrupa’da moda haline gelir. Osmanlı’da kravat takan ilk padişah, Sultan Abdülmecid olur.
Barışın Zenginliğin Güvencesi Sular
Dubrovnik’in o muhteşem kireçtaşı surlarının benzerine, doğrusu ben hiçbir Avrupa ülkesinde rastlamadım. Kente 1,5 milyon turist çeken önemli unsurlardan biri işte bu surlar. Ortaçağın, tartışmasız en görkemli surlarındayız. Etkilenmemek gerçekten olanaksız. Surlar kentin etrafını sarıp sarmalıyor. 2 kilometre boyunca…
Dubrovnik surları, deniz tarafında ince, kara tarafında kalın. Kara surları 4 ila 6 metre kalınlıkta. Surlardaki dört kapıdan ikisi limana, diğer ikisi ise anakaraya açılıyor. Kimi yerlerde surların yüksekliği 25 metreleri buluyor. Kent, hiç şüphe yok ki dünyanın en etkileyici ortaçağ duvarlarından birine sahip. Ortaçağ boyunca, işgalci ordulara, bu surları geçmek bir türlü nasip olmamış. Beş asır boyunca kente barışın ve zenginliğin egemen olmasında en önemli nedenlerden biri, 14-17. yüzyıllar arasında inşa edilmiş bu aşılmaz surların verdiği güvencedir.
1667’de feci bir deprem yaşanır. Öyle böyle bir deprem değildir bu seferki. Tüm şehir yerle bir olur, 4 bin kişi yaşamını yitirir. Rektör olarak adlandırılan hükümet başkanı da ölüler arasındadır. Tüm kamu binalarının dörtte üçü yıkılmıştır. Oysa surlar, ciddi bir zarar görmemiş, sağlam çıkmıştır. Sözün özü, surda yine gedik açılamamıştır.
Ortaçağ kanalizasyon sisteminin ilklerinden biri Dubrovnik’te inşa edilmiş. Tarih 1296. Daha da ilginci, o kanalizasyon sistemi halen kullanılmakta. Dile kolay 700 küsur yıl. Bu zaman zarfında ne imparatorluklar doğmuş, ne krallıklar batmış. Dubrovnik kanalizasyonu ise bunların hiçbirinden etkilenmemiş. Gelen ağam, giden paşam, demiş, hizmete devam etmiş.
Nüfus 40 Bin, Turist 1,5 Milyon
Hırvatistan zengin kültürüyle film yapımcılarının ilgisini çeken bir ülke olmuş. Star Wars, Robin Hood, Game of Thrones, Sofia’nın Seçimi, Dr Who, Damdaki Kemancı gibi ünlü filmlerin yönetmenleri, çekimler için soluğu hep Hırvatistan’da almış.
Sadece filmciler de değil. Beyoğlu ilçemizin kardeş şehri olan Dubrovnik’te yılda konaklama yapan turist sayısı 1,5 milyonu buluyor. Ayrıca bir de gemi yolcuları ve günübirlik turistler var. Onlar bu sayıya dâhil değil. İlginçtir, kentin nüfusu hepi topu 40 bin kadar. Nüfusunun 40 katına yakın turiste ev sahipliği yapmak da her kente nasip olmaz doğrusu. Kentte binin üzerinde otel bulunuyor. Turizm gelirleri kenti ihya etmeye devam ediyor.
Fiyat: “3 Sansar, 40 Ihlamur Ağacı!”
Hırvatistan parasının adı ‘kuna’dır. Hırvatça kuna, sansar demek. Ortaçağ ticaretinde, sansarın kürkü para birimi, değişim aracı olarak kullanılmış. Hem ortaçağ paralarında hem de günümüz Hırvat parası 1 Kuna üzerinde sansar resmi bulunmakta. Kuruş olarak kullanılan ‘lipa’ ise ıhlamur ağacı demek. Avusturya İmparatorluğu hâkimiyeti yıllarında, pazar yerleri çevresine ıhlamur ağacı dikilirmiş. Bu nedenlerle, çarşıda üzerinde 3,40 yazan bir etiket Türkiye’de “3 lira, 40 kuruş” olarak okunurken, Hırvatistan’da “3 sansar, 40 ıhlamur ağacı” olarak okunmakta.
Dubrovnik'te Dört Asır Osmanlı Himayesi
Dubrovnik'te kurulan şehir-devleti Ragusa Cumhuriyeti 1365-1808 arasında dört asrı aşkın bir süre Osmanlı himayesinde kaldı. Osmanlıya vergi ödüyordu. Bu cumhuriyetin yıllık cizyesi, 1478 ahitnamesine göre 12.500 altın idi. Vergiler üç yılda bir İstanbul'a gönderilirdi.
Vergiler karşılığında, Ragusa Cumhuriyeti Türk topraklarında serbestçe ticaret yapabiliyordu. Ragusa tüccarları ve ticaret gemileri, yabancı ülkelerde Osmanlı tarafından himaye ediliyordu. Ragusa’da Osmanlı garnizonu bulundurulmamıştı. Ragusa Devleti, 1509’da Hindistan'da Osmanlı ile birlikte Portekizlilere karşı savaşmıştı. Bu cumhuriyet Osmanlı ile Avrupa arasında bir ticaret köprüsü kurmuştu.
Yolsuzluğa Tedbir: Başkanlık Bir Ay
Ragusa Cumhuriyeti’nde yolsuzluğun yok denecek seviyede olmasının nedenlerinden biri, hükümet başkanlarının görev süresi. Sadece 1 ayla sınırlandırılmış. Cumhuriyet, tüm enerjisiyle girişimcilik ve deniz ticareti üzerine odaklanmış, bunda da müthiş başarı sağlamış. Akdeniz’in Hong Kong’u olmuş.
Dubrovnik’in sigorta kanunu Avrupa’nın en eskisiymiş. 1395’lere dayanırmış. İngiltere’nin bile 300 yıl önündeymiş.1416’da köleliği yasaklayan ilk ülke Dubrovnik Cumhuriyeti olmuş. Dünyanın ilk yetimhanesi 1432’de yine Dubrovnik’te hizmete girmiş.
Bu şehir-devlet, tamamen ticaretle uğraşmış, deniz ticareti uzmanı olmuş. Adriyatik Denizi'nde ve Akdeniz'de Venedik Cumhuriyeti’yle bile rekabete girecek ölçüde gelişmiş. Ancak Akdeniz ticareti 16. yüzyıldan itibaren Atlantik ticareti karşısında gerilemiş. Dubrovnik zenginliğini ve önemini yitirmeye başlamış. Şehir, 1808’de Fransa'ya, 1815’te Avusturya’ya bağlanmış.
Eski Saraylar Müze Olmuş
Hepi topu 21 kilometrekarelik bir kentteyiz. Ancak Avrupa’nın en eski müzelerine ve Barok yapılarına ev sahipliği yapan bir kent burası. Dubrovnik’in plaj ve botanik bahçeleriyle ünlü Lokrum Adası ile katedrali son derece ünlü. Dubrovnik için ‘Adriyatik’in İncisi’ terimini ilk kez kullanan İngiliz şair Lord Byron hiç de haksız sayılmaz doğrusu.
16. yüzyıla tarihlenen beş asırlık Sponza Sarayı günümüzde ulusal arşivlere ev sahipliği yapıyor. Rektör Sarayı 1872’den bu yana Kültürel Tarih Müzesi olarak kullanılıyor; Hırvat banknotu 50 kuna arkasında bu sarayın resmine yer verilmiş. Dışarıdan bir kaleyi andıran Fransisken Kilisesi ve Manastırının kütüphanesinde ise 30 bin kitap, 1.500 değerli elyazması bulunuyor.
Yedi Asırlık Faal Eczane
Dubrovnik’in en popüler kilisesi, kentin koruyucu azizi adına inşa edilmiş olan St. Blaise Kilisesi. Katedral’de azizin kemikleri muhafaza ediliyor. Aziz Blaise 316’da Sivas’ta doğmuş.
Dominikan Manastırı kütüphanesinde 20 bin kitap bulunuyor. Bunlardan 1.200 tanesi değerli elyazmalarından oluşuyor. Bu manastır 1317’ye tarihleniyor; Avrupa’nın halen faal en eski eczanesi burada yer alıyor. Bu eczane, dünya sıralamasında da üçüncü en eski faal eczane olarak değerlendiriliyor.
Sırp, Hırvat, Sloven, Yugoslavya’sı (1918-1991)
925’te taç giyen Kral Tomislav, Hırvatistan’ın ilk kralı. Bu nedenle de ülkenin her köşesinde onun adına rastlamak mümkün.
Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı sonunda parçalanmasıyla Sırp, Hırvat ve Slovenler Yugoslavya’yı oluşturmuş. II. Dünya Savaşı sırasında İtalyan ve Alman ordularınca Yugoslavya işgal edildi. 1944’te partizanlar ülkeyi işgalcilerden temizledi; 1991’e dek komünist dönem yaşandı.
Hırvatistan 1991'de Yugoslavya'dan bağımsızlığını ilan etti. İç savaş çıktı. İç savaş sırasında Sırp saldırıları nedeniyle Dubrovnik’teki tarihi eserler ciddi zarar gördü. Restorasyon çalışmaları sonucu, ancak 2005’te şehir kendine gelebildi ve eski görünümünü kazandı.
2013’te ülke AB’ye girdikten sonra, birkaç yıl içinde 300 bin Hırvat göç ederek zengin AB ülkelerinin yolunu tuttu. Hırvatistan’ın 4 milyonluk nüfusu bir türlü artmıyor, tam tersine azalıyor.
Büyüklükleri kıyaslamak açısından bir örnek. Hırvatistan’ın tamamında 800 ilkokul bulunuyor. Bizde sadece Ankara’daki ilkokul sayısı 800’ün üzerinde.
Yatçılık, Dalmaçyalı, Günbatımı, Ormanlar
Hırvatistan sahillerinde 1244 ada, adacık ve resif bulunuyor. Yat turizmi çok gelişkin. Hırvat limanlarına uğrayan yabancı yat ve teknelerin sayısı 60 binin üzerinde. 4 milyon nüfuslu ülkeyi, 60 bin yabancı yat ve teknenin ziyaret etmesi yatçılıkta muazzam bir yol alındığının ifadesi. Avrupa’nın en beğenilen karnavallarından biri olan Rijeka’ya ev sahipliği yapan Hırvatistan’ın, toplam gelirlerinin yüzde 20 kadarı turizmden. Tüm zamanların en iyi film yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen Alfred Hitchcock’a göre dünyanın en güzel günbatımı bu ülkede izlenebilirmiş. Ancak, günbatımı seyrederken aman rüzgâra yakalanmayın. Ülkenin ‘Bura’ adında bir rüzgârı var. 1990’da bir esmiş, ama ne esmek! Saatte 248 km.
Hırvatistan pek çok lehçeye sahip. Öylesine ki, Hırvatlar kendi aralarında farklı lehçelerle konuşmasına konuşuyorlar, ama konuşulanın ne kadarı anlaşılıyor tartışılır. Öte yandan, aralarında hiç lehçe farkı olmayan insanlar, birbirlerini ne kadar anlayabiliyor acaba? O da apayrı bir mesele. Konu dilden açılmışken, bir ilginç nokta: Hırvatçada sarışın insanlara mavi saçlı denirmiş!
101 Dalmaçyalı animasyon dizisindeki Dalmaçyalı köpek cinsini anımsarsınız; kısa tüylü, beyaz üstüne, siyah ya da kahverengi benekli köpek ırkı. Bu köpeğin kökeni Hırvatistan’ın Dalmaçya bölgesi imiş.
Ülkenin üçte biri ormanlarla kaplı. 11 doğal park, 8 ulusal park ve 2 doğal rezerv Hırvatistan’ın yüzde 10’unu kaplıyor. Ülkenin ulusal çiçeği iris (süsen) koruma altında, koparmak yasak. Hırvatistan beyaz yermantarı 1 kilo 310 gram ağırlıkla muazzam bir rekora imza atmış. Ülkede 300’ün üzerinde şarap üretim bölgesi bulunuyor. İçme suyu kalitesi Avrupa’nın en iyilerinden olmasına karşın, insanlar genelde su yerine içkiyi tercih ediyor olsalar ki, kişi başı alkol tüketiminde, tüm dünyada başa güreşiyorlar.
Mucitler Ülkesi
Ay haritasında iki Hırvat bilim adamının isimleri bulunuyormuş. Parmak izinden kimlik tespiti meselesinin öncüsü bir Hırvat imiş. Tükenmez kalemin, torpidonun mucidi de Hırvatlar. Hırvat bilim adamları Nobel Kimya Ödülünü iki kez kazanmış. Paraşütü ilk yapıp test eden ve rüzgâr tribününü icad eden Hırvat’mış. Tesla otomobillerinin babası, adı alternatif akım ile anılan mucit Nikola Tesla Sırp anne babadan günümüz Hırvatistan’ında doğmuş.
İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Listesi’nde, Hırvatistan, İspanya ile birlikte Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden. Örneğin, dantel örmek, zencefilli ekmek pişirmek ve ahşaptan oyuncak oymak gibi kayda geçmiş kültürel mirasları var bu ülke insanlarının. Kültürel miraslarını canla başla yaşatan Hırvatlar arasında en yaygın soyadı hangisiymiş dersiniz? Horvat imiş. Hırvat’a da Horvat soyadı yakışır doğrusu.
45 Gün Festival
Dubrovnik Yaz Festivali’nde 45 gün boyunca klasik müzikten tiyatroya, operadan dans gösterilerine kadar pek çok etkinlik gerçekleştiriliyor. 70 açık hava mekânı insanlara sanat şöleni sunuyor haftalarca.
Dubrovnik kenti UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’ndedir. Plajları dünyanın en iyileri arasında kabul edilir. Gerçi ben, memleketim Çeşme’nin plajlarından daha güzelini, ne Cannes’da, St.Tropez’de, Nice’de, ne de Dubrovnik’te gördüm desem bilmem bana inanır mısınız?
*Profesyonel Turizm Rehberi, Yazar
Yorum
Tesekkürler
Harikasınız
Yeni yorum ekle