Aydın Bir Sanatçı: GENCO ERKAL

Gösteri Sanatları

Aydın Bir Sanatçı: GENCO ERKAL

Prof.Dr. Hasan Erkek

zorbatv

Giriş
Aydın sözcüğünün Türkçeye ve bizim gibi gelişmekte olan ülkelere-toplumlara özgü bir sözcük olduğunu düşünürüm. Ne İngilizcedeki “enlightened”, “educated”, “well informed”, “highbrow” sözcükleriyle, ne Almanca’daki Aufgeklaert sözcüğüyle, ne de Fransızcadaki (aynı zamanda Almanca ve İngilizcedeki) “intellectuel/le” ve “activiste” sözcükleriyle. Belki birkaç sözcüğü birlikte kullanmak gerekir, Türkçe’de “aydın”a yüklediğimiz anlamı karşılamak için. 

Aydın yalnız aydınlanmış değil, aynı zamanda aydınlatan kişidir. Ama tek başına aydınlatmak da yetmez. Öğretmenler de aydınlatabilir ama her öğretmen aydın değildir. Öte yandan, entellektüeller de aydınlatıcıdır ancak bilgi talebi olursa bunu yaparlar. Aydınlatmak için özel bir çaba içine girmezler. Aydınlanmanın önündeki engelleri aşmaya çalışmakla uğraşmazlar. Işıtmanın bedelini ödemeyi peşinen göze almazlar, aydınlar gibi. Aydın yalnız bilen değil, bildiğini yayan, bunun için eyleyen kişidir. Eylemlerinin de sonucuna katlanmasını bilir. Bir bakıma trajik kahraman olma potansiyeli barındıranlardır aydınlar. Bu bakımdan, Prometheus ilk aydın olsa gerek. 

Aydınlar, onurlu ve eylemci ışıtıcılardır. Gizli kapaklı yapmazlar aydınlatma edimini / eylemini. Bir engelle karşılaştıklarında hemen çark etmezler. Gerisin geri dönmezler. Eylemleri yarım kalsa da pişman olmazlar. Antigone gibi, “itiraf ediyorum, ben yaptım” derler. Başarılı olurlarsa Mustafa Kemal Atatürk, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Yaşar Kemal gibi kahraman, eylemlerini tamamlayamaz ve yıkıma uğrarlarsa (yıkım için ölmek şart değildir) Sabahattin Ali, Asım Bezirci, Metin Altıok, Uğur Mumcu, İsmail Beşikçi gibi “trajik kahraman” olarak tarihte onurlu yerlerini alırlar. Kuşkusuz ölmeye can atan bireyler değildir hiçbiri. Tam tersine yaşamı tutkuyla severler. Ama değerleri uğruna ölümü göze alabilen eşsiz insanlardır. Kuşkusuz her trajik kahraman aydın değildir ama her aydın trajik kahraman olma değeri taşır içinde.

Geri kalmış / bıraktırılmış ya da gelişmekte olan toplumların aydınlara ihtiyacı vardır. Çünkü büyük çoğunluk aydınlanmamıştır. Aydınlatma görevini küçük bir azınlık üstlenir. Ne yazık ki toplum adına bedel öder, bir bakıma kurban olurlar. Gelişmiş toplumlarsa aydınlanmış, örgütlü toplumlardır. Güçlüklere, karanlıklara birlikte karşı koymayı öğrenmişlerdir. Ödenecek bedel toplumca paylaşılır. Aydınlara daha az ihtiyaç duyulur. Belki de bu nedenle, Batı dillerinde aydın sözcüğünün tam karşılığını bulmak güçtür. 

Batı’da da, özellikle Avrupa’da, aydınlanma mücadelesinde aydınlar vardı kuşkusuz. Onların “yüzü suyu hürmetine” Batı uygarlığı gelişti ve kurban olacak aydınlara ihtiyaç duymayacak hale geldi. Bu uzun ve çetrefilli yolda aydın olmayı hakkıyla başaranlar kadar, göze alamayanlar da oldu. Örneğin, bilim için bilim yapan ve büyük bir biliminsanı olan Galile, bir aydın olamamış, ortaya çıkardığı gerçeğin arkasında duramamıştır. Dursaydı, Giordano Bruno gibi trajik bir sonla ayrılmak zorunda kalırdı dünyadan. Genco Erkal’ın da sahneye taşıdığı Brecht’in Galile’nin Yaşamı oyununda bu konu da işlenir. Andrea “kahramanı olmayan ülke mutsuzdur”  deyince, Galile, “asıl kahramanlara gerek duyan ülke mutsuzdur”  der.

Aydın olmak bir meslek değildir kuşkusuz. Her meslekten aydınlar çıkabilir. Biliminsanları, öğretmenler, yazarlar, ressamlar, oyuncular uğraşlarını sürdürmenin yanı sıra, aydın olma seçimini yapabilirler ve bu seçimin sonuçlarına da katlanırlar. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, gerekirse yıkımı, hatta ölümü göze alabilirler.

Tiyatromuzda da aydınlar var olagelmişlerdir. Onar yıllık aralıklarla darbelere, baskılara maruz kalan ülkemizde, iyi tiyatro yapabilmek başlıbaşına aydınca bir görevdir. Oyunlar yasaklanır, tiyatrolar iflas eder, tiyatro sanatçıları aralıklarla yıkıma uğrarlar. Ama doğrularak kalkar, yollarına devam ederler. 

Tiyatromuzda aydınlardan söz etmek gerekirse, bu listenin baş sıralarına Genco Erkal’ı yerleştirmek gerekir. Ömrü boyunca, dört-beş darbe ve çokça baskıcı hükümet gören Erkal, tiyatroyu seyirciyle kesintisiz olarak buluşturabilmiş ve bunu yüksek bir kaliteyle başarabilmiş tiyatro sanatçılarımızdan biridir. Oyunları yasaklanmış, soruşturmalara maruz kalmış, yalnız sahnede değil, duruşma salonlarında da, özgürlüğü, adaleti, insan haklarını savunmak zorunda kalmıştır. Yılmadan, yorulmadan sahneye gerçekleri çıkarmayı ve onları sağır kulaklara haykırmayı sürdürmüştür. Sesine, Bertolt Brecht, Nazım Hikmet, Aziz Nesin gibi yazarların sesini katarak, onu daha da gürleştirmiştir.

I.    Özel Bir Bölümcük
Genco Erkal’le çalışma olanağı bulamadık. Ama 60 yıllık sanat hayatının son 40 yılında o’nu sahnede ve beyaz perdede izledim. 1959’da sahneye çıktığında ben henüz doğmamıştım. 1986 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Tiyatro Bölümüne başladığımda da sahnedeydi, 2018’de, Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarından kıdemli bir profesör olarak emekli olduğumda da. O’nun sahne sebatı sahne eskitir. Bu nedenle öğrencilerime hep örnek vermişimdir. Çünkü hocası olarak gördüğü Yıldız Kenter gibi, hemen hemen her yıl sahneye yeni bir oyunla çıkar ve sahnede sağlam durmasını bilir. Tiyatronun, özellikle oyunculuğun buza yazılan bir yazı olduğunun ayırdındadır. Onu hep yeniden yazmak gerekir. Aksi halde buz erir ve oyuncu unutulur. Genco Erkal, sanatıyla kendini unutturmamıştır seyircilerine ve unutulmazlar arasında yerini çoktan almıştır.

90’lı yıllarda basit bir ameliyat geçirecektim. İnsanın bir tek hayatı olunca, ameliyatında da basiti olmuyor kuşkusuz. Tam da o tarihlerde, Genco Erkal, Bir Delinin Hatıra Defteri’nin yeni yapımıyla Eskişehir’e turneye gelecekti. Ankara’da gerçekleşecek ameliyatımı erteledim. Genco Erkal’ın olağanüstü oyunculuğunu ve derin yorumunu sahnede bir kez daha izleyip öyle yola çıkmak istedim. Belki de bu nedenle ameliyat daha dayanılır oldu ve başarıyla geçti. 

Genco Erkal, İstanbul’a kapanıp küçük bir seyirci kitlesine asla tav olmadı. Ufkunu hep geniş tuttu ve Anadolu’yu deyim yerindeyse, köşe bucak dolaştı. Tiyatro tutkunlarına ulaşmak için, amfi tiyatrolardan, sinema salonlarına kadar her tür salonda oynamak zorunda kaldı. Ben de Dostlar Tiyatrosu’nun yapımlarını farklı yerleşim yerlerinde seyrettim. Yalınayak Sokrates’le Datça’da buluştum. Yarışma’yı, Bir Delinin Hatıra Defteri’ni, Sevdalı Bulut’u, Oyuncu’yu Eskişehir’de, Merhaba’yı, İnsanlarım’ı, Oyun Sonu’nu, Ben Bertolt Brecht’i, Sivas 93’ü, Fay Hattı’nı, Bir Takım Azizlikler’i, Can’ı, Yaşamaya Dair’i İstanbul’da, Bay Puntila ile Uşağı Matti’yi, Marx’ın Dönüşü’nü Ankara’da seyrettiğimi hatırlıyorum.

Ahmed Arif’in şiirlerinden hareketle oluşturduğu oyunu Şahdamarım’ı ise Ayvalık’ta, koronavirüs tehdidi altında seyretme şansı buldum. Sert Doğu ikliminde yetişmiş, zorluklar yaşamış, gençliğinde işkencelerden geçmiş, genel olarak çatık kaşlı bir şiirin şairi olan Ahmed Arif’e, sahnedeki yorumuyla bir esneklik getirmesine, yumuşaklık katmasına ve onun bütüncül Türkiye bakışını gösterisinde egemen kılmaya çalışmasına sevinerek tanık oldum.  Oyun çıkışı konuştuk ayaküstü. Şiir tutkusunu bildiğimden, Lal Destan adlı yeni şiir kitabımı armağan ettim. 

zorbatv

Korona tehdidine ve yaşına rağmen turne yaparak her gece sahneye çıkma tutkusuna ve görev bilincine bir kez daha hayran kaldım.

Birbirinden özel ve birbirinden güzel yapımlarından seyredebildiklerime seviniyor, kaçırdıklarıma hayıflanıyorum. 

Erkal, gençlerle çalışıp onlara el vermeyi seven bir usta. Okul arkadaşım Tülay Günal’la, öğrencilerim Ayşegül Günay ve Gökhan Soylu o şanslı oyunculardan oldular. 

Ortak dostlarımızdan biri de, Coşkun Tunçtan’dı (George Daniel). Muhsin Ertuğurul’un öğrencilerinden olan Tunçtan, genç yaşta Paris’e gitmiş, oraya yerleşmişti. Kendini yetiştirmiş, değerli bir kültür ve sanat insanı olmuştu. Fransızca ve Rusçayı ana dili kadar (annesi Rus’tu) iyi kullanıyordu. Rusça’dan hem Türkçeye hem de Fransızcaya çeviriler yapmış, kendisi de kitaplar yazmıştı. Oyunlar izler, Türkiye’deki dergilee eleştiriler yazarak tiyatromuza katkıda bulunurdu. Paris’te bulunduğum yıllarda sık sık buluşur, söyleşirdik. Muhsin Ertuğrul’lu, Genco Erkal’lı anılarını yazmakla meşguldu. Bedel adlı oyunuma güzel bir önsöz yazmakla kalmamış, kitabın tanıtım akşamında oyunuma ilişkin etkili bir konuşma yapmıştı. Şiir kitaplarım yayımlandığında da, tanıtım etkinliklerinde harika Fransızcasıyla şiirlerimden okuyarak kitaplarımın tanıtılmasına katkıda bulunmuştu. Kıvanç duyduğu konulardan biri de, Gogol’den Bir Delinin Hatıra Defteri’ni Genco Erkal için çevirmiş olmasıydı. Maalesef kendisini 2020 yılında, korona belasından kaybettik

zorbatvGenco Erkal, Oyuncu’yla Eskişehir’e gelince, öğrencilerimizle buluşturmak için konservatuvara davet ettik. Oyun hakkında uzun uzun konuşmaktan çok soruları dikkatle dinleyip içtenlikle yanıtladı. Yorumları dikkatle not etti. İmalı yorumların üzerine bile dikkatle eğildi, karşı sorularla onları deşti ve eleştirilerden yararlanmaya çalıştı. Bu tutumuyla öğrencilerimizde hayranlık uyandırdı. 

Aynı ülkede, tiyatronun farklı kulvarlarında çabalarken, sık sık karşılaştık. Ama özel paylaşımlarımız olmadığından, Genco Erkal’ı yalnızca sanatçı olarak tanırdım. Ancak yakın zamanda, Erkal’ı daha iyi tanıyan Prof. Dr. Ayşegül Yüksel, Güneşin Sofrasında, Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu Serüveni adlı bir kitap yazdı. Genco Erkal’ın 60. ve Dostlar Tiyatrosu’nun 50.yılı nedeniyle yazılan kitap bize Erkal’ı kişiliği, sanatı, edim ve eylemleriyle daha yakından tanıttı. Ben de görev bilip kitap hakkında bir değerlendirme yazısı yazdım. Yazı, Kitap-lık dergisinde yayımlandı.  Okumakta olduğunuz değerlendirme yazısını okurken de o yazıdan yararlandım.

zorbatvGüneşin Sofrasında kitabında, Erkal’ın sanat yolculuğu, ileri-geri gidişlerle, anılar, öykücükler, eleştirilerle desteklenerek anlatılıyor. Özellikle, ilk yılları çok çarpıcı ve genç tiyatro sanatçıları için, çıkarılabilecek tiyatro dersleriyle dolu. Ayşegül Yüksel, “Genco adlı bir tiyatro ‘heveslisi’nden nasıl üst düzeyde bir ‘tiyatro insanı’nın oluştuğunu göstermek de eleştirmenlik görevi”  diyerek bu görevi, olabilecek en iyi biçimde yerine getirmiş. 

          II. Genco Erkal’ın Tiyatroda İlk Yılları
Kitaptan öğrendiğimize göre, Genco Erkal, hayata iyi bir eğitim alarak başlayan şanslı çocuklardan. Galatasaray Lisesi’nin ilkokulunda okuduktan sonra, ortaöğrenimini Robert Kolej’de tamamlar. İyi bir eğitim görmekle, güçlü bir öğrenim almakla kalmaz, Fransızca ve İngilizce’yi de, erken yaşta ve iyi derecede öğrenme şansı bulur. (Bu şansı bulan başkaları da var kuşkusuz. Ancak, çok azı Genco Erkal kadar, öğrendiklerini toplum ve sanat yararına, yüksek bir verimlilikle kullanmıştır.) Bu okulların önemli bir özelliği de, sanat çalışmalarına yoğun olarak yer verilmesidir. Erkal, bu çalışmalardan da olabildiğince yararlanır. Molière’in, Shakespeare’in oyunlarında önemli roller oynama fırsatı bulur. Liseyi bitirdiğinde, ailesi tiyatro okumasına izin vermeyince, ikinci tercihi olan ve ileride oyunculuğuna (örneğin Bir Delinin Hatıra Defteri, İnsanlarım, Oyuncu yapımlarında) çokça katkıda bulunacak olan psikoloji bölümünü seçer, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümünü bitirir. Üniversitede öğrenciyken, Köy Enstitüleri ve Halkevlerinin kapanmasıyla ortaya çıkan boşluğu doldurmak amacıyla oluşturulan, tiyatro tarihimizde önemli bir topluluk olarak kabul edilen, amatörlüğü (çok seven anlamında) benimseyen ama tiyatroyu hiç de amatörce (acemilik anlamında) yapmayan Genç Oyuncular’ın bir üyesi olur. Bu toplulukta, Aram Gümüşyan, Atila Alpöge, Arif Erkin, Ergun Köknar, Çetin-Ani İpekkaya, Mehmet Akan gibi yetenekli ve daha sonra tiyatromuzda çok başarılı olacak sanatçılarla tanışır. Bu karşılaşmalardan büyük yolculuklar çıkaracak yetenek, akıl ve uzgörüye sahiptir. Sanatçı kişiliğinin oluşup gelişmesine büyük katkıları olan bu tiyatro etkinliklerini, yolculuğunun “amatörlük” (arayış anlamında) kısmına yazar. 

    III. Erkal, Profesyonelliğe Adım Adıyor
Genco Erkal profesyonel oyunculuğa 1959’da adım atar. Yapım, Kenterlerin  Muammer Karaca Tiyatrosunda oynadıkları Çöl Faresi’dir. Oyunun yönetmeni ise Muhsin Ertuğrul’dur. Ertuğrul, Kenterlere, Ankara’dan ayrılıp İstanbul’a yerleşmeyi önermiştir. Onları Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü sırasında tanımıştır. Genco Erkal’ı keşfedip, bu yapımda rol almasını onlara öneren de odur. 

Genco Erkal, ilk profesyonel rejisini ise, 1962-1963 döneminde, Ses Tiyatrosunda, Ionesco’nun İskemleler ve Ders oyunlarını sahneleyerek yapar. Yapımda, Müşfik Kenter, Yıldız Kenter ve kendisi rol alır. Çok başarılı bulunan bu yapım, Erkal’ın, öncü (avant-garde) çalışmalara duyduğu ilginin bir göstergesi olarak da alınabilir. Nitekim, daha sonra da, sıradan olana sırtını dönecek, özgün yapımların peşine düşecek, bunun için deneysel çalışmalara girişecek ve hepsinin altından hep başarıyla kalkacaktır. Bu yaklaşımla yirmibeş uyarlama ortaya koyar. Onu yaratıcı oyuncu, usta yönetmen ve güçlü dramaturg olarak nitelememizin nedeni budur.

IV. Parlayan Bir Yıldız
Genco Erkal, 1959’dan başlayarak, 10 yılını önemli tiyatrolarda, oyunculuk ve sahneleme deneyimini arttırmakla geçirir. Büyük yapımlarda, önemli roller oynar ve parlayan bir yıldıza dönüşür. Bu yapımların başında, 1963’te Asaf Çiyiltepe öncülüğündeki Arena Tiyatrosu’nda sahnelenen, Hasek’in Aslan Asker Şvayk gelir. Erkal, unutulmaz bir Şvayk karakteri çıkarır. Daha sonra, Engin Cezzar-Gülriz Sururi Tiyatrosu’nda sahnelenen Othello’da oynadığı Iago, Canlı Maymun Lokantası’nda Wong, Midas’ın Kulakları’nda Berber (oyunun aynı zamanda yönetmenidir), Keşanlı Ali Destanı’nında İzmarit Nuri ve Politikacı bu rollerden bazılarıdır. Keşanlı Ali Destanı’nında canlandırdığı rollerin yanı sıra, oyunun yönetmenliğini de üstlenmesi ve yapımın bir “tiyatro olayı”na dönüşmesi, onu döneminin en iyi tiyatro sanatçıları arasına yükseltir.

Ayşegül Yüksel’in kitabından öğrendiğimize göre, 1965’te, askerlik görevini yerine getirmek üzere, “yedek subay öğretmen” olarak Ankara’ya gider. Çinçin Bağlarında bir ilkokulda öğretmenlik yapar. Kaliteyi seven “tesadüf” burada da işbaşındadır. Asaf Çiyiltepe ve arkadaşları Ankara’ya gitmiş, Ankara Sanat Tiyatrosu’nu kurmuştur. Genco Erkal, Nikolay Gogol’ün yazdığı, Sylvie Luneau ve Roger Coggio’nun uyarladığı, yakın geçmişte yitirdiğimiz Coşkun Tunçtan’ın (George Daniel) Türkçeye çevirdiği projesini sunar: Bir Delinin Hatıra Defteri. Çiyiltepe tarafından hemen kabul edilen ve desteklenen proje hayata geçtiğinde, yine bir “tiyatro olayı” olur. Ardından, yönetmenliğini Asaf Çiyiltepe’nin üstlendiği, Arturo rolünü Genco Erkal’ın oynadığı ve tiyatro tarihimizin sayılı yapımları arasına giren, Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi gelir. Erkal, bu çok parlak yapımlardan sonra başka oyunlarda da, yönetmen ve oyuncu olarak görev alır.

zorbatvV. Yurtdışı Deneyimi
Genco Erkal, tiyatro bölümü okuyamaz okumasına ancak tiyatroda hep öğrenci kalmasını iyi bilenlerdendir. Yüksel’in deyişiyle, “tiyatro bağlamındaki donanımı da ‘bildiğini yapma’ değil, ‘yapacağını öğrenme’ süreçlerinden”  oluşur. Dostlar Tiyatrosu yolculuğuna çıkmadan önce, 1968’de, Avrupa’da tiyatro yolculuğuna çıkar. Bu yolculuk onun için eşsiz bir okul yerine geçer. Fransa’dan, İngiltere’den aldığı burslarla birçok ülkedeki önemli tiyatroları ziyaret eder, provalar izler, yapımların üretilme süreçelerine katılır. Bu tiyatroların arasında, İtalya’dan Strehler’in “Piccolo Teatro”su da vardır, Brecht’in Doğu Almanya’da kurmuş olduğu “Berliner Ensemble”ı da. Fransa’da düzenlenen dünyanın en büyük festivallerinden biri ve bir çeşit tiyatro cenneti olan Avignon Tiyatro Festivali’nde oyunlar seyreder. İngiltere’deki özel tiyatroları, Polonya’daki kamu tiyatrolarını, Fransa’daki bölge tiyatrolarını yerinde inceleme olanağı bulur. Muhsin Ertuğrul’un önerisiyle Prag’da düzenlenen Uluslararası Tiyatro Enstitüsü’nün toplantısına Türkiye’yi temsilen katılır. O yıllar, Avrupa’da gençlik hareketlerinin doruğa ulaştığı yıllardır. Bu yolculuk, yalnız tiyatro estetiği açısından değil, politik açıdan da yoğunlaştırılmış bir deneyim olur genç Genco için. 

VI. Dostlar Tiyatrosu’nun Kuruluşu ve Görkemli Yükselişi
Yüksel, kitabında, Dostlar Tiyatrosu’nun kuruluşunu da mercek altına alıp irdeliyor. Genco Erkal, İstanbul’a döndükten sonra, 1969’da, arkadaşları Mehmet Akan, Şevket Altuğ, Arif Erkin’le birlikte Dostlar Tiyatrosu’nu kurar. Nurten Tunç ve Ferit Erkal da, bu tiyatroda yönetici ve işletmeci olarak çalışacaklardır. Daha çok Anadolu’da etkinlikte bulunmayı hedefleyen sanatçılar, önce yarı ödenekli bir bölge tiyatrosu oluşturmak isterler. Ancak, Anadolu’dan (düşündükleri kent Adana’dan) yeterli desteği göremeyince, İstanbul’da, işçi sendikalarıyla bağlantılı bir tiyatro olmaya karar verirler. Ancak bu tasarı da gerçekleşmez. İşçi ve öğrenci hareketlerinin yükselişte olduğu o dönemde, başvurdukları sendikalar, tiyatroyu öncelikli bulmazlar ya da ona ayıracak parasal destekleri yoktur. Bu olumsuz koşullar, Dostlar Tiyatrosu’nun kendi yağıyla kavrulacak özerk ve özgür bir tiyatro haline gelmesinde, bir bakıma olumlu rol oynar.

Kurulduğu ilk yıllarda bile, sadece bir tiyatro olarak kalmaz Dostlar Tiyatrosu, zamanla bir kültür-sanat kurumu haline gelir. Özellikle 1973-1978 döneminde, Ümit Tiyatrosundaki etkinlikleri, toplumcu bir sanat kurumu olarak ayrı bir incelemeyi gerektiriyor. Yüksel’in sözcükleriyle o dönem şöyle aktarılıyor kitapta: 

“Bu dönemde, Dostlar Tiyatrosu’nun üç yan kuruluşu vardır. Ruhi Su’nun eğitmenliğindeki Dostlar Korosu, tiyatro kursları ve Mehmet Akan’ın sorumluluğunda olan Halk Sanatları Derneği (HASAD). Bu dernek halk danslarını çağdaş koreografiyle buluşturma çalışmalarını da içermektedir. Tiyatro kurslarında ise sınavla alınan öğrenciler eğitim görmektedir. Bugün uluslararası düzeyde ünlü olan oycuncu-çevirmen Serra Yılmaz, opera sanatçısı Yekta Kara, tiyatro sanatçısı Gülümser Gülhan ve Dostlar’a dramaturg, çevirmen, yönetmen yardımcısı, oyuncu olarak yıllardır katkıda bulunmuş / bulunmakta olan Zeynep Irgat bu kurslarda eğitim görenler arasındadır.” 

zorbatvThéâtre du Soleil gibi bir ortaklık/yoldaşlık projesi olarak hayata geçirilen Dostlar Tiyatrosu, 1978 yılına geldiğinde, salonsuzluktan ve çeşitli olanaksızlıklardan dolayı kadrosunu dağıtmak zorunda kalır. Bir “prodüksiyon tiyatrosu”na dönüşür. Ancak, Dostlar Tiyatrosu, politik olarak, kuruluş ilkelerinden ödün vermeden ve daha çok Genco Erkal’ın sırtında yoluna devam eder. İniş çıkışlarla, her zaman belli bir kalitenin üstünde üretilen çeşitli yapımlarla, karşılaştığı engellemeler ve yasaklamalarla kırk yılı daha geride bırakırak 50.yılına ulaşır. Bu sürede ortaya konan altmış dolayında yapımdan kırk yedisinin rejisini Erkal yapar. Ürettiği yirmi beş dolayında uyarlamanın on yedisinin dünya prömiyeri Dostlar Tiyatrosu’nda gerçekleşir.  

VII. Bazı Yol Arkadaşları
Genco Erkal, Dostlar Tiyatrosundaki yapımları, aynı dünya görüşünü benimsemiş, tiyatro anlayışları çakışmış birçok sanatçı arkadaşı/yoldaşıyla gerçekleştirir. Yüksel’in kitabını okurken hepsiyle selamlaşıyor, hakkını teslim ediyorsunuz. Çoğuna duyduğunuz saygı artıyor. Tiyatromuz ve toplumumuz adına teşekkür etme ihtiyacı hissediyorsunuz. Kimler yoktur ki bu uzun ve “meşakkatli” yolculukta: Halit Akçatepe, Ayla Algan, Ezel Akay, Ayşe Lebriz, Zeliha Berksoy, Umur Bugay, Yavuzer Çetinkaya, Füsun Demirel, Zeynep Irgat, Zeynep Erkekli, Mehmet Esen, Tülay Günal, Ayşegül Günay, Dikmen Gürün, Çetin İpekkaya, Salih Kalyon, Macit Koper, Jülide Kural, Oya-Zihni Küçümen, Ahmet Mekin, Meral Niron, Yaman Okay, Yavuz Özkan, Erdal Özyağcılar, Gökhan Soylu, Ali Taygun, Şahika Tekand, Celile Toyon, Gülsen Tuncer, Bülent Emin Yarar, Sumru Yavrucuk, Işık Yenersu, bunlardan sadece bazılarıdır. 

VIII. Repertuvarın Işıklı Yazarları

Dostlar Tiyatrosu ile özdeş hale gelen ve Ayşegül Yüksel tarafından “tiyatromuzun en güçlü maratoncusu olarak” nitelendirilen Genco Erkal’a yol gösterici fener, hiç kuşkusuz, politik tiyatrodur. Zaman zaman küçük sapmalarla (Simyacı, Oyun Sonu gibi istinsa projeler) yan patikalara sapsa de, genel olarak bu toplumcu ana yoldan ayrılmaz. Ancak politik tiyatroyu ne melodramatik, marazi bir duyarlılıkla ne de sloganvari bir keskinlikle yapar. Bu yolculukta, Piscator’dan çok Brecht’e yakın durur. Dünyayı değiştirmenin insanı değiştirmekten, onlara duyarlılık kazandırmaktan geçtiğinin ayırdındadır. O duyarlılığı uyandırmanın da, sahici bir tiyatro gerektirdiği bilinciyle hareket eder. Gerçek karşısında, ezilenden yana tavır almanın, daima gerçeğin peşinde olmanın (ki bu gerçekçiliktir, benzetmeci olup olmaması ayrı bir konu) vazgeçilmez bir temel olduğunu bilir. Çıplak gerçeği görüp alımlamayı, onu dünya görüşü ışığında yorumlamayı ve sahnede gelişmiş bir estetikle yeniden üretmeyi tiyatrosunda temel ilkeler olarak benimsemiş gibidir. Nikolay Gogol’den, Alfred Jarry’e Janoslav Hasek’ten Peter Weiss’a, John Steinbeck’tan Edward Bond’a, Tankred Dorst’tan Max Frisch’e, Aziz Nesin’den Yaşar Kemal’e, Vasıf Öngören’den Bilgesu Erenus’a, Başar Sabuncu’dan Orhan Asena’ya, birçok yazarın yapıtını/yapıtlarını sahneye taşır. Her birinin üzerinde sağlam bir dramaturjik çalışma yaparak, kimini uyarlayarak, kimini yeniden kurgulayarak sahneler. (Bu yazarlar ve yapıtları, Ayşgül Yüksel’in kitabında etraflıca irdelenmekle kalmamış, kronolojik olarak da sıralanmıştır.)

IX. Daima Nazım Hikmet, Bertolt Brecht ve Aziz Nesin 

Bu uzun yolculukta vazgeçilemez / tüketilemez iki yazar vardır ki, onlar da Nazım Hikmet’le Bertolt Brecht’tir. Genco Erkal, Zehra İpşiroğlu’na verdiği bir röportajda, “Brecht düşünce tiyatrosu Nazım Hikmet şiir tiyatrosu olarak beni çok etkilemiştir. Brecht ve Nazım Dostlar Tiyatrosu’nun iki ana damarını oluşturuyor” demektedir. Bu iki yazarın-şairin en güçlü seslerinden biri olur, Dostlar Tiyatrosunun öncü ismi Genco Erkal. Sanki bir omzunda Nazım Hikmet, öteki omzunda Bertolt Brecht vardır. Bir yapımda ikisini bir araya getirir. Onları yüceltirken, kendisi de yücelir seyircilerin gözünde. Bu iki yazar-şairden sonra da, Aziz Nesin gelir. Nesin’in yazdıklarından, farklı dönemlerde, dört-beş farklı yapım üretmiştir.

zorbatv

X. Şiir çalışmaları
Genco Erkal’ın uğraş alanlarından biri de şiir yorumculuğudur. Özellikle, Bertolt Brecht, Nazım Hikmet, Can Yücel ve Ahmet Arif gibi şairlerin şiirlerinden yapımlar hazırlamış olması bunun bir yansıması ve somut göstergesidir. Şiirleri kendine özgü bir biçimde, dramatik bir etki yaratarak okur. Bu okuma biçimi, adı anılan şairlerin hayranları tarafından başlarda yadırganmışsa da, giderek kabul görmüş ve etkili olmuştur.

Fazıl Say’ın Nazım Oratoryosu yalnız beste bakımından değil, yapım olarak da bir şaheserdir. Yapımın şaheser haline gelmesinde, Genco Erkal’ın payı büyüktür. O yapımın görsel ve işitsel kayıt haline gelmiş olması sevinilecek bir durumdur. 

Yine, Erkal’ın Nazım Hikmet’in şiirlerini okuduğu ve Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan, Kuvayi Milliye ve Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni şiire büyük bir katkıdır. 

zorbatvzorbatvXI. Sinemada Genco Erkal
Genco Erkal, ucuz televizyon dizilerinde oynayıp daha fazla popüler olmayı reddetmiştir. Tiyatro ve sinemada yüksek kaliteli çalışmalar yaparak, sonuç olarak, popüler de olabilmeyi başarmış ender sanatçılardandır. Televizyonla bağı, Bir Delinin Hatıra Defteri’nin (1974) ve kendi yönettiği Keşanlı Ali Destanı’nın televizyon filmi (1988) olarak gerçekleştirilmesinden ibarettir.

Genco Erkal, kitle iletişim araçları içinden, televizyondan çok sinemaya yakındır. Çünkü sinema sanattır, televizyonsa kimi zaman eğlencidir, kimi zamansa uyutma kutusudur. Çoğunlukla egemen güçlerin progpaganda makinasıdır. Sahip olduğu dünya görüşü nedeniyle bu “kutu”dan uzak durması anlaşılabilir. 

Erkal, çok özel sinema projelerinde görev almıştır. Ali Özgentürk’ün yönettiği At (1982), Zeki Ökten’in yönettiği Faize Hücum (1982), Fehmi Yaşar’ın yönettiği Camdan Kalp (1990), Ben Hopkins’in yönettiği Pazar, Bir Ticaret Masalı (2008), Çağın Irmak’ın yönettiği Prensesin Uykusu (2010) rol aldığı filmlerden bazılarıdır. 


Dostlar Tiyatrosuyla birlikte rol ve görev aldığı bir sinema filmi ise Hakaride Bir Mevsim’dir. 1982 yılında, Ferit Edgü’nün O adlı romanından sinemaya uyarlanan filmin senaryosunu Onat Kutlar yazmış, başrolünü (Öğretmen) Genco Erkal oynamış, yalın ve etkili oyunculuğuyla unutulmazlar arasındaki yerini almıştır.

Rol aldığı bütün filmlerde, oyunculuğuyla filmin kalitesini arttırmıştır. At filmindeki rolüyle 1982’de, Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü, Faize Hücum’daki rolüyle de, 1983’te, yine aynı festivalde, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü almıştır. Aslında yönetmen sanatı olan sinemada rol aldığı filmlerde, kendisine tanınan çerçevenin dışına taşmadan, mührünü basmayı başarmıştır. 

Sonuç
Ayşegül Yüksel, “Genco Erkal, düşünce ve düş gücünün, yetenekle, bilgiyle, birikimle, görgüyle, sabır ve dirençle, duyarlıkla, beceriyle alın teriyle yoğrulduğunun bilincine vardığımız noktada duruyor karşımızda”  demektedir. Yazarlığı, dramaturgluğu, yönetmenliği ve oyunculuğuyla, Fransızların dediği gibi bütüncül bir sanatçı (un artist complet).

“Giriş”te de değindiğimiz gibi, Genco Erkal, yalnız bir sanatçı değil, aynı zamanda bir aydın. Yalnız sahnede değil, haksızlığın, hukuksuzluğun, tutuculuğun karşısında olmak için gerektiğinde meydanlarda da hep var. Dikmen Gürün’ün deyişiyle Genco Erkal, “altmış yıldır sahnelerden yaydığı ışığın gücünü toplumcu söylemi ve bu anlamda ödün vermez duruşuyla besleyen bir tiyatro insanı.” Devrimci kişiliğinden dolayı, teknolojik gelişmelere koşut olarak, kendini geliştirip sanal ortamda da büyük bir etki gücüne ulaşmış durumda.

Erkal, sanatçının misyonunun odasına çekilip kitabını yazmaktan, sahneye çıkıp oyununu oynamaktan ibaret olmadığının hep ayırdında. Yine “giriş”te değindiğimiz gibi, bizim gibi “az gelişmiş” ya da en iyimser deyimle “gelişmekte olan” toplumlarda, duyarlı sanatçılara, aydın olma misyonu da hep kendini dayatmakta. Bunun hakkını veren, gereğini yapanlara da “aydın sanatçı” denmekte… İşte Genco Erkal, Ayşegül Yüksel’in de önemle vurguladığı gibi bu aydın sanatçılardan…

Estetik yoluyla aydınlatıcı, kişilik bakımından aydınlanmacı bir sanatçı. Toplumu sanat yoluyla ışıtmaya, genç sanatçılara örnek olmaya devam edecektir. Ömrü uzun, sanatının etkisi güçlü ve kalıcı ol

Kaynakça

Beckett, Samuel, Oyun Sonu, Çev: Genco Erkal, 1.B., MitosBoyut Yayınları, İstanbul, 2007. 

Brecht, Bertolt, Galile’nin Yaşamı, 1.B., Çev: Özhan Barlas-Nahit Kayabaşı, Deniz Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 1983.

Erkal, Genco, Birtakım Azizlikler (uyarlayan Genco Erkal), 1.B., MitosBoyut Yayınları, İstanbul, 2007. 

Erkal, Genco, Nazım Hikmet: Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012. 

Yüksel, Ayşegül, Güneş’in Sofrasında, Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu Serüveni, 1.B. Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul, 2019.

Kitap-lık Dergisi, Eylül-Ekim 2020, Yıl: 28. Sayı 211. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul


Genco Erkal Kimdir ?

28 Mart 1938'de İstanbul'da doğdu. Babası deniz subayı Reşat Bey, annesi moda tasarımcısı ve terzi Nebahat Erkal (Şerbetçi) idi. Galatasaray Lisesi İlkokulu'nda yatılı okuduktan sonra orta öğrenimini Robert Kolej'de, yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesinin Psikoloji Bölümü'nde tamamladı.
Tiyatroya küçük yaştan itibaren ilgi duydu. Robert Kolej'deki öğrencilik günlerinde tiyatro ile yoğun olarak ilgilendi. Ailesi tiyatroculuk yapmasını onaylamadığı için üniversitede psikoloji eğitimi aldı, tiyatro ile amatör olarak uğraştı. 1957'de amatör bir oyuncu olarak Genç Oyuncular topluluğunun kuruluşunda yer aldı.
Profesyonel tiyatroya başlaması, Muhsin Ertuğrul'dan gelen teklifle oldu. İlk profesyonel oyunu Kenter Tiyatrosu'nda sahnelenen Çöl Faresi adlı oyundaki rolü idi. İlk profesyonel rejisi de Kenter Tiyatrosu'nda Ionesco'nun tek perdelik İskemleler ve Ders oyunlarına yaptığı reji oldu. Oyunculuk yaşamına Kenter Tiyatrosu'ndan sonra Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu'nda ve Ankara'da askerlik yaparken temas ettiği Ankara Sanat Tiyatrosu'nda devam etti. 1963’te Arena Tiyatrosu’nda sahnelenen Aslan Asker Şvayk oyunundaki Şvayk rolü ile dönemin tek tiyatro ödülü İlhan İskender Ödülü'nü kazandı. Ardından Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu'nda Keşanlı Ali Destanı'nı yönetti.
Nikolay Gogol'un Bir Delinin Hatıra Defteri adlı öyküsünü tiyatroya uyarladı ve Türkiye'de oynanan ilk tek kişilik oyun olarak 1965 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu'nda sahneledi. 1969, 1992 ve 2014'te farklı yorumla sahnelediği bu eser, onunla özdeşleşti. Ankara Tiyatrosu'nda Asaf Çiğiltepe'nin sahnelediği Arturo Ui'nin Önlenebilir Yükselişi oyunu ile Brecht tiyatrosu ile tanıştı. 
On yıl değişik tiyatrolarda oyuncu ve yönetmen olarak çalıştıktan sonra 1969 yılında Mehmet Akan, Şevket Altuğ, Ferit Erkal, Arif Erkin Güzelbeyoğluve Nurten Tunç ile birlikte devrimci bir tiyatro topluluğu olan Dostlar Tiyatrosu'nu kurdu. 1970'te sahnelenen Rosenbergler Ölmemeliydi ekibin çıkış oyunu oldu. Bu oyunu Asiye Nasıl Kurtulur (1971), "Havana Duruşması" (1971) adlı belgesel oyun, Kafkas Tebeşir Dairesi uyarlaması Analık Davası (1971), Azizname (1973) ve Alpagut Olayı (1974) izledi. Turhan Selçuk'un Abdülcanbaz çizgi romanının, Nazım Hikmet'in Kerem Gibi şiirinin uyarlamalarını sahneye koydu. 1978 yılında Brecht'in oyunlarından uyarladığı Brecht Kabare'yi sahneledi. Dostlar Tiyatrosu'nun kadrosu salonsuzluk ve bütçe sorunları sebebiyle 1980'lerde dağıldı ve Dostlar, prodüksiyon tiyatrosu olarak oyunlar sahnelemeye devam etti.
1993-1998 yılları arasında, Paris'te ve Avignon Festivali'nde Fransızca da oynamaya başlayan Genco Erkal, üç Fransız yapımında rol aldı: Nâzım Hikmet'ten Sevdalı Bulut, Philippe Minyana'dan Ou vas-tu Jérémie? ve Paulo Coelho'nun ünlü romanından uyarlanan Simyacı.

Senfonik konserlerde Prokofiev'in Peter ile Kurt, Stravinski'nin Askerin Öyküsü, Fazıl Say'ın Nâzım adlı yapıtlarını anlatıcı olarak seslendirdi.
Önemli uluslararası film festivallerinde gösterilen ve birçok ödül kazanan At, Faize Hücum, Hakkâri'de Bir Mevsim, Camdan Kalp ve uzun bir aradan sonra 2008 yılında çevrilen Pazar-Bir Ticaret Masalı, Çağan Irmak'ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği, 2010 yılında vizyona giren Prensesin Uykusu filmlerinin başrolünde oynadı. 1982 yılında At ve 1983 yılında Faize Hücum filmleri ile "en iyi erkek oyuncu" dalında Antalya Film Festivali'nde iki kez Altın Portakal'ı aldı.  TRT televizyonu için Haldun Taner'in ünlü müzikli oyunu Keşanlı Ali Destanı'nı yönetti ve oynadı.
2008 senesinde Sivas'93 isimli belgesel tiyatro oyununu yazdı ve yönetti. 2009 senesinde, ABD'li tarihçi ve tiyatro yazarı Howard Zinn tarafından 1999 yılında yazılan Marx in Soho adlı tek kişilik tiyatro oyununu güncelleyerek Marx'ın Dönüşü adıyla sahneledi.
Yaroslav Haşek'ten Aslan Asker Şvayk, Gogol'den Bir Delinin Hatıra Defteri, Bertolt Brecht'ten Galileo, Maxwell Anderson'dan Yalınayak Sokrates, Nâzım Hikmet'ten Kerem Gibi, Can Yücel'den Can çeşitli ödüller kazandığı ünlü rolleri arasında yer alır. Oyuncu ve tiyatro yönetmeni olarak birçok ödüle değer görüldü; çeşitli kurumlar tarafından yaşam boyu başarı ödülü ile ödüllendirildi.
Sanat yaşamı, Ayşe Yüksel tarafından "Güneşin Sofrasında - Genco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu Serüveni" (2020) adıyla kitaplaştırılmıştır. 

Bazı Ödülleri

İlhan İskender Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu Aslan Asker Şvayk (1963)

Sanatseverler Derneği Ödülü, Bir Delinin Hatıra Defteri (1965)

İlhan İskender ödülü, En İyi Yönetmen Rosenbergler Ölmemeli (1970)

Tiyatro dergisi Yılın Oyuncusu (1975)

Ulvi Uraz Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu İkili Oyun (1978)

Ulvi Uraz Ödülü, En İyi Yönetmen, Galileo Galilei, (1984)

Avni Dilligil Tiyatro Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu Yalınayak Sokrates (1985)

Sanat Kurumu Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu Yalınayak Sokrates (1985).

Kültür Bakanlığı Ödülü En Başarılı Oyuncu Ödülü (1992) 

Kültür Bakanlığı Başarı Ödülü, En İyi Erkek Oyuncu (1995) 

İsmail Dümbüllü Ödülü Birtakım Azizlikler (1998)

 Afife Jale Ödülü, Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu (1998)

Afife Jale Muhsin Ertuğrul Ödülü (2000) 

İstanbul Tiyatro Festivali Onur Ödülü (2000). 

Sadri Alışık En Başarılı Erkek Oyuncu Ödülü Can

Avni Dilligil Ömür Boyu Başarı Ödülü (2000). 

Ankara Festivalinden Onur Ödülü Sivas '93 (2008). 

Sadri Alışık Ödüllerinde Yılın Yönetmeni Ödülü (2008)

Tiyatro Dergisi Yılın Erkek Oyuncusu Marks’ın Dönüşü (2009).

Sadri Alışık Ödülleri En Başarılı Erkek Oyuncu Marks’ın Dönüşü (2010). 

Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Yılın Onur Ödülü (2011).

Sadri Alışık Ödülleri Komedi ya da Müzikal Dalında Erkek Oyuncu Ödülü (2012). 

CHP Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu 2017 Türkçe Onur Ödülü (2018). 

Sadri Alışık Ödüllerinde Sinema Onur Ödülü (2019). 

Yorum

Azamet Seyranli (doğrulanmamış) Pa, 21 Mayıs 2023 - 19:30

Hocam Genco Erkal üzerine ilk defa bu kadar derin hir yazı okuyorum.
Kutlarım o bizim sesimiz olmayı sürdürüyor.
Sağlıklı ömür diliyorum.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.