Eliz Avaroğlu:
Seni kabil mi görüp sevmemek ey gözbebeğim!
Bütün madalyalarını, "derinliğiyle aklını yutacakmış kadar azametli duran sonsuzluğun denizine" attı..
Sayısız savaş, isyan, gözyaşı, çaba, düşme, kalkma tam da bu an içinmiş diye düşünmekten alamadı kendini..İçinde derin bir beyaz nefes ve etrafında huzurlu bir sakinlik kalmıştı yalnızca..... Aniden, bir büyük sevinç dalgası sardı yüreğinin alacakaranlığını; aman bir komutan edasıyla gururlandı.. Geçmişini nerede saklanırsa saklansın bulup sobelemişti ısrarla her seferinde..
ÖyIe ki; tarihler ve gölgeler, artık onun izini süremeyecek kadar yorgun düşmüşlerdi.. Peşlerindeki "iradesinde inatçı" bu ruhun ısrarlı takibi, bütün direnmelerine rağmen onları pes ettirmişti işte..
Nihayet, gerçekliğin sağlam zemininde, giderek dağılmakta olan bir sis kadar etkisizleşip, varlığının parlak ışığı karşısında boyunlarını çaresizce eğmişlerdi.. Etrafinı saran bütün o kalabalıkların da silinip, birer birer yok olduğunu, hükümsüz ve işlevsiz kaldıklariını fark etti mesken tuttuğu bu "yeni gerçeklik" menzilinde..
"Demek ki" dedi, "fethedilecek her bir cepheyi gözüme
kestirdiğimde, aynı zamanda, adeta hayâli bir film platosu yaratıyordum farkında olmadan zihnimde ve tabii beraberinde bir de mekanlara, as oyuncuIara, figüranIara, her bir cümlenin eyleme dönüştüğü ve çoğu zaman da kontrolden çıkan abartılı senaryolara varlık kazandırıyordum hayatımın sahnesinde"..
"Aman Allah'ım ,ne yorgunlukmuş" diye derin bir iç çekti ve "alacağı hiçbir ödülün, çabasının karşılığı olamayacağı bir aldanış düzenine dahil olmayı" yaşamak sandığı zamanlara veda etti huzurlu bir sükunetle..
Bir sonbahar gününün rengini, gerçekten "görebilen bir gözün" hüneriyle izleyince ruh nasıl da ışıldıyordu oysa..
Ya o sesler...; o "buğusu ciğerlere şenlik" ağaç, çimen, toprak, gökyüzü kokuIarı.. BuIutun "sadece bulut olmadığı" o incelikli kavrayışta, nasıl da her şey birden dilleni vermekteydi tabiatta..
Bin ömre değişmeyecekleri ustalığa ulaşanların ödülüdür şimdi; güneşin, ayın ve yıldızların "herkesten sakladıkları örtülü yüzlerinin emsalsiz görüntüsüne şahit olmak" bu hakikât beldesinde ve umarsızca söylenen şarkılar da hiçbir yarayı kanatamaz artık, "kendisini aşk mezhebine teslim edenlerin yüreğinde"..
Her bir "sen" dediğinin asI'ında "ben" olduğunu bildikçe genişleyen hacimler, "bütün alemi bir nokta edip" içine alıverir en sonunda..
Dileyen sadece "o tek noktanın tevazulu sessizliğinde gizler varlığının kudretini", dileyen "gözünü açıp kapattığı her bir an' da bambaşka bir seyirle" sürer dem'inin sefalı lezzetini..
Ahhh...İz'i kalmayan geçmişinin ve üzerine fikir düşürüp sırrını lekelemediği bin ihtimal geleceğinin tam orta yerinde, kahraman bir komutan edasıyla gururlandı..
Madalyasızlık kemâline eren aklıyla, omuzlarına usulca sonsuzluğun kanatlarını taktı..
Dilindeki aşk dolu şarkıyı gönlünün rengine boyadı... Sanki ruhu bedeninden taştı, öylesine Iâtif bir coşkunun tezahürüyle mırıldandı; "Seni kabil mi görüp sevmemek ey gözbebeğim"....
Not...Şevki Bey'in emsalsiz Hicaz'ına ve üstadın aziz ruhuna saygımIa...
*TRT Sanatçısı-Yazar
Yeni yorum ekle