Kevser Kartal: Hocam Hughette Eyüboğlu’nun Ardından;

Geleneksel Sanatlar

Kevser Kartal :Hocam Hughette Eyüboğlu’nun Ardından;
Yazmacılık ve Ahşap Baskı Sanatı Anadolu’nun Geleneksel Sanatlarıdır!

 


Geride bıraktığımız yakın tarihte sonsuz yolculuğuna uğurladığımız hocam Hughette B. Eyüboğlu ile yollarımızın kesişmesi İskilip’te Bedri Rahmi Eyüboğlu Kalıcı Müzesi’nin kuruluşu ve ardından Çatalkara  Kültür Sanat Evi ve Yazmalı Konak’ın açılmasına dayanır. Burada kendisinin öğrencisi olarak başlayan bağımız bugüne kadar kopmadan sürdü. Gerek akademik eğitimimi sürdürmemde gerekse kendi atölyemi kurmamda hep yanımda oldu ve destekledi. Ben de onun açtığı yoldan ilerlerken üzerine akademik bir çalışma yapmak üzere yola çıkmaya karar verdim. Mutluyum, çünkü sohbetimiz bu çalışmanın bir özeti olarak geniş çevrelere ulaşacak. 


Böylece Türkiye kendisine bir kez de Zorbatv.derginin sayfalarından ulaşacak ve sevgiyle hatırlayacak. Kendisini tanımayanlar için Bir sohbetinde Masal gibi bir hayatım oldu demişti? Türkiye’de yabancı olmak ve yabancı gelin olmak ne anlama geliyor sahi, biz burada yaşamaya geldik mi dediğini hatırlatıp Hughette Bouffard Eyüboğlu kendisini nasıl tanıtır diye sorduğumda “ 1940 Kanada Guebec doğumlu  Fransız asıllı Kanadalıyım. Atalarım, 1640’lı yıllarda gelip Kanada’ya yerleşmişler. Daha sonra evlenerek Türkiye’ye geldim ve yaşıyorum. Masala benzer bir hayatım oldu. Türkiye 'ye geldiğimde tek kelime Türkçe bilmiyordum. İlk 6 ay   lisan bilmeyince, iletişim sorunları had safhaya ulaştı. Bir dizi farklı hareket görünce “Ne oluyor?” gibi bir düşünce içinde anlam veremiyorsun. Büyük bir kültür şoku yaşıyorsun. “Kolay gelsin.  Geçmiş olsun!.” gibi laflar nerede kullanır, niçin kullanır, pek çözemiyorsun. 

zorbatv.dergi
Türk insanları misafiri seviyor beni de öyle kabul edip daima sıcak bir şekilde karşıladı. Sanatçı bir aileyle beraber yaşayacağım entelektüel bir çevrenin içinde olacağımın farkında olarak Türkçeyi öğrendim. Bedri Bey, bana çok güzel şeyler öğretti. Çocuğumuz Amerika 'da doğmuştu. 'Sen Türkçe öğrenecek misin, yoksa torunum acayip bir Türkçe mi konuşacak ' diye sordu. Anladım ki çabuk bir şekilde Türkçe öğrenmeliyim.” Diye sıralamıştı bir solukta.


Biliyoruz ki; Eyüboğlu ailesi tanınan bir aile, Sebahattin Eyüboğlu ve Bedri Rahmi Eyüboğlu bu ailenin mihenk taşları. Her birisi Anadolu tutkunlarıydı. Sebahattin, Eren ve Bedri Rahmi Eyüboğlu ile ne çok anı biriktirdiğini düşünüp ‘sanat anılarınızı’ anlatmasını istediğimde bir an durgun bir göle dönmüştü. O zaman anladım ki, yüreğinde birikmiş hazineleri göstermeye hazırlanırken hep öylesine suskun ve ardından büyük bir coşkuyla anlatıyor.


“Bedri Beyin, ilk zamanlar bazı kaygılarının  olmasını normal karşıladım. Sonra aramızda güzel bir dostluk oluştu. Bana bir gün Türkiye 'yi nasıl bulduğumu sordu. Bedri beyle  konuşmaktan çok çekiniyordum ama bu çekingenliğimi kısa zamanda baba şefkatiyle giderdi. Ona, 'Benim için paradokslar ülkesi Türkiye. Mesela İstanbul son derece modern ama Doğu 'ya gidiyorsunuz bambaşka bir dünya çıkıyor karşınıza ' dedim. Gülümseyerek çözmüşsün sen bizi diyerek, cesaretlendirdi.


Bedri Rahmi 'nin ressam olarak değişik bir stili vardı. Başka ressamlar gibi şövale ve fırçalar kullanmadan, bütün malzemeyi yere sererek saatlerce çömelerek resim yapardı. Resim yapmadığı  zamanlarda ise yazı yazardı. Paylaşımcı bir kişilikte. Dostları ve öğrencileriyle bir araya gelip heyecanını paylaşırdı. O dönemlerde sanatçılar birbirine daha yakındı. Önemli ressamlarımızdan, İbrahim Örs, Turan Erol, Orhan Peker, Fikret Otyam, Nedim Günsur, onun öğrencileriydi. Hepsi kendi yolunu bulup tarzlarını yarattılar.


Sabahattin Eyüboğlu'nun evinde  Pazartesi günleri edebiyat toplantıları yapılırdı. Edebiyat tartışmaları yapılırdı. Sabahattin Bey, belgesel severdi. Bedri Rahmi Bey de Tünel’deki atölyesinde Cuma günleri toplantılar düzenlerdi. Yazar ve ressamlar oraya gelir entelektüel tartışmalar yaparlardı.  Nazım Hikmet'i merak ediyordum ve çalıştığım hastanede insanlara onun hakkındaki düşüncelerini soruyordum. Oysa 1960 'larda Türkiye 'de Nazım konuşmak yasak. Bedri Bey bunu duymuş bir gün eve gittiğimde bana 'şapşal, ne yapıyorsun’ diye gülmüştü.” 
Hocamla birlikteyken Anadolu’ya özgü bir sanat olan ‘Yazmacılık’ aslında ona çok şey borçlu. Zengin bir yazma koleksiyonu olduğunu biliyorum. Bu sevginin ardında yatan nedenleri ve Kalamış’taki Konağın kendisi için ne ifade ettiğini, Geleneksel Kalamış Yazma Şenliklerinin ilk ne zaman düzenlendiğini ve bu sürecin devamındaki rolünü hepimizin bilmesi gerektiğini istedim.


“Yazma Sanatı” bir Anadolu kültürüdür. Burada tanıştığım bu sanatın Türk kadınlarının elinde bir örtünme aracı olmanın çok ötesine taşındığını gördüm. 1976’dan 2011’e kadar İstanbul Kalamış'ta, Mimar Turgut Cansever'in imzasını taşıyan Bedri Rahmi Eyüboğlu Sokak, 10 numaradaki dört katlı o konakta oturduk. Burası artık bir ev değil, yazmacılık sanatının günümüzdeki akademisi ve yaşayan bir müze adeta.  1950 de Bedri Rahmi atölyesinde Narmanlı Yurdunda başlayan süreç, Kalamış’taki “Mavi Kaplumbağa” atölyemizde sürmekte. 1951’de Maya galerisinde Adalet Cimcoz’un önderliğinde  açılan ilk sergiden günümüze akıp geldi.


Çok sabır isteyen bir el sanatı. Straforla kalıp çıkaracaksın, ısıtılmış iğne ile sert köpük üzerinde oluşturulan kalıpları değişik dokumalı kumaşlara baskı yapacaksın. Önceden ahşap oyma kalıplarla yapılan bu el sanatında kalıplar bile birer sanat eseri niteliği taşıyordu. Zor, uzun ve artık pahalı bir yöntem olarak tarihteki yerini aldı. 
Biz Konağı insanlığın ortak mirası olan yazmacılık sanatının yaşatılması ve geliştirilmesi için bir emanet olarak gördük. Usta çırak ilişkisiyle önce Bedri Bey, sonra eşimden öğrendiğim yazmacılığı oğlumla birlikte en iyi biçimde yapıp yaygınlaştırmaya çalıştık. Bedri Beyin kara kalemle ve fırça boya ile yaptığı yazmaları kalıba aktarması bu geleneksel sanatın modern teknikle buluşmasıdır. 

zorbatv.dergi
Bedri Rahmi Eyüboğlu bu sanata kendi motiflerini getirdi; balık, insan, horon, kemence gibi sayısız yeni motif kazandırdı. Türk motiflerine tutkundu ve bu açıdan binlerce Selçuklu, Osmanlı ve öncesine ait Türk motiflerini araştırarak gün yüzüne çıkararak, kilimlerde, halılarda, fayanslarda, mozaiklerde kullandı. Kalıpların ıhlamur ağacından, styrophora dönüşmesi bu alandaki en büyük devrimdir. Bu sayede  geçmişte kullanılamayan uzunluğu 2 metre  olan kalıplar yapılıp rahatlıkla kullanıldı.
Bu çaba da her eve bir Türk motifinin girerek yaşatılması isteği yatmakta. Dünyanın her yanında açtığımız sergilerde ve Türkiye’deki Yazma Şenliklerinde insanların hayranlıklarına tanık oldukça daha çok çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.


Konak bu açıdan yüzlerce müzemizin satış reyonunda binlerce hediyelik eşya arasında yer bulamazken, el emeği ve göz nuru bu geleneksel sanatın bilinen adresi olarak anılıyor. Devlete büyük sorumluluklar düşüyor. Yazmaları, yemeni ve başörtüsü olmaktan çıkarıp, (yastık kılıfı, masa örtüsü, yatak örtüsü, peştemal, pareo, elbise vb.) günlük yaşantımıza kazandıran Geleneksel Kalamış Yazma Şenlikleridir. Biz zaman içerisinde geleceğe aktarılacak zengin bir koleksiyon oluşturduk.” 


Bir de üstat Bedri Rahmi’nin izlerini takip ettiği İskilip anıları var. Kısa zamanda hem Yazmalı Konak ve Çatal Kara Sanat evini kurup, hem de Bedri Rahmi Eyüboğlu sürekli müzesinin açılışına öncülük etti. Orada kurslar düzenleyip, özellikle Çorumlu kadınların yaşamlarında bir nefes oldu ve o izi takip eden  öğrenciler yetiştirdi. İskilip de kendisine Hemşerilik Beratı takdim ederek, gelecekle bütünleştirdi. Orada bir çok güzel anı biriktirdik. Ayak izlerimizin kesiştiği anılar dinledik kendisinden.  


“Bedri Rahmi Eyüboğlu Yurt Gezileri kapsamında 1942 yılında gittiği Çorumdan İskilipe geçer. Meyvelere meraklı olan Bedri Bey, burada hemen hemen bütün türleri resmederek kayıt altına alır. Hatta Bedri Beyin hayatında derin iz bırakan meşhur Çatal Kara ve Karadutun yazın dünyamıza girişinin yeri de İskilip olsa gerek. Yazılarında ve eşi Eren hanıma ve Sebahattin Eyüboğlu’na yazdığı mektuplarında İskilip’i büyük heyecanla anlatır. Adeta sanatçılar ve sanat için yeni bir yer keşfettiğini  düşünür ki, haksız da sayılmaz.
Biz de Bedri Beyin anılarının izini takip ederek 2009 yılında bu Ortaçağ Avrupa kasabalarını andıran İskilip’te Bedri Rahmi Eyüboğlu Sürekli Sergi Salonu düzenleyerek buraya kazandırdık. Toplumsal duyarlılık için, İskilip’in tarihi dokusu içerisinde iki konağın  restorasyonunu yerel yönetimlerle gerçekleştirip Bedri Rahmi Çatalkara  Kültür Sanat Evi ve Yazmalı Konak’ın açılmasını sağladık. İki okulda küçük yazma atölyeleri kurduk. Bu süreçte Lille’de düzenlenen uluslar arası Kapıların Dili- Konuşan Pencereler projesine de buradan katıldık. Çabamız İskilip’i  bir sanat kentine dönüştürmekti.  Burada yetiştirdiğim öğrencilerim arasında el verdiğim Kevser Kartal bu yolculuğu azimle başarıyla yürütüyor. Bundan mutluluk duyuyorum. Şimdi de beni akademik bir araştırmaya konu yapıyorsun. Bundan  İskilipliler de kendileriyle yürüdüğümüz bu yolda beni 2014 hemşerilik beratıyla onurlandırdılar.”


Eren ve Bedri Rahmi Eyüboğlu mirasının kaybolmamasında büyük emek ve katkısı var. Bir döneme ışık tutan bu arşivden neler çıkardı ve hala gün yüzüne çıkmasını istediği neler var. Bedri Rahmi Armağan kitabı, Nazım Hikmet’in kendi sesinden şiirlerini okuduğu bantlar vb.  Kanadalı Bir Gelinin Türkiye Hatıraları ve Biz Mektup Yazardık: Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar, her iki kitap yayınlandığında büyük ilgi uyandırdılar. Birisinde kendisi gibi Türkiye’ye yerleşen gelinlerimizin maceraları ve deneyimleri ikincisinde ise Türk resminin ve yazının büyük üstadı Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dönemin yöneticileri, sanatçıları ve kültür sanat camiasının içinde bulunduğu durumu yansıtan mektupları. Daha önce yayınlanan Kardeş Mektuplarını da buna eklersek sanki bir şeylerin tarihin karanlık sayfalarında kaybolmalarına karşı bir duruşu olduğu izlenimi pekişiyor düşüncelerimde! 
“Yazın ve sanat alanında, toplumsal değerlerin gelişmesi ve ortaya çıkarılmasında Bedri Bey yediveren bir gül. 1961’de Bedri Rahmi, Paris‘te iken, Abidin Dino’nun evine,“Grundig” marka bir  kayıt makinası iler gider. Gerisi tam bir masal. Önce Bedri Rahmi’nin bir şiirini okuyup kayda alırlar. Ardından Nazım Hikmet’in 52 şiiri kendisi tarafından seslendirilir ve kaydedilir. Sonra Bedri Rahmi İstanbul’a döner kasette yanındadır. Ancak o yıllarda Nazım yasaklı olduğundan kaset evde bir yerlerde saklanarak korunur. Bedri bey elektronik aletlere karşı çok beceriksizdir. Öylece kalır bant. 2010 da keyifli bir günümde bu kaseti hatırlayıp ortaya çıkardım ve İş Bankası yayınlarından çıkardık. İnsanlar ilk kez hem Nazım’ın sesini hem de  Nazım’ın kendi sesinden okuduğu şiirlerini tanıdı.


Bedri Rahmi müthiş yaratıcı araştırmacı bir kişilik. Değişik sanat dallarında yazı, resim, şiir, mozaik, vitray ve heykel gibi çok sayıda eser vermiş. Ancak bir zorluğu öğretim döneminde eski yazı kullanıldığından bütün çalışmalarını günümüz Türkçesine aktarmamız gerekti. Önce farklı bir çok dergi ve gazetedeki yazılarını, şiirlerini ve koleksiyonu, yayınlanmamış eserlerini tasnifleyerek arşivledik. Sonra bir sandık dolusu mektup: Nurullah Berk, İ. Hakkı Tonguç, Fikret Mualla, Abidin Dino, Hasan Ali Yücel başta olmak üzere Türkiye’nin tanınmış bütün entelektüelleriyle mektuplarının olduğunu gördük. Bunları tasnif ederek Biz Mektup Yazardır: Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından mektuplar 1930-1974 başlığıyla hem bir mektup sergisi açtık hem de İş Bankası yayınları arasında yayınladık. 


Bir başka önemli kaynak malzeme de Bedri Rahminin İskilip’teki evinden çıkan bir plak. Dönemin Türk kültür ve edebiyatının önemli simaları Aşık Veysel, Ahmet Hamdi Tanpınar , Sebahattin Eyüboğlu, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Oktay Rıfat ve Orhan Veli gibi 25 önemli ismin kendi seslerinden bölümler okudukları yaklaşık iki saatlik bir kayıt. Başka böylesi heyecan veren bir örneği yok bu plağın.


Yurt dışında Türkiye hakkında yazılanları okuyunca şaştım, son derece yanlı yayınlardı. Bunun üzerine Türkiye’yi  ve insanının gerçeklerini anlatacak kitaplara ihtiyaç olduğunu düşünerek kendimden başladım. Kanadalı Bir Gelinin Türkiye Anıları kitabını yazdım. Yoğun ilgi gördü, Uluslar arası kitap fuarlarında sergilendi. Fransızca, İngilizce ve İtalyancaya çevirisi yapıldı.”


Sohbetimizi tamamladığımızda, hocam Hughette B. Eyüboğlu’nun yaşamıma derinden dokunduğunu bir kez daha hissettim. Işıklarda kal sevgili ve değerli hocam.

*Sanatçı, Yazar
 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.