Resim ve Müzik İlişkisi:

Görsel Sanatlar

Resim ve Müzik İlişkisi:

Wassily Kandinsky’nin Resimlerinde Duyusal Etkiler

Faruk Çelik

Sanatın farklı disiplin alanlarında birçok disiplinler arası ilişki vardır. Ancak bunlardan resim ve müzik, insanlık tarihinin en güçlü ve etkileyici ifade biçimleri arasında yer alır. Hem görsel hem de işitsel duyuların etkileşimiyle ortaya çıkan resim ve müzik ilişkisi, duygusal ve estetik beğeniyi benzersiz bir şekilde birleştiren iki disiplin alanıdır. Bu iki sanat disiplini, belirli zamanlarda farklılık gösterse de birbirini beslemiş, ilham vermiş ve insanların hayatlarına derin etkiler bırakmıştır. Resim ve müzik arasındaki ilişki, estetik unsurları zenginleştiren ve derinleştiren önemli iki sanat alanıdır. Resim, görsel bir ifade aracı olarak renkler, çizgiler ve biçimler kullanır. Sanatçı, tuval yüzeyinde kullandığı renklerle veya biçimlerle bir şeyi ifade eder. Bu izleyicide de farklı hisler uyandırabilir ve sanatçı anlatmak istediği hikayeleri görsel bir dille, estetik kaygılarla anlatır. Müzik ise duyusal bir ifade aracıdır. Notalar ve ritimler yoluyla duygusal bir etki yaratır ve dinleyicileri bu yönde duyusal ve zihinsel yolla etkiler. Dahası müzik, diğer sanat disiplinlerinden farklı olarak tinsel bir güce sahiptir. Yani irrasyonel bir gerçekliği vardır. Bu özelliğinden dolayı diğer sanatlardan ayrılır. Anlatılmaz olanı söyleme gücüne sahip olup yoğun etkiler uyandırabilir.

Bir ressam, bir müziğe ilham kaynağı olabileceği gibi bir müzik parçası da bir resim üzerinde yaratıcı bir tepki olarak ortaya çıkarabilir. Örneğin bir ressam, bir müzik parçasının duygusal tonunu yakalamak için bir süre boyunca içeriğine odaklanır. Ya da bir besteci, bir resimde görülen kompozisyonu veya resimde yer alan renk tonlarını müziğe dönüştürebilir. Bu anlayışa bağlı olarak resim ve müzik ilişkisi kurulur ve bir sinerji oluşturur. Resim ve müzik arasındaki ilişki, birbirini ilham alma, yaratıcılığı teşvik etme ve duygusal deneyimleri derinleştirme açısından da önemlidir. Bir müzik içeriği, bir resmin atmosferini yansıtabilir ve izleyiciye daha fazla duygusal katmanlar yaratabilir. Genellikle, her iki sanat disiplininde duyguyu ifade etme araçlarıdır. Resimde; renkler, kontürler ve formlar yoluyla duygusal bir anlatım oluştururken, müzikte ise notalar ve ritimler yoluyla duygusal bir anlatım kullanır. İkisi bir araya geldiğinde, izleyiciye veya dinleyiciye yoğun bir duygu durumu ve zengin bir izlenim kazandırır.

İnsanlık tarihi boyunca resim ve müzik sanatlarını birleştirmeye yönelik belirli ilgiler olmuştur. Buna örnek verecek olursak, Antik Yunanistan döneminde, ressam Zeuxis ve müzisyen Timotheus, resim ve müziği bir araya getirerek bir gösteri gerçekleştirirler. Zeuxis, bir tablo resmederken, Timotheus da bu resme uygun bir müzik besteler. Başka bir örnek verecek olursak, Michelangelo'nun Sistina Şapelindeki freskler, dini temaları ve hareketli içerikleriyle sanki bir müzik parçası gibi izleyiciyi etkileyen biçimler yer alır. Aynı şekilde kilisenin içinde çalan dini şarkılar resimlerin renklerini, dokularını ve şekillerini yansıtabilir ve yaşadıkları ruhani dünyayı görsel bir forma dönüştürebilir. Bu resim ve müzik arasındaki kuvvetli bağı gösterir. Bu hayatımızın günlük bir anında da karşılaşabileceğimiz bir etkidir. Bir sergi salonunda çalan bir müzik, izleyiciyi resimlerin içeriğini veya biçimini daha farklı izlenimler uyandırabilir ve resmin hikayesini daha da anlamlandırabilir. Resimdeki renklerin biçimleri veya figürlerin yansıttığı duygusal atmosferi, müzikal bir yapıyla daha da vurgular hale getirebilir. Bu tür etkileşimler, seyircinin duygusal tepkilerini kullanmalarını ve sanat eserlerine daha bütünsel bir şekilde bağ kurmasını sağlar. Kısacası resim ve müzik, sanat dünyasında özel bir yere sahiptir. Dahası bu ilişki, ressamların eserlerindeki izlenimi duygusal bir ilişki bağlamında daha büyülü, derin bir anlamsal ilişki içinde olur.

Resim ve müzik ilişkisini kuramsal hale getiren ve sanat çalışmalarını bu yönde geliştiren soyut sanatın öncüsü Wassily Kandinsky, bu iki disiplini yaklaştıran öncülerdendir. Wassily Kandinsky, 20. yüzyılın önemli bir soyut ressam olmasıyla beraber sanatında müzik ve resim ilişkisine büyük bir önem vermiştir. Kandinsky, resimlerini müziğin mistik gücünden etkiler barındırarak müzikal bir dille ifade etmeye çalışmıştır. Resim yaptığı süreçte müzik dinler ve seslerin onda yarattığı izlenimlerini tuvale aktarır. Sanat tarihinde en önemli resimleri olarak kabul edilen seri; Composition I’den Composition X’a kadar yaptığı resimlerdir. Bu seriyi Sanatta Ruhsallık Üzerine yazdığı kitapta üç kategoriye ayırır: İzlenimler, Doğaçlamalar ve Kompozisyonlar. İzlenimler, özellikle müziğin onda uyandırdığı sinestezi etkileri, Doğaçlamalar, Kandinsky’nin içsel dünyasının deneyimlerini tuvale aktarması, bazı eleştirmenlere göre konçertolara benzetilmesi ve son olarak Kompozisyon, hayal gücü, mantık ve içgüdülerin birleşiminden oluşan bütününü kapsar. Kandinsky’ye göre resmin en üst katmanı kompozisyondur. Başka bir deyişte en doruk noktasıdır. Çünkü kompozisyon bir resmin eklektik diyebileceğimiz tüm bileşenlerini içeren en üst unsurdur.

zorbatv

1907 yılından 1939 yılına kadar yaptığı Kompozisyon serisi Kandinsky için sanat dünyasını yansıtan ve doğanın döngüsel devinimini gösteren senfonilerdir. Bu süreçte yaptığı resimlere baktığımızda en önemli resmi olarak kabul edilen “İzlenim 3” resmi bir orkestranın temsili niteliğinde bakılabilir. Bu resimde siyah biçim piyanodur, piyano biçimindeki siyah lekenin altında bulunan siyah çizgiler piyanonun tuşlarını temsil eder. Sol alt bölümünde ise kırmızı sarı mavi ve mor rengin seyircileri ifade eder. Resim, farklı renklerin ve geometrik yapının etkileşimini gösteren güçlü bir kontrast etkiye sahiptir. Kandinsky’ye göre bu resmi ‘görünmez bir orkestra’ olarak tanımlar ve resimdeki renklerin ve fiziksel görünümünü müzikal bir ritmin elemanlarını temsil ettiğini ifade etmiştir. Örneğin, çizgiler ve geometrik şekiller, müzikal ritimleri temsil ederken, renkler ritimsel sesleri ve duygusal çağrışımları ifade eder.

                       

zorbatv

Bir diğer önemli resimlerinden bir başkası “Kompozisyon VII” çalışmasıdır. Özellikle bu resim, soyut sanatın önemli bir örneği olarak kabul edilir ve Kandinsky'nin kariyerinin dönüm noktalarından birisi olarak kabul edilir. Kompozisyon VII isimli resim, 1913 yılında tamamlanan bir çalışmadır. Kandinsky, resimlerini genellikle Kompozisyon ve sayılarla adlandırmasının nedeni yukarıda da bahsettiğimiz gibi resmi en üst katmanı olan Kompozisyon kavramından dolayı isimlendirir. Bu resim Kandinsky'nin soyutlama ve renk kullanımındaki ustalığını sergileyen ve yenilikler barındıran geometrik şekiller, çizgiler ve renklerin karmaşık bir uyumunu göstermesi açısından önemlidir. Bu resimde renkler, müzik notalarını gösterir ve resimde kullanılan renk kombinasyonları tonal ve atonal müzik değerlerinin ritimsel bir etkide betimlenmiştir. Ayrıca bu resim hareket ve enerji içeren bir kompozisyona sahiptir. Çizgilerin ve renklerin akışı, resme dinamizm ve enerji katar. Kandinsky, resimlerinde hareket ve enerjiyi göstererek izleyicideki duygusal tepkileri harekete geçirmeyi hedefler. Dahası Kandinsky, soyut bir duygusal ifade arayışındadır. Resimde tanımlanabilir figürler veya nesneler yerine soyut formlar kullanır. Bu, izleyicinin resmi farklı şekillerde yorumlamasına ve içsel bir izlenim yaşamasına olanak tanır. Ayrıca müziğin yükselip alçalan yanını göstermesi açısından ritimsel bir enerjiye sahiptir. Son olarak Kandinsky mistik inançlarından dolayı bu resimde ruhani ve mistik bir atmosfer hissettirir. Kandinsky, resmin soyutluğu ve evrensel imgeleriyle izleyicilerin ortak duygusal hislerle hitap etmeyi amaçlar.

Kandinsky, sanatsal çalışmalarında önemli bir yere sahip olan Arnold Schoenberg’le tanışması, resimlerinin daha etkili hale gelmesi açısından önemli bir yere sahiptir. Kandinsky, Schoenberg’in bir konserini dinledikten sonra ona mektup yazar ve bunun üzerine dostlukları pekişir. Özellikle, Schoenberg’in Der Blaue Reiter (Mavi Süvari) grubu içinde yer alması onların birlikte hareket etmesine neden olur. İkisi arasındaki bu ilişki daha çok ortak ilgi alanları ve benzer sanat yaklaşımları üzerinden şekillenmiştir. Kandinsky, soyut resmin öncüsü olmakla birlikte müziğin duygusal etkilerinin resim kavramları üzerinden şekillendirirken Schoenberg ise atonal müziğin kurucusuyla sanatlar arası ilişkiyi güçlendiren önemli bir figürdür. Her iki sanatçı da geleneksel sanat ve müzik anlayışlarına meydan okumuş, belirli kalıpların dışında yeni bir yaklaşım getirmiştir. Ancak, doğrudan bir iş birliği içinde olduğunu söylemek zordur. Çünkü ilgilendikleri alan farklı olması ve getirdikleri yenikler açısından ayrılırlar. Ama Kandinsky ve Schoenberg, aynı dönemde yer almaları açısından sanat çalışmalarında birbiinden etkilendiklerini gösteren kanıtlar çalışmalarına yansımıştır. Özellikle Schoenberg’in Der Blaue Reiter grubunda yer alması ve 70’e yakın yağlı boya resmin olması bu ilişkiyi güçlendirir. İkisinin de evrensel ifade gücünü keşfetmeye çalıştıkları, duygusal bir soyutlama biçimi ve bulundukları sanat alanlarında kuralların dışına çıkan yenilikçi özellikleriyle yakınlaşırlar. Her iki sanatçının da sanatta duygusal ifadenin soyutlanması konusunda büyük etkileri olmuştur.

Sonuç olarak 20. yüzyılın soyut sanatın öncüsü Wassily Kandinsky, sanatlar arası ilişkiyi güçlendiren çalışmaları ve kuramsal yaklaşmışlarıyla yeni bir estetik dili kazandırmış ve bu yönde birçok sanatçıya kapı aralamıştır. Özellikle Der Blaue Reiter grubunu kurduğu dönemde tüm sanatçıları birleştirme ve özgün yenilikçi bir dil yaratma amacıyla önemli bir yer etmiştir. Dahası resim ve müzik ilişkisini kuramsal hale getiren önemli eseri Sanatta Ruhsallık Üzerine isimli kitabı Bauhaus okulunda teorik ders olarak okutulması açısından da önemlidir.

Temmuz 2023

 

 

 

 

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.