
Tatiana’nın Sanat Yolculuğu – “Rengin Suyunda Akan Ruh”
Hayat bir yolculuktu.
Ama Tatiana için bu yolculuk iki kat derindi: biri yaşamın kendisi, diğeri sanatın sonsuz serüveni.
O, yürümekle kalmadı; renklerin, ışığın ve suyun içinde yüzdü. Her sanatçı gibi, aklı daima hareket hâlindeydi. Düşüncelerinin kıvrımlarında geçmişini, çocukluğunun uzak Rusya’sını, annesinin ellerini, doğduğu toprakların donmuş nehirlerini arardı. Sonra o anılar, duygularla birleşir; suyun üzerinde dağılan renkler gibi, tuvalde yeni bir hayat buldu.
“Sevgili dostum,” derdi bazen, “sanatı anlamak istiyorsan bana tutkularla gel. Kalbinde yaşamın yankısı varsa, sanat seni çağırır:
Fırça çağırır, renk çağırır, müzik çağırır… alkış çağırır.”
Tatiana, alkışların değil ruhun derinliğinin peşindeydi.
O, içindeki karmaşayı bazen suyun yüzeyine, bazen de gökyüzünden süzülen bir yağmur damlasına gizledi. Kendi tekniğine “Rengi-Su” adını vermesi de bundandı. Çünkü onun resimlerinde su, sadece bir öğe değil, ruhun diliydi.
Resim, Tatiana için gerçek aşktı.
İnsanlara, ülkesine, geçmişine duyduğu sevgi bile bu aşkın gerisinde kalmıştı.
“Bir elimde fırça varsa,” derdi, “dünyayı yerinden oynatabilirim.”
Sanat, onun için yalnızca bir üretim değil, bir yaşam biçimiydi.
Fırçası, en yakın dostu; renkleri, içinin yankısıydı.
Her sanatçı gibi o da küçük yaşlarda başlamıştı resme.
Khabarovsk’un soğuk kış gecelerinde uyuyamaz, babaannesinin aldığı defterinin kenarlarına çizgiler düşürürdü. O çizgiler bir gün onu binlerce kilometre uzağa, sıcak bir ülkeye, Türkiye’ye götürecekti.
O, bu gidişi bir kaçış değil, bir doğuş olarak yaşadı.
Arkasında kalan ülkesini özledi elbet; kar kokusunu, sisli sabahlarını, Rusya’nın ağır sessizliğini.
Ama İstanbul’un sularında, Boğaz’ın mavi akışında kendi ruhunun devamını buldu.
Burada suyun yüzeyinde dağılan renklerde, yeniden doğdu.
Artık Tatiana yalnız bir Rus ressamı değildi;
“suyun dilini konuşan bir dünya sanatçısıydı.”
Sergileri, ödülleri, alkışları onun için birer duraktı.
Ama en büyük zaferi, yolculuğu sürdürmekti.
Çünkü o bilirdi ki, sanat bir varış değil, bir akıştı.
Su gibi aktı Tatiana…
Bir ülkenin soğuğundan diğerinin sıcaklığına,
Bir nehrin kıyısından bir denizin sonsuzluğuna.
Ve bu akışta, kendi içindeki ışığı buldu.
Işığın peşine düştü, tıpkı bir kelebek gibi.
Işık, ona hep “yürü” dedi.
O da yürüdü, yeni hedeflere, yeni renklere, yeni hayatlara.
Bugün İstanbul’da, atölyesinin sessizliğinde fırçasını suya batırırken,
Tatiana hâlâ o ilk yolculuğun içinde.
Çünkü onun için hayat, sanatın ta kendisi; sanat ise hayatın suya düşmüş yansıması.
TATİANA’NIN ANADOLU YOLCULUĞU – RUHUN IŞIĞI
Onu 15 yıldır tanıyordum. Tatiana’nın iç dünyası hep zengindi ama bir gün geldi, bambaşka bir ışıltıyla konuşmaya başladı. Sanki bu dünyadan değil, mistik bir âlemden söz ediyordu. Gözleri pırıl pırıldı. Dalgın ama huzurlu bir tebessümle şöyle dedi:
“Her baktığım yerden ışıklar görüyorum. O ışıklar ruhuma doluyor, beni ben yapıyor. Ben bu toprakları çok sevdim. Bu toprakların tarihini okudum; güzelliği, iyiliği burada öğrendim. Anadolu bana ruhun ışığı gibi geliyor.
Rusya’da insanlar çok soğuktur, çocuklarına zayıf olmasınlar diye sert davranırlar. Ama ben burada, ruhumun aradığı sıcaklığı buldum.”
O an, onun içindeki dönüşümü hissettim. Sanki Anadolu, onun kalbine bir sır fısıldamıştı.
Tatiana’nın “Benim Sanatçılarım” adını verdiği bir sergisi vardı. O sergide Türkiye’nin ve dünyanın kıymetli insanlarına yer vermişti. En çok etkilendiği isim ise Neşet Ertaş’tı — Anadolu’nun tezenesi…
Tatiana, onun resimlerini yalnızca fotoğraflardan yapmadı. Kalktı, Neşet Ertaş’ın köyüne gitti. Onun yürüdüğü yolları yürüdü, kokladığı kekiği kokladı. Toprağı avuçladı, rüzgârını dinledi.
“O topraklarda onun nefesini hissettim,”
dedi bana. “Anadolu’nun kültürü ruhuma doldu, beni dönüştürdü. Sanki IŞIK meclislerinden ben de geçtim Artık yalnızca bir ressam değil, bir ozan gibiyim.”
O an ben de karşımdaki insanın ruh zenginliğine derin bir saygı duydum. Saatlerce, hiç ara vermeden İstanbul’u, Anadolu’yu, halkın hikâyelerini anlattı. Her kelimesi içtendi, her cümlesi sevgiyle dokunmuştu.
“Bu toprakta mutluluk var,” dedi. “Anadolu’da binlerce tarih, binlerce yaşanmışlık var. Çatalhöyük var, Göbeklitepe var, Alacahöyük var… Dünyanın hiçbir toprağında bu kadar kültürel zenginlik bulamazsınız. Bu yüzden bu topraklara âşığım ben.”
Tatiana’nın sesi o anda sanki bir dua gibiydi. Anadolu’yu yalnızca görmemişti, yaşamıştı. Toprağın altında yatan tarih, taşlardaki sırlar, insanların yüzündeki ışık – hepsi onun resimlerine sinmişti.
Ve ben o an anladım: Tatiana için Anadolu bir ülke değil, bir ruhun uyanışıydı.
Benim İçin Tatiana...
Tatiana benim için yalnızca bir sanatçı değil, ruhuyla gören, kalbiyle duyan bir dosttu. Her karşılaşmamızda bana insanın içinde bir “ışık ülkesi” olduğunu hatırlatırdı. O, güzelliği resmetmezdi yalnızca — yaşatırdı.
Onun gözünde Anadolu bir tablo değil, yaşayan bir şiirdi.
O şiirin dizeleri dağlardan, derelerden, köylerden, ozanlardan, insanların yüreklerinden yazılmıştı.
Tatiana bu topraklarda kendi ışığını buldu.
Ve ben inanıyorum ki, o ışık, resimlerinde olduğu kadar, onu tanıyan herkesin kalbinde de yaşamaya devam ediyor.
Tatiana 7. Sergisini Azarnegari Art House Sanat Galerisinde açtı.
Sergisinde , yine tanınmış sanatçıların Portrelerinin yanı sıra ‘At’lar vardı.
(d. 1979, Khabarovsk)prens ças güzel davranış .
Türkiye’de on yılı aşkın süredir yaşayan Rus ressam Tatiana Kirillova, suyun akışkanlığını ve doğanın ritmini modern resimle buluşturarak izleyiciyi evrensel uyumun büyüsüne davet eden sanatçıdır.
Biyografi
Rusya Sanatçılar Birliği, Uluslararası Sanatçılar Federasyonu ve Avrasya
Sanatçılar Birliği üyesi olan Kirillova, eğitimini yoğun bir sanat pratiğiyle
birleştirdi. Ekonomi alanında yükseköğrenimini tamamladıktan sonra bir
süre bu alanda çalıştı, ardından Moskova Fotoğraf Akademisi’nde sanat
üzerine teorik ve pratik eğitim aldı.
Ulusal ve uluslararası birçok projeye katılan sanatçı, ilk kişisel sergisini
Kaliningrad’daki Dünya Okyanus Müzesi’nde açtıktan sonra geniş çapta
tanındı. Türkiye’de İstanbul, Van ve Bodrum gibi şehirlerde altı kişisel ser-
gi düzenledi ve Art-Ankara, İAAF gibi prestijli sanat fuarlarında yer aldı.
Rusya’daki sanat kariyerinde Avrasya Sanat Birliği tarafından düzenlenen
yarışmalarda ödüller kazandı. 2021 yılında Türkiye’de, Şamil Vakfı tara-
fından düzenlenen ve 850 sanatçının katıldığı prestijli “Tuvalde Özgür-
lük” yarışmasında birincilik ödülünü aldı.
1979 yılında Rusya’nın Habarovsk şehrinde doğan Kirillova, 2000-2015
yılları arasında Moskova’da yaşadı. İki çocuk annesi olup, eşi İvan Kirillov
uluslararası alanda tanınan bir psikoterapisttir. 2008 yılında Türkiye’nin
geleneksel ebru sanatını ve kültürünü tanıtmak amacıyla “Ebru-Art” pro-
jesini başlatarak Rusya’nın ilk ebru okulunu kurdu. 2015 yılından itiba-
ren ailesiyle birlikte İstanbul’da yaşamaktadır ve sanat çalışmalarına kendi
atölyesinde devam etmektedir.
Sanat Tarzı
Akışkan Formların Dinamiği: Kendiliğindenlik ve keskinlik buluşması
Tatiana Kirillova, geleneksel Türk ebru sanatının çağrışımlarını modern
yağlı boya ve akrilik teknikleriyle birleştirerek kendi benzersiz sanat tek-
niğini geliştiren bir ressamdır. 18 yılı aşkın süredir, doğanın kendiliğin-
denliğini sanatsal bir vizyonla ustalıkla harmanlamaktadır.
Boya, suyun doğal hareketiyle özgürce akarken sanatçının fırça darbele-
riyle son halini alır. Her tablo, suyun, rengin ve sanatçının vizyonunun
dinamik etkileşimiyle şekillenen özgün bir eserdir. Kirillova’nın sanatsal
üslubu, su yüzeyinde oluşan veya suyun kendisinin yarattığı dokuları tak-
lit ederek akan çizgileri, renk geçişlerini, ışığı ve hareketi resimsel form-
larda yansıtır.
Kirillova’nın eserleri, doğadaki her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu
gösterir—peyzajlar, hayvanlar ve insanlar, çevrelerindeki enerjik alanla
bütünleşerek evrenin bir parçası olduklarını hatırlatır. Onun sanatı, izle-
yicileri bu evrensel uyumun içinde doğan güzelliği keşfetmeye davet eder.
Yeni yorum ekle