Çizginin Gücüyle Resme Evrensel Dokunuşlar!
Namık Birlik Sanatına İzdüşüm
Ümit Yaşar Gözüm*
Sanatın çekici gücü sevginin kıskacında aşkın ateşiyle birleşince ressam kutsal kasede eritti zamanı. Namık Birlik, duygularının dilini sanat algısıyla birleştirinc gerçekçi bir yaklaşımla soyutlamalar yapmaya başladı.
Onun sanat algısında ‘akıl ile duygu’ , ‘kesişme ve denge’ ikilemlerini anlama çabalarının çok güçlü olduğunu görüyoruz. Başlangıçta akıtma yöntemiyle zemin üzerinde yarattığı lekelerle yarattığı doku zamanla yerini somuta yakın gerçeklikte soyutlamalara bırakmış.
Sanatta özgünlüğe giden yol aklı duyguyla buluşturmaktan geçiyor. Kavramlar ve nesneler arasında bağ kurma ve ayırt etme yetisi sanatçımızda dolaysız ve hissetmeye dayalı bir yeti olan duygunun ortak akılla buluşarak kurduğu dengeye dayanır.
Sanatta yerellikle evrensellik arasındaki bağ da bu noktada çıkıyor karşımıza.
Doğaçlamalarla Kurgu Arasında Bitmeyen Serüven; Resim
Namık Birlik başlangıçtan günümüze sanat serüveninde sanata izdüşerek farklı olmanın aslında özgün olmak anlamına geldiğini yolun başında kanıksayan sanatçılarımızdandır.
Ruhunu özgür bırakarak kendi renk ve kurgu anlayışını yaratır. Birlik’in güçlü çizgi yetisi sıcak renklerle birleşince doyumsuz kompozisyonlar resme dönüşür.
Onun kompozisyonlarının vazgeçilmez ögeleri doğadan figüratif soyutlamalardır. Onun lekesel figüratif soyutlamaları ritmik geçişlerin senfonik yansımasıdır.
Kompozisyonlarında ilk dikkat çeken lirik bir anlatım tarzına sahip olmasıdır. Resmin merkezine oturttuğu ritmik doğaçlamalar izleyiciyi resimde kendinden parçalar bulmaya hatta resimle bütünleşmeye yöneltir.
Üstat İbn-i Haldun’un ‘Coğrafya kaderdir’ aforizmasını güçlendirmek adına ‘midir?’ sorusuna dönüştürürsek bu gerçeğin sanatsal ayağını da pekiştirmiş oluruz.
Sanatta çoğunlukla tartışılan özgür ve özgün olmak sorunsalına bağlı olarak insan algısı kadar vardır önermemden hareketle doğa, aşk, özgürlük ve görsellik aslında coğrafyanın zenginliği kadar çoğaltır düşlerimizi.
Üstat Schiller’in “Sanat özgürlük tarafından emzirildikçe büyür.” aforizması ressamın ruh dünyasındaki derin izleri açığa çıkarmaktadır. Yaşadığı coğrafyanın kendisine sağladığı ulusal ve uluslar arası kültürün kesişmesi Namık Birlik’in kurgularını da o denli zenginleştirmekte.
Romantizmin doğa ve insan sevgisini betimleyen ilişkiyi çalışmalarında görüyoruz. Onun sanatı bir varoluş ve sevgi eylemine dönüştürmesinin ardında yatan gerçek, bozulan insan-doğa ilişkisindeki ahengi varsıl kılmadır.
Sanatçı bir yandan izleyiciye doğallık ve sadelik anlayışının derin yaralar aldığını gösterirken umutsuz bir hükme varmasını da önlemekte. Doğaya ihaneti önlemenin önce algı sonrasında ise keskin bir eylem birlikteliği oluşturmaktan geçtiğine inanmaktadır ki, bu doğru bir bakış açısıdır.
Deniz, Kadın ve Enstrümantal Bir Senfonidir Estetik!
Namık Birlik’in doğa çözümlemelerini incelediğimizde, ağırlıklı olarak da denizle kurduğu bağ sıradan ilişkilere dayanmayan bir bağdır. O bir kıyı kentinde yaşamanın sağladığı güç ve coşkusundan esinlenerek üretirken, izleyici için aynı zamanda iyi bir anımsatıcıdır.
Tematik çalışmalarına göz attığımızda son çalışmalarında bunun daha belirginleştiğini gözlemleyebiliyoruz. Resme duygu yüklemek kavramlara hakimiyet kadar fırçaya da hakim olmayı gerektirir.
Kendisinin de toplumsal gerçekliğinin parçası olduğu kadın imgesi üzerinden farklılıklarımıza dikkat çekmekte. Sanat yapan kadınlar, düşünen kadınlar, estetik beğeni yaratan kadınlar gibi bir sıralama yapmak yerinde olacaktır. Sevinçlerini, heyecanlarını, sevgilerini aktardığı üzüntülerini yüklediği üst değerlerden birisi olarak çıkar karşımıza kadın.
‘Kadın’ kuşatılmış çelişkilerin içerisinde var olmak zorunda bırakılmış birer öznel yapı konumunda.
Oysa Birlik’in resminde kadın, çizginin gücüne dayanan kıvraklığını estetik değere dönüşerek sanatçının yarattığı doğaçlama ortamlarda kendine yer edinmiştir.
Çağın özgürlük ve eşitlik kavramlarına kazandırdığı güçlü ifade biçimi, henüz buna hazır olmayan toplum gerçekliği karşısında sanata konu olmaya ve estetik değer olarak hep kullanılacak görünüyor.
Bir başka kurgusu da yaşadığı coğrafyadan esinlendiği deniz ve teknelerdir. Birlik’in yumuşak geçişlerle resme dönüştürdüğü kurgulamaları, deniz temasında kendisini ayırt ettirircesine ayırır diğer çalışmalardan.
Adeta mavi beyaz düşler çizer tuvale. Bulutlara ulaşmış tekneler bazen gökyüzünün kuşatmışlığı altında güvenli bir liman bulur.
Moderniteyi temsil eden gökdelenlerin anlamsız yükselişine karşı doğanın insan ruhunu okşayan varoluşunu kutsar sanatçımız. Devasa beton yığınlarına hapsedilmiş insanın hissettiği hiçlik duygusunu yok etmenin bir yoludur sanat yapmak. Böylece sanatçı, hepimizin kaçacağı gizli bir dünyasının olması gerektiğini gösterir resimleriyle.
Modernizmin yarattığı doyumsuz israfın değerlerde yarattığı aşınmaya ek olarak; moda algısıyla birlikte değişen yaşamlar bir yanda, sosyal gerçekliğin parçası olarak bireyin konumu diğer yanda çıkar karşımıza.
Sanatçı bu aymazlığa karşı doğada ve insan ruhunda estetik derinliği olan aydın tavrı sergiliyor. Deniz, Kadın ve müziğin cinsiyet-kent ve mekan sarmalında yaşanan dramlar kadar doğal değerin varlığını estetik algıyla yeniden hatırlatıyor.
Bir de değinmeden geçemeyeceğim kanatlı dostlarının her hareketine bir anlam yüklemesidir. Bir meydanda kafa kafaya vermiş bir çift horoz kadar özgürlüğü anımsatırcasına gökyüzünde süzülen güvercin olmak istiyor insan resmin içinde.
Sanatçının yarattığı düş dünyasına sığınarak seslenmek ister izleyici: Hep beraber uçmalıyız dostum hep beraber özgürlüğe...
Namık Birlik’in sanat serüvenini incelerken üstat Konfüçyüs’ün ‘Mutluluk bir varış değil bir yolculuktur.’ Sözünü hatırladım. Tıpkı mükemmelin peşinde sanatçının çıktığı sonsuz yolculuk gibi.
*Felsefeci,Yazar, Eleştirmen
Yeni yorum ekle